Süper Lig’de kümede kalma mücadelesi verenlerin ve Süper Lig’e çıkma çabası içerisindeki takımların kupayı bakışı, “bitse de gitsek” tarzında. Denizlispor, Süper Lig’e odaklanmış, kupa umrunda değil. 5 as oyuncusu yok. Altyapıdan 3 oyuncusu sahada ve kalecileri de bu yıl ilk defa üç direk arasında.
Ama bu Denizli dün Galatasaray’la kafa kafaya oynadı. Hangi Galatasaray’la?.. Ligde 11. hafta sonunda şampiyonluk şansı çok azalmış, Avrupa bileti için kupayı kazanamyı şartlanmış olması gereken G.Saray. Ne yazık ki, G.Saray’ın ortaya koyduğu futbol ne lig, ne de kupa hedefli. Rijkaard sonrası Hagi, hiç kuşku yok ki takımı bir anda değiştiremez. Ve de bu kadronun yetersizliğini hiç kimse inkar edemez.
Önce G.Saray’ın golcüsü yok. Bu takıma bir Baros da yetmez. Pino’nun kullanıldığı yer ve pozisyonlara göre futbolcu seçimi Rijkaard döneminden daha iyi. Arnavutluk Milli Takımı’nda stoper oynayan Cana’yı G.Saray’da aynı yerde denemesi olumlu bir hamle Hagi için. Cana top kullanmada hem Ali Turan’dan hem Gökhan’dan daha iyi ama bedenini kullanırken ve rakibe müdahalelerinde her an penaltı çaldırabilecek bir tarzı var. Kewell ve Elano kapasitelerinin 3’te 1’iyle oynuyorlar. Sanıyorum Kewell yaşı, Elano ise yurt dışı aşkı için bu kadar pasifler. Hagi bu oyuncuların heyecanlarını artırırken, takım oyunu ve yardımlaşmanın temel felsefe olduğunu zorla da anlatmalı tüm futbolcularına.
Ali Helvacı, Braga ve Roberts’la ilk yarı 3 iyi pozisyon bulan Denizli, 66’da İsmail ile bu savunma zaaflarının faturasını kesti. G.Saray’ın savunma ve orta alan bloklarının kopuk oynaması sıkıntı vermeye devam ediyor. Pino rakip ceza sahasında 5 şut attı, 2’si gol oldu, 1’i Elano’nun golüne başlangıç. Pino’dan başka gol umudu yok G.Saray’ın, o da Hagi ile beraber vizyona çıktı. Galatasaray’a Baros değil Baroslar, Hagi’ye de sabırlar lazım.
BEĞENDİM
Kısıtlı kadroda Hagi’nin pozisyona göre futbolcu arayışını ve Cana’yı stoper oynatışını.
BEĞENMEDİM
G.Saray’da Hagi ile beraber ön plana çıkacağını umduğum takım oyununun hala gerçekleşmiyor olmasını.
Hagi, Fenerbahçe karşısına çıkardığı kadroyu Hakan’ın yerine İnsua’yı alarak Trabzonspor karşısına sürdü. Orta alanda çoğalan, rakibe baskı yapan ve gol bölgesindeki Pino’ya derinlemesine paslar atan bir orta saha vardı yine sahada. Orta sahanın aynı Fenerbahçe maçında olduğu gibi sağında Elano solunda Misimoviç, göbekte Mustafa Sarp ve Ayhan onların hemen solunda İnsua.
Bu kadro Şenol Güneş’in oyun felsefesine benzeyen bir kadroydu. Ama Galatasaray 16 puandaydı ve mutlak kazanmak durumundaydı. 55. dakikada Hagi’nin Cana’nın yerine Barış’ı oyuna sokması kazanmak yolunda her türlü riski alacağı anlamına geliyordu. Hemen ardından Misimoviç’in yerine Kewell’ı da oyuna sokması bu isteğin açık bir ifadesiydi. Peki savunma ne olacaktı?
Servet’in hatası
Geri dörtlünün hemen önünde çok kritik müdahaleler yapan Cana’nın yokluğu hissedilecek miydi? Ama bunlara gerek kalmadı. Galatasaray yarayı kendi savunmasında büyük hata sonrasında aldı. Servet o topu taca atabilir, kornere vurabilir, orta sahaya itebilir, kısacası herşeyi yapabilirdi. Bir futbolcunun özgüven sahibi olması iyidir. Ama fiziksel kapasitenizin üstünlüğüne güvenirken mental olarak da hazır ve akılcı olmanız şart. Bu büyük hatadan sonra bundan faydalanan Engin Baytar’ın son çizgideki o müthiş çalımını da alkışlamak lazım. 75. dakikada Umut’un attığı golden sonra riskleri iyice alan Galatasaray, Trabzonspor kalesinde beraberlik şansını da buldu. Bütün hatları ile rakip kaleye yüklenirken uzatma dakikalarında kendi ağlarında gördüğü 2. gol fazla bir anlam ifade etmiyordu.
