İlker Yasin

G.Saray'a inanın

21 Nisan 2005
<B>DOĞRUSUNU</B> söylemek gerekirse final Galatasaray’ın hakkıydı. 10 gün önce Ali Sami Yen’de Galatasaray’ı 2-0 mağlup eden Trabzonspor’un yerinde, dün akşam yeller esiyordu. Veya Galatasaray, son 4 hafdaki kötü grafiğini değiştirmiş, G.Saray gibi oynamaya başlamıştı.

Anlayamadığım şey, liderin 4 puan gerisinde şampiyonluk hesapları yapan, kupada final kapısına gelen G.Saray’ın hala yarı yarıya boş tribünlere oynamasıydı. Stada gelenler, gelmeyenleri aratmadı ama başkan Canaydın mı yoksa Hagi mi, taraftarın heyecanını, takıma inancını ayağa kaldıracak. Yoksa, 12. adam taraftar mı, takıma destek olacak, hırs katacak. Taraftar UEFA rüyasından artık uyanmalı, futbolda dünün değil, dün ve geleceğinin heyecanlarına ortak olmalı. Yani taraftar takımına inanmalı.

Klasik Galatasaray izledik. Necati’nin yerine Hasan Kabze ile oyuna başlamak doğru bir karardı. Trabzonspor, ilk yarıda kaleyi bulan şut atamazken, 29 top kaybı ile oynarken, oyuna Galatasaray’ın hakim olması çok normaldi. Özellikle Gökdeniz’in ve Erdrinç’in eksikliği Trabzonspor’un oyun düzeni kadar, takımın inanç ve konsantrasyonunu da etkilemişti. Ribery yine etkili, Ayhan eski formundan uzaktı.

Defansta büyük risk

9. dakikada Hasan Kabze’nin direkten dönen kafa şutu dışında Cihan, Ergün ve yine Hasan Kabze net gol pozisyonları buldu. İlk yarının hakimi G.Saray’dı. Yattara’nın oyuna girmesi, ikinci yarıda G.Saray sol tarafını birbirlerine yakın ve kontrollü oynamasına neden oldu. Song’un, Fatih Tekke’nin golünden sonra sürekli öne çıkarak yaptığı bindirmeler, defansta büyük risk yarattı.

Kazanmak için her yolu deneyen G.Saray, Ribery, Ayhan ve Hakan Şükür’ün oyundan çıkmasıyla riski çok ama rakip kalede tehlike yaratan ataklar yapmaya başladı. İleri çıkıp, geri dönemeyen defans bir anda Celalettin’i golle burun buruna bıraktı. Celalettin topu ağlara gönderse, G.Saray bitecekti.

Futbol enteresan bir oyun, Celalettin’in yapamadığını 88. dakikada Necati yaptı. Hasan Şaş’ın ortasına Kabze’nin mükemmel kafa vuruşu, kaleciden dönünce Necati, G.Saray’ı oksijen çadırından çıkardı. Uzatma bölümleri, her iki takımın riskleri alarak, gol aradığı anlar oldu. Trabzonspor’un şanssızlığı uzatma dakikalarında Yattara’nın topunun direkten dönmesiydi. Celalettin’den sonra Yattara da golü bulamayınca, iş penaltılara kaldı. Ve kalede G.saray’ın Mondragon’u vardı. Mondragon finale giden yolda en iyi isim oldu. Ama Hasan Kabze, Song, Tomas, Orhan, dün gecenin en başarılı isimleriydi. G.Saray böyle oynarsa ve seyircisi G.Saray’a inanırsa, G.Saray şampiyonluğa da ulaşır.
Yazının Devamını Oku

İnanmazsan olmaz

11 Nisan 2005
<B>TRABZONSPOR </B>kazanmadı, G.Saray kaybetti. Önce inanmalısınız. G.Saray, bu şampiyonluğa tribünleriyle, sahadaki neferleriyle inanmamış. Belki bir hafta önce Kayseri’de 90+4’te kaybettikleri 3 puanın, belki de dün F.Bahçe’nin Sakarya’da 90+3’te kazandığı 3 puanın maç üstündeki etkisi açıkça görüldü.

