İlker Yasin

Bu hediyeye kanmamalı

15 Mart 2010
GEÇEN hafa Şampiyonlar Ligi’nde Arsenal-Porto ve Manchester United-Milan maçlarında gördüğüm ve mest olduğum futbol adına hiçbir şeyi dün akşam göremedim. Sıradan bir maçtı. Türkiye Ligi’nin kaliteli olduğunu iddia edenler, Dünya Kupası’nı kazanmış bir teknik direktör Lemerre ve hesap yapılmadan, para saçılarak oluşturulmuş kadronun dün geceki futbolu için ne diyecekler?

Geçen hafta Eskişehir gibi ligin biraz sıkı, basan ve koşan takımı karşısında dağıldılar. G.Saray’ın dün gece oynadığı futbolun şampiyonluk için yeterli olduğunu kim iddia edecek? Türkiye’de ikinci sınıf bir futbol anlayışı, yönetimi, kalitesi var. Bundan herkes kendi hesabına pay çıkarmalı. Ligin ilk yarısında Ankara’da Hikmet Karaman yönetiminde G.Saray’a 3 gol atan kadrodan maça başlarken dün sahada 3 kişi kalmıştı. Serkan, Hürriyet ve Elyasa. Nereye gitti 8 oyuncu ve hocaları? Dün birbirlerini tanımayan ve takım ruhu oluşturmayan A.Gücü’nün geldiği bu halden bence sorumlu yönetimdir. Bereket, düşecek takımlar belli hale geldi de A.Gücü’nün kabusları azaldı.
Rijkaard sıradan hoca
Rijkaard’ın futbolcu kimliğini tartışmam. O müthiş bir oyuncuydu. Ama iddia ediyorum, Rijkaard sıradan bir teknik adam. Barcelona’da futbolcularıyla kuramadığı hedefe odaklı ilişkiyi G.Saray’da da kuramıyor. Kasımpaşa maçında bizleri mest eden Dos Santos nerede? Yok. Çünkü Ankaragücü, Yılmaz Hoca’nın Kasımpaşa’sı gibi açık pressiz Galatasaray’a meydan bırakan bir futbol anlayışı içerisinde değildi.

Asisti A.Gücü yaptı

Dün ilk iki golü G.Saray mı attı yoksa A.Gücü hediye mi etti? Gerek Jo’nun attığı birinci golde gerekse Keita’nın attığı ikinci golde asist yapan A.Gücü oyuncularıydı. Onun dışında G.Saray’ın uzatmada Baros ile attığı gol dışında başka gol pozisyonu da yok.

Dün gece gördüm ki...

* Ankaragücü el değiştirmiş Ankara’nın takımı gitmiş Gökçek Ailesi’nin takımı gelmiş. Bu yönetim anlayışıyla bu yılı kurtarsalar bile önümüzdeki yıl işleri zor.

Yazının Devamını Oku

Soluksuz kaldık teşekkürler

1 Mart 2010
ÖNCE Yılmaz Vural’a teşekkür ederim. Atletico Madrid Teknik Direktörü Sanchez Flores bile İstanbul’da maça başlarken, Vural kadar cesur değildi.

Futbolu güzelleştirmek ve kazanmaya oynamak yolunda Vural’ın, Rijkaard’dan bir eksiği yoktu. Kora kor, iki hocanın da birbirinden korkmadığı güzel bir maç oldu. Rijkaard’a da teşekkürler. İlk kez doğru tercihlerin çok olduğu bir kadroyla başladı maça.
G.Saray’da 4-1-3-2 formasyon ağırlıklı, birbirlerini tamamlayan ve de yerlerinde oynayan oyuncuların, takım futboluna katkısı büyüktü. Arda’nın kenarlarda kalışı, Jo’nun santrfor bölgesinde etkinliği ve Dos Santos’un takıma tam anlamıyla ısınması ve de en önemlisi Kasımpaşa’nın kazanma hedefli futbol oynaması bizlere güzel bir maç seyrettirdi.
Oyunun ikinci yarısında, 10 dakikalık bir Galatasaray’ın donuşu var. Jo’nun yoğun fiziksel düşüşü ve Kasımpaşa’nın, Ali Güneş’in katılımıyla beraberlik arayışları, Galatasaray’da 10 dakika takım oyununu ve pas trafiğini bozdu. Paşa’nın beraberlik golü adeta “Geliyorum” diye diye geldi. Galatasaray’ın bu donukluğunda, orta alanda Ayhan’ın da fiziksel olarak düşüşü etkiliydi.
Zevk verdiler
Beraberlik golünden sonra Galatasaray’ın uyanması ve Dos Santos başta olmak üzere etkili futboluyla Kasımpaşa’nın üstüne gitmesi, Keita’nın nefis golünü getirdi. Keita ve Dos Santos dün geceki soluksuz kaldığımız futbolun Galatasaray adına en önemli iki isimleriydi. Koray’ın, Jo’yu çekişi net bir penaltıydı. Bu golden sonra oyun tam anlamıyla koptu. Ve Galatasaray’ın şovuna dönüştü. Rijkaard, geldiği günden bu yana ilk kez sahaya sürdüğü ofans ağırlıklı kadro kendisi gibi kazanmayı hedefleyen Vural’ın futbol mantalitesiyle çakışınca seyircinin zevk aldığı bir futbol ortaya çıktı.

