10 Şubat 2008
MEHMET Topal’ın her geçen gün artan performansını alkışlayalım. Türk futbolunun en sıkıntılı bölgesinde, top çalmadan akın başlatmaya, kademe almadan gol vuruşu yapmaya her şeyi deneyen ve gelecek vaadeden Mehmet Topal’a özen gösterin lütfen. Barış’a, Serkan’a ve de özellikle Arda’ya çevirelim gözlerimizi. "Peki Song geldiğinde Emre ne olacak?" diye soralım. Kendi değerlerimize nasıl sahip çıkacağımızın formülünü bulalım.
İyi golcüler Ümit Karan ve Hakan Şükür’ün arkalarında Serkan, Barış, Topal gibi bitmek bilmeyen enerjilerin desteği ile ne kadar etkili olduklarını ve kolay gole gittiklerini gördük dün akşam. Feldkamp’ın Lincoln ve Ayhan’ı yedekte bırakıp, F.Bahçe kadrosunu bozmayan ve 11 Türk’le oyuna başlayan kadro yapısındaki ısrarını da takdirle karşılayalım.
Halkaların birbirine geçtiği, takım olma felsefesinin üst düzeye çıktığı Cimbom’da, kopan zincirler yok mu? Var. Kaleci sorunu mutlaka çözülmeli. Yan top sıkıntısına bir de uzaklardan gelen top sıkıntısı eklendi Orkun’da. G.Saray’ın kalecisi bu kadar kolay gol yememeli. Lincoln daha hazır değil. Hem fizik, hem mental olarak. Cimbom’un son haftalardaki kadrosu, bozmaya, oynatmamaya endeksli bir kadro aynı zamanda. Serkan’ın katettiği mesafe, yaptığı boş yalancı koşular rakiple didişmesine bakın, bir de Lincoln’e. Son haftaların G.Saray’ı paşaların değil, neferlerin, askerlerin takımı gibi oynuyor.
Yılmaz Vural’ın hatası
Yılmaz Vural gibi tecrübeli bir hocanın G.Saray’a, hem de Ali Sami Yen’de bu kadar riskle başlaması, Metin, Burak ve Rafael’i gol bölgelerinde üçleyip, güçlü G.Saray orta alanına az adamla teslim olmasının faturası 7. dakikada kesilmeye başladı dün akşam. Ümit’in ortası, Hakan’ın asisti ve Barış’ın golüyle aslında maç daha başlamadan bitti. Ve nihayetinde Hakan Şükür 84. dakikada Lincoln’ün köşe vuruşunda hat-trick yaparken attığı goller kadar 37 yaşında göz kamaştıran futbol heyecanı ve direnci ile alkış topladı.
Sonuç olarak Mehmet Topal dün gece beni büyüledi. Hakan Şükür kendisine yıllardır duyduğum saygıyı dün akşamki heyecanıyla bende daha da yüceltti. Barış ve Serkan’la umut, kaleci Orkun’la korku duydum. G.Saray, Leverkusen maçına isimlerle mi (Lincoln) yoksa nefeslerle (Serkan, Barış) mi çıkmalı? Hala düşünüyorum. F.Bahçe maçından sonra dün akşam da gördüm ki G.Saray, isimlerin değil, sistemin takımı olma yolunda. Bu yol, güzel bir yol. Feldkamp’ın eleştirdiğim çok yönü var. Ama bozmayacağı, değiştirmeyeceği bu felsefe G.Saray’ı mutlaka hedefe götürecek.
Yazının Devamını Oku 4 Şubat 2008
ARDA... Kadıköy’de, hem de 9 yıldır yenemediğiniz Fener’e karşı. Dakika 74, soldan kademesi olmayan Fener kalesine geliyorsun ve mutlak pozisyonda topu dışarı vuruyorsun. Oysa, o golü atsan tarih olacaksın. 3 dakika sonra Emre Güngör, Alex’in ağlara giden topuna ayak koymasa bugün belki tek suçlu sen olacaktın Arda. İşte futbol böyle bir şey. Önce dünya futbolunun bir numaralı ekibi Brezilya’nın efsane kaptanı ve teknik direktörü Dunga’nın, geliş sebebi ne olursa olsun, dün akşamki futboldan zevk aldığı kesin. İsterdim ki, FIFA’nın, UEFA’nın hakem komitesi başkanı da tribünde olsun. Ve oynanan futbolu, futbol yapan değerleri korumak için bu kadar başarılı bir hakemi de görsün.
