TMSF kontrolündeki Show TV, az kalsın ne Hollanda ne de dünkü Lüksemburg maçlarını yayınlayacaktı. Çünkü parayı verenler, reyting derdinde olanlardan başka yerlere bakıyordu. Simit Sarayı, maçların yayınına sponsor oldu, destek ve katkı verdi. Tabii Simit Sarayı’nın verdiği destek, devletin verdiği desteğin yanına yaklaşamaz. UEFA ihalesine girmeyen, maçlara rağbet etmeyen Show TV’nin, Saran’ın UEFA’dan bu hakları almasından sonra milli maçlara ilgi duyması ve gelinen noktada işin TMSF’de tıkanması futbolumuzda yanlış giden onlarca yoldan sadece biri.
DİBE VURMADIK MI?
Hollanda maçı sonrası Terim şöyle dedi: “Biz bu maçı kazansak Türk futbolu kurtulmuş olmayacaktı, yenilsek de Türk futbolu batmış olmayacaktı.” Evet, doğru. FIFA sıralamasında 56. sıraya inmiş, 2008 Avrupa Şamipiyonası’ndan sonra dört büyük (iki dünya, iki de Avrupa şampiyonası) finallerine katılma şansını kaçırmış bir milli takım, zaten dibe vurmuş bir milli takım değil midir?
A) Kulüpleri, iflas bayrağı çekmiş
B) Seyircileri, tribünlere veda etmiş
Ama Fenerbahçe bunu başardı. Şampiyonluktaki rakipleri Galatasaray’ı ve Beşiktaş’ı art arda yenerek, herkese şu mesajı verdi; “Zirve bensiz olmaz. Şampiyonluk benim hakkım.” Kötülerin çok olduğu bir maçtı. Avrupa’da UEFA lisans destekli 162 bin teknik direktör var. Hepsi bilir. Bir futbolcuyu oynatmak kadar, oynamaya hazır hâle getirmek de teknik direktörün görevidir. Heyecanını kaybetmiş, kafa olarak düşmüş bir futbolcuda böylesine ısrar etmek ve taraftarıyla karşı karşıya getirmek ve de Kadıköy’de dün akşamki gibi çirkin görüntülere imkan vermek, İsmail Hoca adına bir şanssızlıktı.
1 Mart’ta, bu sütunda yazdım; Kafka’nın büyük yapıtı, ‘Dönüşüm’de, işinden nefret eden ama şartlar gereği vazgeçemeyen ve dönüşümü bekleyen Gregor Samsa’dan farkı yoktu Emenike’nin... Ve dönüşüm, dün akşam gerçekleşti. Bu saatten sonra Abbas, bağlasan durmaz... “Emenike’yi kazanacağım” diye kendini riske atan İsmail Kartal, dünkü galibiyete Webo pasına, Sow golüne rağmen, Emenike’nin yarattığı tsunaminin etkisini takım içerisinde hissedecek. Oyuncular, güçlü ve güvenilir bir rehberleri olduğunu hissetmek ister. Bu Emenike olduğu kadar, Meireles, Sow, Webo ve diğerleri için de geçerlidir.
OLMAZ BAY BILIC
OLMAZ Bay Bilic, olmaz... Ersan ile Necip, stoperde yan yana oynamaz. İkisi de savruk, dengesiz, kontrolsüz ve kademesiz. 19. dakikada Emenike’nin kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonu, biz çok maçta görüyoruz. Peki Bilic nereye bakıyor? Ve 90+1’de hesabını yaptığın 1 puan cepte iken, Necip yerini terk edip nereye gidiyor? F.Bahçe kalesinde işi ne?
Son haftalardaki düşüşü devam eden ve dün 1 puan hesabı ile sahaya çıkan Beşiktaş, 60 dakika rakip kalede gol pozisyonu bulamadı. Tolgay, Sosa, Veli ve Atiba’yla kontrollü ve ayağa pas düşüncesinde zamana oynadı ve de bazen başarılıydı. 80’de Ba’nın ve hemen ardından Oğuzhan’ın vuruşunda, 85’te Olcay’ın üstten dışarı attığı pozisyonlarda Beşiktaş sahadan galibiyetle ayrılabilirdi. Ama F.Bahçe kendi evinde oyunu domine eden takımdı. 19’da Emenike, 20’de Kuyt, 40’ta Topuz, 56 ve 79’da Alper, 68’de Sow, gol için Beşiktaş kalesini ciddi şekilde yokladılar.
