İlker Yasin

Kenarda uyurken

23 Kasım 2009
BERABERLİK tam anlamıyla bir teknik adam hatasıdır. Rijkaard dün gece uyumuştur, Neeskens de onu uyandıramamıştır.

Elano’yu sağa, Kewell’ı sola attıktan sonra Nonda’nın arkasında göbekte gole destek verecek Ayhan ile Mustafa Sarp vardı. Gelemediler, gelemezlerdi. Dün G.Saray’ın oynamaya çalıştığı ama beceremediği 4-3-3 sisteminin orta alan oyuncuları değillerdi onlar. Rijkaard eski sistemi 4-2-3-1’de daha başarılıydı. Manisa dörtlüsünün içinde, gol bölgesinde yalnız kaldı Nonda. Rijkaard da 90 dakika baktı, baktı... Ne planı, ne taktik anlayışı ne de oyuna müdahale becerisi vardı.

Maç başında Kewell’ın başlattığı ve bitirdiği, Nonda’nın duvar olduğu gol atağında Eren’in de büyük hatası vardı. Bu bir şans golüydü. Manisa, dersine iyi çalşmış ilerideki 3 hızlı adamı Simpson, Yaser ve Ergin’i aynı çabuklukta geri çekiyor, takım alan savunmasında mükemmele yakın oynuyordu. Dün gece Simpson’ın attığı beraberlik golünde görüldü ki defanstaki sorun daha da büyük.

Rijkaard tartışılmalı

 

İstanbul’a yeniden doğmak, kendini kabul ettirmek için geldi. Ama mevsim başından beri izliyorum, eminim Rijkaard teknik adamlığı futbolculuğu kadar rahat değil. Dün G.Saray bençinde teknik direktör Türk hocalar, Güvenç, Hikmet, Mesut, Nurullah ya da Rıza olsaydı sonuç inanın aynı olmazdı. İleride sanıyorum Rijkaard’ı çok daha fazla konuşacağız.

Yazının Devamını Oku

Şeref Hoca

9 Kasım 2009
OYNAYALIM mı, oynamayalım mı... Galatasaray maçına çıkalım mı, çıkmayalım mı?

Ligden çekilelim mi, çekilmeyelim mi... Peki ne olmuş? Diyarbakır’ın başına gelen kimin başına gelmedi ki. Bu ülkenin hangi takımı hakem hatalarından “ah” demedi ki...
Samsun’un, Antep’in, Altay’ın hatta Beşiktaş’ın, G.Saray’ın, Fenerbahçe’nin hangisi “ah” demedi ki...
1970’li yılların ikinci yarısında TRT’den maç anlatmak için sık sık Diyarbakır’a giderdim. Orada bir Şeref Hoca vardı. İlmine, terbiyesine ve Kürtlük felsefesine saygı duyduğum bir Şeref Hoca... Hep, “Biz kardeşiz” derdi. Bugünlerde seni o kadar arıyoruz ki...

Olmaz, olmaz

2000 ruhu bu G.Saray’da var mı? Bu Galatasaray, Türkiye Ligi’ni ve kupasını kaldıracak mı? Bu Galatasaray mı Avrupa Ligi’nde ikinci kez şampiyon olacak?
Dün akşamki futbola bakarsak güldürmeyin. Olmaz, olamaz...
Geldiği günden bu yana Rijkaard’ın Barcelona macerasını izleyenlerdenim. Tavan yaptığı ve tabana inip kovulduğu zaman arasındaki periyodu durmaksızın inceliyorum. Kafam bulanık. Avrupa’nın sıradan liginin, sıradan takımı Dinamo karşısında alınan veya bu kalitedeki takımlar önünde alınıp zafer gibi sunulan galibiyetlerle kimse havaya girmesin. Galatasaray’ı Kadıköy’de, İnönü’de test etmek lazım.

