13 Ocak 2004
Galatasaray, ikinci bölüme büyük bir değişimle girdi. Herkes merak içindeydi, bu değişim neler getirir, neler götürür, diye. İlk hazırlık maçında bir çok eksik gördüm. En başta Tamas diye bir oyuncu var. Bu oyuncu kesinlikle defansta oynayacak yapıya sahip değil. Nedeni mi? Bir kere öncelikle top tekniği var, bileklerini iyi kullanıyor ve futbolu biliyor. Buna karşın defans anlayışı zayıf ve sevmiyor. Ben olsam böyle bir futbolcuyu oyun kurucu olarak orta sahada oynatırım.
Bu kadro içinde en olumlu isim Petre. Defansın önünde iyi oynuyor ve yüreğiyle mücadele ediyor. G.Saray'da eksikler var dedim. Bir kere oyun içinde pas yüzdeleri az. Ne hücuma kalkarken boş alanlara kaçanlar var, ne de kanat bindirmeleri yapanlar. Gelişi güzel oynuyorlar. Bratu bence çabuk futbolcu. Defansın arkasına iyi sarkıyor. Bana göre bu üç Rumen futbolcuda gelecek için ışık var.
Ergün dimdik ayakta
Terim'in felsefesinde oyun defanstan başlar. Bu bölgenin göbeğinde yer alan Orhan ve Ömer, kesicilik görevini iyi yapıyorlar ama savunmada çakılı kalıyorlar. Eskilerin içinde Ergün dimdik ayakta. Sabri'den bahsetmeye gerek yok zaten, çalışkan ve işini büyük bir ciddiyetle yapıyor.
Galatasaray'ın bundan sonra yapacağı; daha güvenli futbol, daha fazla ayağa pas, hücum teşebbüsleri, şut atma düşüncesi ve kanat bindirmeleri. Bunları yapmak için de zaman ister. O zaman da bakalım ne zaman gelecek? Şimdi Galatasaray fizik gücü artırma dönemini yaşıyor. Bunlardan sonra aktif oyun kalıbını ezberlemesi lazım. Ezberlerse biraz daha zevkli futbol izlettirir.
Yazının Devamını Oku 10 Ocak 2004
<B>SALONA</B> önce <B>Fatih Terim</B> girdi, ardından yardımcıları. Her zaman olduğu gibi yine çok şık giyinmişti. Lacivert bir takım elbise, beyaz gömlek ve açık pembe bir kravatı tercih etmişti. Arda arda gelen başarısız sonuçların ardından görmeye alıştığımız o Fatih Terim yoktu bu kez salonda.
Sakin bir tavrı vardı.
Salonu dolduran gazeteciler Terim'in ne söyleyeceğini merak ediyordu. Ama o konuşmak, açıklama yapmak yerine soru sorulmasını istedi.
Bu tarzıyla sanki ‘‘Meydan okuyor’’ gibiydi.
‘‘İlk yarı bitti, ben özeleştirimi yaptım. Şimdi siz sorun anlatayım’’ diyordu.
Sesinin tonu basın toplantısı boyunca hiç değişmedi. G.Saray'ın yeni hedeflerini açıklarken, birara dile getirmekten hep kaçındığı ‘‘Operasyon’’ sözcüğünün, ‘‘Ope’’sini ağzından kaçırdı.
Kendini dizginliyordu
Önünde bir metin vardı. Zaman zaman Müfit Hoca'nın önüne sürdüğü bu metne göz atıp soruları yanıtlıyordu. Ama aslına bakarsanız kendisini dizginliyordu. Hani bıraksalar, prensipleri onu tutmasa, içinden geleni dışa vuracak, ‘‘Pandora'nın kutusu’’nu açacaktı.
Ama yapmadı. Faruk Süren ve Mehmet Cansun'un HÜRRİYET'te yer alan açıklamaları için konuşmamayı tercih etti. Toplantıya gelirken Başkan Özhan Canaydın'ın kendisinden bu konuda konuşmamasını rica ettiğini vurguladı ve ekledi;
‘‘Onun ricası benim için emirdir. Zamanı gelince ben de konuşacağım.’’
