GÜLER misin, ağlar mısın? Yıllardır Samsun'a gelir, evsahibi takımın futboluna hayran olurdum. Şimdi ise eski hallerinden eser yok.
Kadroya gençler dolmuş, tecrübesizler. G.Saray böyle bir takımı yakalıyor, tek kale oynuyor, ama ızdırap çekiyor. Galatasaray'ın eski hırsı olsa, bu takıma karşı golleri sayamazdım.
Samsun'un defansında iki kanat oyuncusu var; biri Musa, diğeri Adnan. Çocukların ‘‘G.Saray'a karşı oynuyorum’’ diye elleri ayakları tutulmuş. Ne yapacaklarını şaşırmışlar. Onlar da haklıydı. Musa karşısında oynayan Hasan'ı görünce nerede duracağını unutmuştu, heyecan içindeydi.
Hakkı ile Ümit Karan'ı izliyordum sahada. İkisi de topsuz alanlarda birbirleriyle dalaşıyorlar, şikayetlerini hakeme anlatıyorlardı. ‘‘Hacivat-Karagöz’’ gibi düşüp, kalkıyorlardı. Bu tüm oyun boyunca sürdü. Uzun bir topa ikisi birlikte koştu. Ancak Hakkı, Ümit'i çekti. Hareket bence penaltıydı. Ama hakem görmemezlikten geldi.
İstek yok
G.Saray'ın yapamadığını Hakkı yapıp, neticenin hakkını verdi. Mondragon geldiğinden beri ilk kez rahat bir gün yaşadı. Bir kere uyandı, o da uzaktan atılan bir topla.
G.Saray'a bakıyorum, arzu, istek yok olmuş gibi bir hava var. Sanki bir an önce maçlar bitsin de, dinlenmeye geçelim düşüncesi içindeler. Bazıları da sıkılmış gibi.
G.Saray defansı hiç yorulmadan top oynadı, çünkü Samsunspor gol atmaya gitmeye korkuyordu. ‘‘Gitsek başımız belaya girer’’ tavrıyla hücumu düşünmedi.
G.Saray'a bundan sonra gerekli olan aşı, hırs, arzu, maç kazanma duygusu. İkinci yarıya bunlarla hazırlanırsa tekrar eski heyecanını yaşar. İzlerken uykumuzun geldiği maçta, son dakikalarda elinde bir pankartla sahaya bir taraftar girdi. Polisler onu zor yakaladı. Bir anda oyuna hareket geldi. Yoksa, uyuyup kalacaktık. G.Saray öyle veya böyle, bir gol atıp istediği puanı cebine koydu. İkinci bölümde yola daha rahat çıkacak. Ama bu futbolla değil.