Paylaş
“Çalışamıyorum, çalışamayacağım ve ne zaman çalışacağımı bilmiyorum. Bir yıl daha da sürebilir. Ben bu devletin evladıyım, yıllarca müzik yaptım, devlet ne yardımlar yapıyor başvurayım... İşten son çıkış tarihinizi yazın diyor, işe giriş tarihim yok ki benim işten çıkışımı yazayım. Bir şekilde uygun değilim yani, sistemde yokum...” (Melisa Uzunarslan)
“1000 TL gibi bir yardım söz konusuydu; bazıları aldı, bazıları alamadı. Bana çıkmadı ve neden çıkmadığını bilmiyorum. Verecekleri 1000 TL ücret bu arada; bir ayı bile kurtarmaz. İstanbul’da yaşıyorsunuz; 1000 lira dediğiniz hiçbir şeydir aslında...” (Burçin Turna)
“Nisan ayında başımı ellerimin arasına aldım; işte biri 30 senelik, öbürü 40 senelik iki birikim sıfır! Hani sıfırım, hiçbir şey yok!” (Akın Eldes)
“Açık hava konserlerinin yasaklanması tamamen politik sebeplerden kaynaklanan bir şeydi. Belediyelerin sahne sanatlarına destek olmasını engellemek için konulmuş bir yasaktı. Bunun başka bir açıklaması yok çünkü kapalı mekânlarda konserler devam etti. Yani hangisi daha riskli olabilir? Açık alan mı kapalı alan mı? ... Kötü niyetli bir açıklama yapmak bile mümkün değil...” (Kerem Kabadayı)
“(Müzisyenlerin) mutlaka kayıt altına alınmaları lazım. İnan, sadece TC kimlik numaraları var, inanın bana birçoğunun... Yani sigorta, vergi, emeklilik hiçbir şey yok...” (Burhan Şeşen)
“Latife yaptığımız, yani makara yaptığımız bir söylemdi bu: ‘Usta nasıl işler?’ ... ‘Hiç sorma hocam, evde zeytin yok. Evet şu an evde zeytin yok, yok...” (Balık Ayhan)
Pandemi sürecinde sahne sanatlarıyla uğraşanların seslerini duyurabilmek için çeşitli yazılar yazdım.
Elleri kolları bağlanan, iş imkânları ellerinden alınan, güvencesiz, desteksiz, korumasız vaziyette kaderleriyle baş başa bırakılan müzisyenler anlatsın istedim bu kez.
Konuşanlar arasında “baba”lardan Ahmet Güvenç Abi de var, Mor ve Ötesi’nden Kerem de...
“Sonki3dört”ün hazırladığı “Türkiye’de Müzisyen Olmak” başlıklı belgeselin “Ben İnsan Değil miyim?” başlıklı ilk bölümünden aldım bu “tırnak içi cümleleri”... Ellerine sağlık, dillerine sağlık...
Müzisyenler, oyuncular ve “destek birimlerinden” oluşan dev bir kitle çaresizlik içinde ve ne bir yardım eden var ne de seslerini duyan...
Müzikle geçimini sağlayanlar borç batağı içinde, tüm sermayeleri olan müzik aletleri, tesisatlar vesaire çoktan satıldı; yiyecek ekmek için başka işler yapmaya çalışıyorlar ama...
“Ama”sını 52 yaşındaki müzisyen Müslüm Döner anlatsın.
“Rengârenk maskeler 5 lira!” diye bağırırken görüyoruz belgeselde Müslüm Döner’i; pandemi döneminde pazarda maske satan bir tezgâhta çalışıyor. Gözleri dolu, sesi titreyerek konuşuyor: “Parayı geçtim be abi... Müzik olmazsa abi... I-ıh, yok...” (Müslüm Döner)
Müzisyenler, sahne sanatçıları, tüm sahipsiz, kayıtsız, güvencesiz çalışan sanatçılar için hem acil bir sübvansiyon planı hem de geleceğe dönük ciddi bir planlama şart.
Yoksa Müslüm Döner’in dediği gibi “Müzik olmazsa abi; ı-ıh, yok...”
286’NCI SIRADAKİLER İÇİN
KIYMETLİ sahaf dostlarımızdan “Diyojen Sahaf”, sosyal medya hesabında (Instagram’da diyojensahaf) tatlı, iğneleyici ve son derece gerçekçi bir şekilde “eski kitap koruyucularının” durumunu özetledi.
Müzisyenlerden sonra sahaflara da mikrofon uzatıyor, sütun açıyoruz.
Bakın Diyojen ne diyor:
“(Türkiye’de) İhtiyaç sıralamasına 286’ncı sıradan girmeye başlayan kitaplarımız...
‘Gel-al’da yüzde 10...
‘Götür-git’te yüzde 12...
‘Paket servis’te
yüzde 3...
‘Kargo’da yüzde 7...
‘Oku-getir’de yüzde 50...
‘Param yok’ta yüzde 98 indirime girmiştir...
Pazarlık yapıp indirim isteyenlere kurumsal bir firma olarak işaret ettiğimiz günler, işte bu günlerdir!
Bizi kapatmayı unuttukları için hep açığız.
Geçen sefer de unutmuşlardı.
Zira açık olmakla kapatmak arasında uzaktan görülemeyecek kadar küçük bir fark vardır 286’ncı sıradakiler için...”
EY UZAYLI DERDİMİZ GELECEĞİMİZİ AŞMIŞ BİZİM!
BU hengâmede dikkatinizi çekmiş midir bilemiyorum ama dünyamızda hâlâ “daha da tuhaf” işler olabiliyor.
Önce ABD’de, Utah’da, çölün ıssız bir köşesinde dikili metal bir monolit bulundu...
Bulunmasına şaşırmaya fırsat vermeden kaybolan “gizemli anıt” hemen sonra Romanya’da beliriverdi 4 metrelik cüssesiyle...
Kendilerini “gizemli” işlere açıklama üretmekle sorumlu hissedenler “Uzaylıların işi olmalı bu” ile “Bir sanatçı mesajı dikine yollamış” arasında değişti.
Bu arada “Kesin fantastik bir dizinin marketing çalışması ile karşı karşıyayız” diyenler de çıktı ki; ben de bu reklam ihtimalini daha kuvvetli bulanlardanım.
Yok, eğer uzaydan geldilerse, şöyle seslenmek isterim kendilerine: “Arkadaşlar, aziz uzaylılar, galaksimizin güzel vatandaşları... Dünyanın hali ortada; canına okuduk, seyrine daldık. Varsa bir öneriniz öksürün; yoksa monolitle filan kalabalık yapmayın. Derdimiz geleceğimizi aşmış, bir de sizinle uğraşmayalım! İyi günler, ışıklı yıllar dilerim...”
Paylaş