İkinci yarı için en önemli hedefi ‘‘Geleceğe hazırlanmak’’ diye özetledi.
Ama aslında, ‘‘Elim kolum bağlı. Transfer yapamıyorum. Bu şartlar altında çıkış yolu arıyorum. En küçük umuda sarıldım, sarılıyorum. Sonuçta faturayı ben ödüyorum’’ demek istiyordu.
Diyemedi.
Yazının Devamını Oku 21 Aralık 2003
G.Saray devrenin son maçında genç bir iskeletle sahadaydı. Bu genç iskelet, her türlü savaşı seven vücudun kısımları gibiydi. Terim, ligin ikinci yarısında yoluna bu genç oyuncularla devam edecekse, bazı onarımlar yapmak durumunda. Örneğin yan yana oynattığı Ömer'le Tamas arasındaki uyumsuzluğa bir çözüm bulmalı. Orta sahayı iyi bir oyun kurucuyla takviye etmeli.
Ömer işinde son derece ciddi, savaşan bir adam. Tamas da topu biliyor ama biraz laubali. Kendine fazla güveniyor ama oynadığı mevkii yaptığı hataları kaldırmaz. Nitekim onun hataları yüzünden G.Saray kalesi birçok tehlikeyle karşı karşıya kalıyor.
Defansın önünde oynayan Petre, bana göre geleceği olan bir futbolcu. Hem kesicilik görevini iyi yapıyor, hem de iyi top kullanıyor. G.Saray'ın tek eksiği, hücum adamlarına yeterince top akıtılamaması. Orta sahadan hücuma top akıtılamayınca da pozisyon kısırlığı oluyor, rakip kaleye gitmekte zorlanıyorlar.
G.Saray ikinci yarıda hücumu fazla düşünmedi, kapandı. Oyunun sonlarına doğru da sıkıştı. Çünkü, uzun toplarla poziyon üretmeye çalışan Elazığspor'un ikinci yarıda oyuna giren santrforu Effa ile G.Saraylı Ömer sürekli mücadele halindeydi. Böyle olunca da üzerine fazla yük binen Ömer yoruldu. Bu arada Fatih Terim de devamlı oyun içinde değişiklik yapıp, orta saha ve defansı kuvvetli tutmaya çalıştı ama olmadı.
En iyisi Batista
Forvette Hakan Şükür'ün yerine görev yapan Ümit Karan, 7 aydır top oynamadığı için verimli olamadı, bekleneni veremedi. Ümit'in maç eksiği ortaya çıktı. Haftalar sonra forma şansı bulan Batista, sahanın en iyisiydi. Koştu, mücadele etti, golünü de attı. Ve G.Saray için her zaman gerekli olan bir oyuncu olduğunu kanıtladı.
G.Saray, Elazığ'a 9 önemli eksikle gitti. Ancak, sahada mücadele eden oyuncular da en az oynamayanlar kadar etkiliydi. Bir de kenarda bekleyen adamlar vardı. Volkan, Berkant, Orhan Ak gibi... Demekki, G.Saray'da kadro sıkıntısı yok. Aksine gereğinden fazla adam var. Bir de futbola doyumsuz olanlar var. Yola çıkacaksan doyumsuzlarla çıkacaksın. İşte G.Saray'ın ilk yarının son maçındaki futbol öyküsü bu.
Yazının Devamını Oku 18 Aralık 2003
Ben, bu G.Saray'dan keyif almıyorum. Nasıl alayım ki? Oyun felsefesini, kalıbını bir türlü çözemedim. Ne birinci bölümde hazırlık dönemini yaşıyor, ne de hazırlık döneminden 3. bölüme geçebiliyor. Takımdaki herkes kişisel oynuyor, kendini göstermeye çalışıyor.
G.Saray isterse 10-0 yensin. Aradığım futbolu bulamıyorum. Ne bir verkaç, ne de bir oyun planı var. Gelişigüzel oynuyorlar işte... Atılan gollere bakıyorum, tat alamıyorum.
