Artık futbolun bugün dibe vurduğu noktada top Başbakan’da. Siyasetin futbola bulaşmaması siyasetin de arzusuydu, ama kendini yönetmekten aciz kulüpler futbolda özerkliğin ne anlama geldiğini bir türlü öğrenemediler. Herkesin bildiği ve son dört başkanlık seçiminde görüldüğü gibi futbolumuzun özerkliği, işine gelenlerin dinlediği bir hikaye halini aldı.
Platini’nin gözlerine bakacak
MAÇ seyreden yok. Stada giden yok. Varsa yoksa 58. Madde, Aziz, UEFA, Fenerbahçe. Futbol bitmiş, kimin umurunda. Futbol dünyası kendi sorununu çözemezken, kanayan parmağını kesmeye kalkarken, altmış yılda büyüdü sandığımız, Avrupa’nın altıncı futbol ülkesiyiz diye caka sattığımız bu sektör cüce çıkarken ve her şeyi eline yüzüne bulaştırırken şu ana kadar hep yukarıdan bakan Başbakan 22 Mart’ta, hızla uçuruma giden Türk futbolunu kurtarmak için bu sefer Platini’nin gözlerine bakacak.
Kanunlar yazılır, değişir, değiştirilir. Dün doğru olan, hatta bazılarınca bugün de doğru kabul edilen hukuki metinler de değişmekte. Ülke olarak yeni bir Anayasa’nın hazırlığındayız.
2009’a kadar Türkiye’nin yarısı teşvik priminin suç olmadığını kabul ederken, teşvik verilebilir derken karşı görüş tarafları gölgede kaldı. Ben de gölgede kalanlardandım. Ama bugün teşvik, 6222 sayılı kanun, 58. madde her yerde ömür boyu hapislik suçken ve dünya değişiyorken, neyi konuşacağız? Düşüncelerimizi ve kişiliğimizi sık sık değişen yasalara ne kadar hızlı uyduracağız?
Farklı suçlara aynı ceza olmaz. Teşvik primi yasada suç ise, cezası şike ile eşit tutulamaz. 58. Maddenin sert, değişmesi gerektiği görüşünde herkes hemfikir. Ama gelin değiştirelim noktasında “Sonra değiştiririz, hele bu dava bitsin” demek, çözüme, salaha gitmek demek değildir.
UEFA’yı 20 oy keser mi?
ANLADIĞIMIZ kadarıyla bugün Sayın Başbakan da küme düşme ve puan silme cezalarının verilmesine karşıdır. Başkan Yıldırım Demirören’in cümlelerinden ve futbol yalamış siyasi çevrenin demeçlerinden bunları anlıyoruz.
Defansı sağdan sola stoperlerden kurup, rakibe cesaret ve net gol pozisyonları verirken... Taraftarı, tribünün efendisi erkekler, ettikleri küfürün ceremesi ile yerlerini çocuklara ve hanımefendilere terk ederken, İnönü’de Trabzon hakkı olan bir galibiyeti aldı.
Tam bir bayanlar suaresiydi. Hem Beşiktaşlı, hem Trabzonsporlu bayanların muhteşem tribün şovuna alkış. Ama Beşiktaş Teknik Direktörü’nün korkak ve bayanca bu futbol anlayışına da futbol dünyasından bir haykırış gelmesi lazım.
Carvalhal’in yüreği yok
Koca maçta attığın gol dışında Trabzon kalesini bulamazsan, defans, orta saha ve hücum arasındaki köprüyü kuramazsan yenilirsin kardeşim. Kimse şaşırmasın. Carvalhal’in yüreği yok. Komutan korkarsa, ordu dağılır. İlk 11’de oyuncu seçimleri yanlış. Ben gol yemezsem “Portekizli Çete araya bir gol sıkıştırır” felsefesi dün gece iflas etti. Bu sütunlarda G.Saray maçından sonra “Atamayana atarlar” demiştim. G.Saray maçının 90. dakikasında galibiyet golünü atamayan Almeida, dün gece Trabzon kalesini bulan ilk topu gönderen futbolcu oldu. golü buldu. Ama öncesinde Trabzonspor’un Olcan ve Burak’la kaçırdığı iki mutlak gol vardı ki, aynen “Atamayana atarlar” misali.