Hoş geldin Dos Santos

BU kadar rakibin üzerine direkt gidebilen, adam eksiltebilen, ölü noktaya öldürücü paslar atabilen ve yakalanamayan, tutulamayan gencecik bir yıldız. Peki neredeydi bu adam Atletico maçında? Veya aklı neredeydi Rijkaard’ın? Dos Santos, şampiyonluk yarışında belli oldu ki G.Saray’a çok şeyler katacak.

Örnek alınacak adam

Yazının Devamını Oku

Korkunun ecele faydası yok

26 Şubat 2010
İLK maçta Franco 5 mutlak golü kurtarmasa dün akşamki karşılaşma bir formalite maçı olurdu.

Ne kadar yıldızı olursa olsun, eğer sen UEFA Avrupa Ligi’nde finale gitmek istiyorsan ve sen bu kupayı kazanmış Galatasaray’san, İspanya Ligi’nin 13. sırasındaki takıma evinde, seyircinin önünde daha cesur oynamak zorundasın. Kaleni koruyarak savaş kazanamazsın. En iyi savunma hücumdur derler, tabii ki aklını kullanacak bir strateji uygulayacaksın. Atak futbol felsefesini benimsediği söylenen Rijkaard, Madrid’de kaldığından daha çok savunmada kaldı İstanbul’da. Ve de kale düştü.
Reyes’in füzesi
Harika bir ilk yarı geçti. Herkes sandı ki Atletico Madrid uyuyor, G.Saray da onlara ninni söylüyor. Sabırlı olmak Madrid’in oyun planıydı. Galatasaray’ın ne yapacağına dikkatlice baktı. Oyunu çözdü ve ikinci yarıda bambaşka bir Atletico Madrid vardı sahada. Hepimiz Servet’in salladığı ayağın Agüero gibi en tehlikeli oyuncuyu devre dışı bırakmasıyla biraz rahatlar gibi olduk.
Ama ikinci yarı Madrid oyunun ikinci sahnesini oynamaya başladı. Gol lazımdı ve gol için her şeyi yaptı, Tempolu oyun, ayağa derinlemesine hızlı paslar ve bol verkaçla G.Saray defansı arkasına sık sık adam kaçırmaya başladılar. 49. dakikada Leo Franco, Reyes’in ayağından yılan gibi kıvrılarak o topu almasa ve aynı Reyes’in füzesi 52. dakikada direkte patlamasa oyun çok erken bitecekti.
Taçtan gol yedik
Avrupa kupalarında böylesine tecrübeli bir takımın yediği ilk gole şaşmamak mümkün değil. Taç atışından gelen top bir kafa pasıyla Simao ile buluşuyor ve Portekizli futbolcu defansın arasından elini kolunu sallayarak sıyrılıp golü atıyor. Yakışmadı Galatasaray’a. Takımımızın, ikinci yarıdaki Atletico Madrid karışısında bu felsefeyle yapacak fazla bir şeyi yoktu. Birinci yarı uyuyor, duruyor, koşmuyor, yürüyor sanılan Atletico Madrid aslında uyuyan değil, G.Saray’ı uyutan taraftı. İkinci yarıdaki futbola Galatasaray sadece seyirci kaldı.
Ben Rijkaard’ın yerinde olsaydım. Maç tecrübesi yetersiz ve fizik gücü eksik Ayhan’ı oyuna almazdım. Barış ne güne duruyor. Arda’yı asla santrfor oynatmazdım, onun yeri sol kenar. Barış’ı sağa, Keita’yı santrfora çekerdim. En önemlisi gol yememe felsefesini 63. dakikadan sonra bırakırdım. Kendi futbolumu rakibe kabul ettirmeye çalışırdım. Şurası da bir gerçek, bu tür maçlarda 1-1’lik beraberlikle evine geliyorsan, gol yemeyeceksin ve asla eksilmeyeceksin. Caner’in rakip aut çizgisinin 3 metre ötesinde kırmızı kart görmesi affedilir gibi değil.