Yazının Devamını Oku

Sıklet farkı

6 Kasım 2009
GEÇEN yıl UEFA Kupası’nın en sıcak maçlarında, Lizbon’da Benfica’ya, Berlin’de Hertha’ya galip gelen G.Saray’ın Bükreş’te, her şeyini yitirmiş Dinamo’ya teslim olmasını kimse beklemiyordu.

Arada sıklet farkı var. G.Saray, üç-dört gömlek üstünde Dinamo’nun.

Baştan sona G.Saray’ın üstünlüğü ile geçen maçı çok fazla irdelemeye gerek yok. Sivasspor karşılaşmasındaki 11’le ve de Barış-Topal-Mustafa orta üçlüsüyle Rijkaard, planlarda değişiklik mi yaptı? Bu böyle devam eder mi? Sivasspor ve Dinamo Bükreş maçları kesinlikle ölçü olmamalı. Sivasspor tarifesinin belirleyicileri Kewell ve Nonda’ya, harika bir gol atan Topal da eklendi ve G.Saray ciddi biçimde formasını ıslatmadan Avrupa Ligi’nde bir üst tura yükseldi.

Futbolun en temel unsuru seyircinin olmadığı bir maçın, saksafonsuz bir caz topluluğundan farksız olduğu bir geçek.

Servet durmaz

? Ben, Servet’in ciddi stoper sıkıntısı çeken Avrupa liglerinden birine çok yakın bir zamanda gideceğine inananlardanım.

? Sabri’nin Allah vergisi yeteneklerine biraz da kültürünü katmasını ve futbolundan ziyade eğitimini ileri bir vitese almasını isteyenlerdenim.

? Arda’dan dün gece beklentilerim fazla değildi. Kadıköy’de, derbilerde ve önümüzdeki Avrupa Ligi’nin çeyrek, yarı finallerinde belki de finalinde Arda’ya ciddi umut bağlayanlardanım.

 

Yazının Devamını Oku

Ben görüyorum Rijkaard görmüyor

26 Ekim 2009
EĞER o F.Bahçelilerin çok bahsettiği tarihi fark dün akşam olmadıysa bunun sorumlusu Kazım Kazım’dır. Eğer G.Saray’ın beraberliği dün akşam gelmediyse bunun sorumlusu da Keita’dır.

Rus yazar Igor Gouzenko’nun “Bir devin düşüşü” adlı eserini Rijkaard’a uygulayabiliriz. Rijkaard’ın düşüşü 2006 Şampiyonlar Ligi’ni Barcelona’ya kazandırmasından sonra başladı. Takım içinde Ronaldinho’yu kontrol edemeyen, disiplini elden kaçıran, kendine olan özgüvenini futbolcularda da var sanan, sorumluluk duygusunu futbolcularına aşılayamayan Rijkaard aynı tabloyu İstanbul’da yaşıyor.
Kaderini değiştirmek, sıçrama yapmak için geldiği İstanbul’da dün akşam kazanacağı en güzel primi Barcelona’da yaptığı aynı hatalarla kaybediyor. Görmüyor, çare bulamıyor.
Bu vitrin farklı bir vitrin. Ben görüyorum, Rijkaard görmüyor. 4. dakikada Baros’un oyundan çıkmasıyla Bilica ve Lugano arasına girecek, hızlı sprinter başka adam yoktu.  Nonda çift santrforla oynayan bir oyuncudur. Ben gördüm, Rijkaard görmedi.
* Maç başladı, Elano ve Arda Florya’da kalmış görünüyor. Fenerbahçe’nin iki beki Gökhan ve Carlos hücumda sürekli içeri katederek G.Saray ceza sahasına giriyor. İlk golde ortayı yapan Vederson, topun üstünde atlayan Carlos. Bu oyuncuları G.Saray’da takip eden kimse yok. Elano, Arda, Keita... Hepsi eski yerlerinde. Ben görüyorum, Rijkaard görmüyor.
* G.Saray’da Ayhan ve Mustafa Sarp sanki santrfor oynuyor. Savunma ile aralarında kilometreler oluşuyor. Alex başıboş kontrolsüz kalıyor. Hızlı, sprinter Kazım G.Saray savunmasında derin boşluklar buluyor. Ben görüyorum, Rijkaard görmüyor.
* Oyuna Mehmet Topal’ın, Kewell’ın alınması lazım. Geç de olsa Rijkaard uyanıyor. Ama maçın başından bu yana gol için en hareketli isim Keita. G.Saray 2-1’i yakaladıktan sonra beraberlik için oyunun kontrolünü eline de geçiriyor ama maçı ve G.Saray’ı bitiren Keita oluyor.