Hücuma kalkarken hazırlık planı yok. G.Saray, Telekom karşısında yalnızca formasıyla istediğini kazanıyor. Sarı kırmızılı takımda şimdiye kadar oynamayanlar da sahne aldı. Ama öyle bir şey olması gerekir ki, oynayan da oynamayan da, herkesin oyun kalıbını ezberlemesi lazım. Nerdeee...
Ha Telekom oynamış, ha G.Saray. Düşünebiliyor musunuz, hücum adamları Ümit Karan ile Bratu'ya herkesten top geliyor. Onlar da pozisyonu değerlendiriyor. Diğer goller fasa fiso. Telekom haddini bilerek oynuyor.
Ömer'de ısrar et
Dün benim aradığım bütün hatlardaki gidişler ve dönüşlerdir. Onu göremedim. Bugüne kadar göremedim, bugün de göremedim. Defansa uzun adam arıyorlarsa Ömer ne güne duruyor? Avusturya kampındaki hazırlık maçlarında gayet olumluydu. Bir anda yok oldu. Dün de bir baktım, sivri adam olarak gözüktü. Bu adam, rahatsızlık olan yerde ilaç olur. Ama nerdeyse 6 aydır piyasada yok.
Galatasaray beni tatmin etmiyor. Tat da almıyorum. Avrupa'daki bazı maçlar zevk veriyor. Diğerleri faso fiso...
Fatih Terim'e sesleniyor ve diyorum ki: ‘‘Oyun kalıbını tüm futbolcularına ezberlet. Gelişigüzel futboldan uzaklaş, antrenör ve futbolcu ilişkilerini iyi tut.’’
Yoksa bu futbolla, bu oyun kalıbıyla işler çok zor. Elde bir ton malzemen var. Bir çoğu da G.Saray forması altına imza atmış kişiler. Bu kişileri eğitmek sana düşer. Dışarıdan da kimseyi arama. Yapacaksan her şeyi içeriden yap. Gelenlerle, gidenler arasında fark yok.
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2003
<B>TRAFİK </B>teröründe dünyada en önde giden ülkelerin başındayız. Trafik canavarını durdurmak için televizyonlarda uyarı spotları yayınlanır, ‘‘ <B>Kurallara uyalım. Uymayanları uyaralım</B>’’ diye. Denizlispor maçından sonra Fatih Terim, ‘‘Oyun kurallarıma uymayanlar değişecek’’ dedi. Baktık ama bu değişimi göremedik. G.Saray, aynı tas aynı hamam. Öncelikle yazdık, ‘‘Frank De Boer'i gönder’’ dedik. Adam emekliliğine oynuyor. ‘‘Çok iyi servis yapıyormuş’’ nerdeee. Önündeki adamı göremiyor, ikramda bulunuyor. Onu kimse gönderemedi ama Hakem Mustafa Çulcu oyundan gönderdi.
Çorba gibiler
G.Saray ne top oynadı, bilen varsa bana anlatsın. Oyun felsefesi diye hiç bir şey yok bu takımda. Gelen vurdu, giden vurdu. Ne orta saha var, ne defans var, yoklar içinde gidiyor G.Saray. Adeta çorba gibi. Kimi ne yaptığı belli değil. Sezon başından beri söylüyorum. Orta sahası olmayan takım ne yapar? Hiç bir şey yapamaz. İki pası bir arada yapamazsan sen bitmişsin. Abdullah'tan medet umuyorsun şaşılacak şey.
Fatih Terim... Bir değişim yapacaktın ya hani.. Yap artık. Koca 90 dakika bitiyor, futbol adına sistem adına bir dirhem bir şey koyamıyor G.Saray sahaya. Bu futbolla nasıl üstünlük sağlarsın, nasıl kazanırsın. Kazansan ne olur.
G.Saray bir çıkmaza girdi. O çıkmazdan da çıkamaz kolay kolay. Trabzon'un hakkını yememek lazım. Birinci bölümde nakış gibiydiler. Hele bir Yattara vardı ki, Abdullah ile Orhan'ı kafa kafaya vurduruyordu. İkinci golde, ceza sahasında raks etti. Bir o kadar da kaçırdı.