Galatasaray dün gecenin iyisiydi. Fizik-taktik hesapları, mücadele gücü, kazanma isteği iki takımımızda da vasatın üstündeydi. Şükrü Saracoğlu Stadı’na gelen Fenerbahçeliler ’3’ten aşağı olmaz’ derken, son 9 yılın büyüsü içinde olanlar, yüzyıllık rekabette bu tür maçların neler doğurduğunu bilmezden gelenlerdi. Ve bu maç bir kez daha gösterdi ki, derbide Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının favorisi yok.
Fenerbahçe’nin yedeklerİ arasında 10 milyon Euro’luk Kezman ve takımda 6 yabancı; Galatasaray’ın yedekleri arasında adını bilmediğimiz genç İlker’ler, Erhan’lar ve tamamı yerli bir onbir. Bu şartlarda başlayan karşılaşmanın tamamında gol pozisyonlarını çokça kaçıran ve galibiyete yakın olan Galatasaray’dı.
Herkese teşekkürler
R.Carlos’un yoluna Serkan’la duvar örmede, Mehmet Topal’la sosyete terzisi inceliğinde kesme, ölçü alma ve kalıbı oturtmada, Servet’le bir takım ruhu yaratmada Galatasaray, dün gecenin yıldızıydı. Genç, daha çok koşan, yardımlaşmayı seven ekibin psikolojik motivasyonu da yüksekti. Servet, Mehmet Topal, Serkan başta olmaz üzere görevini yapmayan yoktu. Hakan Şükür’ün 60 dakika oyunda kalması ’bu tür maçların babası’ mantığından kaynaklanabilir sadece. Takımın içindeki dün akşam en zayıf halkaydı.
Fenerbahçe, Semih’in sakatlanıp çıkmasıyla bu oyuncunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış olmalı. Arkadan gelen Deivid’e, Alex’e ve tüm ekibe duvar görevi yapan Semih’in yerine giren Kezman, sadece golü kendi arayan futbolcuydu. Onun istediği alan da dün akşam zaten yoktu.
Sonuç olarak Galatasaray, sayısız pozisyon bulduğu maçta Fenerbahçe’yi elinden kaçırdı. Kadıköy’de böyle bir fırsatı bulmak kolay iş değil. Galatasaray’ın aşırı motivasyonu, bir kupa maçında hesabında Fenerbahçe’nin donuk tavrı dün geceye damgasını vurdu. Fırat Aydınus’a, Galatasaraylı ve Fenerbahçeli futbolculara teşekkürler...
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2008
NE oluyor orada? Bu bir spor, bir futbol maçı. Bu ne hırs, ne öfke. Tamam, ekmek parasını ayaklarıyla kazanıyorlar, ama beyinlerini de kullanmak zorundalar. Böyle bir gerilime hiç gerek yok. Gelelim maça... Lincoln, Linderoth, Ayhan, Okan, Hasan yok. Orta alanda belli ki bir sorun var. Umudumuz Yunan Basinas. Gelecekse, hemen gelsin. Çünkü yukarıda saydığım isimlerin gelmesi, gelse bile Feldkamp’ın gözüne girmesi ligin sonunu bulur. Kalli, görmede, değerlendirmede ve karar vermede yaşadığı sıkıntıyı, havalı, usta rejisör edasında saklamaya çalışıyor. Nereye kadar?
Sevgi bağları kopmuş
68. dakikada Zuniga topu Orkun’un üstüne vurmasa, 77. dakikada Tum’un ayağı 10 cm kısa kalmasa Galatasaray’ın puan kaptırması kaçınılmazdı. Düşünün ilk 45 dakikada sadece bir şut atan ve o şutta da golü bulan Galatasaray, yatsın kalksın İsmail Güldüren’in o ıskasına dua etsin. Galatasaray maç boyu yaratamadığı gol pozisyonunu rakibin hatasıyla buldu ve 3 puan aldı.
