EVET, bu futbolla Dünya Kupası'na bırakın gitmeyi, rüyasını bile zor görürüz. Bu kadar uyumsuz, kontrolsüz, sanki bahar yorgunu bir takımın maç kazanması Tanrı'nın lütfudur sadece.Bir takım düşünün, ilk yarı Arnavutluk kalesine sadece üç şut atmış, bunlardan sadece biri kaleyi bulmuş (o da penaltı) ve iki golü var. Rakibin 9 şutu, 3'ü de isabetli. 2-0'lık skor ilk yarının adaletli skoru değildi.Rüştü, Ümit, Fatih Tekke, Necati tel tel döküldü. Aşırı konsantrasyon da diyebilirsiniz, psikolojik baskı da. Ama 6 final gibi maç daha var. Bu futbolla umudumuzu nasıl yaşatacağız? 100'üncü milli maçında Rüştü'nün yan toplarda yaptığı hatalar affedilecek gibi değildi. Emre, Yıldıray hücum bölgesine pas verecek adam bulamadılar. Çünkü Fatih ve Necati orta alanda onların da gerisinde kaldı.Her şey tersine oldu2-0'ı bulduktan sonra Tuncay gibi, Gökdeniz gibi hızlı, ileri paslara koşacak oyuncuların takıma alınması daha iyi olurdu. Ama Ersun Yanal, Yıldıray'ı hücum bölgesine çıkarıp, Ayhan'ı orta alana almayı tercih etti. Hamit, ayağına hakim bir oyuncu ama biraz ağır. Kaleye yaklaşabilse vuracaktı. Her şey tersine oldu.Arnavutlar bizi kendi sahasında karşılayacaktı, biz onları karşılar olduk. Hayal kırıklığı yaratan bir ilk yarının sonrasında, ikinci yarı biraz toparlanmış bir milli takım vardı. İlk beş dakikaya iki gol sığdıran bu takımın hala rahatlayamamasındaki sorun, kendi seyircisi önünde yaşadığı baskıyı kaldıramamasıydı.Fatih'in performansıBu baskı devam ettiği müddetçe çok daha zor Yunanistan ve Danimarka maçları bize zehir olur. İsim olarak değil, takım olarak oynamak gerekir. Ama yine de Fatih Tekke'nin beni çok şaşırtan performansından söz etmemek mümkün değil.Evet, bireysel olarak değil, takım olarak değerlendirme yapmak, ülke insanının, medyasının ve bu Milli Takım'ı seven herkesin Milli Takım üstündeki psikolojik baskıyı kırmasında yardımcı olması lazım. Yoksa biz deplasmanlarda istediğimizi alırız, evimizde veririz.