İlker Yasin

Arda Turan

18 Eylül 2006
FUTBOL kalitesi yüksek değildi. Zaman zaman kör dövüşünü andıran bir mücadele izledik. Beşiktaş’ın savunma hataları ve hücuma çıkarken kaybettiği toplar, Galatasaray’a ciddi gol pozisyonları yarattı. Galatasaray savunması bu hataları yapmadı. Ve Beşiktaş, kendi yaratıcı hamleleriyle Galatasaray kalesinde gol aradı. Pozisyonları buldu ama golü bulamadı.

Beşiktaş’ın daha derli toplu ve hızlı görüldüğü bir maçtı ama kaybeden de Beşiktaş oldu. Baki’nin 31. dakikada Hakan’a hareketini kontrolsüz bir müdahale olarak nitelendirebilirsiniz. Ama penaltı kararı, benim gördüğüm kadarıyla biraz ağırdı. Beşiktaş’ın en büyük sorunu, defansın göbeği. Ricardinho ve Delgado çiftinden birini devre dışı bırakıp, defansın göbeğine mutlak bir stoper almalıydı Beşiktaş. Gökhan Zan, müzmin sakat. Koray, zaten savunma oyuncusu değil. Baki Mercimek’in hali ortada. Beşiktaş, hem UEFA Kupası’nda hem de lig mücadelesinde savunmanın göbeğinde büyük bir sıkıntı yaşayacak. Dünkü Ricardinho tercihi doğruydu. Fakat Ricardinho da metre karelerle sınırlı bir alanda kalınca Beşiktaş’ın Mehmet Sedef gibi, Burak gibi oyuncularına büyük iş düştü.

Karışık derbi

Galatasaray’da Hakan Şükür-Ümit ikilisinin aynı yere baktığını, aynı yere koştuğunu, aynı hamleleri yaptığını gördük. Bu ikili, birbirlerine oyuncu taşıyarak alan yaratamadı. Ilic’in sakatlanarak çıkması belki de Galatasaray’ın şansı oldu. Allah, Arda’yı nazardan korusun. Adam eksiltmede, oyunu okumada, bitirici pasta gerçekten çok başarılı. Mütevazılığını korursa ve çalışmasını bu disiplinle sürdürürse, Avrupa’nın yıldız futbolcularından biri olacak Arda. Ümit Karan’ın her maç biraz daha olumlu grafiğini görüyoruz. Hakan Şükür, artık bu takımın ilk 11’inde değil, ihtiyacı olduğu zamanda oyuna başlayacak bir oyuncusu.

Sonuç olarak dün akşam karışık bir derbi izledik. Beşiktaş’ın daha hırslı, daha hızlı oynadığı maçta Galatasaray, daha olgun ve rakibin hatalarını değerlendirmeye yönelik oyun anlayışıyla dikkat çekti. Ve golü de böyle buldu. Gecenin yıldızı Arda’ydı. Hakem başarılıydı.
Yazının Devamını Oku

Karanlık

13 Eylül 2006
BİRİNCİ yarıda Bordeaux’nun dayılandığı, ikinci yarıda Galatasaray’ın rakibe ağzının payını veremediği bir maçtı. 90 dakika içerisinde, en önemli pozisyon Necati’nin 89. dakikada kaçırdığı goldü. Onun dışında Galatasaray, sahada yoktu. Tribünde 60 bin kişi eski Galatasaray çizgilerini arıyor. Arda’dan bir Hagi, Ilic ve Inamoto’dan Emre-Okan figürlerini bekliyordu. Ama aynı suda iki defa yıkanılamayacağı ve geçen zamanın geri gelmeyeceği gerçeği ortadaydı. Paranın gözü kör olsun. Inamoto’yu Galatasaray, almış olayım diye aldı. Ama ilk Şampiyonlar Ligi maçında Hakan Şükür’süz kaldı.

Maçın kaderini kim değiştirecek? Galatasaray’da kim damgasını vuracaktı? Sarı kırmızılı ekibin ne yıldızı var, ne de takım olma, birlikte çarpışma heyecanı... Sorun orta sahada. Hem pas dağıtımında, yaratıcı olmada ne de rakibi bozmada, hiç etkili değil Galatasaray.

Sanki sıradan bir lig maçını, bir Gaziantep, Vestel Manisa maçını oynuyor. Oysa bu, Şampiyonlar Ligi maçı.