Maçtan resimler

ARDA: Kareli Armani ceket 10 numara. Ama cekete verdiğimiz numaradan 1’i dün ilk yarıda oynadığı futbolda eksik. “Gençler bile bilse, yaşlılar yapabilse” derler. Arda modayı da bilecek ama ekmek kazanmanın zorluğunu da. Ben onu sahada görmek istiyorum.

Yazının Devamını Oku

Ferrarin varsa...

22 Ekim 2009
ŞAMPİYONLAR Ligi’nde dördüncü torbadan Beşiktaş’a rakip olmuş Almanya şampiyonu Wolfsburg. Almanya’da teknik direktörlük yapmış bizim Mustafa Denizli.

Beşiktaş’ın dün akşam Wolfsburg karşısında oynadığı futbola saygı duymuyorum. Yüzde 51’lerle en umutsuz anlarda bile tur için umut veren özgüveni yüksek, kazanmayı isteyen Mustafa Denizli’nin sıradan Wolfsburg karşısındaki oyununa Denizli kimliğini koyamamasına üzülüyorum.
Beşiktaş, dün gece mutlaka kazanması gereken bir maça çıktı. Geçen yıl Hertha Berlin ve Hamburg’un Galatasaray önündeki perişan tabloları ve Alman futbolunun içinde bulunduğu durum Denizli gibi bir kurt hocaya, bu maçın alınması mesajını vermeliydi.
Grafite gibi 74 dakika sahada olmayan veya Beşiktaş’ın 13. oyuncusu gibi oynayan bir adamın yokluğunda Beşiktaş, Tello’ya 81 dakika dayanmamalıydı.
Denizli, Wolfsburg’u yenmek için ne yaptı? Wolfsburg antrenörü Armin Veh. O da Denizli gibi maça daldı kaldı. Pozisyonları değerlendirmeye gerek yok. Wolfsburg da buldu, Beşiktaş da buldu. Ama Beşiktaş maçı kazanmak isteyen futbol kimliğini oyunun hiçbir yerinde ortaya koyamadı.
En önde Bobo, arkasında Nihat orta sahada göbekte Fink ile Ernst ve nerede olduğu belli olmayan Ekrem Dağ ile maça başladı Beşiktaş. Ekrem Dağ hem orta alanın sağ kanadını kontrol edecek hem de Wolfsburg’un en etkili ismi Misimoviç’i kontrol altında tutacaktı. Bu oyun planında ikisi de olmadı ve özellikle ilk yarıda Wolfsburg, Beşiktaş’ın sağ kanadını hallaç pamuğu gibi attı.

Denizli’ye kızıyorum

Rüştü şanslı bir günündeydi. Kritik toplara yumrukla müdahale etti. Ama Beşiktaş’ın ve maçın yıldızı tek kelime ile Ferrari’ydi. Hani Volkswagen’in ülkesinde dün akşam maça imza koyan bir Ferrari vardı.

Yazının Devamını Oku

Savunmaya çare

19 Ekim 2009
SKORA bakıp da aldanmayalım. Muhteşem bir maç olmadı. Galatasaray iki kez çift farklı üstünlük yakaladığı maçın son saniyelerinde sanki korku tünelindeydi.

Puan farkını kapatmak ve Kadıköy’e liderlik umuduyla gitmek için kazanmaktan başka yolu yoktu ev sahibi takımın. Ama bu sezon bir Galatasaray gerçeği var... Galatasaray yediğinden fazlasını atmak zorunda. Dün akşam da bunu yaptı.

