15 Aralık 2005
DERİN olan kuyu değil, kısa olan iptir. Bu grup çıkılamayacak kadar derin değildi. Beşiktaş'ın ipi kısa, gücü az geldi. Sen kendi işini göremezsen, elin oğlu sana iş gördürmez. Evinde oynadığı iki maçı da kazanamayan Beşiktaş, üst tur hesabını İngiltere'de Sevilla'nın alacağı galibiyete bağlamıştı. İki takım için bir sıkıntı yoktu. Maç berabere bitti. Beşiktaş güme gitti. Evinde kazanamayan, 4 puan kaybeden takımın üst tura çıkması zaten mümkün değildi.
Grubun deplasmanda kazanan tek takımı Beşiktaş. Ama elenen de Beşiktaş. Mustafa Doğan'ın yokluğunda, Çağdaş, İbrahim Toraman'ın yanına çekilip, Koray geri dörtlünün önünde görevlendirildi. Çapa dediğimiz yerde Çağdaş'ın ne kadar eksikleri varsa, Koray'ınkiler ondan az değildi. Koray kaybettiği topları ve kaçırdığı adamları almada ve yakalamada devamlılığı az, çok faul yapıyor.
İnönü'de kaybetti
Mutlak kazanılması gereken maçta Sergen ilk onbirde sahaya sürüldü. Kademeli markaj topla fazla buluşmasını engelledi.
İkinci golde Ahmed Hassan'a verdiği mükemmel pas alkışlanırken, goldeki ofsayt kokusu tartışma yarattı. Rumen hakem zayıftı. 10.dakikada Youla'ya yapılan penaltıya seyirci kaldı. Jean Tigana duran top çalışmalarında ön direkte İbrahim Toraman'ı keşfetti. Galatasaray'a 2, dün akşam Guimaraes'e 2 gol. İbrahim Toraman savunma aksiyonlarında da Beşiktaş'ın en iyisiydi. Teknik direktörü istifa eden Guimaraes 4 as oyuncusunu oynatmadı. Takımın yıldız oyuncusu Denakur yedekler arasında bile yoktu.
İddiasız, amaçsız Vitoria karşısında Beşiktaş, iyi bir idman maçı yaptı. Ama bu kadro yapısı Beşiktaş'ı büyük hedeflere götürecek, uluslararası maçları kaldırabilecek kapasitede değil. İnönü'de kazanamayan Beşiktaş, UEFA Kupası'na İstanbul'da veda etti. 1 Aralık'ta Zenit direklerinden dönen iki top gol olsa, Beşiktaş bugün UEFA Kupası'ndaydı. Yazık oldu..
Yazının Devamını Oku 11 Aralık 2005
ÜÇTE biri boş tribünler... Hem de G.Saray-Beşiktaş derbisinde. ‘Kalitesi düşen futbolumuzun işte aynası’ diyenler, sahadaki nefes kesen mücadeleyi görünce acaba ne dediler? İlk 15 dakikada 3 gol ve 5 gol pozisyonu. Son yılların en zevkli maçlarından birini izledik.
G.Saray’a da, Beşiktaş’a da, hakem Cüneyt Çakır’a da teşekkürler. Ali Sami Yen’de dün gece Iliç resitali vardı. Şapka çıkartılacak futbol oynadı Iliç ve bu güzel oyununu iki golle süsledi. Galatasaray’ı galibiyete taşıdı. Sarı kırmızılı ekibin futbolla ilgili her hareketinin en başarılı ismiydi Iliç. Dün Sabri’nin sağ kanatta varlığıyla yokluğu tartışılırken, Saidou’nun eski performansı aranırken, Iliç geceye damgasını vurdu.
Galatasaray haketti İki takımın da 4-1-3-2 sisteminde oynadığı maçta Tigana’nın duran toplarda verdiği idman ve aşıladığı oyun disiplini ilk 15 dakikada Toraman’la iki kafa golü getirdi Beşiktaş’a. Bu gollerde daha önce hiçbir maçta şans vermediği Yalçın’ın ürkek tavrı, Gerets’in hatasıydı. Yalçın’ın 60. dakikaya kadar ne kendine, ne de arkadaşlarının Yalçın’a güveni vardı. Sezon başından beri pozitif oyunları dikkati çeken Cihan ve Orhan dün eski çizgilerini yakalayamadılar.