Bu kadro ile zor

Galatasaray orta sahasında yaratıcı özellikleri fazla bir Ayhan’ın ve direnci yüksek Cihan’ın forma giymesini gönül arzu ediyor. Ama yeter mi?

Dün akşamki şablon gösterdi ki, Galatasaray’ın Hakan üzerine kurulu şablonunu değiştirmek bundan sonra biraz zor. Necati bu kadar kötü olmasa, Ilic eski formunun çok uzağına düşmese, Hasan Şaş eski günlerine dönse belki bir şeyler farklı olacak. Ama Galatasaray’da hiçbir şey iyi gitmiyor. Ve bu kadroyla, bu inançla Şampiyonlar Ligi’ni götürmek oldukça zor.

Bordeaux grubun en zayıf ekibi, sadece fizik güçleriyle oynayan bir ekip. Hiçbir oyun şablonu da yok. Şampiyonlar Ligi takımı görüntüsü vermedi Bordeaux takımı. Ama buna rağmen İstanbul’dan puan almasını bildi.

Bu Galatasaray’ın, bu futbolla Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkması çok zor. Galatasaray, ya aynı yüreği taşıyan 11 farklı adamıyla takım olacak, ya da Hakan gibi yıldızlarıyla enstantene maçlar alacak. Ama yolun sonu aydınlık değil.
Yazının Devamını Oku

Bu futbolla zor

8 Eylül 2006
Dün Malta önünde oynanan futbolla milli takımımız, 2008 finallerini zor görür. İlk defa beraber oynayan futbolcuların uyumsuzluğu içindeki milliler, 2006 Dünya Kupası'nda elemelerinde sergiledikleri futbolun çok gerisinde performans gösterdiler.

Alman Liginin en çok gol atan ikinci adamı Halil Altıntop'un yedekler arasına dahi alınmayışı ve Yıldıray'ın devre arasında çıkarılışı ile ilgili gözlemim şu: Ersun Yanal, gurbetçi futbolculardan maksimum performans alırken, Fatih Terim ile bu performans en aza iniyor. Gurbetçilerin lobisi mi yok veya aralarında su üstüne çıkmayan bazı sorunlar mı var?

Futbola ceza Aurelio, tam isabet. Takımın en eksik yerine oturdu. Bir de savunmanın göbeğine Gökhan ile daha iyi anlaşacak ve kademe alacak bir adam lazım. Seyircisiz maç futbola verilen bir ceza aslında... UEFA kendi ipini tavana asıyor.

Futbola ceza

Dün, takımımızın akortsuz oyununda ve konsantrasyon noksanlığında boş tribünlerinde rolü var. Ama sessizlik ve seyircisizlik asıl sebep değil. Terim, gurbetçileri kazanacağı ve yıldızlardan ziyade takım ruhunu sahaya yansıtacak ekibi oluşturmak zorunda. Bu isimler de kadrosunda var.

Yazının Devamını Oku

Kamber gitti, iş bitti

14 Ağustos 2006
SAVUNMA aynı, ortada genç Mehmet ve Arda yeni, hücum bölgesi geçen yıldan kalma... Ümit, Necati, Hasan Kabze ve Hasan Şaş’ın yokluğu da dert değil. Olsalar da bundan daha farklı olmazdı. Açlarla ve işine aşıklarla yola gitmek, oyunculardan daha çok zevk verir insana. Zaten 3-4 büyüklerin şampiyon olacağı, takımlar arası güç dengelerinin, Türk futbolunu ne kadar geri götürdüğünün, bir galibiyet ve bir şampiyonlukla sürekli makyajda tutulduğu ortamda, kandırıp duruyoruz kendimizi. İşte Kayseri. Geçen yılın flaş takımı. Bu yıl İntertoto ve UEFA’da yenilmemiş. Menajer Süleyman Hurma, "Bizi elerse, Milan ve Liverpool gibi takımlar eler" diyor ve takımına olan güvenini ifade ediyordu. Dünkü futbolu bana zevk vermeyen Galatasaray, dağıttı ve havasını aldı Kayseri’nin.

