İlker Yasin

İpini gösterdi

15 Kasım 2010
ABDULLAH Yılmaz’ın penaltı kararı doğru mu? Bence ağır bir karar. Tabata’nın, böğrüne uzanan bir kol var ama... Cüneyt’e, Bülent’e, Halis’e, Fırat’a ve tüm hakemlere bu tür pozisyonlarda standartınız var mı diye sormak lazım. Bundan çok daha ağır hamlelere devam kararı verildiği ve kamuoyu vicdanın bu tür kararlarına katılmadığı düşüncesindeyim.

Farklı ya... Adı Schuster ya... Burası da Patagonya... Herkes, resmi akreditasyon kartını boynuna asar. Schuster ya, o biraz kasar. Futbol Federasyonu da uyarıyı basar. Sonra. Dün kart eşofmanın içinde. İpi boynunda Schuster’in. Bir de Schuster’liğini oyun felsefesini, taktik bilgisini ve futbolcu seçimindeki isabetini gösterse, şampiyonluğa oynayan takımın heyecanını sahada tribünlere hissettirse.
Ne gezer...

Anlamıyor, çözüm bulamıyor

Beşiktaş’ın sakatları varsa, Gençlerbirliği’nin de var. Schuster, eski yardımcısına karşı kazanmaya oynadığının hiçbir işaretini vermedi. Gençlerbirliği hocası da öyle... Memleket güzel. Vergi yok. Para kazanmaya devam et. Felsefe yabancılarda bu. Her takım biliyor Beşiktaş’ın yumuşak karnını. Aralara atılan derin toplarda, kaleci Rüştü’yle karşı karşıya kalacaklarını Gençlerbirliği futbolcuları da biliyor. İlk yarı 3, ikinci yarıda 2 kez delindi Beşiktaş savunması, bu tür toplarla. Schuster, hala aynı noktada. Anlamıyor, çözüm bulamıyor. Sonuçta, Beşiktaş zorlu bir deplasmandan 3 puan alarak yarışa devam ediyor. Rüştü, 2 muhteşem kurtarışıyla, 3 puanda rol sahibi.

Gecenin en iyilerinden Hibert’te ısrar edilmeli, Üzülmez’den vazgeçilmemeli, Tabata ile Holosko psikolojik olarak desteklenmeli, Bobo hemen dönmeli ve Beşiktaş savunma derinliğine bırakılan toplarda yaşadığı sıkıntıyı bir an önce bitirmeli. Ve en önemlisi, dün akşam akreditasyon kartının kendisini değil, ipini gösteren Schuster, Beşiktaş’ın futbol kişiliğini artık sahaya yansıtmalı.

BEĞENDİM
Hilbert’in bıkmadan yaptığı çıkışları ve Quaresma’nın harika pasındaki golü.

BEĞENMEDİM
Ufak tefek yere düşmelere, kıl dönmelerine, artistik hareketlere prim vermeyen maçın genç hakemini.

DİKKAT
Türkiye’de 10 farklı ülkeden 30’u aşkın maç yayınlanıyor. Seyirci, hakemlerin standartizasyonunu öğrendi. Bizim hakemler de bir öğrenebilsin.
Yazının Devamını Oku

Baroslar lazım

11 Kasım 2010
TÜRKİYE Kupası maçlarını ciddiye alan takım sayısı maalesef az. Manisa ve Bursa’nın dün başına gelenler ortada.

