İlker Yasin

Dağlar kadar fark

14 Haziran 2006
GEÇEN yıl yapılan Konfederasyon Kupası’nda seyrettiğimiz Brezilya ile bu Brezilya arasında dağlar kadar fark var. Berlin’de 72 bin seyirci önüne bu Dünya Kupası’nda ilk kez çıkan Brezilya’dan çok daha fazlasını bekliyordum. Zayıflar ile güçlüler, fakirler ile zenginler, Asya-Afrikalılar ile Avrupalılar arasındaki farkın azaldığı bir Dünya Kupası bu.

Fildişi’ni çok zor geçen Arjantin, sömürgesi Angola’ya diş geçiremeyen Portekiz ve Brezilya karşısındaki Hırvatistan... Futbol artık kafa kafaya oynanıyor. Hırvatlar, 90’lı yılların öncesinde, bir UEFA Kupası maçında henüz ortada Hırvatistan diye bir ülke yokken, üzerinde Hırvat sembolü olan bayraklar açtıkları için ceza almıştı. 13 yıl sonra bir Dünya Kupası maçında Berlin’de 35 bin Hırvat vardı. Bu inanılmaz bir futbol sevgisi.

Bu maç ölçü değil

Dün geceki maç ve oynanan futbol hiçbir şeye ölçü olamaz. Brezilya, belli ki oynaması gerektiği zamanda oynayacak. İlk yarı ayağına top değmeyen Ronaldo, ve Adriano, attığı gol dışında sahada görünmeyen Kaka, bu maçı hiç ciddiye almamışlar. Sanki bir hazırlık karşılaşması. Peki hangi maçı ciddiye alacak Brezilya?

Hırvatistan, geçen yıl kendi evinde 1-1 berabere kaldığı Brezilya karşısında dün akşam çok cesur oynadı. Oliç ve Babic’le net gol pozisyonları buldu. Ama dediğim gibi Brezilya bu maça konsantre olmamış, inanmamıştı. Ne Ronaldinho’su, ne Ronaldo’su, ne Adriano’su... Beklenen futbollarından uzaktılar. Hırvatlar, kendinden güçlü bir takıma karşı nasıl oynanması gerektiğinin dersini verdi. Haddini bileceksin, hesabını yapacaksın. 44’üncü dakikada Kaka’nın muhteşem vuruşu bu hesabı bozan tek hareket oldu.

Brezilya böyle devam ederse şampiyonluğu zor görür. Ama bana göre gerçek ’Brezilya şov’ ilerleyen turlarda.
Yazının Devamını Oku

Sisteme hizmet

29 Mayıs 2006
TERİM, "Bu ana kadar sistem oyuncuya hizmet ediyordu artık oyuncu sisteme hizmet edecek" derken, tüm futbolcularına bir işaret veriyor, forma bulanın o şansı iyi değerlendirmesi gerektiğini, yoksa ismi ne olursa olsun, ne kadar yıldız olursa olsun, istenilen sistemin oyuncusu olamıyorsa, forma bulamayacak diyordu. Defansın göbeğinde Toraman ve Servet ikilisinin yerine Can ve Gökhan Zan’ı monte etmek, solbekte Antalyalı Volkan, Uğur Boral ve Caner’den sonra bir İkinci Lig oyuncusu Murat’ı denemek sistemdeki her halkayı yerine koyma kararlılığının göstergesi. Dünkü oyunla İbrahim Akın ve Gökdeniz’in forma bulma şansı azalırken, genç Burak için yorucu çalışmaların başlaması lazım.

Son dakika sendromu

Hamburg’da zemini ağır, sert rüzgar ve yağmur altında kalite aramak zordu. Can’ın savunmadan derin ve isabetli paslarla çıkması ve aynı zamanda defansı çok çabuk orta sahaya çekmesi bence olumlu gelişmeler. Son 4 maçta yenilen basit gollere bir yenisi de dün eklendi. Ne olursa olsun Milli Takım’ın, son dakika sendromundan kurtulması, panik yapmaması lazım.