Kim diyebilir ki, ‘G.Saray dün gece hak etti’ diye. Hakan Şükür ve Necati önde, Ribery ve Ergün ortada ölümüne kazanmak için oynadılar. Ve şampiyonluğa inananan futbolcuların heyecanını sergilediler. 45. dakikada bomboş kaleye Necati’nin gönderemediği top, maçın kader anıydı. Maç boyunca bırakın net pozisyon bulmayı, ceza sahasına girmekte zorlanan G.Saray, maçı nasıl kazanacaktı? Ribery’nin büyük düşüşü, Hakan Şükür’ün jübile hazırlıkları sinyali, Hasan Şaş’ın ‘top benimdir’ felsefesi G.Saray’ın takım özelliklerini kaybetmesine yol açıyor. Futbol hızlı düşünenlerin, çabuk karar verenlerin ve çabuk oynayanların oyunu. G.Saray dün amaçsız kenar doldurmalarla gol pozisyonu üretme düşüncesinden başka hiçbir şey yapmadı.

Hedef lig ikinciliği

Gerek Hagi, gerek yönetimin bu noktada G.Saray’ın şampiyonluk potasında pasif, heyecan uyandırmayan, seyirciyi hedefe hazırlamayan bir görüntü verdiğini de kabul etmemiz gerekli. Artık hedef lig ikinciliği ve Şampiyonlar Ligi olmalı. O zaman rahatlayacak ve şampiyonluk baskısından uzaklaşacak G.Saray, inanarak gelmediği yerde ancak lig ikinciliği ile sevinmeli.

Hagi’nin dün geceki maçta olumsuz bir yönü yoktu. Trabzonspor daha çabuk oynamayı, daha hızlı top çevirmeyi ve hedefe nasıl gideceğinin hesabını daha iyi yaptı. Bu skor, F.Bahçe’nin teşekkür edeceği bir skordur.
Yazının Devamını Oku

Kırılma noktası

31 Mart 2005
<B>DÜNYA </B>Kupası yolunda en kritik maçına çıkan Milli Takım’ın teknik direktörünün, <B>‘Kazansa da kaybetse de’</B> istifa edeceğinin konuşulduğu, teşvik iddialarının havada uçuştuğu bir ortamda, hem <B>Ersun Yanal</B>’ın, hem de oyuncularının dün gece gösterdikleri konsantrasyona ve kazanma hırsına tek kelime ile şapka çıkarmak zorundayız. 4 gün önce Yunarnistan’a 3-1 yenilip, potanın tamamen dışına çıkan Gürcistan’ın, komşusu Türkiye’ye sahada ve tribünde gösterdiği tepkiye, aşırı sertliğe sadece bir anlam verilebilir. O da Dünya Kupası’ndaki rakiplerimizin bizi her bakımdan takip edişi.

Milli Takım’ın mücadele gücüne ve hırsına saygımız sonsuz. Ne var ki, bu hırs ve aşırı konsantrasyon iyi futbola engel oluyor. Ersun Yanal, ‘Artık iyi futbol beklemeyin. Alınacak puanlar önemli’ demişti. Ama grubun sıradan takımı Gürcistan karşısında 2 gol yemek, 3 net pozisyon vermek ve kenar toplarda büyük hatalar yapmak doğrusu gelecek için bizi endişelendirdi.