Süper Lig’de kümede kalma mücadelesi verenlerin ve Süper Lig’e çıkma çabası içerisindeki takımların kupayı bakışı, “bitse de gitsek” tarzında. Denizlispor, Süper Lig’e odaklanmış, kupa umrunda değil. 5 as oyuncusu yok. Altyapıdan 3 oyuncusu sahada ve kalecileri de bu yıl ilk defa üç direk arasında.
Ama bu Denizli dün Galatasaray’la kafa kafaya oynadı. Hangi Galatasaray’la?.. Ligde 11. hafta sonunda şampiyonluk şansı çok azalmış, Avrupa bileti için kupayı kazanamyı şartlanmış olması gereken G.Saray. Ne yazık ki, G.Saray’ın ortaya koyduğu futbol ne lig, ne de kupa hedefli. Rijkaard sonrası Hagi, hiç kuşku yok ki takımı bir anda değiştiremez. Ve de bu kadronun yetersizliğini hiç kimse inkar edemez.
Önce G.Saray’ın golcüsü yok. Bu takıma bir Baros da yetmez. Pino’nun kullanıldığı yer ve pozisyonlara göre futbolcu seçimi Rijkaard döneminden daha iyi. Arnavutluk Milli Takımı’nda stoper oynayan Cana’yı G.Saray’da aynı yerde denemesi olumlu bir hamle Hagi için. Cana top kullanmada hem Ali Turan’dan hem Gökhan’dan daha iyi ama bedenini kullanırken ve rakibe müdahalelerinde her an penaltı çaldırabilecek bir tarzı var. Kewell ve Elano kapasitelerinin 3’te 1’iyle oynuyorlar. Sanıyorum Kewell yaşı, Elano ise yurt dışı aşkı için bu kadar pasifler. Hagi bu oyuncuların heyecanlarını artırırken, takım oyunu ve yardımlaşmanın temel felsefe olduğunu zorla da anlatmalı tüm futbolcularına.
Ali Helvacı, Braga ve Roberts’la ilk yarı 3 iyi pozisyon bulan Denizli, 66’da İsmail ile bu savunma zaaflarının faturasını kesti. G.Saray’ın savunma ve orta alan bloklarının kopuk oynaması sıkıntı vermeye devam ediyor. Pino rakip ceza sahasında 5 şut attı, 2’si gol oldu, 1’i Elano’nun golüne başlangıç. Pino’dan başka gol umudu yok G.Saray’ın, o da Hagi ile beraber vizyona çıktı. Galatasaray’a Baros değil Baroslar, Hagi’ye de sabırlar lazım.

BEĞENDİM

Kısıtlı kadroda Hagi’nin pozisyona göre futbolcu arayışını ve Cana’yı stoper oynatışını.

BEĞENMEDİM

G.Saray’da Hagi ile beraber ön plana çıkacağını umduğum takım oyununun hala gerçekleşmiyor olmasını.

Yazının Devamını Oku

Usta işi

8 Kasım 2010
ŞENOL Güneş başarılı, futbolu bilen, oyunu okuyan bir teknik direktör. Elindeki kadronun kapasitesine vakıf, rakibinin gücüne saygılı, hayallere kapılmayan gerçekçi bir teknik adam. Gol yemezse gol atacağını bilen, savunma güvenliğini öne alan, sabırlı ve kontrollü bir futbol oynatan Şenol Güneş dün istediğini aldı.

Hagi, Fenerbahçe karşısına çıkardığı kadroyu Hakan’ın yerine İnsua’yı alarak Trabzonspor karşısına sürdü. Orta alanda çoğalan, rakibe baskı yapan ve gol bölgesindeki Pino’ya derinlemesine paslar atan bir orta saha vardı yine sahada. Orta sahanın aynı Fenerbahçe maçında olduğu gibi sağında Elano solunda Misimoviç, göbekte Mustafa Sarp ve Ayhan onların hemen solunda İnsua.
Bu kadro Şenol Güneş’in oyun felsefesine benzeyen bir kadroydu. Ama Galatasaray 16 puandaydı ve mutlak kazanmak durumundaydı. 55. dakikada Hagi’nin Cana’nın yerine Barış’ı oyuna sokması kazanmak yolunda her türlü riski alacağı anlamına geliyordu. Hemen ardından Misimoviç’in yerine Kewell’ı da oyuna sokması bu isteğin açık bir ifadesiydi. Peki savunma ne olacaktı?
Servet’in hatası
Geri dörtlünün hemen önünde çok kritik müdahaleler yapan Cana’nın yokluğu hissedilecek miydi? Ama bunlara gerek kalmadı. Galatasaray yarayı kendi savunmasında büyük hata sonrasında aldı. Servet o topu taca atabilir, kornere vurabilir, orta sahaya itebilir, kısacası herşeyi yapabilirdi. Bir futbolcunun özgüven sahibi olması iyidir. Ama fiziksel kapasitenizin üstünlüğüne güvenirken mental olarak da hazır ve akılcı olmanız şart. Bu büyük hatadan sonra bundan faydalanan Engin Baytar’ın son çizgideki o müthiş çalımını da alkışlamak lazım. 75. dakikada Umut’un attığı golden sonra riskleri iyice alan Galatasaray, Trabzonspor kalesinde beraberlik şansını da buldu. Bütün hatları ile rakip kaleye yüklenirken uzatma dakikalarında kendi ağlarında gördüğü 2. gol fazla bir anlam ifade etmiyordu.
Galatasaray’ın geçen yıl Baros’un yokluğunda çektiği sıkıntılar ortada. Baros hala sakat ve Galatasaray’ın gol yollarında etkili silahı yok. Baros’un ve Arda’nın yokluğunda liderin 10 puan gerisine düşen Galatasaray’ın bundan sonra işi gerçekten çok zor. Büyük farkın kapanmasına ne Arda’nın dönüşü ne Baros’un gelişi ne de devre arasında yapılacak transferlerin fazla bir katkısı olmaz.