AL SANA ASİSTAN

Yazının Devamını Oku

Hocalara sorular

22 Şubat 2010
Mustafa Denizli’ye

Servet’in, oynamayacağını bilseydi, yine Nobre ile başlar mıydı? Yoksa Bobo’yu mu sahaya sürerdi?

Tabata ve Yusuf ikilisinden birini ilk 11’de sahaya sürmeyişinizin sebebi Nobre ile başlamanız mı? 60 dakika beklemek size şart mıydı?

Ekrem sizce, Beşiktaş’ın veya bir başka şekilde söyleyelim; bugünün saliselerle oynanan ve hızlı pasa dayanan futbolunun oyuncusu mu?

Santrforsuz G.Saray’dan bu kadar korkmanın, 4’lü defansın önünde iki ön libero tutmanın, yılların Denizli’sinin felsefesiyle uyuştuğunu söylemek mümkün mü?

Frank Rijkaard’a

Mesela Barış’tan santrfor yapmak, Arda’yı hiç gitmediği bir alanda kullanmaktan daha iyi olmaz mı?

Karar verdiniz mi? Servet mi, Emre Güngör mü? Madrid’de ve İnönü’de ne değişiyor? Perşembeye Ali Sami Yen’de hangisi?

Galatasaray’ın atak başlangıçlarında Arda hep ortada değil kenarlarda kaldı. Arda, pas atacağı yere adam bekledi. Oraya Elano mu, Barış mı gelecekti?

İnönü Stadı’na beraberlik için mi geldiniz? Yoksa Madrid yorgunu musunuz? Sarp’ı oyuna almakta biraz geç kaldınız mı?

KORKUYA iTiMAT

AYNI Madrid’de olduğu gibi özellikle ilk yarıda şans Galatasaray’ın yanındaydı. Beşiktaş ise şanssız. Franco, Madrid’de yaptığı kurtarışlarla Galatasaray’ın bahtını değiştirmişti. Ama attığı golle tahta Keita oturmuştu.
Denizli yanlış kadro ile başladı. Hücumda kenarlarda kalan Arda’ya, santrforsuz Cimbom’a, 4-2-3-1 felsefesi ile başlamak, hiç yakışmadı Denizli’ye. Hızlı, derin pas yapan, adam atlatan Tabata ve Yusuf yok, solda kendi ekseninde dans eden Ekrem ve sağda soluk Holosko var. Mustafa Denizli’nin korkusu Rijkaard’ta da vardı. Ortada Jo ile başlamamak, Arda’yı kenarlarda tutmamak hataydı. Arda zaten hep kenarda kaldı.
Beşiktaş, Galatasaray’a güven ve cesaret verdi. Çünkü Beşiktaş, yanlış kadroyla, yanlış oynadı. Oyuna girecek oyuncu seçimlerinde de Rijkaard daha başarılıydı. Maçın başında Beşiktaş, kolay kazanabileceği maçı sonlara doğru kaybedebilirdi de. Geldiğinden bu yana ilk defa Rijkaard, oyunun gidişinde doğru taktikler ve oyuncu değişiklikleriyle göze çarptı.

Lucas Neill

PREMIER Lig oyuncusu olmak kolay değil. Vicente Calderon’da da, İnönü’de de takımın en başarılı ismiydi. Galatasaray’ın büyük kazancıydı. Nereden anladık? Birimiz söyleyelim. Galatasaray savunmasının atak başlangıcında öne çıkışıyla, Beşiktaş savunmasının öne çıkışı arasında en azından 10 metre fark var. Galatasaray’da patron şu an için Lucas Neill.

Dün gece yıldız yoktu

Derbinin yıldızı kim diye soran olursa, “Dünkü maçın yıldızı yoktu” derim. Hafta içinde Şampiyonlar Ligi’nde Ovrebo ve Hansson gibi hakemleri gördükten sonra Fırat Aydınus’a da başarılı demek doğru olur. Beşiktaş, geçen yılki hırsından, çabukluğundan ve konsantrasyonundan uzakta. Galatasaray bu tür üst düzey maçlarda başarılı. Aynı başarının perşembe günü Atletico Madrid karşısında gelmesi en büyük dileğimiz. Dün akşamki maçın kısa özeti her iki takım da kendine göre değil, rakibe göre plan yaptı ve inançları ve cesaretlerine değil korkularına itimat ettiler. Sonuç normaldir.
Yazının Devamını Oku

Polat düşünsün

11 Şubat 2010
LİGE başlarken, savunmada, kalede Franco, Sabri, Servet, Zan, Balta... Dün hiçbiri yoktu. Hücumda, Kewell, Baros, Nonda... Dün hiçbiri yoktu.