Kıran kırana

Soğuk ve endişe dolu gecenin yıldızı Fatih Tekke’ydi. 4 gün önce bizi şaşırtan Fatih, attığı 2 gol ve Koray’a attırdığı gol kadar, ağır Gürcü defansı içinde parlayan tek yıldızımızdı. Futbolu bu kadar bilen ve alt yapısı güçlü Fatih’i hep dün geceki performansında görmek isteriz. Tolga, Emre, Koray, Hamit ve İbrahim Toroman gecenin göze çarpan oyuncularıydı. Yıldıray ve Gökdeniz ağır defans içinde daha etkili olabilirlerdi.

Norveçli hakem, İashvili’nin golden önce topu eliyle aldığını görmeliydi. Çünkü bu an maçın kırılma noktası olabilirdi. Özellikle ilk 60 dakika kıran kıran mücade şeklinde geçti. İki takımın kazanma arzusu üst seviyedeydi. Bu hırs zaman zaman oyun disiplininden kopmalara ve bireysel hatalara neden oldu.

Yanal, Necati-Tuncay değişikliğini daha erken yapabilirdi. Rüştü’nün yan toplardaki zaafını Tiflis’te bir kez daha gördük. En zor dönemde kazanılan bu galibiyetin, teknik ekip ve futbolcular üstündeki baskıyı kaldırmasını, medyasıyla, halkıyla tüm ulusun Milli Takım’a sahip çıkmasını gönülden diliyorum.
Yazının Devamını Oku

Psikolojik baskı

27 Mart 2005
EVET, bu futbolla Dünya Kupası'na bırakın gitmeyi, rüyasını bile zor görürüz. Bu kadar uyumsuz, kontrolsüz, sanki bahar yorgunu bir takımın maç kazanması Tanrı'nın lütfudur sadece.Bir takım düşünün, ilk yarı Arnavutluk kalesine sadece üç şut atmış, bunlardan sadece biri kaleyi bulmuş (o da penaltı) ve iki golü var. Rakibin 9 şutu, 3'ü de isabetli. 2-0'lık skor ilk yarının adaletli skoru değildi.Rüştü, Ümit, Fatih Tekke, Necati tel tel döküldü. Aşırı konsantrasyon da diyebilirsiniz, psikolojik baskı da. Ama 6 final gibi maç daha var. Bu futbolla umudumuzu nasıl yaşatacağız? 100'üncü milli maçında Rüştü'nün yan toplarda yaptığı hatalar affedilecek gibi değildi. Emre, Yıldıray hücum bölgesine pas verecek adam bulamadılar. Çünkü Fatih ve Necati orta alanda onların da gerisinde kaldı.Her şey tersine oldu2-0'ı bulduktan sonra Tuncay gibi, Gökdeniz gibi hızlı, ileri paslara koşacak oyuncuların takıma alınması daha iyi olurdu. Ama Ersun Yanal, Yıldıray'ı hücum bölgesine çıkarıp, Ayhan'ı orta alana almayı tercih etti. Hamit, ayağına hakim bir oyuncu ama biraz ağır. Kaleye yaklaşabilse vuracaktı. Her şey tersine oldu.Arnavutlar bizi kendi sahasında karşılayacaktı, biz onları karşılar olduk. Hayal kırıklığı yaratan bir ilk yarının sonrasında, ikinci yarı biraz toparlanmış bir milli takım vardı. İlk beş dakikaya iki gol sığdıran bu takımın hala rahatlayamamasındaki sorun, kendi seyircisi önünde yaşadığı baskıyı kaldıramamasıydı.Fatih'in performansıBu baskı devam ettiği müddetçe çok daha zor Yunanistan ve Danimarka maçları bize zehir olur. İsim olarak değil, takım olarak oynamak gerekir. Ama yine de Fatih Tekke'nin beni çok şaşırtan performansından söz etmemek mümkün değil.Evet, bireysel olarak değil, takım olarak değerlendirme yapmak, ülke insanının, medyasının ve bu Milli Takım'ı seven herkesin Milli Takım üstündeki psikolojik baskıyı kırmasında yardımcı olması lazım. Yoksa biz deplasmanlarda istediğimizi alırız, evimizde veririz.
Yazının Devamını Oku