İliç aldı başını yürüdü

Ertuğrul Sağlam, Galatasaray’ın kilit adamının İliç olduğunu ve İliç’i Kamber’le bitirirse, maçı da istediği yere getirebileceğinin hesabını, 44. dakikaya kadar iyi yaptı. Kamber, hiç oynatmadı İliç’i. Ama ilk yarının sonunda skor 1-0’a gelince, Ertuğrul Sağlam maçın başında yapması gerekeni, sahaya oynatmamak için değilde oynamak için çıkılması gerektiğini anladı. Hem de UEFA’da Kayserispor gibi toz attıran bir takımın, daha cesur olması gerektiğini de... Kamber’in yerine Fatih Ceylan’ı oyuna soktu. Ama İliç ondan sonra aldı başını yürüdü. İliç’in iki nefis golüyle maç koptu. Kayseri dondu kaldı.

Şampiyonlar Ligi zor

Gelelim Galatasaray’a. Ben Türkiye Ligi’nde Galatasaray formasının maç kazandırdığı inancındayım. 32 yıllık meslek hayatımda hep bunu gördüm. Tabii istisnalar hariç. Galatasaray bu kadrosuyla, bu oyun anlayışıyla, bu gençleriyle ve bu starlarıyla Türkiye Ligi’nde yine şampiyonluğa oynar. Ama Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray’ın fazla bir şansı yok. Aslında Galatasaray’ın da suçu yok. Ligimizin en iyi takımlarından Kayserispor bu ise, siz düşünün ligin kalitesini. Ayhan, Galatasaray’ın en çalışkan oyuncusuydu.

Daha doğrusu herkes görevini yaptı. Ama İliç, ilk 45 dakika Kamber’in gölgesinde durdu. İkinci yarı Kamber gitti İliç dirildi. Ertuğrul Sağlam’dan daha takım olmuş, yardımlaşma anlayışı yüksek bir takım bekliyordum.

Belki UEFA yorgunu bir takım, umduğumu bulamadım. Galatasaray’ın bu ligde bir sorunu yok ama kadroya iyi bir orta saha oyuncusunu katmaları şart. Bir de Selçuk Dereli’yle ilgili fazla yorum yapmak istemiyorum. Türkiye’nin en iyi hakemi, Muhammed Hanefi’ye ve Arda’ya yapılan iki mutlak penaltıyı görmeli, süzmeli ve de vermeli.
Yazının Devamını Oku

Mucizeye kaldı

10 Ağustos 2006
FENERBAHÇE için İstanbul’daki karşılaşma çok zor olacak. Artık Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmak mucizelere bağlı. Maçın ilk dakikasında gelen golün Fenerbahçe’nin oyun anlayışına negatif etkisini gözardı etmemek lazım. Böylesine denk güçler ve uluslararası karşılaşmaların kadrosunda Alex ve Tümer’in yan yana oynaması, takımın savunma anlayışına büyük zarar veriyor.

İyi pres yapan, hareketli ve yardımlaşma anlayışı yüksek D.Kiev futbolcularına yalnızca Appiah ve Aurelio’nun direnmesi mümkün değildi. Ofans aksiyonlarını seven, ileri çıkışlarında geri dönen, nefesi bazen yeten bazen yetmeyen Ümit’in boşalttığı alanlarda özellikle ilk yarıda Gusiev büyük sıkıntılar yaşattı. Ama aynı Ümit’in ceza alanındaki Dinamo’ya gol getirecek ataklara son hamleleri alkışlanacak cinstendi.

Kaleci Rüştü’nün 3 mükemmel kurtarışı da olmasa dün akşam Fenerbahçe, Kiev’den hezimetle ayrılabilirdi. Zico’nun kendi ofansif oyun anlayışını rakibine kaptırma felsefesini saygıyla karşılıyorum. Ama futbolun sadece hücum olmadığı, defans hamlelerinin, yardımlaşma düşüncesinin ve ekip olmanın önemi ortada.

Kader anı

Serkan’
ın kırmızı kart gördüğü an, maçın kader anı oldu.İkinci yarıda Fener ataklarıyla sinen ve Aurelio’nun kafa golüyle şok yaşayan D.Kiev 10 kişilik Fenerbahçe’yi son çeyrekte çökertmeyi bildi. Rüştü, Fenerbahçe’nin en iyi adamıydı. Fenerbahçe’nin maçın özetinde Zico’nun taktik düşüncesi ve takıma olan güveni etkili oldu. Nerdeyse 70 dakika Tümer, Appiah ve Alex’in pasif oyunuyla 8 kişinin performansıyla mücadele eden Fenerbahçe’de orta sahaya koşan, rakibi bozan Appiah ve Aurelio’ya yardımcı olacak yeni bir isim lazım. Ama daha önemlisi Fenerbahçe, santrfor sorununu çözmeli.