Ayhan, Iliç’in yanında oyuna damga vuran isimlerden biriydi. Maç boyunca sahada pası daha iyi yapan, oyunu domine eden hep Galatasaray’dı. Savunmayı geride kuran Beşiktaş’ın ceza sahasında yere inen her top tehlikeli oldu. Bu arada Tomas’ın yokluğunda Song da mükemmel bir mücadele örneği verdi. Özellikle Youla ile eşleştiği son bölümde başarılıydı Song.
Gerets, kendi felsefesinden taviz vermeyerek yaratıcı, pozitif futbolu düşünürken, Tigana, oyun disiplinine ve taktik anlayışa önem veren bir hoca görüntüsü çizdi.
Yazının Devamını Oku 28 Kasım 2005
GERÇEK olan şu, Galatasaray’ın kadro yapısı ile Fenerbahçe’nin kadro yapısı arasında büyük farklar var. Oyuna baktığımızda, iki takım arasındaki kalite farkının taktik anlayışa, fizik kondisyon üstünlüğüne, kazanma isteğine ve ekip birliğine de yansıdığını görüyoruz. Her bölümde Fenerbahçe üstündü. Milan maçı öncesi Daum ‘Bu karşılaşmayı önce kafamızda kazanmalıyız’ demişti. Daum, Milan maçını maça çıkmadan önce kaybetmişti. Dün gece Gerets, Fenerbahçe maçını maç başlamadan önce zaten kaybetmişti.
Gerets’e yakışmadı
Rakibin en güçlü yanı orta sahasını böylesine yanlış adamlarla karşılamak, Gerets gibi tecrübeli bir hocaya yakışmadı. Orta sahanın sağ tarafına Hasan Şaş’ı koyarak çok hızlı Tuncay’a, orta sahanın soluna ağır Ergün’ü koyarak Tuncay gibi adeta uçarak giden Appiah’a inanılmaz boş alanlar bıraktı Gerets.
Orta sahanın göbeğinde oynayan oyunculardan Saidou, sadece rakibi bozmaya yönelik hamleler yaparken, Galatasaray’ı gol bölgesine taşıyacak tek yaratıcı isim olarak Iliç kalmıştı.
Ve bu kadar yavaş düşünen ve yavaş yürüyen Galatasaray orta sahasının Fenerbahçe kalesine top getirmesi ancak geriden ortalanan şişirme toplarla mümkün oldu. Bu toplarda ilk yarıda 15. dakikada Necati ve 24’te Orhan Ak buldukları pozisyonları değerlendiremediler.
Ali Sami Yen’e beraberlik için gelen Fenerbahçe Hasan Şaş’ın büyük hatasından ve Appiah’ın ince zekasından kaynaklanan bir topla Nobre’yle golü buldu. Aslında ilk yarının bittiği an maçın da bitiş anı oldu. Gerets’in Hasan ve Ergün’e çıkartarak yaptığı hamleler oyunu kurtarmaya yetmezdi ve yetmedi.
Aslında Fenerbahçe, biraz daha istese, inançlı olsa Mondragon, Anelka’nın iki mutlak golünü önlemese fark 4’ü de bulurdu. Appiah ve Önder’in Fenerbahçe adına mükemmel futbolu, Galatasaray adına Hakan Şükür ve Necati Ateş’in golü bırakın getirmeyi, düşündürmeyen hamleleri maçın tek golle biteceğinin işeretiydi.
Serdar Tatlı başarılı
Hakem Serdar Tatlı’nın başarılı yönetimi ve böylesine bir derbi ve dünyanın en önemli derbilerinden Fenerbahçe-Galatasaray maçının bir tiyatro sessizliği içinde oynanması bizim liglerimizde az rastladığımız görüntülerdi.
İlk yarının bitimine 3 hafta kala en yakın takipçisine 6 puan fark atan F.Bahçe artık kendi liginde oynuyor sayılır. Bu lig Fenerbahçe’nin ligidir.