Bir Keita fırtınası esti dün gece. Galatasaray’ın sanki hücumda sol tarafı yok. 4 gol de sağdan, üçü Keita’nın hazırladığı ataklardan geldi. Yol yorgunu Kewell’a 64 dakika çok dayandı Rijkaard.

Baroos ısrarı

Aylarca peşinden koşulan Gabric buysa vay haline Trabzon’un. Cale-Gabric hattı Sabri ile Keita’nın Gezi Parkı oldu. Dikkat! Tehlike burada. Servet ile Gökhan, 1.5 ay sonra buluştular defansın göbeğinde. Ama arkaya atılan toplarda dönüşleri, araya yere inen toplara geciken hamleleri ve birbirlerini görüşleri hala sıkıntılı.

Ayhan, ilk yarı mükemmel oynadı. Savunma önünde yüksek pas oranıyla atak başlatan ve geri dönüşleri ile de en çok koşanlardan birisiydi.

Arda, Baros’un arkasında serbest istediği yerde oynadı. Dördüncü golde Baros’u kafa pasında buluşturduğu yer ve vuruşu mükemmeldi. Baros, ilk 35 dakika topa dokunamadı. Rijkaard’ın 90 dakika Baros’taki ısrarını anlamakta zorlandım. Maçın adamı Keita’ydı. 40. saniyede başlayan Keita şovu Galatasaray’ın ilk üç golüne de damga vurdu.

Trabzonspor, eski günlerinden çok uzaklarda. Bu maçta üç gol attığına bakmayın, o goller Galatasaray savunmasının ikramıydı. İyi bir golcüsü, basan orta sahası ve daha önemlisi takım oyunu yok. Çok kopuk oynuyorlar. Maçı Kewell aldı, Rijkaard’ı da derin bir düşünce. Haftaya Kadıköy’de bu savunma anlayışı ile ciddi tehlike var. Dün Trabzon’a attığı 4 golü Kadıköy’de bulmak çok kolay olmayacağına göre; savunmaya çare, çare, çare...

Yazının Devamını Oku

Kanmayalım

20 Ekim 2008
SKOR G.Saray’ı yine şaşıtmasın. Olympiakos, Benfica, Hertha Berlin ve Metalist... Hiçbiri dün akşam seyrettiğimiz Trabzonspor gibi olmayacak. Ersun Yanal’ın futbol mentalitesini bilirim. Ve dün geceki şaşkınlığımı tarif edemem. Bu kadar kendine güveni olmayan, hedefini belirlememiş ve kişiliği oturmamış bir takımın ligin zirvesinde olmasında bir terslik var. Bordo mavili ekibin bir Ersun Yanal takımı olması bana üzüntü veriyor.

Lincoln... Futbol tekniği, tecrübesi ve kalitesi tartışılmaz. Ama ruh hali hala dağınık bir yıldızın attığı golün bir dakika sonrasında ikinci sarıdan kırmızı kart görmesi, yaşadığı sevinci bir amatör futbolcu gibi üzüntüye dönüştürmesi kabul edilemez. Arda ve Kewell’ın aynı takımda ilk 11’de oynayamayacağını her maç yazımda dile getiriyorum. İkisi de solu sever. Eğer Arda solda ise Kewell sağda kelimenin tam anlamıyla boşta gezer.

Hangi Trabzonspor?

Meira-Ayhan ikilisinin ön libero olarak seçilmesinde sakatlıktan doğan kıtlığın herhalde etkisi var. Meira ayağına hakim bir oyuncu. Bu saatte tercih doğru. Golcü Baros’un arkasında 60 dakika Lincoln’ün kalması Skibbe’nin yapmış olduğu tercihlerden biri. Dün akşam tuttu. Skibbe korkularını çok maçta olduğu gibi dün akşam da öne çıkarmıştı. Her neyse... Arda’nın ortasının gol oluşu, Servet’in üç metreden topa vuruşu ve skorun 2-0’a gelişi Trabzonspor’un bitişi anlamına geliyordu.

