Hafta arasında Türkiye Kupası’nda oynanan Rize maçının bir kopyasıydı dün akşamki ilk yarı. F.Bahçe ideal kadrosuyla sahadaydı (Volkan’la Mert arasında ayrım yapmam. Zaten Diego’yu ilk 11’e koymam). Rize önünde 7 eksikle ve 4 stoperli savunma hattıyla bu mevsim hiçbir maçta vermediği kadar çok gol pozisyonu veren F.Bahçe, rakibin direncini kırdığı anda farka gitmişti, dün gece de öyle oldu.
Skora bakıp F.Bahçe’nin futboluna methiyeler düzecek halimiz yok. Maç iki farklı sahnede oynandı. Rahmetli üstat İslam Çupi’nin “Maçı ikinci yarıda ters yüz eden herhalde Bit Pazarı’ndaki Efdal Efendi’nin elleri değildi” cümlesi bu tür maçlarda hep aklıma gelir nedense. Geçen hafta ölüm yıldönümünü kutladık. Nur içinde yatsın üstat.
SAVUNMAF.BAHÇE savunmasına neler oluyor? Rize maçında verilen akıl almaz açıkların benzerleri dün akşam Gaziantep’e de sunuldu. 14. dakika Muhammed’le başlayıp Mustafa, Lima, Erdem, Chibuike ile kaçırılan ve ilaveten Alves ve Mert’in çizgi üstünde kurtardığı gol pozisyonları F.Bahçe gibi şampiyonluk hesapları yapan bir takıma hiç yakışmadı. Gaziantep oyuna ortak olma, skoru eşitleme şansını defalarca buldu. Ama atamayana atarlar ve ya bu kadar kaçıran bir takım psikolojik olarak kendi içinde çöker. İşte Antep defalarca beraberlik şansı yakalamasına karşın 2. F.Bahçe golünden sonra dağıldı gitti. Ligin en tecrübeli, en kariyerli, en sabırlı ve olgun oyuncularından oluşan F.Bahçe’ye karşı direnci kırılan hiçbir takım ayakta kalmaz.
EMRE VE DIEGOHANİ yıllarca Sergen’le Tümer yan yana oynar mı dedik. Peki, şimdi Emre ile Diego birlikte sahaya çıkar mı? Kadıköy’de belki ama deplasmanda asla. İlk yarı Fener orta sahasının koridor olduğu, F.Bahçe kalesindeki gol pozisyonlarının çokluğunda temel sorun orta sahaydı. Kısa mesafede kısa paslarla oynayan ve rakibe pres yapmayan Emre-Diego ikilisiyle deplasman maçları büyük risk. Kuyt bu takımın radarı her zaman açık, en iyi gol pozisyonunu tarayan oyuncusu. İlk yarıda Emenike’ye asisti ve Sow’un ortasında müthiş zamanlamayla attığı ikinci gol maçı bitirdi. Bence bu yolda Kuyt’sız olmaz, Diego olsa da olmasa da.
Peki, buna rağmen kupa bu statüsü ve dağıttığı paraların azlığı ile kulüpler için bir angarya mı? Hem evet, hem hayır. Başkan Aziz Yıldırım da 1 ay kadar önce zaten bunu söyledi. Beşiktaş ve Trabzon elendi bile... Şampiyonluk hesapları yapan 3 büyükler için de, kümede kalma mücadelesi içindeki takımlar için de kupa önemli değil.
Rize, Kabarük, Sivas, Konya ligde can derdinde. Ama kora kor mücadeleden de vazgeçmiyorlar. Rize, Fenerbahçe ile kafa kafaya oynadı. İlk 11’den kalecisi, (Volkan) bekleri, (Volkan-Caner) stoperi, (Egemen) orta saha üçlüsünden (Alper-Kuyt-Emre) yoksun bir kadronun zenginliği ortada. Dört stoperden oluşan savunma ve sahada kaybolan dünkü orta saha, uçak gibi hızlanan Emenike ve Sow’a pas gönderemedi, pozisyon hazırlayamadı.