Yazının Devamını Oku 5 Kasım 2005
BEŞİKTAŞ her iki devrede, 2 farklı oyun sergiledi. İlk yarıdaki oyunu gördüğümüz zaman Tigana’nın Beşiktaş’a 3 günlük kısa sürede bir şeyler kattığına inandık. Ama ikinci yarıdaki Beşiktaş’ı gördüğümüz zaman, Tigana’nın sadece oyun alanının kenarında oturduğunu anladık. İlk yarıda ayağa pas yapan, şişirme oynamayan, rakip kalede gol pozisyonu arayan, yüksek yardımlaşma duygusu içerisindeki Beşiktaş’ı seyrettik. Geri dörtlünün ön tarafında oynayan Koray ve Kleberson, hem defans, hem de ofans yardımlaşmalarında çok başarılıydı. 18. dakikada Ailton, Beşiktaş’ın güzel oyununu golle süsleyebilecek gol pozisyonunu buldu ama yararlanamadı. Sevilla’nın en tehlikeli oyuncusu Saviola’yı karşılayan Adem’in yardımına bu ikili sürekli geldi.
Rakibe ilk yarıda gol pozisyonu vermeyen Beşiktaş, ikinci yarının ilk 20 dakikasında rakibin agresif ve prese dayalı futboluyla kendi adına da büyük hatalar yapmaya başladı. 51. dakikada Cordoba’nın mutlak bir golü kurtarmasından sonra Sevilla’nın penaltı itirazları, belkide haklıydı. İkinci yarı Fabiano’nun yerine giren Kanoute, 1. golün pasını vererek, iki gol de atarak, maçın kader adamı oldu. Beşiktaş’ta orta sahadaki Koray’ın ikinci yarıdaki yorgunluğu ve hücum bölgesindeki Ailton’un dinginliği açık şekilde gözlendi.
Tigana’nın çok işi var
Tigana ikinci yarıda İbrahim Akın’ın yerine Youla’yı alırken çıkaracağı adam bence Ailton olmalıydı. Kleberson’un yerine Pancu’nun Okan’ın yerine Ahmed Hassan’ın oyuna girişi, skor 2-0 olduktan sonra Beşiktaş’a bir şey getirmedi.
Beşiktaş’ın uluslararası alanda bu kadar büyük hatalar yapmaya ve gördüğü baskılarla bu kadar çabuk dağılmaya hakkı yok. Siyah beyazlı ekibin hücum bölgesinde daha hızlı olması, kalabalık olması ve çok adamla bulunması şart. Sevilla, İspanya Ligi’nde iyi işler yapıyor ama Kanoute ve Saviola dışında oyunun kaderini etkileyecek fazla elemanı yok.
İlk yarıdaki futboluyla alkışladığımız Beşiktaş, ikinci yarıdaki oyunuyla bizleri şaşırttı. Artık bu skordan sonra siyah beyazlı ekibin gruptan çıkması da zora girdi. Anlayacağınız Tigana’nın çok işi var. Ama bu kadro Tigana’nın işini kolaylaştıracak bir kadro değil.
Yazının Devamını Oku 23 Ekim 2005
G.SARAY seyircisinin ligin zirvesindeki takımına desteği şart. UEFA Kupası’nın ardından gelen doyum ve takıma katılamayan süperstar yokluğuna rağmen destek sürmeli. Beşiktaş taraftarının her koşulda verdiği desteğin eşini G.Saraylı futbolcu da bekliyor. Ama aynı seyircinin G.Saray maçlarında başarılı performans gösteren ve çoğunu da G.Saray’ın kazandığı hakem Selçuk Dereli’ye maç sonrasında yaptığı davranış hiç hoş değil.
Selçuk Dereli mükemmele yakın maç yönetti. Maçın kader adamı Hakan Şükür’dü. Skor 1-0 iken yüzde yüz iki net gol pozisyonunu değerlendiremeyerek, maçın kopma anına damgasını vuramadı. Tromsö maçını hatırlarsanız, bir benzeri diyebilirsiniz. Yüklenen, özellikle beraberlik golünden sonra rakip kaleye sürekli giden bir G.Saray, kapanan ve ani kontrataklarla gol arayan bir Denizlispor. Maçı iki farklı bölümde değerlendirebiliriz.
Necati neden kenarda?
G.Saray’ın sahne aldığı birinci yarı ve Denizli’nin sahne aldığı 45-75 arası. G.Saray takımında erken gelen gol ve Hasan Şaş’ın başarılı futbolu ve de sağdan-soldan kanat bindirmeleri ilk yarıda farklı bir skorun işaretiydi. Bence Necati’nin ilk 11’de düşünülmemesi ve İliç’in tercih edilmesi Gerets’in yanlış bir kararıydı. G.Saray kendi klasik düzeninde defansın ortasını Song ve Tomas’la, kaleyi de Mondragon’la güvene aldıktan sonra atak ve riskli futbolu ilk yarıda istediği sonucu verdi. Ama gol bölgesine gelindiğinde kaleye hiç şut atılmaması, Necati’nin neden kenarda olduğunun sorulmasına yol açtı.