Gökhan Ünal’ın, Halil Altıntop’a bir alternatif olduğu kesin. Fahri’nin ayağa iyi pas yapan Hamit ve Nuri gibi oyuncularla oynaması onun verimini artırıyor. Bana şu an Milli Takım, yarın nasıl olacak derseniz? 3-4 oyuncu dışında herkesin yeri değişebilir diyebilirim. Yani bu Milli Takım’da forma bulmak zor olacak. Herkes kendi klasıyla değil, sistemin neferi olarak kadroya girecek. Ama gördüğüm bir gerçek, Milli Takım’ın çok geniş bir futbolcu portföyü olacak. Ve Fatih Terim, 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde çok fazla zorlanmayacak.
Yazının Devamını Oku

Henry ve Larsson

18 Mayıs 2006
MAÇIN kaderi adamı kaptan Therry Henry’di. 70. dakikada kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu Barcelona ağlarına göndermiş olsa, kupanın sahibi Arsenal olacaktı. Henry kadar maçın kaderini değiştiren kaleci Almunia’ydı. Bacaklarının arasında ve yanından geçen toplara çökme özürlü Almunia kupanın Barcelona’ya gitmesine yol açan isimlerden biriydi.

Barcelona 2. yarı, 10 kişi kalan rakibi üzerine kurmuş olduğu büyük baskıyla riskleri almış gözüktü. İkinci yarıya başlarken Edmilson’u çıkarıp, Iniesta’yı alan, çift stopere dönüp, orta sahayı ve hücum bölgesini kalabalıklaştıran Barcelona’nın defansında verdiği büyük açıkları Hleb, Ljunberg ve Henry değerlendirse, Arsenal tarihindeki ilk Şampiyonlar Ligi kupasını kazanacaktı.

18. dakikada Norveçli hakem Hauge, ders olarak okutulacak bir karar verdi. Ağlara giden topa gol dese kimse itiraz etmeyecekti. Ama Lehmann’ın kendisini geçen Eto’o’ya hareketi kırmızı karttı. Futbolun kuralları Alman kaleci atılacak, hareket ceza sahası dışında penaltı yok ve Barcelona’nın ağlara giden topu gol değil diyordu. Böylesine zorlu bir finalde 72 dakika 10 kişi oynamak zordu. Tecrübeli hoca Wenger, disiplinli oyunu oynayarak ve kendi sahasında alanı daraltarak, Ronaldinho ve Eto’o gibi çabuk ve kıvrak adamları eksizi hale getirmeyi başardı.

Barcelona orta sahasından çıkan uzun paslar, Guily’i 2 kez, Arsenal kalesinin dibine getirdi. 37. dakikada Henry’nin kullandığı frikik atışında topun yüksekliği ve falsosu tam bir Campbell’in istediği gibiydi. Arsenal ikinci yarıya üstün başladı ama Barcelona’nın oyun planı tam anlamıyla değişmişti. Rijkaard, Arsenal’i sahasına hapsetmeyi ve sağlı-sollu ataklarla golü bulmayı amaçlıyordu. Wenger’e istediği şans geldi. 3 net pozisyon buldu kontrataklarda. Bunları değerlendiremeyen Arsenal, çok akıllı bir değişiklilkle oyuna alınan Larsson’un 2 muhteşem pası ve gelen 2 golle darmadağın oldu. Larsson 77. dakikada Eto’o’yu, 81. dakikada Belletti’yi gole götüren isim ve gecenin yıldızlarından biriydi.