Yanlış tercihler

13 Mart 2005
<B>MAÇIN </B>7. dakikasında rüzgarın azizliği, kaleci <B>Mehmet </B>ile <B>Cem’</B>in hatasıyla gelen ilk G.Saray golü, bir ölçüde maçın kolay geçeceğinin işaretiydi. İki takımın defans zaafları içinde göründüğü maçta, farka rağmen Galatasaray’ın tatmin edici fut- bolundan söz edemeyiz. Maça damgasını vuranlar; mükemmel futboluyla Ayhan, üç golüyle Hasan Kabze ve yanlış oyuncu tercihleriyle Hagi idi.

Son haftalardaki üstün performansıyla Ayhan, mutlaka Ersun Yanal’ın dikkatini çekmiş olmalı. Ayağına hakimiyeti, topla dripling kabiliyeti, ani dönüşleri ve çok ince görüşleriyle Türk futbolunda hak ettiği değeri bulamamış Ayhan, dün gece maçın kader adamıydı. Bir teknik adamın asla vazgeçemeyeceği Hakan Şükür, golcülüğü yanında, hareketli futboluyla defans dengelerini bozuyor, rakibi kenarlara ve ölü noktalara taşıyarak boş alanlara arkadaşlarının gelmesini sağlıyor. Necati yapıyordu bu işi. Onun yokluğunda sahneye Hasan Kabze çıktı.

Futbol arenası değil

Orta sahanın solundaki Ayhan ve sağındaki Ribery, arkalarındaki Orhan Ak ile Cihan’dan destek alarak kanatları iyi kullandılar. Ama Conceiçao ve Ergün’ün defans aksiyonlarında geriye destek vermemesi, Song ve Tomas’ı özellikle pres gördükleri zamanlarda büyük hataya zorladı. Bu ikilide bir düşüş olduğunu da kabul etmek lazım. Hagi’nin son haftalardaki oyuncu değişikliklerindeki tercihi bir garip. Beşiktaş maçında Hakan’ı oyun dışına alması ne kadar yanlışsa, dün yerindeki mükemmel Ayhan’ı Hasan Şaş için ön liberoya çekmesi o kadar anlaşılmazdı. Hele hele üç gole imza koymuş, hırslanmış genç Kabze’nin çıkarılıp jübile hazırlıklarına başlamış Arif’in oyuna alınışı akıl kárı değil.

İstanbulspor’un iyi niyetli, ayağa pas yapan hızlı futbolu, erken gelen golle bozulan moraller ve oyun disiplinindeki kopuş nedeniyle sahaya yansıtılamadı. Şampiyonlar Ligi için Olimpiyat Stadı hazır. Çevre yollar, otopark sorun olmayacak. Ama ben, bu stadı bir futbol arenası olarak görmüyorum. Saha ile seyirci arasındaki bu mesafe futbolun kabul edeceğinden çok uzak. Hakeme iş düşmedi. Sanıyorum Belçikalı gözlemci Pireaux kendisine geçer notu verdi.
Yazının Devamını Oku

Tsunami maçı gibi

5 Şubat 2005
<B>BEN, </B>Galatasaray'ın bundan sonra evinde puan kaybedeceğini sanmıyorum. Zor gibi görünen, kaliteli bir ekibe sahip Antep karşısında ilk yarıda dört gol bulmak kolay iş değil, ama abartmamak da lazım. Dünkü skorda Galatasaray kadar Gaziantepspor'un da büyük rolü var. Bence çilingir Ayhan. Bu oyuncunun futbol yaşamı boyunca gözden kaçmayan yeteneği ile sergilediği performans arasındaki büyük çelişkiyi Hagi çözmek üzere. Ama, görünen o ki, yeni transfer Ribery, önce Ayhan'ın formasına aday olacak. Conceiçao'nun da kalitesi belli. Uyum sorununu atlatan Brezilyalı, günbe gün performansını yükseltiyor. Dün, hücum organizasyonlarında gösterdiği başarıya defans hamlelerini de eklemeli. Hakan Şükür'ün arkasında oynayan ve onun boşalttığı alanlara ölümcül koşular yapan Necati ile Ergün ve Ayhan arasındaki pas trafiği özellikle ilk yarı mükemmeldi. Conceiçao sürekli bozan, Cihan iyi kovalayan adamlardı.