FUTBOLU UNUTMUŞ
Meireles’in serbest vuruşunda Kadlec’in golü getiren kafa vuruşu alkışa değer. 61’de Orhan’ın golünde Obraniak’ın pasına şapka çıkarılır. 68’de yine duran top sonrasında Bekir’in golü ile maç santrforların sustuğu, stoperlerin konuştuğu bir maça dönüştü. Skor 2-1 olduktan sonra kontrolü kaybeden Rize savunmasında Topal ve Sow’un golleriyle skor 4-1’e geldi. Ama Allah için konuşalım, bu dün geceki oyunun hakkı değildi.
Rize’li için kazanç ama umarım Lafferty girdiği pozisyon ve kolay kaçırdığı gollerle değil, attığı gollerle isim yapar ve kariyerine bir şeyler katar.
Kulüplerinin menfaati için fırça atan, hakem odası basan, sahadan takımı çekmeye kalkan başkanların yönettiği futbol işte aynen böyle güdük kalır. Sponsorlar, milyon dolarlarını alıp, futboldan çıkar, seyirci tribünden evine gider. Ve ülkenin futbola ilgisi günden güne biter. Her zaman söylerim Türk futbolunun en büyük sorunu kulüpleri yönetenlerdir. Değişimi yönetecek, çalışana önderlik edecek ve herkesle iyi ilişki kuracak ve de sürdürecek başkanlar yok bu ülkede. Dün gördük ki profesyoneller, teknik direktörler, hakemler ve futbolcular, yani bu endüstriden para kazananlar, amatör, egosu şişik yöneticilerden çok daha futbola sahip çıkıyor.
HER MAÇ FİNAL
F.Bahçe şampiyonluk yolunda her maçı final görüyor. Son 11 resmi maçta F.Bahçe önünde kazanamayan Trabzon’un baskı altında olduğu bir gerçek... Hem de Bosingwa gibi bir yıldızının yokluğunda... F.Bahçe’nin daha ilk yarıda Trabzon kilidini açamayışındaki en büyük etken, kaleci Hakan’ın başarılı oyunu ve F.Bahçeli oyuncuların gevşek davranışlarıydı.
YANAL FUTBOLU YOKTU
Defansın önündeki Mehmet Topal, Trabzon kale sahasında 3 net gol vuruşu yapabiliyorsa, iki bek Gökhan ve Caner sürekli ortalıyorsa, Alper hem kendi alanından çıkarken hem de rakip ceza alanına dalarken topla samimiyetini sürdürüyorsa, F.Bahçe neden gol atamadı? Emenike kontratak da sever, alanın ve zamanın iyi kullanılması şartıyla.
Güneş bu ülkenin öğretmenliğinden oyunculuğuna, oyunculuğundan hocalığına hayat felsefesi olan ama PR’ı eksik, reklamı az teknik adamlarının başında gelir. Trabzon’un beğenmediği Güneş Bursa’yı yeniden yaratıyor. Teknik direktörlük CV’si Şenol hocanın çok gerisindeki Hamza Hamzaoğlu, İtalyan Milli Takımı’nın eski hocalarından Prandelli’nin büyütemediği için yürütüldüğü Galatasaray’ı yeniden yaratmaya çalışıyor. Del Bosque’nin çok beğendiğim bir lafına döneceğim tekrar. “Bilginiz futbolla sınırlıysa işiniz zordur.” Dün akşamki futbol ve skor sonrasında Hamzaoğlu’na söyleyeceğim tek şey, “Öpeceksin hocanın elini.”
SORUYORUM...
Ve Volkan Şen... Üstün futbol meziyetlerine, iş ahlakını, profesyonel duruşunu ekleyemiyorsan ve 81. dakikada yaptırdığın penaltı ve gördüğün kırmızı kartla takımının galibiyetine engel oluyorsan kaptanlık bandını bundan böyle başına bandana diye taksan daha iyi olur. Taktikler maç kazandırmaz... Şu ana kadar Avrupa futbolunda iki buçuk kupa taktik başarılarla kazanılmıştır. Mourinho’nun 2004’te Porto ve 2010’da Inter ile kazandığı ve yarım olan da 2009’da Guardiola’nın Barcelona ile kazandığı Şampiyonlar Ligi kupaları... Taktik yetmez, başarı için çok farklı etkenler öne çıkar. Hamza hocaya sormak lazım, Telles’i orta sahanın soluna, Emre’yi göbeğine ve Olcan’ı sağına koymak ve defansta Chedjou’nun yanına Koray’ı yerleştirmek nasıl bir taktik felsefe ürünüdür?