Barcelona’nın teknik becerisi ve futbolcu kalitesi Arsenal’den çok yüksek. Ama Arsenal’in oyun disiplini ve taktik anlayışı Barcelona’dan daha iyiydi.
Yazının Devamını Oku

Türkiye'nin şampiyonu

16 Mayıs 2006
BU şampiyonluğa, Fenerbahçe’nin hediyesi diyenleri dinleriz, ama bu şampiyonluk Galatasaray’ın "inancının zaferidir" gözüyle bakanları daha da takdir ederiz. Dudaklarını kulaklarına yaklaştırmayan, sırf bu nedenle kendi camiasından da eleştiriler alan Başkan Canaydın, Galatasaraylı duruşunun ve saygıdeğer oluşunun mükafatını bu şampiyonlukla görüyor.

Türkiye’ye gelişinin ilk yılında, askerleri ile kurduğu iletişim ve sevgi görüntüsünün es geçilip, boyattığı saçları ile tiye alınan komutan Gerets, insanlara gösterdiği ölçülü ve sıcak duruşunun ödülünü bu zaferle alıyor.

Bu forma altında büyük zaferler ve servetler kazanan futbolcular, "yaşayacak kadar paran varsa zenginsin" felsefesi ile, yüzyıllık, UEFA Kupası’nı kazanmış kulübün sıkıntılı anlarında profesyonellikten hiç taviz vermediler.

Galatasaraylı futbolcular bu şampiyonluğu imkánsızlıkları, parasızlıkları ama en önemlisi sarsılmaz inançları ile kazandılar.

Takımın ağabeyleri Hakan Şükür Hasan, Ergün ve Mondragon, ekibin hem puan hem moral olarak, geriye düştüğü kayma anlarında tam bir çimento direnci gösterdiler.

İnancın zaferi

Ergun Gürsoy, Fatih Gökşen, Erdal Keser
ve diğerleri, son maçın son dakikası bittikten 16 dakika sonra kazanılan şampiyonluğu ortak bir inanç zaferi olarak kutluyorlar.

Galatasaray tarihinde görülmemiş 83 puanı, bir tarihi rekoru, Gerets’in ekibi elde etti.

Bu rekor, 27 Kasım’da Ali Sami Yen’de Nobre’nin cadde tarafındaki kaleye attığı gol olmasa 84 puana çıkacak ve Galatasaray şampiyonluğu, 34 haftanın bittiği ve son 16 dakikanın başladığı nefes kesen 10 yıllar gibi gelen o zaman dilimine de bırakmayacaktı.

Fenerbahçe, içine kapanarak kendi çıkarları dışındaki değerleri ve bireyleri dışlayarak, herkesten önde ve farklı olarak şampiyonluğu istedi. Galatasaray, tam tersini yaptı, Türkiye’nin sempatisini kazandı ve yalnız Galatasaraylıların değil, Türkiye’nin şampiyonu oldu.

"Siz büyük olabilirsiniz ama, herkesten büyük olamazsınız." Çok sevdiğim bir atasözüdür.

Bir diğeri de "Zafer, onu isteyenlerindir."

Galatasaray daha çok istedi.
Yazının Devamını Oku

Alnının akıyla

15 Mayıs 2006
ANALARININ ak sütü gibi helal olsun. Cadde tarafındaki kaleye, Nobre’nin attığı ve Fenerbahçe’nin 1-0 kazandığı Ali Sami Yen’deki maç, Galatasaray’ın şampiyonluğunu kaybettiren maç olmamalıydı. Çünkü ligin şampiyonu Galatasaray’dı. Geçen hafta Hasan Kabze’nin Beşiktaş’a 90+3’te attığı gol Türkiye Ligi’nin şampiyonunu Denizli’de belli olacağının ilanıydı. Şampiyon Denizli’de belli oldu.

Ligin her iki takımı, Fenerbahçe ve Galatasaray’ı kutlamak lazım. Türkiye Ligi’nin tarihi, 34 haftalık mücadelenin son maçının son saniyesine kadar süren büyük çekişmeyi ayrı bir sayfaya not düşecektir. Ali Sami Yen Stadı’nda 20. dakikadan itibaren gözler ve kulaklar Denizli’deydi. Galatasaray maçının bitiminden 16 dakika sonrasına sarkan Denizli-Fenerbahçe maçını tribün anlamakta zorluk çekiyor, Galatasaray’ın şampiyonluk şarkılarını söylemek istiyordu.