Sağlam'ın intiharı

İkinci gol Antep'i yıktı. Nurullah Sağlam orta sahadan bir oyuncu çıkarıp Erdal'ı da oyuna alınca, adeta intihar etti. Dört golcüyle Galatasaray'a saldıran Antep'in orta sahası, sayım günü görüntü alınan Taksim Meydanı gibiydi. Hakan Şükür'ün hareketli futbolu, ağır Antep savunmasını maç boyunca beşik gibi salladı. G.Saray büyük yıldızları olmayan, ama takım ruhunu yaşayan bir ekip. Zincirde herkes, halkalardaki önemini biliyor.

İkinci yarı, 7-7 biten tsunami felaketzedeleri için oynanan Türk-Yabancılar Karması yardım maçına benziyordu. Oyun disiplininden iki takımın da koptuğu, savunma anlayışının tam anlamıyla unutulduğu bir ikinci 45 dakika geçti. Herkes golü düşünüyordu adeta. Şöyle noktalayalım; Galatasaray ekip ruhuyla, 'önce yardımlaşma' anlayışıyla, Mondragon gibi bir kaleciyle, savunmada Song ve Tomas gibi bir ikiliyle, hücumda Hakan Şükür ve Necati ile şampiyonluğun en büyük adayı.

Orta sahada Hakan Yakın ve Ribery'nin uyumu tam olursa, seyirci de tribünleri şampiyonluğa inanıp doldurursa Galatasaray bu işi bitirir. Ama, dünkü oyunu kesin ölçü almak yanlış.
Yazının Devamını Oku

Babalığına tamam

17 Aralık 2004
<B>BU</B> iş <B>Del Bosque</B> ile olmaz. Ligde 16, 7-8 hazırlık maçı, UEFA’da 6, toplam 30 maçta takımını, oyuncunu tanıyamazsan, <B>‘babalığına tamam ama hocalığına aman’</B> deriz. Ne olursa olsun Beşiktaş futbolcuları, final niteliğindeki dün geceki maçta 1-0 öne geçtikten, psikolojik gerilimi attıktan sonra daha saygın bir mücadele vermeliydi.

Del Bosque’nin sahaya sürdüğü kadro, bu maç için yanlış isimlerden oluşuyordu. Aslında Beşiktaş takımı, sanki kazanmak zorunda olduğu bir maça değil, yıllarca formasını giymiş bir emektar futbolcusunun jübile maçına çıkmış gibiydi. Böylesine bir maçta 1-0 öne geçen takımın durma sebebi ne olabilir? Maçı aslında Parma bırakacaktı. Baktılar Beşiktaş golden sonra bıraktı, onlar oynamaya başladı. Parma’nın tek yıldızı Gilardino skoru eşitledi ama penaltıyı kaçırdı. İkinci Parma golü, aynı birincisi gibi amatör küme takımlarının yemeyeceği bir goldü. Yardımlaşma, adam paylaşma ve birbirine güvenme Beşiktaş’ta hak getire.

Del Bosque klasiği

Hakem, Fatih Sonkaya’nın yaptığı ikinci penaltıyı vermedi ve Kartal’da ümitlerin yaşamasına neden oldu. Bir defans oyuncusu ceza sahası içinde kendine nasıl hakim olamaz? Fatih nasıl bu kadar dengesiz olur? İspanya kontenjanından Juanfran ile başlayıp, Sergen ve Tümer’i en uçta oynatmak, orta sahayı sadece Okan’a bırakmak ve Pancu’yu kulübede tutmak alıştığımız bir Del Bosque klasiği.