80 dakika oyunda kalan, ama takıma sıfır katkı ile oynayan Arda’yı neden bu kadar oyunda tutuyor Kalli? İşin diğer yanı Arda neden oynamıyor? Yıldız mı, değil mi, aklı nerede? Adnan Polat operasyonunu eğer başladıysa tamamlamak zorunda. Saygın abilerin hükümranlığı takım içinde hala sürüyor. Rize’de coşan, çarpışan takımın dün Bursaspor karşısındaki hali sizce neyle açıklanabilir. Bu arada kimse görmezden gelmesin, Kalli ile futbolcular arasında mevsim başında kopmuş sevgi bağının bir benzeri Galatasaray Yönetimi’nin içinde de yaşanıyor.
Zor günler bekliyor
Bursaspor oyunun bazı bölümlerinde G.Saray’dan daha iyi oynadı. Orta alanda Arda’nın durduğu yerde Bekir Ozan sivrildi. Servet ve Nonda her zamanki gibi istekli ve görevini yapan isimlerdi. Barış’taki disiplin zaafı artıyor. Savunmaya yeni transfer edilen Emre’de de G.Saray adresi taşıyan bir zarf yok. Cimbom 24. dakikada rakibin hediyesiyle kazandığı gol dışında hiçbir şey yapmaz, hatta ilerleyen dakikalarda skoru koruma hesapları içinde kalırsa, nasıl ve nerede bitirecek bu ligi? G.Saray ruhunun, inancının ve heyecanının görülmesi lazım.
Sorun görünenin çok daha üstünde. Sakatların takıma gelmiş olması belki bazı şeyleri düzeltecek, ama Galatasaray’ı hedefe götürecek felsefenin bu ortamda yetişmesine de pek fazla izin vermeyecek. Yaşlı bir hoca ile futbolcular arasında azalmış sevgi ve yöneticilerin kendi aralarındaki gölge oyunları, hesaba dayalı bölünmüşlükle Galatasaray’ı zor günler bekliyor.
Yazının Devamını Oku 20 Aralık 2007
AĞLAMAK istiyorum cümlesini 1989’da Galatasaray’ın Köln’de Monaco’yu elediği günün akşamında söylemiştim. "G.Saray yarı finalde" demiştim. Tüylerim diken diken olmuş, stadyumdaki 60 bin Türk’le beraber kalbim durur gibi olmuştu. Dün akşam yine ağlamak istedim. 1989’lu yıllarda başlayan, 2000’de UEFA Kupası şampiyonluğu ile biten Türkiye’nin batıya en yakın penceresi Galatasaray’ın bu başarısı ülkemizie gurur vermişti. Nereden, nereye...
Tromso, Helsingborg, Austria Wien gibi Avrupa’nın sıradan ekipleri önünde tarihinin en karanlık dönemlerini yaşayan G.Saray, dün gece bir Fransız takımı Bordeaux’ya skor olarak değil ama psikolojik olarak mahkum oldu. G.Saray’ın Bordeaux’ya çok büyük borcu var. Maçı locadan seyrediyorum. Sahada G.Saray’ı, hemen arkamda Panionios-Bordeaux maçını izliyorum. Karşılaşmayı 2-0 yenilgiden 2-2’ye getiren bir Bordeaux’nun futbol adına gurur veren mücadelesini izlerken, G.Saray’ın silik, şahsiyetsiz, kazanma hedefinden uzak oyununa bakıyorum ve üzülüyorum. Bordeaux’nun skoru 2-0’dan 3-2’ye getirdiği dakikalarda "ağlamak istiyorum".