Nurullah Sağlam, hem defansı mükemmel organize olan, hem de Miikka gibi sağdan ön tarafa çıkan oyuncusuyla Ömer Rıza’ya gol pozisyonu hazırladı. İki topu direkten döndü Denizlispor’un. Sıkıntı G.Saray’ın savunmasında değil, orta alanındaydı. Ve bu alanı çok çabuk geçti Denizlispor. Bu beklenen bir skordu. Risklerle oynuyordu G.Saray ve golleri artırabildiği oranda kazanmayı hak eden bir takımdı. Ama Hakan Şükür maçın kader adamı oldu, iki mutlak gole imza koyamadı. Denizlispor güven buldu ve Nurullah Sağlam iyi hamlelerle istediğini almayı başardı.
Yazının Devamını Oku 13 Ekim 2005
MUTLAKA kazanması gereken maçta Milli Takım’ın ilk yarı ortaya koyduğu futbol, herkeste şok etkisi yaratırken, Fatih Terim’in maç sonrasındaki büyük şovu gerçekten Sırat Köprüsü’nden geçtiğimizin işaretiydi. Hedefe ulaştıkları için Milli Takımı kutlamak lazım. Ama stresin çok yüksek olduğu böyle maçlarda, futbolcuların tüm profesyonelliklerini göstermeleri lazım.
İki farklı devre izledik. Aynen İstanbul’da Danimarka maçında olduğu gibi. Terim orada da ikinci yarıya başlarken oyuna müdahale etmiş, iki yeni futbolcuyla oyunun şeklini ve takımın futbolunu değiştirmişti. Tiran’da da kaleye bir şutun atılmadığı çok kötü bir ilk 45 dakikadan sonra Okan’ın yerine Emre’nin, Yıldıray’ın yerine Nihat’ın oyuna girmesiyle Fatih Terim önemli bir hamle yaptı.
İkinci yarıda güldük
İkinci yarıda ayağa daha çok top yapan, rakip sahada çoğalan bir Milli Takım gördük. 46. dakikada Halil karşı karşıya pozisyonda topu ağlara gönderebilse erken rahatlayacaktık. Bütün maç boyunca bir golde kalmanın sıkıntısını yaşadık. Ne kadar yıldız, teknik oyuncunuz olursa olsun, takım disiplinini ister gerginlikten olsun, ister konsantrasyon noksanlığından olsun sahaya yansıtamazsanız rakibe üstünlük de sağlayamazsınız.
Kilidi Tümer açtı
Arnavutluk çok hırslı, arzulu ve disiplinli oynadı. Bogdani ve Tare hücumda, Skela da orta alanda takımımızı çok zorladı. Kilidi yine Tümer açtı. Halil’in göğsü ile indirdiği topa Selçuk’la Tümer aynı anda hamle yaptılar. Pozisyon geçti denilirken, Tümer yine çok klas bir vuruşla belki de Dünya Kupası finallerini getiren golü attı.
Biz Milli Takımımızı kutluyoruz ama böyle bir paniğin play-off karşılaşmalarında da yaşanması, çok istediğimiz hedeften uzaklaştırabilir. Bütün futbolcular görevlerini yaptılar. Hakem İbanez de mükemmeldi. İlk yarının şokunu, Tümer’in golü ile üstümüzden attık. Artık Terim’le bir büyük heyecanın sonunda sevincin doruğuna ulaştık.
Yazının Devamını Oku 3 Ekim 2005
<B>AVRUPA </B>futbol kantarında tartıya konmayan Rum Anorthosis ve Norveç’in averaj takımı Tromso karşısında kupalara veda eden Türkiye’nin iki Top Class takımı Galatasaray ve Trabzonspor’un mücadelesinde futbol yoktu ama gol vardı. Trabzonspor Türkiye Ligi’ni her haliyle bırakmış bir ekip görüntüsünde. Galatasaray’a zirve yarışında, Tromso bozgunu sonrası bu morali, Trabzonspor’dan başka kimse veremezdi.
