İSPANYA’da en çok gol atan, İtalya’da en az gol yiyen takım şampiyon olur derler.
Bu felsefe içerisinde Juventus, evinde 2-1 kazandığı maçın rövanşında savunma ağırlıklı ve kontra atağa dayalı bir futbol mu oynayacaktı, yoksa Real Madrid’in isminden korkup hücumu da ön plana çıkaran bir oyun anlayışı içinde mi olacaktı?
Real’in 90 dakika içinde Juventus defansını açması çok zor değildi. Ama başta Bale olmak üzere Ronaldo ve Benzema, ilk yarıda buldukları önemli fırsatları değerlendiremedi.
Şu ana kadar sadece bir İtalyan defans oyuncusu Ballon d’Or ödülünü kazandı: 2006’da İtalyan stoper Fabio Cannavaro.
Defans özellikleriyle bilinen İtalyanların dün akşam Santiago Bernabeu’dan bir İspanyol oyuncu Alvaro Morata’nin golüyle Şampiyonlar Ligi final vizesi alması bir yana bu oyuncunun bir de Real Madrid kökenli olması İspanyollar için daha da hüzün vericiydi.
ALLEGRİ’DEN İNCE HESAP
Dün Mersin İY önünde ecel terleri döken Galatasaray ve de rakipleri haftalardır Anadolu takımlarıyla oynadıkları maçların sonlarını büyük sıkıntı içinde beklediler.
Beşiktaş, Gaziantep önünde 2 puan kaybederken belki şampiyonluğu bıraktı.
Fenerbahçe son haftalarda Eskişehir beraberliğiyle başlayan ve 4-3, 3-2 biten galibiyetlerle biten maçlarda golleri son dakikalarda bulurken hep direkten döndü.
Galatasaray, Gaziantep’i 85. ve Konyaspor’u 83. dakikada bulduğu gollerle geçmese belki şu anda havluyu çoktan atmıştı.
Kaldı 3 hafta. İnanın ki hâlâ bitmedi.
SAĞ KORİDOR OLDU
Katalanlara galibiyeti 77 ve 80. dakikalarda Messi ile 90’da Neymar getirdi.
Çeyrek finalde 3-1 yenildiği maçın rövanşında Porto’ya 6 gol atan Bayern’in aynı rüyayı göremeyeceğini en iyi Guardiola biliyor. Başta Messi, Neymar ve Suarez gol için yaratılmış isimler. Sahada gezer gibi dururlar ama öyle bir anda vururlar ki dün gece olduğu gibi herkes şaşar.
6 kez kaleyi yoklayıp 4’ünde gören ve 2’sinde golü bulan Messi için ‘finali getiren adam’ cümlesi maçın en kısa ifadesidir.
EN İYİ O BİLİR
Nou Camp’a çıkmadan Barcelona soyunma odasında ‘fire with fire’ (ateş ile yangın) şarkısına eşlik eden, ister Hristiyan, ister Musevi, ister Müslüman dua odalarında konsantre olan futbolcuların hissiyatını herhalde en iyi Guardiola biliyor. 4 yılda Barcelona’da 14 kupa kazanan Guardiola’nın yanında hep Messi vardı. Ama dün karşısındaydı. Ve 4 dakikada eski hocasını da Bayern’i de Almanya’yı da bitirdi Messi.
Şükrü Saraçoğlu’nun arkasındaki lisenin tapu kaydının alınması, şike davasında hak arayan taraf durumununda olunması ve medyada bütün bunların 4. yıldıza giden Fenerbahçe’nin şampiyonluk heyecanının üstünde olması, Fenerbahçe’yi bu yıl zor şampiyon yapar.
Fenerbahçe’ye Kadıköy’de 3 gol atan takım küme düşerken, Fenerbahçe evinde lig sonuncusundan şampiyonluk hesapları yaparken 3 gol yerken, “Nedir bu iki takımın farkı” diyeceğim.
BU PANİKLE OLMAZ
Şampiyonluğa odaklanan takımlar, son nefeste, 90. dakikanın son saniyesinde şampiyonluk düşleyeceklerdir.
Ama dünkü Fenerbahçe konsantrasyonu ile bu işler zor. (Eskişehir-F.Bahçe maçında Emre 81, G.Saray-Gaziantep mücadelesinde Hakan 85 ve Beşiktaş-Karabük karşılaşmasında Cenk Tosun 90+6’da galibiyeti getirdi. Yetmez mi bu örnekler?)
40 yıldır bu maçları yazar-anlatırım, bitime az zaman kala şampiyonluk yarışındaki takımların ne ölçüde dominant olduğunu bilirim.
Ve bunda ısrar ederken tek şeyi düşünüyorum: Ülkemin insanının büyüklerden korkan, ürken; küçüğüne de zaman zaman dayı, zaman zaman hami olan yapısını...