Galatasaray’ın geçen yıl Baros’un yokluğunda çektiği sıkıntılar ortada. Baros hala sakat ve Galatasaray’ın gol yollarında etkili silahı yok. Baros’un ve Arda’nın yokluğunda liderin 10 puan gerisine düşen Galatasaray’ın bundan sonra işi gerçekten çok zor. Büyük farkın kapanmasına ne Arda’nın dönüşü ne Baros’un gelişi ne de devre arasında yapılacak transferlerin fazla bir katkısı olmaz.
BEĞENDiM
Trabzonspor’un sabırlı, kontrollü ve Galatasaray’ın hata yapmasını bekleyen futbol felsefesi.
BEĞENMEDiM
İŞTE Türk Futbolunun hali. Bochum savcılarının başlattığı bahis skandalında en büyük payı alan ülkemiz, Patagonya’da yaşanması mümkün olmayan bir garip olaya daha tanık oldu. Kasımpaşa kalecisi Murat -kadro dışı bırakıldı- Rizesporlu Koray ile birlikte menajerlik şirketi kurmuşlar. Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun da bu işlerin içindeymiş. Hepsi disiplin kuruluna sevk edildi. Arkası sürülürse, kulüp başkanlarının, yönetim kurulu üyelerinin, teknik direktörlerin ve daha pek çok faal futbolcunun bu potanın içinde olduğu görülecek. Kendileri, çocukları veya akrabaları.
Sırada Schuster mi?
Ligde 10 maçta 4 defa yenilen sekizinci sıradaki G.S aray’ın hocası Rijkaard veya Hagi değil de mesela Giray Bulak olsaydı, yine 10 maçın 4’ünü kaybeden altıncı sıradaki Beşiktaş’ın başında Metin Tekin veya Feyyaz Uçar bulunsaydı bundan daha mı kötü olurdu? Asla. G.Saray’ın, Şifo’nun Antalya’sı, Beşiktaş’ın, Rıza’nın Sivas’ı karşısında özellikle ikinci yarılardaki hali taraftarları da büyük endişeye sevk etti. Kayseri yine deplasmanda kazandı. Şota başarıya aç. İlk teknik direktörlük denemesini yapıyor. Kendini ispat edecek, yürüyecek ve büyüyecek. Oysa ağlamaklı, romantik Rijkaard ve Nietzsche’nin felsefesindeki Schuster öyle mi? İsimleri parlak, banka hesapları kabarık. Del Bosque, Aragones, Löw, Zico, Gerets, Skibbe’den biliyorlar bu ülkede uzun süreli kalmayacaklarını. Rijkaard gitti, Schuster de düşünmeye ve menajeri ile görüşmeye başlamıştır bile. Kendilerini kanıtlamış Türk teknik adamlar, kendilerini öne çıkartmak isteyen ve makro planları olmayan yönetimlere kurban edilmezse, Terim, Denizli ve Güneş barikatı yıkılacak ve Türkiye yeni hocalar kazanacaktır. Sıfırdan başlayan ve Kayseri’yi başarıya taşıyan Şota’nın bu günkü performansında önce Hikmet Karaman sonra Ertuğrul Sağlam daha sonra Tolunay Kafkas’ın oluşturduğu temellerin etkisi yok mu?
SEYiRCi KAÇIYOR
İngiltere, İspanya, Almanya, Hollanda, İskoçya’da tribünler tıklım tıklım dolu. Herhalde farkındasınız Türkiye’de statlar boşalıyor, seyirci kaçıyor. Kulüplerin, Federasyonun ve medyanın bu büyük tehlikeyi gündemde tutmaları şart. Bilet bir paket çekirdek fiyatına, zaman zaman bedava ama Anadolu’da tribünlerde yer bulan taraftar artık buna da iltifat etmiyor. Niye etsin ki? Saha dışında her türlü manipülasyon var. Saha içinde de seyirciyi mutlu edecek hiçbir şey yok. Futbolun güzellikleri, estetiği, teknik adamların ne olursa olsun kaybetme felsefesi ile ve havada uçuşan tekmelerle, oynamaktan çok oynatmayan sistemlerle kaybolup gidiyor. Niang, Arda, Baros, Quaresma, Kewell, Guti bir var, bir yoklar.