4. YILDIZ ZOR GELİR
Yaşlı ama tecrübeli ve sorumluluk alan bir kadrosu var. Paslı organize atak, kontra atak, duran toplarla gole gitme ve defanstan dönen toplarla kaleye şut... Bunların hepsini yapan özellikli adamları var Fenerbahçe’nin. Tamam da, devamlılıkta konsantrasyon sıkıntısı, hatlar arası kopukluk ve ekip dayanışmasındaki dağınıklık da ayrı bir sıkıntı. Uzatmanın son dakikasında Furkan’ın attığı mükemmel şutta, Volkan aynı güzellikte o kurtarışı yapmasa Fenerbahçe 2 puanı bırakarak dönecekti İstanbul’a. Karabük cephesi Sow’un Tanju’ya yaptığı hareketin penaltı olduğunu iddia edecek ve Cüneyt Çakır’a yüklenecek. Burası da ayrı bir sıkıntı.
ROLLER DEĞİŞTİ
Fenerbahçe daha realist ve daha can alıcı oynamalı. Bu zengin kadronun dün sahaya koyduğu futbol, ilerleyen haftalarda büyük sorunlar da yaratır. İki takım da kazanmak istiyor. Maç başı stratejilerini Karabük kendi sahasında kontrollü ve ani çıkışlarla sonuca gitmek, Fenerbahçe de daha çok paslı, set oyunuyla rakip kaleye ve ceza sahasına yerleşmek üzerine yapmıştı. Ama 7. dakikada Selçuk’un 25 metreden attığı, biraz da şans kokan beklenmedik golüyle roller değişti. Fenerbahçe Karabük gibi, Karabük de Fenerbahçe gibi oynamaya başladı. İki takımın gol pozisyonu bulamadığı, tribünde seyircinin koltuktan poposunu kaldırmadığı bir 45 dakika geçti.
İsmail Kartal “Şampiyonluk yolunda her maç bir final. Kazanmak için oynayacağız” derken Tolunay Kafkas kümede kalma yolunda 3 puanı düşlediklerini söylüyor ama iki teknik adamın takımı da galibiyeti getirecek gol pozisyonlarına giremiyordu.
ANAHTAR KONTRADIR
Bu takımın hem kilidi, hem anahtarı olan ve dün tribünde oturan Atiba’yı...
Atiba olsaydı, Veli atılmazdı. Beşiktaş, gol ataklarını maçın başından itibaren daha canlı yapar, Melo bu kadar rahat oynamaz ve belki de bu golü atamazdı. Zaten kısıtlı kadrosuyla şampiyonluk yarışını sürdüren Bilic, art arda görülen
bu kırmızı kartlardan sonra şampiyonluk hesabını nasıl yapacak? Futbolcularda aşırı bir motivasyon ve kazanmaya yönelik bir konsantrasyon mu var? Bu da Bilic’in sorunu... İlk yarının bitimine 5 dakika kala, önce Galatasaray’ın Burak
Yılmaz ve Sneijder, sonra Sosa ile Beşiktaş’ın iki cılız atağı dışında koca 45 dakika gol pozisyonu yoktu.
Yine futbolcuların itirazı ve itişmesi bol, kenardan hocaların hakem kararına tepkisi çok, her iki takımın pas hataları da zebil, yani yavan bir maçtı ilk yarı...
Oynadıkları oyunda bir tarz, arayış olmalı. Yani, oyunda lider olmalı. Dün akşamki Fenerbahçe gibi... Agresifliği olumlu kullanan bir veya birkaç oyuncuya her takımın ihtiyacı vardır. Dün F.Bahçe’de Topal, Kuyt, Emre, sağ-sol bekler ve hepsi...