G.Saray ne yapıyor? Cimbom UEFA Kupası’nda tur atlamanın sevincini yaşayabiliyor mu? Ben sanmıyorum. G.Saray Türkiye Ligi’nin lideri olmasına rağmen tarihinin en kötü Avrupa performansını sergiliyor. Takım içindeki arkadaşlık duygularının çok yüksek noktada olduğunu söylemek mümkün değil. Futbolcu-teknik adam ilişkisinin hangi düzeyde olduğunun en güzel örneğini Feldkamp zaten Sivas maçında verdi. Zico seyircinin protesto ettiği yıldız oyuncusunu o protesto anında sahadan almaz, futbolcusunun kalbini kırmazdı. Feldkamp hem aldı, hem derinden daldı. Yıldız futbolcuyla iletişim zordur. Futbolcuyla iletişim, Almanya’daki gibi değildir. G.Saray’ın başına, laktak testindeki performansı ve fizik kapasitesini öne çıkaran futbolcuya değer veren teknik adam kadar, o futbolcunun ruh dünyasına, sosyal sorunlarına yaklaşan bir teknik direktör lazım. Feldkamp dün oyun alanının kenarında yerini alamadı. Üşütmüştü, hastaydı. Ama G.Saray’a verdiği soğuk algınlığı çok daha ciddi boyutlarda. Yine söylüyorum, Galatasaray turu geçmedi, Bordeaux G.Saray’a tarihi bir hediye verdi. Feldkamp şansına şans kattı. Bilmiyorum milli piyango bileti aldı mı?
Kalli ile olmaz
Kalli’yle olmaz. Galatasaray UEFA Kupası’nda yoluna devam ederken, dün geceki rezil futbolun ve başka bir ekibe mahkum olmanın acılarına bir daha katlanamaz. Bordeaux’nun, Fransa’nın, her gün eleştirdiğimiz Sarkozy’nin neredeyse duacısı olduk. Bordeaux skoru 2-2’ye getirdi, gol atsak iş bitecek. Baktık ne heyecanımız, ne inancımız var. Maçın ilk yarısında skor 2-0 Panionios lehine olduğunda yanımızda ne sahaya bakıp G.Saray maçını, ne televizyona bakıp Panionios-Bordeaux maçını izleyen hasta G.Saraylı Doğan Yalçındağ ve genç arkadaşları stadın içinde, G.Saray maçında, UEFA Kupası grup maçında, Chelsea-Liverpool maçını izlemeye başladılar. İşin G.Saray’la olmayacağı belliydi. Bütün loca maça son 10 dakika arkasını döndüve tv’de Bordeaux maçının son dakikalarını izledi. G.Saray golünde havalara kalkmak isteyenler o zevki Bordeaux üçüncü golü attığı anda yaşadılar. Ve 90 dakikalar bittiğinde gördük ki, G.Saray tur atlamış.
İnanamıyorum ve "gerçekten ağlamak istiyorum". Bu gözyaşları 1989’dan çok farklı. O zaman G.Saray yarı finale geldiği için ağlamak istiyorum dedim. Bugün Avrupa’nın en sıradan takımlarına puanlar dağıttığımız için. Bordeaux’ya bu kadar müteşekkir olduğumuz için. Futbol adına sahaya hiçbir şey koyamadığımız için. Takım ruhunun ve sevginin kaybolduğu bir G.Saray’ı gördüğümüz için. Ve G.Saray bu futbolla bir üst tura çıktığı için ağlamak istiyorum. Yazık, hiç hak etmedik. Tur atlamak için hiçbir şey yapmadık. Feldkamp’ın şans trenine bindik gidiyoruz. Bu bayram günü diyelim ki, Allah sonunu hayır etsin.
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2007
BU sezonun en pozitif, tempolu ve gol arzusu yüksek maçını oynadı G.Saray. Panionios ve Belediye maçlarında tek kişiyle, Serkan’la gol hesapları yapan Feldkamp, nihayet G.Saray’ın teknik direktörü olduğunu hatırladı. 2 gol adamı Hakan ve Nonda’yla maça başladı. Galatasaray korkan değil, korkutan takım olma özelliğini kazandı. Lider karşısında bu kadar gol pozisyonuna girmek kolay değil. Son 8 dakikada maçı çeviren Cimbom’da kaleci Orkun dışında gol pozisyonuna girmeyen futbolcu yoktu. Mehmet Topal’ı ön libero oynatıp, sağda Sabri, ortada Barış ve solda Arda ile oynayan bölgenin en sıkıntılı halkası Arda’ydı.
Serbest oynayıp sürekli yerini boşaltan ve Hakan Balta’nın önünde bırakılan boşluklara Sivas gerekli hamleleleri yapamadı. Gol bölgesinde Hakan eski Hakan olsa maç çok daha farklı bitebilirdi.