Bilic de, futbolcular da, orada, o kafada... Hedef Varşova! Beşiktaş istese, haftalarca denese, bu kadar kötü futbol oynayamaz. Yorgun değillermiş, fizik olarak iyilermiş, mental olarak zirvedelermiş, hepsi hikâye... Dünkü Beşiktaş’ın, Sivas maçı konsantrasyonu sıfırdı.
ŞANS FAKTÖRÜ
Rakip ceza sahasına girmeden, gol pozisyonu görmeden ilk yarıyı 1-0 önde bitirdi Beşiktaş... Necip’in 40 metre geriden ceza sahasına indirdiği topa hamle yapan Atiba’nın koyduğu ayakta top ağlara giderken, şans Beşiktaş’tan yanaydı. Beşiktaş’ın ligde attığı son 9 golün 7’sinde Ba’nın katkısı var, 5 gol, 2 asistle...
Yani tek santrafor Ba, bir anlamda ‘gol’ demek. Dün Ba’ya kimse pas vermedi. Mourinho da Chelsea’yi tek santraforla oynatıyor. “Niye” diyenlere, “Diego Costa’nın ardında oynayan, kaleye, içeri kat eden ikinci santraforlarım çok” diyor. Beşiktaş’ta Olcay, Töre, Veli, Sosa ve Tolgay, Ba’nın arkasında ne ceza sahasına atak yaptılar, ne de Demba Ba’ya pas attılar. Orta alanda ‘durduran’ futbolcu görüntüsündeki Veli adeta ‘maestro’ydu. Çünkü Gökhan Töre ve Olcay, yoktu maçta...
‘KORKU’YA GÜVENDİ
Perşembenin o yorgunluğuna ilaveten, dün akşam hayati ve olmazsa olmaz maçına çıkan Balıkesir karşısında Beşiktaş çok kaçırdı, çok fırsat verdi ve şampiyonluk yolunda önemli bir 2 puan kaybetti. Bilic, “Avrupa Ligi bizim tatlımız” deyip ligin daha önemli olduğunu vurgularken istatistikler farklı şeyler söylüyor. Kartal, bu yıl Avrupa Ligi’nde oynadığı maçların öncesinde ve sonrasında, ikinci Asteras mücadelesinden bu yana ligde 15 puan kaybetti. Bilic topa çok sahip olan takımın hocası olmaktansa, rakibi de oynatan, açan ve kontra arayan bir hoca olmayı yeğliyor. Tottenham’ı yendiği maçta yüzde 33 topa sahip olan Kartal, ligde Rize, Eskişehir ve dün de Balıkesir önünde 7 puan kaybettiği karşılaşmalarda yüzde 70’e yakın topla oynadı.
BEŞİKTAŞ’LA BÜYÜYOR
BU takım rakip üstüne geldiği anda iyi savunmayla ve kontrayla maç kazanan bir takım. Bilic büyük oynuyor. Hedefleri yüksek. Lokomotif Moskova’da 1.43 olan puan ortalamasını Beşiktaş’ta geçen yıl 1.82’ye, bu yıl da 2.21’e çıkardı. Yani Bilic Beşiktaş’la büyüyor, Beşiktaş Bilic ile yürüyor diyeceğiz dünkü beraberliğe rağmen. Liverpool maçının yorgunluğunun tüm Beşiktaşlı futbolcularda açık bir şekilde görüldüğünü kimse inkar edemez.
Cenk her maçta artan performansı ve verdiği güvenle Tolga’ya formayı zor verir gözüküyor. Dün ilk yarı 3 kritik kurtarışı Beşiktaş’ın oyunda dominant kalmasında etkili oldu.
Gökhan yine takımın önemli ismiydi. Penaltıdaki riskli hareketini ve rakip ceza sahası civarında top kayıplarından doğan kontraları hep perşembenin yorgunluğuna veriyorum. Veli, Atiba, Ba yorgunlar. Serdar, Opare’ye “Sağ tarafı düşünme” der gibiydi. Sosa, Tolgay’ın Liverpool performansından etkilenmiş bir görüntüdeydi. Balıkesir son hamlelerinde cesur, açık ve kazanmaya oynayan bir takım görüntüsündeydi.