BEĞENDiM

Trabzonspor’un sabırlı, kontrollü ve Galatasaray’ın hata yapmasını bekleyen futbol felsefesi.

BEĞENMEDiM

Yazının Devamını Oku

Bu puan yeter

5 Kasım 2010
BU maçı iki bölümde değerlendirmek lazım önce güzellikleri yazacağız. - İstanbul’da Porto maçında yediği hatalı gollerle gözden çıkardığı Hakan’ı yine bir Porto maçında sahaya sürerek kazanması, teknik direktör Schuster adına olumlu bir puan. Her ne kadar Rüştü’nün bir rahatsızlığı söz konusu ise bile Hakan’a vermiş olduğu forma Beşiktaş’ın 1. kalecisini tekrar kazanmasına neden oldu.
*  Sonra Zapotocny’nin yerine Ersan’ı defansif göbeğine İbrahim Toraman’ın yanına monte etmesi ve Ersan’ın maçın en kritik anında topu golçizgisinin üsten çıkarması gecenin güzelliklerinden biriydi.
*  Nihat atmış olduğu müthiş golle yine eski günlerine dönüşün sinyalini verdi.
*  Bobo’nun santraya yakın yerden yaptığı o müthiş vuruş gol olmalıydı.
*  Bana garip gelenler: Tabata ne oynar, orta saha mı, sol açık mı?
*  Kontratak futbolu en iyi oynayan ve müthiş hızlanan Holosko’nun yerine Tabata’yla başlamak bence garipti.
*  Almanya maçında sakatlandıktan sonra 5 maç oynamayan Aurelio’nun maç eksikliğinii bilmesine rağmen sırf tecrübesine güvendiği için mi ilk 11’de oynattı Schuster?
- Sonuç olarak ilk yarısı Beşiktaş için kabus ikinci kafa kafaya oynadığı bir maçtı. Bu bir puan Beşiktaş’ı UEFA Avrupa Ligi’nde bir üst tura taşımaya yetecek.
Yazının Devamını Oku

Al gülüm ver gülüm

3 Kasım 2010
Makyavelist felsefeyi her şeyin üstünde tutan anlayış, paranın olduğu yerde etik değerleri ve meslek haysiyeti çöpe atarken bir saniye bile tereddüt edilmiyor.

İŞTE Türk Futbolunun hali. Bochum savcılarının başlattığı bahis skandalında en büyük payı alan ülkemiz, Patagonya’da yaşanması mümkün olmayan bir garip olaya daha tanık oldu. Kasımpaşa kalecisi Murat -kadro dışı bırakıldı- Rizesporlu Koray ile birlikte menajerlik şirketi kurmuşlar. Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun da bu işlerin içindeymiş. Hepsi disiplin kuruluna sevk edildi. Arkası sürülürse, kulüp başkanlarının, yönetim kurulu üyelerinin, teknik direktörlerin ve daha pek çok faal futbolcunun bu potanın içinde olduğu görülecek. Kendileri, çocukları veya akrabaları.

Sırada Schuster mi?

Ligde 10 maçta 4 defa yenilen sekizinci sıradaki G.S aray’ın hocası Rijkaard veya Hagi değil de mesela Giray Bulak olsaydı, yine 10 maçın 4’ünü kaybeden altıncı sıradaki Beşiktaş’ın başında Metin Tekin veya Feyyaz Uçar bulunsaydı bundan daha mı kötü olurdu? Asla. G.Saray’ın, Şifo’nun Antalya’sı, Beşiktaş’ın, Rıza’nın Sivas’ı karşısında özellikle ikinci yarılardaki hali taraftarları da büyük endişeye sevk etti. Kayseri yine deplasmanda kazandı. Şota başarıya aç. İlk teknik direktörlük denemesini yapıyor. Kendini ispat edecek, yürüyecek ve büyüyecek. Oysa ağlamaklı, romantik Rijkaard ve Nietzsche’nin felsefesindeki Schuster öyle mi? İsimleri parlak, banka hesapları kabarık. Del Bosque, Aragones, Löw, Zico, Gerets, Skibbe’den biliyorlar bu ülkede uzun süreli kalmayacaklarını. Rijkaard gitti, Schuster de düşünmeye ve menajeri ile görüşmeye başlamıştır bile. Kendilerini kanıtlamış Türk teknik adamlar, kendilerini öne çıkartmak isteyen ve makro planları olmayan yönetimlere kurban edilmezse, Terim, Denizli ve Güneş barikatı yıkılacak ve Türkiye yeni hocalar kazanacaktır. Sıfırdan başlayan ve Kayseri’yi başarıya taşıyan Şota’nın bu günkü performansında önce Hikmet Karaman sonra Ertuğrul Sağlam daha sonra Tolunay Kafkas’ın oluşturduğu temellerin etkisi yok mu?