Orta alanda Elano, Sarp, Topal, Arda... Onlar duruyor. Sıkıntı yoklarda mı, var olanlarda mı?

Galatasaray Yönetimi, Courchevel’de, 4 aylığına kaymak için otel kiralayabilir hatta kapatabilir. Ama kışı geçmek için iki Jo-Gio’yu kiralarsa ve bunlar da başkanları gibi tatil modundaysa artık Polat düşünecek. Üstünel, ocak ayında Avrupa transfer borsasında ve Türk medyasında gündemden inmedi. Peki, dün akşam Nonda’ya ihtiyaç duydu mu?

Şifo’yu kutlarım

 

Gene Rijkaard

Hepsi başarılı oldular antrenörlük hayatlarında. Barcelona’da Şampiyonlar Ligi kazanmasına rağmen Rijkaard, İstanbul’a gelirken Galatasaray’ı sıçrama tahtası yapmak istiyordu. Ama onların kuşağında bunu yapmak çok zor. Geldiği günden bu yana isminin verdiği güveni, teknik adamlığı vermiyor bana.

Perşembenin gelişi

 BUGÜN aylar öncesinden gören gözler için resimlenmişti. Bence, önce Rijkaard, sonra onun ismi altına sinmiş yönetim, transfer ettiği iki Co ile (Jo-Gio) taraftarın gönlünü alacağını tribünlerin gönlünde taht kuracağını ve iyi bir seçim yatırımı yapacağını düşünmüştü.

Yazının Devamını Oku

Takım ruhu

1 Şubat 2010
PREMIER Lig’in formasız kalmış veya paraya çok susamış cilalı isimlerine G.Saray forması vermek iyi de, bir takım ruhu nasıl oluşturulacak?

Rijkaard’ın bunu bildiğini sanmıyorum. 18 haftası geride kalmış ligde, sahasında maç kazanamamış, ligde tutunma şansı kalmamış Denizlispor karşısında seyrettiğiniz Galatasaray, nasıl şampiyon olacak, nasıl UEFA Avrupa Ligi’nde final oynayacak?
Omurgasını kalede Arjantinli Franco, stoperde Avustralyalı Neill, orta göbekte Brezilyalı Elano ve santrforda yine Brezilyalı Jo ile kurmak güzel de, kollar, ayaklar, bacaklar, nerede?
Galatasaray’ın savunma ve orta alan zaafları devam ediyor. Takım savunmasında, orta alandan Elano, Arda, Emre geri gelmezken Mustafa Sarp tek başına orada ne kadar direnecek. Geride Servet bedenini rakiplerine ne kadar duvar olarak örecek.
Caner’e ne olacak?
İlk yarının 25-35 arası Angelov’a 4 net gol pozisyonu vermek de ne demek. Skor üstünlüğü aldıktan sonra bunun üzerine yatmak, korkularını rakibe hissettirmek de ne demek. Caner’i orta alanda sol kullanmak doğru, bekte değil. Aynı yerde Arda’dan vazgeçmek zor olduğuna göre, Caner’e ne olacak. Galatasaray’da tüm sorunlar Baros sakatlanıp, gidince başladı. Onun alternatifi olarak alınan Jo, hareketli, kıvrak bir oyuncu. Ve dün de golle buluştu. Ama Galatasaray’ı takım olarak değerlendirebilmek için bireysel yıldızların performanslarının bu takım oyununa yansıması şart.
Galatasaray, dün akşam son dakikalarda yaşadığı galibiyeti kaçırma korkusunu geçen hafta Gaziantepspor önünde de yaşamıştı.
Sarı kırmızılı ekibin gol bölgesindeki, ligin ilk haftalarındaki etkinliği yok. Ama savunmadaki zaaf olanca açıklığıyla devam ediyor. Ve de Rijkaard’ın takım konsantrasyonuna, motivasyonuna bir şey yapamadığı gerçek. Adnan Polat, transfer ettiği ve kiraladığı yıldızlarla tribünlere, taraftara kongre öncesi belki hava atar. Ama Rijkaard, oynanan bu futbol, yaratılamayan takım ruhu ile hiç kimsenin beklemediği bir anda lige havlu atar. Eksiklere lafım yok. Ama teknik direktöründen başlayarak, takım içinde şampiyonluk yürüyüşünün başladığına dair işaretler de yok. Birileri, birilerini uyandırmalı.