Her iki kalede de gol pozisyonu yaşanmadan golün atıldığı ilk yarıda ne gördüm?
1-Erciyes deplasmanında alınan üç puanın Eskişehir’e verdiği özgüvenin ve ‘kaybedeceksek bile kaybetmeyiz’ felsefesini.
2-Bursa’yı sıkıntılı bir maçın sonunda, son dakika golüyle geçen Fenerbahçe’nin artık ‘kaybetmeyeceğiz, şampiyonuz’ felsefesini...
Dünkü oyun ve skor, Eskişehirspor’u ligde bıraktı ama 34. hafta sonunda Fenerbahçe’yi şampiyon yapar mı? Bu maç, ilk yarıda Fenerbahçe’nin istediği gibi oynandı. Fenerbahçe ceza sahasına giremeyen bir Eskişehirspor ve onun kalesinde gol pozisyonu bulamayan Fenerbahçe... Caner’i orta sahanın sağında Gökhan’ın önünde, Hasan Ali’yi de solda Sow’un arkasında savunmaya koymak İsmail Kartal’ın bir şaşırtmacası mıydı?
Pozisyonsuz geçen ilk yarıda Mustafa Yumlu’nun kendi kalesine gönderdiği topla gelen gol, heyecanı ve motivasyonu şampiyonluk için yeterli olmayan Fenerbahçeli oyunculara bir hediye gibi geldi.
Ve hâlâ yok.
Ligin bitimine 7 maç daha varken dünkü maçın skoru ve F.Bahçe’nin liderliği ligin sonu için hiçbir şeye ölçü değil.
Ne şampiyonluk ne de UEFA hesapları yapan takımların hedefine ciddi bir etki yapmaz, dünkü skor.
Şampiyonluğun derbilerde değil, üç büyüklerin Anadolu takımlarıyla yapacağı maçlarda belirleneceğini söylüyorum bu sütunlarda aylardır.
5. büyük unvanı lig şampiyonluğuyla kanıtlanmış Bursa’nın dünkü futboluna saygı duymamak mümkün değil.
YETERSİZ...
Cumartesi Beşiktaş’ın 5-1 kazandığı Kasımpaşa maçındaki konsantrasyonu Beşiktaş’a lig şampiyonluğunu zor getirir demiştim.
Dün Bursaspor karşısında Fenerbahçe’nin kazandığı ve lider olduğu maçtaki futbolcu konsantrasyonun da şampiyonluk için istenen düzeyde olmadığını belirtmek isterim.
Beşiktaş lideri başkan Fikret Orman’ın Reza Zarrab’a Vodafone Arena’da bir loca satması doğru iş midir?
Haciz memurları kulübe gelip ödenmeyen alacakları için liderin masasını, koltuğunu götürürken, başkanın makamına uğramaması doğru iş midir?
Neyin ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu görmek için resme çok daha geniş açıdan bakmak lazım.
En iyi bakacak olanlar da, kuşkusuz Beşiktaşlılar’dır.
ESKİ HEYECAN YOK
Ba bu kadar donuk, Sosa böylesine yavaşken, Olcay eski formundan çok uzakken ve de Veli ile Töre yokken, farklı skorla alınan bu galibiyeti Kasımpaşa’nın oyun anlayışına bağlamak yanlış olmaz.
Beşiktaş futbol direktörlüğünü yapan ve Bilic’i takımın başına getiren, sonra da istifa eden Önder Özen, Kasımpaşa’nın başında Süper Lig’deki ilk teknik direktörlük sınavında fazla bir şey yapamazdı.
Genlerine yerleşmiş ayağa paslı, ofansif, rakibi presle rahatsız etmeyen, takım savunmasına özen göstermeyen Kasımpaşa’nın yerinde dün bir başka takım olsaydı, Beşiktaş’ın işi çok zordu.
Yetmez; ilgi, sevgi ve destek de ister.
Fenerbahçe ve Vakıfbank’tan sonra bayanlar voleybolda Avrupa şampiyonluğuna ulaşan Eczacıbaşı’nı yürekten kutlarım.
Emeği geçen herkese teşekkürler.
Aslında final-four finali cumartesi günü iki Türk takımı Eczacıbaşı ve Vakıfbank arasında oynandı.
Turnuvadaki 4 maçta 4 sete giden tek karşılaşma o maçtı.
Eczacıbaşı 3-1 kazanıp finale giderken adeta şampiyon gibiydi.
Koç Caprara’nın oyuncularıyla uyumu, gençlerle ustaları kaynaştırma becerisi ve şov yapmadan kullandığı otoritesi bu şampiyonluğu getiren en büyük etkenlerden biriydi.
İtalyan Yamamay karşısında oyuna iyi başlayamayan Eczacıbaşı Gözde’nin oyuna alınması ve etkili oyunu ve de De La Cruz’un kazandırdığı sayılarla ilk seti 25-22 önde bitirdi.