Altın madenine geldi
Carvalhal, takım savunması yapamayan ekibine bir de Toraman ve Ersan gibi iki bek bulunca, Trabzon sanki altın madenine geldi. Sağdan ve soldan gelen bütün ataklar Beşiktaş kalesinde tehlikeler yarattı. 62. dakikada Olcan-Colman pas trafiğinde Burak skora dengeyi getirdi. Ve bundan sonra Beşiktaş dağıldı. Beşiktaş’ta poposunu kaldırmada zorlanan hantal Sidnei dün geceki defans bozgununu noktalayan ve maçı izleyenlere “Ah Egemen, neredesin” dedirten kişiydi.
Kaderi belirleyen ikili
Trabzonspor’un Colman’la bulduğu galibiyet golü, bir şans golüydü. Ama Beşiktaş savunmasındaki boşluk, disiplin zaafiyeti, elini-kolunu sallayan her Trabzonlu’nun o alanda fink atmasına yol açıyordu. Dün gece skoru iki isim belirledi. Bu iki isim de Beşiktaş’ın. Biri kendi evinde korkak ve sağlamcı futbol anlayışıyla Carvalhal. İkincisi de psikolojik olarak Beşiktaş’ın ona en çok ihtiyaç duyduğu günde başkanlığı bırakıp giden Yıldırım Demirören.
Hiç kuşku yok ki, ilk maçta alınan 2-0’lık skorun futbolcuların konsantrasyonu üzerindeki negatif etkisini Carvalhal dağıtamamış. Ama aynı Carvalhal’ın korkusu az kaldı Beşiktaş’a turu kaybettiriyordu. Rahmetli İslam Çupi’nin cümlesiyle, “Maçı bir anda ters yüz eden herhalde bit pazarındaki Eftal Efendi’nin elleri değildi.” Bu ne korkudur Bay Carvalhal? Hem de, Beşiktaş’ın atacağı bir gol için Braga’nın 3 gole ihtiyacı varken. Kendi sahasında kalmak, rakibi üstüne çağırmak, kapanmak: ama onu doğru dürüst yapamamak. Carvalhal’in davetine Braga icabet etti. 24’üncü dakikada Lima’nın golü gelince Carvalhal uyandı. Ve Necip’in yerine Almeida’yı oyuna alarak Braga’yı ‘1 yersem 2 daha lazım’ moduna itti.
Büyük sıkıntı yarattı
Portekizli hoca maçın başında yapması gerekeni 33’üncü dakikada yaptı. Bu değişiklik 40’ta Fernandes, 42’de Almeida ve 55’te Sivok’u gol pozisyonlarına soktu. Ve Braga’nın ilk 30 dakikadaki hücum aksiyonlarına sekte vurdu.
Geçen yılın Avrupa Ligi finalini oynayan Braga önünde ilk maçtaki 2-0’lık skorda şansın ve rakibin 60 dakika 10 kişi oynayışının rolü olduğunu Carvalhal iyi biliyordu. Ama korkunun ecele faydası yoktu. Beşiktaş’ın orta alan ve savunma arasındaki koordinasyon kopukluğu; Braga’nın çok ve hızlı adamlarla kalemize süratli gelişi ilk yarım saatte hücumu düşünmeyen Kartal’da büyük sıkıntılar yarattı. Çok atletik, hızlı, yardımlaşmalı ve yüksek tempoyla oynayan Braga’nın direncini ancak yiyeceği bir gol kırabilirdi.
Bu futbolla çok zor
Beşiktaş oyunun başından itibaren ilk maçtaki skoru koruma felsefesini mücadele boyunca sahaya yansıttı. Fernandes’in ve Ernst’in en diri kaldığı Kartal’da Simao, Quaresma gibi koşmayan, duran isimler, takımın rakip sahaya hızlı geçmesinde sıkıntı yaratırken ani Braga kontrataklarında da siyah beyazlılar hep az adamla yakalandı.
Sonuçta ilk maçın skoru turu getirdi. Dün geceki futbolla Beşiktaş’ın Atletico Madrid önündeki şansı fazla olmaz.
Santrforsuz, 4-6-0 düzeninde beraberlik hesapları yapan Carvalhal’in 60 dakika 10 kişi oynayan Braga karşısında tur işini doğduğu şehirde bitirmeye niyeti yoktu. Ama başta Fernandes ve Beşiktaş “Bu iş burada bitsin” dedi.