Kafasında Fenerbahçe’yi bitirmiş Anelka ve gole giden santrfor özelliği olmayan Tuncay’la Fenerbahçe, gol yollarında hep zorlanacak. Zico döneminde son 3 maçta 15 gol atan Fenerbahçe’de derinlemesine ve rakip kaleye oynayan Alex’in fizik yetersizliği açıkça görüldü. Kiev tam bir takım. Kuvveti, tekniği ve takım oyununu ön plana çıkarmış bir ekip. Yıldızları Fenerbahçe’den çok değil. Ama kollektif futbolun tüm özelliklerini sahaya yansıttılar. Bence, Şampiyonlar Ligi Fenerbahçe için bu saatten sonra mucizelere kaldı. Şükrü Saracoğlu’nun o insanı ürperten atmosferi içerisinde neler olmaz ki...
Yazının Devamını Oku

Kadere bak

10 Temmuz 2006
2000 Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri’nde altın gol uygulamasıyla İtalya’yı uzatmalarda yenerek Avrupa şampiyonu olan Fransa, o gün Trezeguet’nin golüyle havalara uçmuştu. Aynı Trezeguet’nin dün kaçırdığı penaltıyla İtalya, Fransa’yı hem yeniyor hem de 24 yıl sonra Dünya Kupası’nın sahibi oluyor.

Aslında oyunun hakkı Fransa’ydı. Maçın ilk yarısındaki İtalyan etkinliği dışında oyunun tüm konrolü Fransa’daydı. İtalyan orta sahasının iki çalışkan, iki yılmaz savaşçısı Pirlo ve Gattuso ile gerçek bir futbol virtüözü olan Zidane’la Vieira’nın orta saha mücadelesinde genelde üstün olan Fransız futbolculardı.

Hüzünlü veda

30 dereceyi aşkın bir sıcaklıkta 69 bin seyircinin seyrettiği karşılaşma, futbol kalitesi olarak 86’dan sonra oynanan bütün Dünya Kupası finallerinden farksızdı. Henry, Zidane ve Malouda’nın etkili oyunları Fransa’ya Dünya Kupası’nı getirmeye yetmedi. 99’da Ribery, 103. dakikada Zidane mutlak golleri kaçırmasa, Fransa çoktan Dünya Kupası’nı uzatmalarda kazanmıştı.

İtalya’nın aşırı yorgun oluşu ve Fransa’nın akıllı futbolu 90 dakika içerisinde maçı hep Fransa’dan yana gösterdi. Zidane’ın uzatmalarda Materazzi’ye atmış olduğu kafa onun büyük futboluna hiç yakışmadı. Zidane için bu hüzünlü bir veda oldu.

İtalya, galibiyeti haketmiyordu ama Dünya Kupası’nı haketti. Kadere bakın ki, 2000’de İtalya’yı ağlatan Trezeguet, dün akşam Fransa’yı ağlatan futbolcu oldu.
Yazının Devamını Oku

Ağla Arjantin, ağla

1 Temmuz 2006
BIRAK Eva Pera’nın vasiyetini, Pekerman’ın basiretsizliğine ve çaresizliğine bakıp ağla Arjantin, ağla... Arjantin’i hocası yaktı... 1-0 önde olup, üstün götürdüğü maçta, 2006 Dünya Kupası’nın ’gol yemeden yarım golle yenme’ felsefesi, Riquelme’nin oyundan alınıp, ’Cambiasso’nun 1-0 korumadaki anahtar olacak’ düşüncesi, Arjantin’i yaktı. Riquelme’yi oyundan almak, Almanlar’a ’ben artık golden vazgeçtim, gereğini yap’ demekti.

Ve Almanya yaptı. Pekerman’ın tarih bilgisi de yok. 1986 Meksika ve 1990 İtalya Dünya Kupaları’nda finalde karşı karşıya gelen Almanya ve Arjantin’de, hep direnen, pes etmeyen, maçı bırakmayan Almanya olmuştu. Meksika’da 2-0 yenilgiden 2-2’ye getirdikleri maçı kaybettiler ama 1990 İtalya’da azmin zaferini gördüler, 86’da golü buldular. Pekerman, Almanya’nın saldıracağını ve oyundan kopmayacağını bilmiyor muydu? Ama korkusuna yenildi, Pekerman.

