İsmet Berkan

‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ mudur?

31 Mayıs 2014
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan salı günkü grup konuşmasının son bölümünde Merkez Bankası’na uyguladığı faiz politikası nedeniyle bindirirken, iktisat bilim literatürü açısından garip karşılanacak bir de teori ortaya attı.

Başbakan bu teorisini ilk kez söylemiyor, daha önce de farklı vesilelerle faizler ile enflasyon arasındaki ilişkiyi kendine göre yorumlamış ve ‘Faizlerin yüksek olmasının sebebi enflasyon değil, enflasyonun yüksek olmasının sebebi faizlerin yüksek olmasıdır’ demiş ve eklemişti: ‘Faizler düşünce enflasyon da düşer, Merkez Bankası faizi düşürmeli.’Acaba söylediği ne kadar doğru Başbakan’ın?


*

İktisat fakültelerinin birinci sınıfında ‘iktisada giriş’ dersinde enflasyon, ‘Paranın satın alma gücünün azalması’ olarak tanımlanır. Bugün 100 liraya satın aldığınız mal ve hizmetleri bundan bir yıl sonra 105 liraya alabiliyorsanız, paranızın satın alma gücü yüzde 5 civarında azalmış demektir.
Faiz ise en basit haliyle paranın kira getirisidir. Bu parayı ister borç olarak bir bankaya veya kişiye verirsiniz, ister üretim amaçlı sermaye olarak kullanırsınız ama vade sonunda o paranın size bir getiri sağlamasını istersiniz.
Eğer vade sonunda paranızın size sağladığı getiri enflasyon oranı kadarsa, sermayenizi korumuşsunuz ama ondan bir kazanç elde edememişsiniz demektir. Yok enflasyon oranının üzerinde bir kazanç elde ettiyseniz, sermayenizi büyüttünüz demektir.


Yazının Devamını Oku

Çankaya için muhalefetin olası en iyi stratejisi

30 Mayıs 2014
BANA soracak olursanız olası en iyi strateji, Cumhurbaşkanlığı için aday belirleme sürecini en azından 1 yıl önce başlatmak, şehir şehir yapılacak önseçimlerle aday adaylarının yarışmasının önünü açmak ve adayı bu yolla belirlemekti.

Muhalefet partileri bunu yapmadı.
Dolayısıyla aslında seçime 70 gün kalmışken ‘strateji’den söz etmek anlamsız, bu saatten sonra olsa olsa ‘taktik’ adımlar atılabilir.
Ülkenin siyasi haritası ve iktidar partisinin güçlü adayları ortadayken muhalefet bloku açısından öncelikle karar verilmesi gereken bir konu var:
Bütün güçle birinci tura mı yüklenilmelidir yoksa bütün güçle seçimin ikinci tura kalmasına mı çalışılmalıdır?Bu ikisi aynı şey değil. Açıklamaya çalışayım:
Başta CHP tarafından önerilen ve MHP tarafından reddedilen ama sonra MHP önerince CHP tarafından ‘sıcak bakılan’ bu ‘çatı aday’ formülü, AK Parti’ye karşı ittifakı birinci turda yapmaya çalışmak demek.
Bir ‘çatı aday’ üzerinde uzlaşılırsa, diğer partilerin ya hiç aday çıkarmaması ya da zayıf adaylarla birinci tura katılması gerekecek.
Bu formülü önerenler, AK Parti’nin seçimi birinci turda kazanma ihtimalinin her durumda geçerli olduğunu söylüyor. Onlara göre bu ihtimali minimize etmenin yegâne yolu seçime daha ilk baştan var güçle asılmak.

Yazının Devamını Oku

Hayalimizdeki gerçekler ile sahadaki gerçekler

28 Mayıs 2014
BUGÜN 28 Mayıs. Bugünden tam 73 gün sonra, 10 Ağustos’ta önümüzdeki beş yıl boyunca Çankaya Köşkü’nde oturacak olan Cumhurbaşkanı’nı belirlemek üzere sandık başına gideceğiz.

