Paylaş
Tüylerinin güzelliği nesiller boyu bir lanete dönüştü, çekmediği zulüm, işkence kalmadı gelincikgillerin bu üyesinin...
Daracık kafeslere doğdu, büyüdü, katledildi ve süs niyetine kürkünü giyenlerin talebi arttıkça bu ölüm yuvaları büyüdükçe büyüdü...
Danimarka, bu ölüm çiftlikleri arasındaki rekabette en önde gidenlerden...
Elbette ABD var, Çin var, İtalya var, İspanya var, Hollanda var...
Fakat vizon kürkünün yüzde 40’ını sağlayan Danimarka’da mühim bir ekonomik kaynak bizim yırtıcı ve sevimli vizonun Danimarka için “postu”...
En büyük ihraç ürünlerinden birini oluşturan kalem gözüyle bakılıyor; kürk başına ortalama 100 dolar getiriyor, Kopenhag’da yılda 5 kez düzenlenen dev mezatların her birinde 250-300 milyon Euro’luk satış yapılıyor; yüzlerce çiftçi aile bu sayede zenginleşiyor...
Hayvan hakları savunucularının mücadele alanlarından biri vizon çiftlikleri; pek çok ülke de yasakladı ancak katliam devam etti.
Bir süre önce COVID-19’un vizonlarda mutasyona uğradığı saptandı. Hollanda, Danimarka, ABD’de vizonlar üzerinden insana geçen mutasyona uğramış varyanta “Cluster-5” adı verildi ve katliam da başlamış oldu...
Sadece Danimarka’da 15 ila 17 milyon vizon imha edildi... İmha sürecinde yansıyan fotoğraflarda milyonlarca güzeller güzeli hayvana yapılanları görüp de etkilenmeyecek insan yoktur herhalde.
Bu katliamdan hayır çıkmaz ancak hayırlı gelişme kabul edilebilecek neticeler de elde edildi; Hollanda gibi bazı ülkeler de bu çiftlikleri kapatma tarihlerini öne çekti.
Fotoğraflara bakmamaya çalışarak okuduğum haberlerden birinde bir uzman “Aslında bu virüsün en büyük taşıyıcısı insan, vizonlar değil, bunu biliyoruz değil mi?” diyordu...
Ah insanoğlu ah; zararın hem kendine hem diğerlerine... Doğaya ve diğer canlılara saygı duymayı şu yaştan sonra öğrenecek hali yok insanoğlunun; sebep olduğu felaketlerden kaçarak yaşamaya çalışıyor işte ama bu yol, yol değildir...
YAMAKLAR VE SULTANLAR
SON Padişah Vahdeddin kaçtı mı kaçırıldı mı, tüydü mü kovalandı mı tartışması yine hortlamış.
Bu kez ders kitaplarında İngilizlere mektup yazarak, gemiye binip Malta’ya kaçtığı yolundaki ifadelerin “yurttan ayrıldı” şeklinde değiştirildiğini okudum...
Harrington’a yazdığı “Al götür beni buralardan” mektubu ortada ama bu konuda detaylı ve ciddi okuma yapmak isterseniz, Murat Bardakçı’nın ‘Şahbaba’sından başlayarak, pek çok kitaba erişebilirsiniz.
Ancak canımız hikâye, kurgu istiyorsa benim gözdem hep Kenize Murat’ın “Saraydan Sürgüne” kitabı olmuştur...
Saray ile akrabalık bağları bulunan Kenize Murat’ın “sezgi ve hayal gücü”ne kuvvet yazdığı harikulade kitabını 1990’ların hemen başlarında okuduğumda çok etkilenmiştim.
“V. Murat’ın torunu olarak bir sarayda doğan” Selma Hanımsultan’ın Vahdeddin’in kaçışını Haremağası Zeynel’den öğrendikten sonra yağmurlu İstanbul’a bakarak söyledikleri ne kadar etkileyicidir:
“Ne ayıp! Bizlere bunu nasıl yapabilir? Aşçı yamakları ‘Hünkâr korkuyor’ derken haklıymışlar. Bu sözleri anneme naklettiğimde kızmış ve ‘Yamaklar ancak yamakların davranışlarını anlarlar, bir sultanınkini değil’ demişti. Ama işte, onlar haklıymışlar. Padişah bir aşçı yamağı gibi davrandı...”
Paylaş