Evinde ve Ümraniye’de
Hep söyledim. Yıldız futbolcular genelde iyi teknik direktör olmuyor. 1989 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası yarı final maçında Schuster Real Madrid’in, Rijkaard da Milan’ın yıldız isimleriydi. Milan 5-0 kazanırken Rijkaard’ın bir golü vardı. Bu akşam iki takımın maçını Rijkaard Amsterdam’da evinden Schuster’de Ümraniye’den seyredecek.
İşte böyle
LİGDE 9 hafta geride kaldı. Klasmana bakıp bir Anadolu ihtilalinden söz etmek üç büyüklerin hem lig, hem Avrupa kupalarında prestij kaybettiğini söylemek yanlış değil. Ama Türk futbolu ciddiye alınması gereken bir düşüş sürecinde. Bunun en açık kanıtı Süper Lig şampiyonu ve bu sezon da Galatasaray’la Beşiktaş’a 9 haftada 10 puan fark atarak liderliği kaptırmayan Bursaspor’un Şampiyonlar Liginde 3 maçta bırakın puan almayı, henüz gol atamamış olması. Kimse buna seyirci kalmamalı. TFF, kulüp yönetimleri, teknik direktörler, futbolcular ve medya. Trabzon, Kayseri, Antalyaspor ve Karabük’ün ligin üst sıralarını kapatmış olması futbol kalitesindeki düşüşü göz ardı etmemeli.
Düşüşün nedenleri:
- Yabancı futbolcu sayısı,
- Doymuş yabancı teknik direktörler,
- Kulüplerini plansız yöneten idareciler,
- Marka değerinde büyük düşüş.
10 yabancıyı kadrosuna alan, 6’sını sahaya süren, kantiteyi kaliteye tercih eden kulüpler, bu futbolcuların büyük bölümünü oynatamıyor. Bu yıl 26 ülkeden 60 yeni transfer gerçekleşti. Çoğu Türk futbolcusundan daha ucuz olduğu için. Öz çocuklarımızın önü mü kapanıyor, yoksa futbolcu mu yetişmiyor?
Rijkaard’la G.Saray’ın yolu karanlık. Yıldızlarını oynatamayan, her şeyini Baros’a bağlamış bir ekibin ne kadar şansı olur şampiyonluk yarışında? Arda, Kewell, Neill sakat ve yoklar. Elano, Pino, Misomovic, Cana varlar ama onlar da yoklar. İnanın bu kadroyla olmaz dostlar. G.Saray’ın bu defans göbeğiyle çok ciddi sorunları var. Elini-kolunu sallayan G.Saray defansının arkasına sarkıyor. En uçtaki Baros’la stoperler arasındaki mesafe hiç 60 metreden aşağı düşmedi. Bloklar halinde bir takım oyunu yok. Her A.Gücü atağında delinen G.Saray savunması, bu hantal haliyle nasıl yola devam edecek? Oyunun her iki yönünü oynayamayan Ayhan ve Mustafa ile futbol kişiliğini, klasını sahaya koyamayan Misimovic ile nereye kadar? Varsa yoksa Baros. Bu mu G.Saray?
Tuzağa düştüler
Ankaragücü her iki devre başında bulduğu gollerle, maç boyu G.Saray’ı kendi sahasında karşılamak ve ani kontrataklarla Servet ile Balta arasına adam kaçırma hesabı yaptı. Gelen gollerin ve kaleci Ufuk’a gösterilen kırmızı kartın başlangıcında hep bu taktik düşünceler vardı. A.Gücü’nün tuzağına düşüp oyunun dörtte üçüncü rakip sahada oynamak ama gol bölgesinde sadece Baros’a umut bağlamak, golün atılacağı noktalara futbolcu sokamamak ve doldur boşaltlarla duran toplarla sonuç aramak. Bu G.Saray’a hiç yakışmıyor. Görünen köy kılavuz istemez. Bugünlerin geleceği aslında geçen yıldan belliydi. Frank Rijkaard’ın G.Saray’a verecek hiçbir şeyi yok. Rijkaard gitse, Cevat Güler gelse bu G.Saray daha iyi olacak.
BEĞENDiM
A.Gücü’nün takım oyununu ve disiplinini.
BEĞENMEDiM
G.Saray defans göbeğinin içler acısı halini.
DİKKAT