Yazının Devamını Oku

Caner’in gecesi

25 Ocak 2010
MAÇIN 3’te 2’sini 10 kişi oynayan Gaziantep karşısında bu kadar zorlanmamalıydı G.Saray. Ama G.Saray’ın gol bölgesindeki Nonda ve Arda iki ağır adam. Bu yüzden pozisyon üretmede zorlandılar. G.Saray karlı bir gecede almış olduğu 3 puana sevinmeli.

Nonda ilk yarı kafasına kondurulan toplara vurabilse, kaleci Mahmut’un ikramını değerlendirebilse, belki maç çok daha erken kopacaktı.
Gecenin yıldızı Caner Erkin idi. Hemen bonservisi alınmalı. Yeri de dün gece oynadığı orta alanın solu olmalı. Hızlı, çabuk, ayağa sert paslar atan, fiziği kuvvetli, sol ayağı çok iyi ve de yaşı genç. Dün iklime ve saha koşullarına en çok direnen oydu G.Saray’da.
Kewell, büyük bir olasılıkla sezonu kapattı. Baros, belki nisan başında dönecek. Altıncı stoper Neill yerine Jo dışında ikinci bir santrfor öncelikli olmaz mıydı?
Arda’da düşüş var
Nonda, bittiğinin farkında. Yönetimin kendini gözden çıkarttığını biliyor ve oyuna konsantre olamıyor. Sakatlığı tam anlamıyla geçmiş değil, ağır ve ürkek. Peki böyle bir maçta penaltıyı niye o atıyor? Arda’nın kullandığı serbest vuruşta Mustafa, klasik yerine, arka direğin dibine gitti. Ve golünü attı. Eğer maç berabere bitse, başta penaltıyı kaçıran Nonda olmak üzere fatura kardan çok Rijkaard’a çıkardı.
Jo, olumlu sinyaller verdi. Arda’da ise büyük bir düşüş var.

Üç, iki, bir ve sıfır!

321 milyon dolar. Artı yüzde 12. Artı KDV. Futbolumuzun değeri bu değil. Şike, bahis skandalları almış başını gidiyor. Biz yatarken Alman savcılar ayakta. İstisnalar hariç, maçlar 7-8 bin kişiye, yıkılmaya yüz tutmuş statlarda, dün gece olduğu gibi yağmurda ve karda yürümenin zor olduğu sahalarda oynanıyor bizim futbol.

Yazının Devamını Oku

Rijkaar'ın aklı nerede

7 Aralık 2009
MAÇIN son 10 dakikası dışında G.Saray üstündü. İlk yarı hatlar arasında yavaş, ikinci yarı biraz basan ve hızlanan futbolcuların G.Saray’a gol getireceği kesindi.

Pozisyon üstüne pozisyon verdi. Çünkü İstanbul BŞB iş yapmıyor, sadece direniyor, rakip kaleye gitmiyordu bile. Bu kadar eksiği olan takımın liderlik için sahaya çıkan G.Saray önünde 1 puan hesabı yapması normaldi. Avrupa şampiyonu olmuş takımın son 10 dakikada gösterdiği panik, hiç yakışmadı G.Saray’a. Dışarıdan bir müdahale de gelmedi G.Saray’a. Ve İstanbul BŞB cezayı kesti. Gol adeta “geliyorum” dedi. Rijkaard ve Neeskens seyretti.

Elano, G.Saray’ın en çok hareket eden, boşa çıkan arkadaşlarına yol açan oyuncusu. Rakipleri gibi kendi arkadaşları da onu çok zaman göremiyor. Elano gibi bir yıldızın ikinci yarının başında kafayla ve 64. dakikada iyi vuramadığı voleyle kaçırdığı iki önemli pozisyon da var.

Dünkü maçı G.Saray’ın hafta içinde Panathinaikos ile yaptığı maçın yorgunluğuna bağlayamayız. Kazanırsa gelecek liderliğin stresi ile izah edemeyiz. Genelde son haftalardaki futbolunun üstüne daha olumlu şeyler katan sarı kırmızılı ekibin, eksik rakibi karşısında galibiyete gitmesi gerekirdi. Ama ben Tobol maçından bu yana iddia ediyorum Rijkaard gerek takım içinde yaratmış olduğu disiplin gerekse ortak hedef belirleme ve takımı motive etme açısından olduğu kadar saha içerisinde oyunu okuma ve hamle yapma noktasında da futbolculuğunu aratır bir görüntü veriyor.

 

İlle de öpücem

 

 

VAZGEÇiLMEZLER

Yazının Devamını Oku