Sercan sanki 5 yıl öncesinin Sercan’ıydı. Töre ilk golünü Beşiktaş’ta atmıştı Opare’de Beşikaş’ta kariyer golüne ulaştı.
Girene, çıkana, golden sonra koşana, coşana... Şampiyonluğu hedefleyen bir takımın futbolcularının konsantrasyonu böyle mi olmalı? Konsantrasyon futbolcunun, psikolojik olarak rahat olmasının ürünüdür, zorla olmaz. Ve Emenike ile Sow başta olmak üzere, birkaç oyuncu dışında bu heyecan ve konsantrasyon yok. İki haftada kaybedilen 5 puan... Bir günde gelinmedi buraya. Haftalardır bu takımın liderinin (Yıldırım ve ya Kartal) çözmesi gereken bir sıkıntı var. Antep’te 5-0 F.Bahçe’nin kazandığı maç sonrasındaki yazımın başlığı ‘Skor asla aldatmasın’ idi. Kupada Rize ve ligde Gaziantep’e verilen sayısız gol fırsatını rakipler kullanamadı. F.Bahçe, Trabzon ve Akhisar maçlarında da gole gitmekte zorlandı. Kulübesi, kadrosu zengin dediğimiz F.Bahçe, iki oyuncusunun yokluğunda, ilk yarı adeta dağıldı. Dün Caner’in ve Alves’in forma giymediği geri dörtlünün önüne Topal ve Selçuk’u, onların önüne de Meireles’i koymak kulübedeki Emre ve Diego’ya yapılan bir haksızlık bence. Tamam, “Emre ve Diego yan yana oynamamalı” diye yazdım ama biri oynayacaksa tercih Emre olmalı.
Kartal, mutlak kazanmak için çıktığı maçta 8 defansif özelliği yüksek oyuncu ile başladı. Neden? Kocaman’dan çekindi mi veya onun ne yapacağını yanlış mı değerlendirdi?
EMENIKE’YE NE OLDU?
BU Emenike ve Sow’a ne oldu? Özellikle Emenike. Franz Kafka’nın 100 yıl önce yazdığı ‘Dönüşüm’ündeki Gregor Samsa görüntüsü veriyor. Yani işinden nefret eden ama şartlar gereği vazgeçemeyen ve dönüşümü bekleyen biri gibi.
Deplasmanda 12 maçtır kaybetmeyen F.Bahçe hakemlerle mi kaybetmedi? Hayır. Zengin oyuncu portföyünü son haftalarda gole yönelik kullanamıyor. Ayrıca Alves-Egemen’le güven veren defans göbeği. Bu ikili bozulduğunda sıkıntı yaratıyor. Evet, top F.Bahçe’de. Oran yüzde 65’e 35. Diego Simeone der ki “Topa sahip olmak maçı kazanmanın tek yolu değildir. Güçlü ve amaca yönelik ataklar yapacaksın ve golü atacaksın.”
Özellikle kenarlardan ve duran toplardan F.Bahçe bu atakları layıkıyla yapamıyor. Emenike gibi bir sprinteri kontrada kullanamıyor. Herkes biliyor ki futbol buz pateni değil. Artistik hareketlere puan verilmiyor. Sonuç her zaman oynanan futboldan daha önemli. İşte ispatı, iki haftada kayıp 5 puan!
F.Bahçe’deki düşüşte temel nokta bence psikolojik. Geçen yıl Ersun Yanal’ın yarattığı hava, motivasyon, konsantrasyon neden yok? Mahlangu’nun golünde Mert’in hatası büyük. Topal, ilk yarının gerisinde. ES’i (Emenike-Sow) zaten es geçiyorum. Dün Topal, Gökhan, Kadlec ve Egemen, ES’ten çok gol pozisyonuna girdi.
Selçuk, Burak, Sneijder’in daha dikkat çeken özellikleri, yüksek teknik kapasiteleri ve gole yakın özellikleri olsa da bence Melo’nun ardından gelir.
Melo takımı ateşleyen oyuncudur. Kaybetmeyi sevmez, ezik kalmaya tahammül edemez. Eğer G.Saray bu yıl 4. yıldıza ulaşamazsa bunun sebebi büyük ölçüde Melo’nun yokluğu olacaktır. 2012-13 sezonundan bu yana 27 maçı kaçıran Melo’nun yokluğunda 37 puan kaybetti G.Saray. İstatistikler Melo’suz G.Saray’ın puan kaybetme ihtimali, kazanma olasılığından az değil diyor.