Her hakemin yüreğinin yetmeyeceği kararı verdi Hollandalı, ceza sahasına girerken kendini yere bırakan Barbosa’ya 2. sarı kartı korkmadan gösterdi. Bu bir Bragalı’nın bir Bragalı’ya hediyesi ve maçın kırılma anıydı. 8 dakika sonra Sivok’un kafa golü gelince, kendine ve takımına inanan bir hoca turu Braga’da alırdı; veya sağlamcıysa İnönü’ye bırakırdı. Carvalhal’in niyetine Fernandes karşı çıktı, bu iş burada bitmeliydi ve ikinci asisti Simao’ya yaptı.
Fernandes bu takımın yarısı. Dün gece sahanın yıldızları Fernandes ve Ernst’ti. Toraman forma hırsıyla yanan, Egemen’le Sivok rakibe gol fırsatı koklatmayan, Veli de hep koşan isimlerdi.
Üç Portekizli
Dün gecenin en manasız görüntüleri 65 dakika 10 kişi oynayan hem de kibarlığını bozmayan Braga karşısında Beşiktaş’ın yarısının (5 kişi) sarı kart görmesiydi.
3 Portekizli dün geceye damga vurdu. Bir Portekizli beraberliğe razı, korkak Carvalhal. Bir Portekizli kırmızı kartla takımını 10 kişi bırakan Barbosa. Bir Portekizli, turu burada geçeceğiz diyen geceye yıldız ve 2 gole asist olan Fernandes.
Beşiktaş bu kadar kolay olacağını ummadığı bir karşılaşmayı kazandı ve gelecek turda Lazio-A.Madrid maçının galibini beklemeye başladı. Büyük konuşmayalım futbolda herşey var ama Beşiktaş’ta Fernandes dün gece sarı kart görmedi, İnönü’de o da var...
Beşiktaş’ın gol bölgesinde aylardır sıkıntısı var. Bu takımın santrforu yok. İlk 11’de oynayan 6 oyuncusu, sakat Aurelio, Almeida, Hilbert, İsmail, cezalı Quaresma ve Fernandes’ten biri dün akşam sahada olsaydı Beşiktaş da, skor da farklı olurdu. Bu adamın adı Fernandes. Uzun ve kısa mesafeli paslarla yön değiştiren, dripling yapabilen, uzaktan şut atabilen bir Fernandes’i yoktu Beşiktaş’ın...
Maçın başında, iki kontratakta az adamla yakalanan F.Bahçe defansı arasındaki Beşiktaşlı dünkü değil de Manisaspor’daki Holosko olsaydı, skorun ilk 10 dakikada 2-0 Beşiktaş lehine olması içten bile değildi. Beşiktaş adına dün gecenin en talihsiz adamı Ernst’ti. 72. dakikada topu Fenerbahçe üst direğinde paslayan ve de mutlak bir golü kaçıran Ernst, ismi gibi oyun içinde ciddiyetini hiçbir zaman kaybetmedi. Doğrusunu söylemek gerekirse oyunun hakkı bu skor değildi.
Seyirci değil holigan
14. dakikada Yobo ile gelen F.Bahçe’nin ilk golünde, 6 pasın üstünde Beşiktaş savunmasındaki stoper özellikli 5 oyuncu da çaresiz kaldı. Carlos’un Stoch gibi sahanın en hızlı ve pırpır oyuncusunun karşısına ağır Tanju’yu koyup, Ekrem’i kulübede oturtması, onun ya Tanju’yu ya da Stoch’u tanımıyor olmasıyla açıklanabilir ancak. Her zaman söyledim, kimseyi kandırmayalım. Türkiye’de bu tür maçlara giden konuk takım taraftarları seyirci değil, tam anlamıyla birer holigan. Maçı seyretemeye değil, olay çıkarmaya giden bir güruh var. Bir gün önce öpüşüp dostluk gösterileriyle yemek yiyenler, dün trübünlerde elde klozet kapaklarıyla kapı kırıyorlardı. Yazık ve ayıp. Uygulama özellikle 4 büyük takım maçlarında devam etmeli. Sonuç olarak, Beşiktaş haketmediği bir yenilgi aldı.