Olaya bir de Sivas açısından bakmak lazım. Maçın başında en kilit iki oyuncusunun oyundan çıkması hiç kuşku yok ki, Bülent Uygun’un hesaplarını bozdu. Sedat’ın yerine giren Diallo ağır, kademe alamayan ve zıplayamayan bir futbolcu.
Yalnız Hakan değil G.Saray’ın kısa adamları Arda ve Barış bile yüksek toplarda gol şansı yakaladı. Yoğun G.Saray baskısına rağmen 80. dakikayı 0-0’la bulan Bülent Uygun, kritik bir hamle yaptı. Orta sahanın solunda oynayan İlhan’ı çıkarıp, bir golcüyü Gurbanov’u soktu. Belli ki Sivasspor kazanmak istiyordu.
Arda ve Kalli
82. dakikada İlhan’ın çıkmasıyla daha rahat alan bulan Uğur son çizgiye inip, çok güzel bir orta yaptı. Nonda, Uğur’un ortasına yükseldiğinde önündeki Diallo topu karşılayamamasına rağmen yine sıçrar gibi yaptı yalandan. Bu golün geleceği bir yüksek toptan geleceği belliydi. Golün hemen ardından uzaktan Barış’ın vuruşunda kaleci Akın hatalıydı. 80 dakika direnen Sivas, 2 dakikada yıkıldı.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Hakan ve Arda dışında Galatasaray’ın tüm futbolcuları mükemmel bir performans gösterdi. Ama gelişen ataklarda bir şablon, bir oyun planı bulmak zordu. Futbolcuların bireysel hünerleri G.saray’a pozisyon üstüne pozisyon yarattı.
Feldkamp’ın yine futbolcuyla iletişimindeki noksanlıktan dem vuracağım. Arda’nın kötü oynadığı dakikalarda seyirciden gelen tepkilere Kalli set çekmeli, Arda’yı onore edip oyundan almamalıydı. Eğer maçın başında Sivas, Sedat ve Balili’yi kaybetmeseydi oyun daha farklı olabilirdi. G.Saray’ın gol adamları pozisyonları değerlendirebilselerdi skor 2-0’ın iki katı da olabilirdi, üç katı da.
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2007
YAZIK... Değişim adına kimliğini kaybeden bir Galatasaray. Rakiplerini analiz etmekten aciz, hesaplarını korku ve koruma üzerine yapan, 21. yüzyıl Galatasaray’ına yakışmayan bir teknik direktör. Ve yine futbolcularıyla iletişimi içten, kalpten dışarıya doğru yapmayı beceremeyen ve sevgi yerine otorite ve korkuyu kullanan bir Feldkamp. Bu maçın tekniğini, taktiğini, oyun anlayışını konuşmaya gerek yok. Bu maçın psikolojisini konuşmak lazım. "Kalli Gitmeli, Kalli’yle Olmaz" diye diye, yaza yaza bıktım. Galatasaray bu duruma düşürülmemeli. Her takım yenebilir, yenilebilir, mücadele edebilir ama dün geceki maç, sanki Fenerbahçe ile Alman amatör kümesinden bir takım, mesela Türkiyemspor maçına benziyordu. Galatasaray’a bu imajı vermeye Feldkamp’ın hakkı yok.
Bence, Feldkamp’la Galatasaray’ın şampiyonluğu yakalaması mümkün değil. Yaşlı hoca, Trabzon, Panionios, İstanbul BŞB maçlarındaki oyun anlayışıyla karşılaşmaya başladı. Hasan Şaş’tan sağ bek, Bouzid’in orta alan kenar oyuncusu, şimdi de Sabri’den ön libero... Bu Kalli’nin Galatasaray’la ne kadar oynadığının açık bir işareti. 56. dakikada gelen ikinci golden sonra farkın 5’e, 6’ya gitmesi içten bile değildi. Dün akşam Fenerbahçe, Galatasaray’la sanki PAF takımı karşılaşmasını oynar görüntüsü içindeydi.
Ankaraspor daha çok zorlamıştı
Birkaç hafta önce ligin sonuncusu Ankaraspor, Fenerbahçe’yle bu statta kora kor mücadeleye girişmiş ve sahadan 4-2 yenik ayrılmıştı. Dün gece ligin son sırasındaki değil, zirvesindeki Galatasaray’ın mücadelesi bir öncekinden çok daha üzüntü veren bir düzeydeydi.