ALTERNATiF DEĞİL
Hamit, Melo’nun alternatifi olamaz. Dün gördük ki...
Melo: Sahanın dikine ve enine çok mesafe katederek oynuyor.
Başta eski başkan adayı Adnan Öztürk ve 90’ı aşkın üye dilekçeyle kulüp disiplin kuruluna başvuruyor ve Nihat Doğan’ın kulüple ilişkisinin kesilmesini istiyor.
İnsan var, insan var. Tabii ki olaylara farklı bakış açıları var ama böyle bir noktada Nihat, vicdanen nasıl rahat olur?
SELÇUK AZ KOŞARSA
Selçuk az koşarsa diri kalır, gol bölgelerinde çok daha aktif olur, atar, attırır; Trbazon’da olduğu gibi, Terim döneminde olduğu gibi. Şimdi Selçuk bir orta saha hamalı: Çok koşuyor, yoruluyor ve vereceği katkı özellikle gol sahalarında minimuma iniyor.
Şimdi az koşan Sneijder. Diri kalan Sneijder. Kupa maçında olduğu gibi dün gece de herkes harika goller atan Sneijder’i alkışlıyor. Çünkü Selçuk’un eski formatında oynuyor.
Fenerbahçe’nin Bursa’daki 1-1’lik beraberliğinde sonra üst üste 5. deplasman galibiyeti bu. Volkan’la Mert arasında ayrım yapmam. Zaten Diego’yu ilk 11’e koymam). Rize önünde 7 eksikle ve 4 stoperli savunma hattıyla bu mevsim hiçbir maçta vermediği kadar çok gol pozisyonu veren F.Bahçe, rakibin direncini kırdığı anda farka gitmişti, dün gece de öyle oldu. Skora bakıp F.Bahçe’nin futboluna methiyeler düzecek halimiz yok. Maç iki farklı sahnede oynandı. Rahmetli üstat İslam Çupi’nin “Maçı ikinci yarıda ters yüz eden herhalde bit pazarındaki Eftal efendinin elleri değildi” cümlesi bu tür maçlarda hep aklıma gelir nedense. Geçen hafta ölüm yıldönümünü kutladık. Nur içinde yatsın üstat.
SAVUNMAF.BAHÇE savunmasına neler oluyor? Rize maçında verilen akıl almaz açıkların benzerleri dün akşam Gaziantep’e de sunuldu. 14. dakika Muhammed’le başlayıp Mustafa, Lima, Erdem, Chibuike ile kaçırılan ve ilaveten Alves ve Mert’in çizgi üstünde kurtardığı gol pozisyonları F.Bahçe gibi şampiyonluk hesapları yapan bir takıma hiç yakışmadı. Gaziantep oyuna ortak olma, skoru eşitleme şansını defalarca buldu. Ama atamayana atarlar ve ya bu kadar kaçıran bir takım psikolojik olarak kendi içinde çöker. İşte Antep defalarca beraberlik şansı yakalamasına karşın 2. F.Bahçe golünden sonra dağıldı gitti. Ligin en tecrübeli, en kariyerli, en sabırlı ve olgun oyuncularından oluşan F.Bahçe’ye karşı direnci kırılan hiçbir takım ayakta kalmaz.
EMRE VE DIEGOHANİ yıllarca Sergen’le Tümer yan yana oynar mı dedik. Peki, şimdi Emre ile Diego birlikte sahaya çıkar mı? Kadıköy’de belki ama deplasmanda asla. İlk yarı Fener orta sahasının koridor olduğu, Fenerbahçe kalesindeki gol pozisyonlarının çokluğunda temel sorun orta sahaydı. Kısa mesafede kısa paslarla oynayan ve rakibe pres yapmayan Emre-Diego ikilisiyle deplasman maçları büyük risk. Kuyt bu takımın radarı her zaman açık, en iyi gol pozisyonunu tarayan oyuncusu. İlk yarıda Emenike’ye asisti ve Sow’un ortasında müthiş zamanlamayla attığı ikinci gol maçı bitirdi. Bence bu yolda Kuyt’sız olmaz, Diego olsa da olmasa da.