Tatile lider gitmek, zirveyi de ele geçirmek için müthiş bir motivasyonla oynadı Fenerbahçeliler. Tempo yaptı, rakibe göre pozisyon aldı, müthiş istekliydi. Başakşehir futbolsuzluğa mahkum olurken, sebebi rakibi kovalamaktan, bozmaktan, oyun kurmaya zaman bulamayan orta sahasının zaafıydı.
Caner’in kullandığı köşe vuruşunda top, sağ bek Gökhan’a kendi yerinin ters tarafında, kale sahasının sol dışında geliyor. Gökhan’ın vurduğu kafayı Kuyt tamamlıyor ve golü atıyor. Bayern’den sonra Avrupa’nın en az gol yiyen takımı, rakiplerini gol bölgesinde bu kadar boş bırakmamalı.
SOW’UN HiKAYESİ...
1970’lerde Don Howe, ‘Supermac’ lakaplı santrafor Macdonald’ı rakip savunmayı açığa taşıma ve onları kandıracak yalancı koşular yapmaya zor ikna etmişti. Ama etti. İngiltere’de Alan Clarke, Martin Chivers, Frank McAvennie, 70 ve 80’li yıllarda İngiliz futbolunda Macdonald misyonunu sürdürdü. Bugün Fenerbahçe’deki bu adam Sow’dur. Gökhan ve Caner gibi iki açık-bekin varlığında Sow, sahanın kenarlarına gitmeye ikna edilse, farklı koşular yapsa, Kuyt, Alper, Emre, Topal ve diğerleri o boşluklarda gole çok daha yakın olurlar.
Sow’un 22, Semih’in 27. dakikalarda kaçırdığı goller dışında ilk yarı pozisyon yoktu başta... İkinci yarı Fenerbahçe rüzgarı yine sert esti. Son haftaların ve yetenekleri iyi yönetildiğinde gelecek yılların yıldızı Alper, nefis golüyle maçı 50. dakikada bitirdi. Fenerbahçe, yaş ortalaması yüksek ama bizim ligin en kaliteli ve alternatifli kadrosuyla şampiyonluğun en güçlü adayıdır.
F.Bahçe taraftarı nerede? 4. yıldıza giden yolda, hedef size koşmaz siz hedefe koşacaksınız, yıldızlarınızın yanında olacaksınız. Geçen yıl 34 maçta 74 gol atıp, 74 puanla şampiyon olmuş bir takımın daha gerisinde olduğu bir gerçek bu F.Bahçe’nin. 15 hafta sonunda 23 gol ve 33 puan bunun kanıtı... Son haftalardaki silik ve dingin futbolunun üstünde bir performansı vardı F.Bahçe’nin. Tabii Mersin de buna açık futbolu, kazanmaya odaklı oyun anlayışıyla yardımcı oldu.
Dün Çalımbay’ın, açık futbolu ve uyumsuz defansı F.Bahçe’ye farkı getirebilirdi. F.Bahçe organize, paslı oyunla mı rakip kaleye daha iyi gidiyor? Yoksa kontratak, hızlı dripling ve geriden sol bölgesine indirilen uzun paslarla mı? Bence ikincisi...
‘MAÇ BiTSiN’ DUASI
KUYT sürekli geziyor. Ve çok koşan, pres yapan Emre gibi Kuyt da ilerleyen dakikalarda yoruluyor. F.Bahçe’nin oyun kondisyonu ve fizik gücü geçen yılın gerisinde. Kartal, Alves’i değil de Bekir veya Kadlec’i yerleştirmeli Egemen’in yerine. İki beki Gökhan ve Caner’in daha etkin ortalar kesmek için son çizgiye gitmeleri lazım.
Diego, bu haliyle F.Bahçe’de forma bulamaz. Yavaş oynuyor. Meireles’in Diego için oyundan çıkışı, Fener defansının 75’ten sonra verdiği açıkların sebebidir. Yaşlı ve çabuk yorulan kadro yapısı ile 31 maçtır Saracoğlu’nda yenilmeyen Fenerbahçe zirvede... Ama, “Medya bizi kötü gösteriyor. Medyaya inanmayın. İstatistiklerde en iyi takım biziz” diyen başkan Yıldırım, dün gece bu maçın bir an önce bitmesi için dua edenlerin başında geliyordur.