Ali Sami Yen’de Galatasaray karşısında her oyuncuyu deneyebilirsiniz, ama ligde forma giymemiş, çok tecrübesiz Tolga dışında... Bu skora rağmen Galatasaray’ın kazandığını değil, Trabzonspor’un kaybettiğini söyleyebiliriz. İlk 20 dakikada Trabzon, oyunu kontrol ederken, kalecisinin büyük hataları sonucunda oyunu da maçı da ilk 30 dakikada Galatasaray’a verdi. Hakan’ın kafa golünde ve Heinz’ın vuruşunda Tolga’nın hatası çok büyüktü.
Eski günlere dönemez
İlk yarısı 4-1 biten karşılaşmanın ikinci devresinde Trabzon’un oyunu çevirmesi mümkün değildi. Riskleri alarak rakip kaleye giden bordo mavili ekip, arkasında büyük boşluklar da bıraktı.70 ve 76’ncı dakikalarda Hakan Şükür, farkı yarım düzineye çıkartabilirdi. Ama Şükür, eski günlerinin bir daha gelmeyeceğini, beyni ile ayakları arasındaki iletişimin artık çok azaldığını dün bir kez daha gösterdi.
Heinz’ın kumaşının iyi olduğu kesin. Geçmiş maçlara oranla biraz daha diriydi. Ama bu kadar yavaş ve sıfır defans hamlesiyle, ilerleyen haftalarda İliç’in akıbetini yaşayacak düşüncesindeyim. Savunmanın kenarındaki isimler Cihan ve Orhan’ın eksikliği Galatasaray’a sekte vuruyor. Orhan vardı ama Cihan’ın yokluğu dün hissedildi.
Bu skor Galatasaray’ı kandırmamalı. Trabzonspor, teknik direktör Halilhodziç ile bu moral çöküntüsü sonrasında nasıl kimlik bulacak? Türkiye’ye bu kadar uzak bir çalıştırıcı bordo mavililere nasıl merhem olacak, çok merak ediyorum.
Yazının Devamını Oku 30 Eylül 2005
<B>BEŞİKTAŞ </B>yönetim kurulu üylerinden bir takım kursanız, bu Malmö’yü kupadan elerdi. Her maça boynunda iple çıkan <B>Rıza Çalımbay </B>da nefis bir ilk yarı ve rezil bir ikinci yarının sonrasında Malmö’yü elemeyi başardı. Sorunlar, görünenin çok üstünde. Beşiktaş’ın yönetiminden başlayıp, teknik ekibinden futbolcusuna dek çok ciddi bir değerlendirmeden geçmesi gerekiyor.
Cordoba satılmalı
G.Saray’ın Malmö’den de zayıf bir Norveç takımı karşısında kupadan elenmesinin yarattığı şoku, Beşiktaş’ın dünkü galibiyeti sevince dönüştürdü. Bence Cordoba bir an önce satılmalı. Konsantrasyonu bu kadar eksik, heyecanı kalmamış Cordoba’nın hatalı gol yemediği maç yok gibi. Dün yediği golde kurdurduğu barajın faturasını kime kesmek gerek. Tabii ki, Cordoba’ya.
Beşiktaşlı futbolcular yüksek tempoda bir ilk yarı çıkardılar. Savunmadaki adam paylaşımı hücuma çıkıştaki oyun planları riskli olmasına rağmen tuttu. Hızlı ve kuvvetli Malmö savunmasının hemen önünde ağır bir Sergen’e görev vermek, defansın göbeğinde seyretmeye alıştığımız Çağdaş’ı sola taç çizgisi kenarına getirmek Rıza’nın riski göze alarak denediği hamlelerdi.
Dün Okan’ın müthiş temposuna Kleberson uyumda zorlandı. Maçın başında Youla-Ailton tercihinde Youla’yı tercih eden Rıza, hamleyi doğru yapan isim oldu.
Beşiktaş Teknik Direktörü Rıza Çalımbay’ın savunmanın ortasında Gökhan’la beraber müthiş bir uyum gösteren İbrahim Toraman’ı Ali Güneş’in yerine çekmesi bence hataydı. Sergen’in oyundan alındıktan sonra hücum bölgesinde top tutan Tümer’in oyuna katılması ikinci yarıda zorlanan Beşiktaş’a soluk alma şansı verdi.
Sonuç olarak Beşiktaş, İstanbul’da kazanması gereken maçı Malmö’de kazandı. İstanbul’da geçmesi gereken turu Malmö’de geçti. Çünkü Malmö, Beşiktaş’ın rakibi olacak kalitede bir takım değildi. Maçın yıldızı Okan Buruk’tu.
Yazının Devamını Oku