SEYiRCi KAÇIYOR

İngiltere, İspanya, Almanya, Hollanda, İskoçya’da tribünler tıklım tıklım dolu. Herhalde farkındasınız Türkiye’de statlar boşalıyor, seyirci kaçıyor. Kulüplerin, Federasyonun ve medyanın bu büyük tehlikeyi gündemde tutmaları şart. Bilet bir paket çekirdek fiyatına, zaman zaman bedava ama Anadolu’da tribünlerde yer bulan taraftar artık buna da iltifat etmiyor. Niye etsin ki? Saha dışında her türlü manipülasyon var. Saha içinde de seyirciyi mutlu edecek hiçbir şey yok. Futbolun güzellikleri, estetiği, teknik adamların ne olursa olsun kaybetme felsefesi ile ve havada uçuşan tekmelerle, oynamaktan çok oynatmayan sistemlerle kaybolup gidiyor. Niang, Arda, Baros, Quaresma, Kewell, Guti bir var, bir yoklar.

Evinde ve Ümraniye’de

Hep söyledim. Yıldız futbolcular genelde iyi teknik direktör olmuyor. 1989 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası yarı final maçında Schuster Real Madrid’in, Rijkaard da Milan’ın yıldız isimleriydi. Milan 5-0 kazanırken Rijkaard’ın bir golü vardı. Bu akşam iki takımın maçını Rijkaard Amsterdam’da evinden Schuster’de Ümraniye’den seyredecek. 

İşte böyle

Yazının Devamını Oku

Yabancı çok kalite yok

27 Ekim 2010
10 yabancıyı kadrosuna alan, 6’sını sahaya süren, kantiteyi kaliteye tercih eden kulüpler, bu futbolcuların büyük bölümünü oynatamıyor. Ligde en fazla yabancıyı kadrosunda bulunduran Buca ve Konya’nın durumu ortada.

LİGDE 9 hafta geride kaldı. Klasmana bakıp bir Anadolu ihtilalinden söz etmek üç büyüklerin hem lig, hem Avrupa kupalarında prestij kaybettiğini söylemek yanlış değil. Ama Türk futbolu ciddiye alınması gereken bir düşüş sürecinde. Bunun en açık kanıtı Süper Lig şampiyonu ve bu sezon da Galatasaray’la Beşiktaş’a 9 haftada 10 puan fark atarak liderliği kaptırmayan Bursaspor’un Şampiyonlar Liginde 3 maçta bırakın puan almayı, henüz gol atamamış olması. Kimse buna seyirci kalmamalı. TFF, kulüp yönetimleri, teknik direktörler, futbolcular ve medya. Trabzon, Kayseri, Antalyaspor ve Karabük’ün ligin üst sıralarını kapatmış olması futbol kalitesindeki düşüşü göz ardı etmemeli.
Düşüşün nedenleri:
- Yabancı futbolcu sayısı,
- Doymuş yabancı teknik direktörler,
- Kulüplerini plansız yöneten idareciler,
- Marka değerinde büyük düşüş.
10 yabancıyı kadrosuna alan, 6’sını sahaya süren, kantiteyi kaliteye tercih eden kulüpler, bu futbolcuların büyük bölümünü oynatamıyor. Bu yıl 26 ülkeden 60 yeni transfer gerçekleşti. Çoğu Türk futbolcusundan daha ucuz olduğu için. Öz çocuklarımızın önü mü kapanıyor, yoksa futbolcu mu yetişmiyor?