Daha önce defalarca yazdım; Türkiye’de ana siyasi bölünme, başat iki siyasi/kültürel kimlik arasında, yani ‘İslamcılık’ ile ‘Türkçülük’ arasında.
Bu iki kimliğin dışında siyaset alanında mücadele veren başka kimlik yok mu? Var elbette ama bu ikisi başat kimlikler.
73 gün sonra yapılacak seçim için ‘İslamcı’ kimliğin Cumhurbaşkanı adayı belli. Dün Ahmet Hakan da yazdı, ‘o olmazsa yerine kimin aday olacağı’ da belli.
Peki rakip başat kimliğin, ‘Türkçü’lerin adayı kim?
Burada birinci zorluk, ‘Türkçü’ kimliğin birden fazla siyasi partide temsil edilmesi ve bütün bu partilerin kendilerine göre az veya çok oy alıyor olması. Ancak yine de Cumhurbaşkanı seçimi için çıkarılan kanun sayesinde ‘Türkçü’ kimliğin partilerinden sadece ikisi, yani Cumhuriyet Halk Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi Cumhurbaşkanı adayı çıkarabilecek.
Ama durum değişmiyor, iki ayrı aday söz konusu. Ve bu adayların kim olacağını, o partilerin genel başkanları dahil kimse bilmiyor. (‘Çatı aday’ konusunu ve muhalefetin muhtemel en iyi stratejisini cuma günü yazacağım.)
Oysa Cumhurbaşkanı seçiminin 2014 Ağustos ayında yapılacağını ve AK Parti’nin ya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ya da mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü aday göstereceğini hepimiz 2012 yılından beri biliyoruz.

Yazının Devamını Oku

Devletin çıkarı ile halkın çıkarı çatıştığında...

23 Mayıs 2014
TÜRKİYE Kömür İşletmeleri, yani TKİ, yani Enerji Bakanlığı, ‘mültezim’e devrettiği linyit madenlerinden çıkan kömürün tonunu 40 ile 70 lira arasında bir fiyatla satın alıyor.

Mültezim, genellikle madenden çıkan kömürün yüzde 84’ünü zaten ‘kira’ olarak veriyor, kalan yüzde 15 için belirlenen fiyat da bu.
Çıkardığınız kömürün tamamında ton başına maliyeti 40-70 liranın çok çok altına indireceksiniz ki, size kalan yüzde 15’lik kömürle hem yüzde 100’ü çıkarabilin hem de kâr edin.
Köle işçilik, güvenliği hiçe sayma, ‘Yahu bu maden yanıyor galiba, içerisi fazla ısındı’ uyarılarını ‘Bize bir şey olmaz’ diyerek önemsememe ve madende üretimi durdurmama, sonra 301 kişi öldüğünde ‘Ben yapmadım, o yaptı’ diye kendini savunmaya kalkışma hep buradan kaynaklanıyor.
Mültezimlik yapan şirket suçlu, evet.
Ama geçen gün de yazdım, esas azmettirici, şirketi bu koşullarda çalışmaya zorlayan TKİ, yani Enerji Bakanlığı.
‘Burası yıllık 2 milyon ton kapasiteli bir ocak, sen ne yaptın da buradan 6 milyon ton kömür çıkardın’ sorusunu soracak olan kurum da Enerji Bakanlığı.
Ama bu soruyu sormuyor, çünkü tam bu noktada bir ‘çıkar çatışması’ yaşanıyor. Çünkü şirketlerle daha bu sözleşmeler imzalanırken bakanlık şirketleri imkânsıza zorladığını biliyor. Zorlayan kendisi, sonra da dönüp ‘Yahu sen niye böyle yaptın’ diyemiyor elbette.

Yazının Devamını Oku

Vahşi devlet kapitalizmi

21 Mayıs 2014
SOMA’daki katliamın esas faili madeni işleten şirketse, azmettiricisi de devlettir, adıyla söyleyelim; Türkiye Kömür İşletmeleri, yani TKİ’dir, onun bağlı olduğu Enerji Bakanlığı’dır.

Açıklamaya çalışayım...
Fransızcadan devşirme bir kelimeyle daha ‘şık’ bir görünüm kazandırıyoruz ama madencilikte yapılan ‘rödövans’ sözleşmeleriyle Osmanlı’nın vergi tahsilatını komisyon veya asker karşılığı kişilere bıraktığı ‘iltizam’ sistemi arasında bir fark yok.
Devlete ait madenleri, tamamen veya kısmen belli bir pay karşılığında işleten bu insanlar ‘mültezim’dir; devlete ait geliri ortaya çıkarıp devlete belli bir komisyon karşılığı teslim edenler yani.
TKİ’nin facianın yaşandığı Ege Linyit İşletmesi’ne ait Eynez yataklarından birini işleten Soma Madencilik, bu işi çıkarılan kömürün yüzde 15’ine sahip olmak adına yapıyor. Yani, çıkan madenin yüzde 85’i maden ocağının ‘kira’sı olarak zaten TKİ’ye gidiyor. Kalan yüzde 15 için de TKİ ‘alım garantisi’ vermiş, şirketle TKİ belli bir ücret üzerinden anlaşmışlar.
Madenin sahibi olmayan, iltizam sözleşmesinin de uzatılma garantisi bulunmayan şirket aynı anda birkaç fenalığı birden yapıyor. Ve bugün biliyoruz, bu fenalıklar sonunda 301 insan evladının toplu halde öldürülmesine yol açtı.
Fenalıkları sayayım:
1. Madene yatırım yapmıyor, teknoloji de getirmiyor, madeni daha güvenli kılmak için para da harcamıyor. Yangın sonrası ortaya çıktı, eskiden kalma ahşap taşıyıcılar hâlâ yerinde duruyormuş ve onlar da yanmış, madende çöküntülere sebep olmuş.