Her takım yener, yenilir sorun galibiyet, puan değil ama Beşiktaş bu mu?
Sivok ve Fernandes’in cezalı, Q7’nin kilo ve nefes sorununa bağlı sıkıntıları nedeniyle kulübede başladığı maçta herkesin sorusu, “Fernandes’in yeri nasıl doldurulacak?” idi. Maçın hemen başında Fernandes’in Fener derbisinde olmayacağı haberi gelirken, 84’üncü dakikada Quaresma’nın sudan kırmızı kartıyla Fernandes’in yanına tribüne çıkacak olması Beşiktaşlıların moralini bozdu.
6 hafta kadro dışı kalıp kafa keyfi yapan ve sahalara döndüğünde Beşiktaş’ın kalbi olduğunun farkına varılan Fernandes’in yokluğunda “yokluk” vardı. Kötü olan şu ki, ne Beşiktaş’ın aktifinde Ümraniye yolunda, ne de Mendes’in fonunda alternatifi yok Fernades’in...
Ayıp ki Ayıp! Beşiktaş santrforu Almeida bu kadar çaresiz, böylesine kifayetsiz ve nasıl olur da bu kadar desteksiz kalır, hem de İnönü’de.
Fondan gelen veteran Simao, Fernandes rolüne bürünmüştü. Ama onun ne pas trafiğinde baz noktası olabildiği, ne de gol bölgesine bir orta yollayabildiğine kimse tanık olmadı.
Veli’den beklediğimiz patlamayı dün direnen Kartal ruhuyla teslim olmayan Necip’te gördüm.
Edu var ya Edu, İstanbul’da son bir hafta aşırı yağan karda, buz gibi olan suda baygın düşen balıklar gibi geziyor sahada. Ne dönüşü dönüş, ne vuruşu vuruş. Sahadaki duruşu da zaten duruş değil...
Mağlubiyeti hak etti
Koşan veya hızlı pas yapan, rakip defans arkasına adam kaçıran ve orta sahada egemen olan Kayserispor kazandı. Umudunu bağladığı Q7 ve Simao sahada kaybolurken, aylardır Beşiktaş’ı taşıyan Fernandes, yediği baskıya dayanamadı ve 44’üncü dakikada gördüğü kırmızı kartla sahadan kayboldu. Play Station hocaları bile biliyor. Fernandes’in Beşiktaş’ın motoru olduğunu, bütün atakların geri 4’lü önünde onunla başladığını, gol bölgelerindeki en ince pasların da ondan geldiğini. Fernandes’i durdurursan ve de bunu, hem de rakip sahada yaparsan Beşiktaş durur, Şota’nın planı yürür. Dün akşam başta Furkan, Abdullah ve Okay; Fernandes’i devre dışı bıraktılar, sinirlendirdiler ve sonra da kırmızı kartla oyun dışına çıkmasına neden oldular.
Q7’nin sahada işi ne?
Bıyıkları yeni terleyen, tay gibi koşan, basan, 23 yaş ortalaması olan takıma karşı, hem de deplasmanda bildiğiniz gibi kasılmaktan yürüyemeyen ve 8 haftalık Lizbon seyahatinin yorgunluğuyla koşamayan Q7’nin sahada işi ne?
Madrid’de seyretmesem, geçmişini bilmesem Simao’nun İstanbul’a gelen adamla aynı olduğuna inanmayacağım. Attığı bir frikik golü dışında şu ana kadar bir şeyi yok. Tamam hava soğuk olmasına soğuk da, bir adam bu kadar donamaz ki...
* Şota taktik ve oyun okumada Carvalhal’den başarılıydı. Carvalhal eksi 8 derecede ve zorlu Kayseri deplasmanında oyuncu tercihlerinde hatalıydı. Dün yokluğunda görüldü ki Veli, Beşiktaş orta alanı için çok önemli. İki yönlü oynayan ve sürekli hareket halinde ve hızlı mesafe kat eden biri. Ernst ve Necip çok yavaş kaldılar.
* Carvalhal, Fernandes’siz yeni bir oyun planı da hazırlamalı.
* Pekarik’in topa kasti eliyle yaptığı müdehale ikinci sarı kartı gerektiriyordu. Hakem Abitoğlu kırmızı kartını göstermeliydi.