Aynı şarkıları, sıkıntılar içinde büyük maratonu tamamlayan ve şampiyonlukta en büyük pay sahibi futbolcular da dile getirmek istiyordu. Galatasaray zorluklar içerisinden takım olma bilincini kurarak ve profesyonelliğin son noktasına vararak bu şampiyonluğu, yazının başında söylediğim gibi anasının ak sütü gibi hak etti.

Gerets baştacı

Başkan Özhan Canaydın ve yönetimini tebrik etmek lazım. Tüm sıkıntıların üstesinden gelen, zaman zaman gelemeyen Canaydın yönetimi bu şampiyonlukta kutlanmalı. Erik Gerets baştacı edilmeli. İlk defa geldiği ve sıkıntılar içinde başladığı bir ligde, takım olma ruhunu mükemmel şekilde aşılayan Gerets’i ayrı bir parantez içinde kutlamak istiyorum. Dünkü maçı yazsak mı, neler olduğunu anlatsak mı? Bence gerek yok. UEFA hesapları yapan, ligin iyi ekiplerinden Kayseri önünde kazanmaktan başka yol yoktu. Hasan Kabze’nin 4. dakikada direkte patlayan topu, Galatasaray’ın ’Ben kazanacağım" isteğinin ilk işaretiydi.

Ilic ve Heinz gibi ligin sıradan ve çok da yedekte kalan 2 yabancıyla takımı güçlendiren Galatasaray’da bu sene hiç yıldız olmadı. Bu sene Galatasaraylılık ruhu egemen oldu ve şampiyonluğu da o ruh kazandı. Tribünde müthiş bir pankart açıldı; "Sarısıyla, kırmızısıyla, alnımızın akıyla" Evet, Galatasaray ligi alnının akıyla kazandı. Fenerbahçe’ye kaybetti ama Türkiye’ye kaybetmedi. Galatasaray’ın şampiyonluğu kutlu olsun. Fenerbahçe de şapkayı önüne koysun.
Yazının Devamını Oku

Teşekkürler Kabze’ye

8 Mayıs 2006
EN çok konuşanlar, satanlar ve satın alanlardır. Çünkü satış, onların işleridir. Yüzyılı devirmiş, ülkeye futbolu sevdirmiş, Türkiye’de futbolun tarihini yazmış kulüpler için satmak veya satın almak, konuşanın ve etrafı bulandırmak isteyenlerin reklamını yapmaktan başka işe yaramaz. Temiz bir maçtı. Türkiye Kupası’nı kazanmış Kartal için tipik bir lig maçı. UEFA derdi de yok. Tek motivasyon kaynağı, ezeli rakibi Galatasaray’ı yenmek ve satış-alış muhabbetini, konuşanlara yedirmek. İki takımı da kutluyorum. Beşiktaş yenmek için her şeyi yaptı, derdi yoktu. Galatasaray kazanmak için fazla bir şey yapmadı. Şampiyonluk hesapları vardı, sıkıntısı çoktu.

Kader adamıydı

Maçın kader adamı Hasan Kabze’dir. Sarı kırmızılı takımda son 4 haftanın en silik ismi Necati’nin yerine giren Hasan Kabze attığı 2 golde şampiyonluğu son haftaya taşıyan isim oldu. Uzaktan 2 mükemmel vuruş ve 2 mükemmel gol. İnancını kaybedenler, her şeyini kaybederler. Neydi dün gece o Galatasaray’ın hali? Özellikle birinci yarıda tel tel döküldü Cimbom. Sanki şampiyonluk hesabını yapan takım onlar değildi. 43’üncü dakikada Necati’nin kullandığı penaltı atışının direkten dönmesi, Beşiktaş’ın motivasyon ve konsantrasyon noksanlığının, böyle bir karşılaşmada görülebilecek en açık örneğiydi. Tümer, usta bir oyuncu olduğunu, Türk futbolunda ayrı bir yeri olduğunu dün 52. dakikada attığı güzel golle bir kez daha gösterdi.