Ben olsaydım, önde Ümit ve Hakan Şükür’le başlar, hemen arkasına gezgin özelliği fazla Nonda’yı koyar ve rakibe ben ’Buraya kazanmaya geldim" mesajını verirdim. Orta alanda Sabri ve yanında Barış, sol tarafında Hakan Balta’yla Fenerbahçe’yi nasıl durduracağının hesaplarını yapmamış Feldkamp. Gökhan ve Vederson gibi ileri çıkışları ve tempoları yüksek oyuncuları, kimlerle kilitleyeceğini, ve Alex’i nasıl etkisiz hale getireceğini hesabını Fenerbahçe’yi iyi analiz eden her teknik adam yapardı.
Maç 2-0 olduktan sonra Ümit Karan’dan, Hakan Şükür’den verim almak mümkün mü? Feldkamp’ın artık işi bilmediğini, gelişmeleri takip etmediğini, iyi analiz yapamadığını, rakibi tartmadığını, futbolcuların kalbine heyecan ve duygu katamadığını ve zaman zaman daldığını, hatta unuttuğunu bilmeyen yok. UEFA gruplarından vize alması zora giren ve ligi de çekirge misali son dakika sıçramalarıyla götüren Feldkamp’la artık işler çok zor...
Fenerbahçe, başta Selçuk olmak üzere ekip halinde, 56. dakikaya kadar başa baş, çok öne çıkmayan futbol oynadılar. Ama 56’dan sonra, yani ikinci golden sonra her şey Fenerbahçe’nindi ve Fenerbahçe bu futboluyla sonuna kadar maçı hak etti. Galatasaray, büyük bir kulüptür. Hiçbir teknik adam, gerekçesi ne olursa olsun bu takımın sosyal ve kalıtımsal değerleriyle oynayamaz.
Yazının Devamını Oku 3 Aralık 2007
Trabzonspor, Denizlispor ve Gaziantepspor karşılaşmalarından sonra, dün son dakikada gelen golle Galatasaray, hem namağlup unvanını sürdürdü, hem de mevsim başından bu yana süren son dakika klasiğini...
90 artı 2'de Kalli tarafından oyuna lütufla alınan golcü Ümit Karan'ın, topu alışta ve vuruşta markasını konuşturması, belki Alman hocayı da kurtardı. Yoksa, yazının başlığı "Çekirge, buraya kadar" olacaktı.
Bir sporcu, hele hele kamil bir sporcu asla kendini böyle kaybetmemeli. Sadece bir oyunda, hakemin doğru veya yanlış verdiği bir kararda kendisini böylesine kaybeden Hasan Şaş'ın kontrolsüz davranış nedenleri hangi travmalara bağlı, bilemiyorum. Ama hem kendine hem Galatasaray'a büyük zarar verdiği kesin. Önümüzdeki Fenerbahçe maçında yok...
Feldkamp, Galatasaray gibi, ülkesinin ve kıtasının köklü bir kulübünde, hedefleri olan bir ekibinde teknik direktör olamaz, olmamalı. Bunu defalarca yazdım. Ümit Karan, Nonda gibi golcü yıldızları yedekler arasında tutup; hem de evinde, Ali Sami Yen'de, Serkan'la ve 37 yaşındaki Hakan Şükür'le oyuna başlamak, Feldkamp'ın yaşına da, başına da uygun bir karar.
Haftaya oynanacak dev maç öncesi Zico, sarı kart kaygısıyla Lugano'yu takıma almazken, Kalli en büyük silahı Song'u tereddütsüz sahaya sürüyor. Doğru, her maç aynıdır ama Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinin bitiminde farklı şeylerin yaşandığını Kalli unutmuş olmalı.
Hepsi Galatasaray'ın birer neferiydi
Mevsim başında 73 yaşındaki Kalli'yi Galatasaray'ın başına getiren yönetim, alt yapı sorumluluğunu yapan Abdullah Avcı'yı, Galatasaray'ın ekmeğini yemiş Hikmet Karaman'ı, Bülent Ünder'i, Bülent Korkmaz'ı veya diğerlerini hiç değerlendirmeye almadı. Teknik direktör Abdullah Avcı, antrenör Arif Erdem, başkan Göksel Gümüşdağ... Hepsi Galatasaray'ın birer neferiydi.