Hele hele ikinci yarı başlarken, bir yıldır sahaya çıkmamış Tayfur’un oyuna alındığını görünce ‘pes’ dedik. En gerisi ile en ucu arasındaki mesafeyi 30 metreye kadar indiren Parma, takım olmanın eserini görüyor ve Degano ile skoru 3-1’e getiriyordu. Tümer’in son dakikalarda atmış olduğu harika gol, 6-7 dakikalık bir umut kaynağı oldu. Beşiktaş, UEFA Kupası’nı değil de kendi ligini düşünen Parma’nın başına iş açtı, Parma kupada yoluna devam ediyor.

Del Bosque ağır idman mı yaptırıyor? Bu futbolcular, bu kadar donuk, halsiz ve isteksiz nasıl olur? Beşiktaş heyecanı nerede? 1-0 öne geçtiğin karşılaşmada İtalya Ligi’nin en zayıf ekiplerinden birine mahkum oluyorsun ve kalan tek hedefinde yoldan çıkıyorsun. Olmadı Beşiktaş.
Yazının Devamını Oku

Amaçsız Beşiktaş

26 Kasım 2004
<B>LİGDE</B> hiçbir iddiası kalmamış ve her şeyini UEFA Kupası’na bağlamış Beşiktaş’ın bu kadar isteksiz ve amaçsız olmasını anlamak mümkün değil. Ne oldu Bilbao maçının hedefe kilitlenmiş, kazanma hırsı, kazanma arzusuyla dolu kartallarına. Dünkü görüntü tam bir keklik görüntüsüydü.

Hangi usta hoca, kafaları İstanbul’da kalmış ve tatile çıkmış futbolculara işlerinin futbol olduğunu, oynadıkları sürece para kazanacaklarını hatırlatacak. Del Bosque ne yapsın? Milli Takım’ın hırs küpü İbrahim Üzülmez, dinamosu Okan, Norveç’in aslanı Carew bu halde uykuda gibi sahada gezerse, ne yapsın Del Bosque.

Baskı koyamadılar

49 Avrupa deplasmanında sadece 5 galibiyet çıkarmış Beşiktaş’ta zafere inanan kimse yoktu. Steaua, orta alanı çok hızlı geçerek kontra toplarla bir soldan, bir sağdan iki ortayla maçı 2-0’a getirdi. Beşiktaş defansı, ilk golde Üzülmez’in yaptığı hatayı yapmamalı, ikinci golde Neaga’nın yolladığı topa daha önce müdahale etmeliydi.

Carew, ‘bana top atmayın’ mantığıyla oynarken, Beşiktaş orta sahası 75 dakika rakibe baskı koyamadı. Daha istekli Steaua’lu oyuncular, son 10 dakika büyük panik yaşadı. 82 ve 83’üncü dakikalarda Pancu, iki mutlak gol pozisyonunu değerlendiremezken, maçın kader anı 85’inci dakikada İbrahim Akın’ın altı metreden topu göklere yollamasıydı.

İnce hesaplara kaldı

Beşiktaş’ın kazandığı golde Rumen oyuncu Baciu’nun sakatlanıp yerde kaldığı anda hakemin oyunu durdurmaması ve Beşiktaş’ın böyle bir pozisyon sonunda gole kavuşması, Fair-Play’e pek uygun düşmedi. 36 yaşındaki Munteanu ve Neaga’yı kontrol edemeyen Beşiktaş, UEFA Kupası’nda gruptan çıkma şansını ince hesaplara bıraktı. Beşiktaş takımında görevini yapan çok az futbolcu vardı. Herkes en iyileri söyler. Ben en olumsuzları sayacağım. İki İbrahim ve Carew.
Yazının Devamını Oku