Yazının Devamını Oku

Bari vicdanımızı daha fazla kanatmayın...

17 Mayıs 2014
TELEVİZYONU açtım, karşımda Soma’da son açıklamaya göre 302 madencinin öldürüldüğü madenin sahibi ve işletme müdürü canlı yayında konuşuyorlar.

Dinlemedim bile ne dediklerini.
Çünkü bildiğim kadarıyla ne maden sahibi, ne şirket genel müdürü, ne de bir başkası henüz savcılar tarafından sorgulandı.
Sorgulanmamaları ve haklarında bir tedbir kararı istenmemiş olması zaten yeterince büyük bir rezaletken, bunu katmerlendiren şeyler de oldu, olmaya devam ediyor.
Mesela bu kişiler, yani büyük olasılıkla 302 ölümden sorumlu olduklarına dair haklarında dava açılacak olan kişiler madeni yönetmeye, madendeki arama ve kurtarma çalışmalarını koordine etmeye devam ediyorlar.
Madenin içinde bu cinayetlerin nedenlerine ilişkin son derece kıymetli deliller varken, madenin hâlâ yarının sanıkları tarafından yönetilmesi çok büyük bir rezalet değil mi?
Bu kişilerin, Cumhurbaşkanı’na, Meclis Başkanı’na, Başbakan’a katliamla ilgili bilgi aktarması, devlet yetkililerinin ana bilgi kaynağı olması, devlet yetkililerinin bu kişilerin ellerini sıkması çok büyük bir rezalet değil mi?
Bu çeşit görüntüler, basın toplantıları vs bundan sonra yürütülecek soruşturmanın sağlığı açısından daha en başta endişe verici şeyler değil mi?

Yazının Devamını Oku

50 lirayı uzatırken bir daha düşünün

16 Mayıs 2014
Bu sabah İzmir'den İstanbul'a geldim. Havaalanında para bozdurmak için 50 lira uzattığımda boğazım düğümlendi

Soma'da 302 madencinin öldürüldüğü madendeki çalışma şartlarını, sadece orada da değil genel olarak bölge madenlerindeki çalışma şartlarını biliyor musunuz?

Mesai 8 saat.

Haftada 6 gün çalışılıyor.

Eğer işçi yemeğini yanında madenin dibine kadar götürmediyse 8 saat aç kalıyor, çünkü iş yeri yemek vermiyor. İşçi yanında çay indirmediyse madene, bir çay bile yok.

Sekiz saat yerin dibinde, durmadan dinlenmeden çalışıyor işçiler.

Haftada bir gün izinleri var. Yıllık izinleri de 14 gün.

İşçilerin günlük kazancı 50 lira.

Bu bilgileri Deniz Sipahi'nin bugün

Yazının Devamını Oku

Tarifsiz acı...

16 Mayıs 2014
MANİSA Akhisar’ı geçtik, Soma’ya doğru gidiyoruz. Yol boyu üç araçlık, beş araçlık konvoylara rastlıyoruz. Hepsi araçlarının antenlerine siyah kurdele bağlamışlar.

Kırkağaç’ı geçiyoruz, Soma Termik Santralı’nın bacaları gözüküyor. Solda büyük bir araç kalabalığı. Orası Soma Belediye Mezarlığı.
Hürriyet Ege Temsilcisi Deniz Sipahi ile birlikte içeri giriyoruz.
Bir İstanbullu olarak benim dikkatimi çekiyor, her mezarda bir toprak testi var.
Neden var?
Ölülerimiz susuz kalmasın diye. Her gün gelir o testiyle su dökermiş yakınları ölüye.
Bazı aile kabristanlarında taze açılmış mezarlar var. Madende ölen, öldürülen işçilerin onlar.
Ama esas acı manzara birkaç adım ileride...

Yazının Devamını Oku