Dün akşam Feldkamp'ın görmediğini gören, bireylerden değil, ekipten bir takım yaratan, oyuncular arasındaki sevgiyi doruk noktasına çıkarmış ve oyunu okuyan Abdullah Avcı'yı izledik. Kendisini kutluyorum.
Maçın ikinci yarısında dengelerin Galatasaray lehine değişmesini ve Avcı'nın oyunu kendi sahasında kabul etme düşüncesini, hem onun hem de Belediyespor'un Süper Lig tecrübesizliğine bağlıyorum. Tabii seyircinin büyük baskısını da kabul etmek lazım.
Yazının Devamını Oku 30 Kasım 2007
FELDKAMP, Türk futbolunun yıllardır beklediği bir teknik adam. İnanılmaz bir değişim yarattı G.Saray’da. Yepyeni bir ekip ve bir ruh yarattı. Herkes bir teknik adamın bu kadar kısa sürede, böylesine kaliteli bir futbol oynayarak kabuk değiştirdiğine inanmakta zorlanıyor. Kendisinden 4 gömlek alttaki takımları savunma ağırlıklı sistemiyle alt eden taktik anlayışından dolayı kutluyor Kalli’yi. UEFA Kupası’nı kazanmış bir takımı, amatöre yakın ekipler karşısında bu kadar kişilikli oynattığı için Feldkamp’a tapmak lazım aslında. Takım içinde sevgi, arkadaşlık dengesini Kalli kadar kimse kuramazdı.
Şu ana kada yazdıklarımın hepsi yalan. Doğru olan bunların tam tersidir. Kalli’den bu takıma hiçbir fayda gelmez. Ofsayt bir gol ve tartışılan bir penaltı... Olabilir bunlar futbolun içinde her zaman var. Ben Galatasaray’ı istiyorum. Arkamda hayranlıkla Hasan Şaş’ı, Hakan Şükür’ü gösteren Yunan seyircisinin idollerini, UEFA Kupası’nı kazanmış Galatasaray’ın ruhunu sahaya yansıtacak teknik adamı ve ruhu istiyorum.
Feldkamp’la bu da başarı
Trabzonspor maçı bu maçın provasımıydı? Yoksa Trabzon’da gelen galibiyetle aynı ekip ve sistemle mi sahaya sürülmüştü? UEFA’ya bildirilmediği için Hakan Balta’nın Volkan ve sakat Barış’ın yerine Linderoth’la başlamak, hem de Panionios gibi bir ekip karşısında başlamak, zaferi korku ve şans üstüne kurmaya alışmış Kalli’ye yakışan bir davranıştı. Orta alanda Linderoth’un, gol bölgesinde Serkan’ın başta olmak üzere, tüm Galatasaray’ın 0’a yakın bir performans ile oynadığı bir ilk 45 dakikanın sonrasında, bir İspanyol hakem ve şans yolu açtı.
Lincoln, yine yoktu. Linderoth’un yerine ikinci yarıda oyuna giren Hakan Şükür kat be kat fazlasını verdi. İkinci yarının başında, ofsayt pozisyonunda Serkan’ın golle buluşması bizim ikinci lig seviyesindeki Panionios’u dağıtmaya yetti. Yine tartışılabilecek bir penaltı pozisyonu sonu sonrasında gelen golden sonra, her şey bitti. Hakan Şükür’ün güzel golü sadece cila oldu. Barış sakat da alternatifi Linderoth mu? UEFA’da grup maçı oynuyorsun. Hakan’ın, Ümit Karan’ın kulübede ise gol umudun Serkan mı? G.Saray’da bir değişim varsa, sarı kırmızlılar bu değişimi bu kadar alt seviyede mi yaşamalı? Maç içinde göz yaşlarını sürekli silen Kalli maç sonrasındaki bu şans tebessümlerini ne kadar sürdürecek? Sonuç olarak G.Saray kendisine hayranlıkla bakan takımların bulunduğu gruptan çıkma şansını son karşılaşmaya taşımayı bildi. İnanın bu Feldkamp’la, bu da büyük başarı.
Yazının Devamını Oku