Yazının Devamını Oku

Rijkaard kalsaydı

25 Ekim 2010
BU G.Saray için bir başarıdır. Son yıllarda maç başına 2 golden az yemeyen bir takımın böyle bir zamanda almış olduğu 1 puanı alkışlamak lazım. Dedik ya, verecek hiçbir şeyi olmayan, heyecanını da kaybetmiş Rijkaard’dan sonra teknik direktör kim olursa olsun daha iyi olacaktı ve oldu. Peki ne oldu da G.Saray birkaç gün içerisinde gece ile gündüz gibi değişti. Sadece Hagi, ruhunu, heyecanını G.Saray’ın büyüklüğünü ismini futbolcularına aşıladı. Rijkaard kalsaydı Baros’un yoklğunda Mehmet Batdal ile maça başlayacaktı. Cana’ya 4-1-4-1 formasyonunda savunma önündeki adam rolü vermeyi düşünmeyecek, “Orta sahayı kontrol ederseniz maçı kaybetmezsiniz” felsefesini de benimsemeyecekti. Rijkaard, Elano’yu Brezilya Milli Takımı’ndaki yerinde, sağ kenarda, Misimovic’i daha az yorulacağı sol çizgide oynatmayacak, Sarp dışında mükemmel pas yapan orta blokla Pino’ya ince gol pasları atmayı düşünmeyecekti. Rijkaard, bu maçın motivasyonunu veremeyecek, futbolcularına 90+3’te bile golü bulabilirsiniz demeyecekti. Ama Hagi ve Tugay bütün bunları düşündüler ve Kadıköy’den Avrupa’ya yenilmeden nasıl gelineceğini gösterdiler.

İki farklı yarı

G.Saray bundan sonra daha iyi olacaktır. İki farklı yarı izledik dün. Orta sahayı tam olarak kontrol altına alan G.Saray, Pino ile 4 net gol pozisyonu buldu. Volkan’ın Neill’in vuruşunda çıkardığı top, ilk yarının güzelliklerinden biriydi.
İkinci yarı F.Bahçe özellikle Misimovic, Ayhan ve Elano’nun yorulmasıyla orta alanda biraz üstünlük sağlarken ani kontrataklarla sonuca gitmek istedi. G.Saray da F.Bahçe’nin bu atak oyununa iyi direndi, cevap verdi. Renkli ve zevkli bir karşılaşma ortaya çıktı. Sonuçta G.Saray yıllardan beri yapamadığı bir şeyi yaptı, Kadıköy’den gol yemeden ve yenilmeden ayrılmayı başardı.

BEĞENDİM
G.saraylı futbolcuların Hagi ile birlikte artan motivasyonlarını...

BEĞENMEDİM
F.Bahçe’nin G.Saray orta alan üstünlüğüne cevap veremeyişini...

DİKKAT
Dia, Mehmet Topuz ve Niang’ın performanslarında düşüş var.
Yazının Devamını Oku

Rijkaard’la olmuyor

18 Ekim 2010
RİJKAARD’la G.Saray’ın bir yere varamayacağını geçen yıl bugünlerde yazmaya başladım ve devam ediyorum yazmaya... İnanın, olmaz.

Rijkaard’la G.Saray’ın yolu karanlık. Yıldızlarını oynatamayan, her şeyini Baros’a bağlamış bir ekibin ne kadar şansı olur şampiyonluk yarışında?  Arda, Kewell, Neill sakat ve yoklar. Elano, Pino, Misomovic, Cana varlar ama onlar da yoklar. İnanın bu kadroyla olmaz dostlar. G.Saray’ın bu defans göbeğiyle çok ciddi sorunları var.  Elini-kolunu sallayan G.Saray defansının arkasına sarkıyor. En uçtaki Baros’la stoperler arasındaki mesafe hiç 60 metreden aşağı düşmedi. Bloklar halinde bir takım oyunu yok. Her A.Gücü atağında delinen G.Saray savunması, bu hantal haliyle nasıl yola devam edecek? Oyunun her iki yönünü oynayamayan Ayhan ve Mustafa ile futbol kişiliğini, klasını sahaya koyamayan Misimovic ile nereye kadar? Varsa yoksa Baros. Bu mu G.Saray?
Tuzağa düştüler
Ankaragücü her iki devre başında bulduğu gollerle, maç boyu G.Saray’ı kendi sahasında karşılamak ve ani kontrataklarla Servet ile Balta arasına adam kaçırma hesabı yaptı. Gelen gollerin ve kaleci Ufuk’a gösterilen kırmızı kartın başlangıcında hep bu taktik düşünceler vardı. A.Gücü’nün tuzağına düşüp oyunun dörtte üçüncü rakip sahada oynamak ama gol bölgesinde sadece Baros’a umut bağlamak, golün atılacağı noktalara futbolcu sokamamak ve doldur boşaltlarla duran toplarla sonuç aramak. Bu G.Saray’a hiç yakışmıyor. Görünen köy kılavuz istemez. Bugünlerin geleceği aslında geçen yıldan belliydi. Frank Rijkaard’ın G.Saray’a verecek hiçbir şeyi yok. Rijkaard gitse, Cevat Güler gelse bu G.Saray daha iyi olacak.

BEĞENDiM

A.Gücü’nün takım oyununu ve disiplinini.

BEĞENMEDiM

G.Saray defans göbeğinin içler acısı halini.

DİKKAT

Yazının Devamını Oku