Cumartesi akşamı 87. dakikada 2-1 olan W.Bremen-B.Dortmund maçını eğer Trazonsporlular seyretmiş olsaydı, maçın 90+3’te 3-3’e gelişine tanık olacaklar ve 10 kişi kalmış bir G.Saray karşısında Karadeniz inadını ve yılmazlığını ortaya koyacaklardı. Ama hangi Trabzonspor?

G.Saray bu net skora aldanmamalı. Perşembe Olympiakos’a bir başka felsefede hazırlanmalı. Takım oyunu hala yok.

Yazının Devamını Oku

Yalancı rüzgarlar

3 Ekim 2008
ALİ Sami Yen’de ıslıklanan Galatasaray, Şükrü Saracoğlu’nda bilinen Fenerbahçe ve Kharkiv’de Beşiktaş’ın içler acısı hali... Kendi kendine hava basan ve ülke takımlarının futbol oynadıklarını sanan bir milletiz. Resmen masturbasyon yapıyoruz. Cluj’u, Anorthosis’i sorarsanız, ya kayak merkezi ya kumarhane cenneti sanan futboldan bihaber, sadece bu sporun geyiğini yapan, dedikodusuyla uğraşan bir ülkeyiz. Resim ortada. Dede durur mu, Ertuğrul 2020’de Beşiktaş’ın başında durur mu? Bilmem... Ama bu ülkede futbol bildiğini sanan, gerçekte hiç anlamayan o kadar çok insan var ki...

Monaco’da kuralar çekildiğinde muhtemel 3 güçlü rakip ıskalanıp geçildiğinde, Galatasaray Bellinzona ile eşleştiğinde belliydi Cimbom’un gruplara kalacağı. Bellinzona bize göre iyi bir antrenman takımıydı. Ama ilk maçta 3 gol sığdırınca Galatasaray kalesine, değeri artan Bellinzona değil futbolu tartışılan Galatasaray’dı. Toplam değeri 7.4 milyon Euro olan Bellinzona’nın 114 milyon Euro değerindeki Galatasaray’ı eleyecek hali yoktu ya... Zaten 10 takımlı İsviçre Ligi takımlarının toplam değeri Galatasaray’ın değerinden sadece 28 milyon Euro fazlaydı. Neyse...

Takım olamamışsın

Dünkü maçı, "antrenman maçı" diye düşündüm. Ve Galatasaray gruplarda ne yapar gözüyle izledim karşılaşmayı. Hiç rahat olduğumu söyleyemem. Lincoln’ün kendine gelişi, Topal’ın takıma dönüşü olumlu gelişmeler. Ama takım oyunu, yardımlaşma, hızlı düşünme, geride savunmada hücum için atak üretme, çabuk hareket, alan değiştirme, blokların toplu hareketi yok, yok, yok. Vallahi az kalsın kazanacaktı Bellinzona.

Türk futbolunun hastalığı, bu oyunun ekip halinde oynandığını bilememek veya bilsek bile öğrenememek. Cluj, Roma’ya, Chelsea’ye; Anorthosis, Olympiakos’a, Panathinaikos’a, Werder Bremen’e kafa tutarken, bize de Bellinzona ile Metalist dayılanıyor.

Çünkü, takım olmayı becerme yolunda hamle yapmışlar. Çünkü, 34 yaşındaki Türk Sermeter’i de Bellinzona içine katmış, 7.4 milyon Euro’luk bütçesiyle kendi çaplarında bir takım olmuşlar. UEFA klasmanında 11. sıradayız. Evet, doğru. Yalancı rüzgarlar bizde anevrizmalara yol açıyor, felç oluyoruz. Dün son dakikalarda "Servet gol gol gol dedim" içimden. Galatasaray, dün akşamki futboluyla ligimizin topunu oynadı. Ama işimiz çok zor, yolumuz çok uzun.
Yazının Devamını Oku