Final işareti

Maçın adamı kim? 88’de Gonzales’in ağlara giden topunu çelen ve penaltı atışlarında iki kurtarış yapan Lehmann mı? Oyun bitti, Almanya’nın elendiği düşünülürken, yılan gibi kıvrılarak 80. dakikada golü bulan ve skoru eşitleyen Klose mi? Veya Arjantinli teknik direktör Pekerman mı? Maçın adamı Pekerman. Almanya Teknik Direktörü Klinsmann ise dünkü maçta çok yerinde değişiklikler yaptı, aksayan yerleri iyi gördü... Ve Almanya’nın finalist olacağının işareti de dün akşam görüldü.

Şimdi yoklar

TRT’de anlattığım 1986 Meksika Dünya Kupası’nda ekip şefimiz Aydın Köker, 1990 İtalya Dünya Kupası’nda ekip şefimiz Kenan Onuk’tu. İkisi de şimdi yok. Nur içinde yatsınlar. Arjantin-Almanya finalleri, yarı finalleri, çeyrek finalleri hiç bitmeyecek. Ama Pekerman’ın bu büyük hediyesi, Almanya’nın oynamadan kazandığı bu çeyrek final, futbol tarihinin sayfalarında hep yazılı kalacak. Ağla Arjantin ağla...
Yazının Devamını Oku

La Grande Occasione

23 Haziran 2006
BİRKAÇ maç dışında futbolun arandığı bir Dünya Kupası yaşıyoruz. İnanıyorum ki bundan böyle nakavt maçlarında kalite yükselecek. Brezilya, Brezilya gibi oynayacak. Almanlar’ın fiziğe dayalı futbolunun abartıldığı gibi göz kamaştırıcı olmadığı anlaşılacak. Dün de zevksiz, tam bir hesap maçı izledik. Mutlak kazanması gereken Çek Cumhuriyeti 40’ına merdiven dayamış Poborsky ve Nedved gibi yıldızlarıyla ve sakatlıktan yeni çıkmış Baros gibi golcüsüyle maçı alacağını zannetti.

1970’lerin Almanya’sı

İtalya, 4-4-1-1 düzeninde, rakip defansın tek forvetle geldiği anlarda bile arkadaki 4’lü bozmayarak yenilmemek üzerine yaptığı hesabı galibiyete çevirdi. Lippi, disiplinli oynayan, 1970’lerin Almanya’sına benzer bir takım çıkarmış. Amaç yenilmemek, kazanırsam iyi olur, hedef turu geçmek. Bu kısır futbol anlayışı eski bir moda ve 2006’da bence iş yapmayacak.

İtalyan gazeteleri, İtalya’nın Arjantin’le yarı finalde karşılaşacağının hesabını yapıyor ve bunu La Grande Occasione (büyük fırsat) olarak değerlendiriyorlar. Onlara göre İtalya, bir sonraki turda Avustralya’yı çeyrek finalde yaptıkları hesaba göre İsviçre’yi eleyip, yarı finalde Almanya’yı eleyip gelecek Arjantin’le oynayacaklar.

İtalya, bu sağlamcı futbolu ölü toplar dışında etkin olmayan gol hamleleriyle bu La Grande Occasione’yi bence zor yakalayacak. Çek Cumhuriyeti, Gana maçından sonra inancını kaybetmiş bir görüntü içindeydi. İyi oynadığı dakikalarda maçın başında Materazzi’nin kafa golü Çek Cumhuriyeti’nin eve dönüş biletinin alındığı an oldu.

İçim sızlıyor

Gelelim bize... İçim sızlıyor. Bu Fransa, bu İtalya, Ukrayna, Ekvador ve Gana ikinci tura geçiyor, Türkiye yok. Türkiye kaçırdığı bu Dünya Kupası finaliyle bence onarılması zor bir yara aldı. Almanya’da 3 milyon Türk acı içinde. Buraya gelemeyişin hesabını veremeyenler veya vermeyenler aynı manzaraların yaşanacağı 2008 Avrupa Şampiyonası için umarım gereken önlemleri alırlar.
Yazının Devamını Oku