G.Saray, 4-0 yenildiği F.Bahçe maçının bir tekrarını oynuyordu adeta. Kazanma heyecanı ve istek yok. Orta sahadaki en başarılı oyuncu İliç’i, kör gözün parmağına Gerets oyundan çıkartırken, Ayhan’la, Volkan’la başlamamış olmanın yanlışlarına bir yanlışı da oyunun akışı içinde ekliyordu. G.Saray dünkü maçı kazanmayı istemedi. Kazanacak heyecanı, motivasyonu gösteremedi. Oyunun kontrolünü Beşiktaş’a bıraktı veya Beşiktaş’tan alamadı. Eğer Hasan Kabze olmasaydı, geceye damgasını vurmasaydı, G.Saray şampiyonluk hesaplarını Denizli’nin F.Bahçe karşısında alacağı 3 puana bağlayacaktı. Beşiktaş-G.Saray maçının 90+3’üncü dakikasında, son hafta şampiyonluk için F.Bahçe’ye 1 puan yetiyordu.

Şimdi F.Bahçe için şampiyonluk Denizli’yi yenmekten geçiyor. G.Saray umudunu son dakikaya kadar diri tutmalı. Dün gece 90+3’te olduğu gibi Denizli’de, Ali Sami Yen’de ne olacağı hiç belli olmaz. G.Saray şampiyonluğu istemeli.
Yazının Devamını Oku

Ben haklıyım

30 Nisan 2006
BU takımın emeğine, her koşulda gösterdiği zirve gayretine saygı duymak lazım. G.Saray, geçen hafta Kadıköy’de F.Bahçe’yi yenseydi, şampiyonluğunu neredeyse ilan edecekti. O maç sonrası Gerets’e yüklenmiş, böylesi büyük bir derbide ve F.Bahçe önünde Uğur ve Ferhat’la başlamanın ve de İliç’le başlamamanın teknik hata olduğunu söylemiştim. Ne oldu? İliç dün gecenin yıldızı, Ferhat ve Uğur da kadroda yok. Galiba ben haklıyım.

4-0 sonrası buruk bir maçtı. G.Saray seyircisi şampiyonluğun geleceğine inanmış, büyük bir destek ve moral verdi takımına. Ali Sami Yen’deki maç, 15. dakikada biterken, kulaklar Trabzon’daydı. 30. dakikada G.Saray seyircisi ayağa kalktı. Gol sesi Trabzon’dan gelmişti.

Şampiyonluğu hak ediyor

Seyirci artık gözlerine değil, kulaklarına inanmak, Trabzonspor’un golleriyle coşmak istiyordu. Ama F.Bahçe, yıldız kadrosuyla Kadıköy’de G.Saray’a vermediğini, potanın dışında kalmış Trabzon’a verme niyetinde değildi. G.Saray, Ergün’ü Ferhat’ın, Aydın’ı Hasan Şaş’ın yerine koymuş, cezalı Saidou’nun pozisyonuna kıdemli yedek Volkan’ı çekmişti. Sahanın yıldızı İliç ve hemen ardından Hakan Şükür skoru 2-0’a getirince, Ankaraspor başladığı koyu defans anlayışından çıkıp, G.Saray kalesine gelmeyi düşündü. Tabii riskleri alarak.

Oyunda heyecan, kalite ve tempo 15. dakikadan sonra bitmişti. Bu bir hazırlık maçı gibiydi. İliç ve Hasan Kabze’nin attığı gollerin getirdiği sevinci F.Bahçe’nin Trabzon’daki golleri bastırıyor. Ve artık G.Saray hem kendisi, hem F.Bahçe için futbolda son dakikayı bekliyordu.

Artık son 180 dakika. Nefes nefese şampiyonluk yarışında F.Bahçe avantajlı. Ama son dakikaya kadar G.Saray’ın umudu diri kalmalı. Bana sorarsanız G.Saray, geçtiğimiz sezon bu kadrosuyla, bu Avrupalılarıyla, bu mali yapısıyla F.Bahçe kadar şampiyonluğu hak ediyor.
Yazının Devamını Oku

Erik Gerets'in büyük hediyesi

23 Nisan 2006
DAUM iyi, futbolu bilen bir teknik direktör mü? Hala tartışmasını yapanlara dün geceki maç bir ders olabilir. Gerets, heyecan yaratan, psikolojik motivasyonu yüksek bir hoca mı? Galatasaray’ı büyük hedeflere taşıyabilir mi? Dün geceki maçtan iyi örnek bulamazsınız. Ben, maçı Gerets’in hediye ettiği inancındayım. Ama bir yandan Daum’un, Anelka gibi yıldızını yedek bırakmasını, Selçuk gibi bir oyuncuyu beklenmedik anda sahaya sürmesini, üstün hocalık yeteneğine bağlıyorum.

Daum, Gerets’e adeta ders verdi. Bu bir yerde şampiyonluk maçı. 50 bin Fenerbahçe taraftarı ve kazanmaktan başka yol yok onlar için. Ve bu maçta Gerets’in savunma kenar adamları Uğur’la Ferhat... Yaş 17-18. Maç başladığında dalga mı geçiyor bu adam dedim? Cahilin cesareti bu kadar olamaz dedim. Ve aylarca futboldan uzak kalmış Saidou, son haftalardaki inişteki adamları Ayhan, Necati ve Iliç... Bu takımı ateşleyecek tek şey ancak şampiyonluk heyecanı olabilirdi.

Galatasaray ne taktik, ne psikolojik ne de fizik olarak maça hazır değildi. Gerets’ten başlayarak futbolculara yansıyan bu havanın sorumlusu bulunmalı.

G.Saray hazır değildi

Daum’
un başarısını taktik mecazını inkar etmiyorum ama maçın kaybedilişini Gerets’e bağlıyorum. İlk 10 dakikada Ayhan’la Hakan’ın bulundukları gol pozisyonları gol olsa bile maçı Galatasaray’ın kazanması mümkün değildi. İlk 20 dakikada Appiah ve Luciano’yla skoru 2-0’a getiren felsefe Galatasaray’ın kazanmaya inanmamış olmasının işaretiydi. Fenerbahçe’nin direkten dönen topları, Mondragon’un muhteşem kurtarışları, Galatasaray’ı belki de futbol tarihin en ağır hezimetlerinden korudu. Galatasaray kazanacağına inanmadığı maçı kaybetti.

Teknik direktör Gerets’in sarı kart gören Saidou’yu ısrarla oyunda tutarak kırmızı karta davetiye çıkarması oyunun bitiş anı oldu. 10 kişiyle kaldığı anlarda Hakan Şükür’ü hala oyunda tutması Gerets için büyük bir handikaptı. Alex, muhteşem top oynadı. Neticede ne Malatya ne de Manisa maçında bu kadar özgür ve şova yönelik futbol sergilemişti Alex... 4 gol var. Gana, Brezilya ve Fransa’dan 3 yabancı atanlar da onlar, kaçıranlar da onlar... Fenerbahçe kendi takımı içindeki psikolojik uyumu ve dün akşam olduğu gibi kazanma heyecanını ön plana çıkardığı her maçı kolay kazanır.

Hakem hakkında çok konuşuldu. Bence dün geceki maçı Gerets, hakemi konuşmaya gerek kalmadan Fenerbahçe ve Daum’a hediye etti.
Yazının Devamını Oku