Gönderin Frank'ı
Trabzon bütün kantlarını kullandı. Ortadan da yol buldu. Biraz daha cesur olsaydı fark daha fazla olurdu. Trabzon hedefe doğru yükseliyor. G.Saray ise hedefin dışına doğru adım adım gidiyor. Bence bundan sonra yapılacak tek şey şu; Hem yönetim, hem teknik heyet ortaya çıkmalı, ‘‘Beyler bizden bişey beklemeyin, bundan böyle artık gençlerle yola çıkacağız, ne yaparsak kardır’’ demeli.
Soğuk havaya rağmen tribünlere koşan, G.Saray taraftarı devre arasında maçı terkediyordu. Taraftara bu kadar eziyet çektirmelerine gerek yok. Öncelikle Frank'ı takımdan hemen göndereceksin. Çünkü o futboldan tamamen uzaklaşmış. Ben bir ay idman yapsam onun kadar idare ederim.
Maç başlamadan önce Orhan Gencabay'ın ‘‘Yazıklar olsun, kaderin böylesine yazıklar olsun’’ şarkısı çalıyordu. Yönetim, Terim'e ceza veren Disiplin Kurulu'na bu şarkı ile gönderme yapıyordu. Ama aslında taraftarın duygularına tercüman oluyordu.
Yazının Devamını Oku 13 Aralık 2003
İSPANYA'daki Real Sociedad maçını gördükten sonra, Galatasaray, Villarreal'i kesin eler gözü ile bakıyorum. Galatasaray'ın elinde genç bir malzeme var. Burada antrenör-futbolcu ilişkilerinde ortak heyecan, karşılıklı yaratıcılık, gerçekleri hayal etmek ön plana çıkacak. Fatih Terim, devre arasında bu unsurları hayata sokarsa, Galatasaray alışık olduğu UEFA serüvenin sonuna kadar gider. Çünkü Hakan Şükür, Berkant ve Hasan Şaş gibi oyuncuları, her an neticiyi değiştirecek yapıda görüyorum.
Yazının Devamını Oku 11 Aralık 2003
Galatasaray'ı izlerken o eski muhteşem yıllara döndüm. Oyun felsefesi, kalıbı mükemmeldi. Her şey kontrol altındaydı. Orta saha ve defans adeta bloklaşmış, rakibine nefes aldırmıyordu. Bir gönül hikayesiydi Cimbom'un dün sahneye koyduğu... Ben, dünkü görüntüsüyle, ‘‘G.Saray bu maçı alır’’ diyordum. Çünkü, oyun felsefesi iyiydi. Mükemmel bir makine gibi tıkır tıkır işliyordu. Rakip ne kadar hücum etse de, kanatları ne kadar iyi kullansa da yapacağı fazla bir şey yoktu. Real Sociedad hücum ediyordu ama bunlar sonuçsuz ataklardı.
Berkant öyle bir top kapıp, boşalttı ki Real Sociedad defansını, tek kelimeyle mükemmeldi. Sonra da Hakan abisine ‘‘al da at’’ dercesine mükemmel bir pas verdi. Cimbom'un kralı da, en iyi becerdiği şeyi yapıp, fileleri havalandırmakta zorlanmadı. İşte oyun felsefesinin başlangıcıydı bu gol.
Kilidi açamadılar
‘‘G.Saray kolay kolay gol yemez’’ diyordum. Çünkü, rakip öyle ahım şahım değildi. Ama yanılmışım. Bir anlık boşluk, Real Sociedad'a hayat vermişti. Bu kez Fatih Terim, bütün riskleri alıp ‘‘hücum emri’’ verdi. Real şaşkındı. ‘‘Ben bu maçı berabere bitirir, yoluma devam edersem ne mutlu’’ diyordu.
İspanyol takımının teknik direktörü, beraberlik golünden sonra defans oyuncularını sürerken sahaya, Fatih Terim, ikinci yarıda yaptığı değişikliklerleArif ve Ümit Karan gibi hücumcularıyla şansını deniyordu. Yetmiyor, yetmiyordu... G.Saray kilidi bir türlü açamıyordu.
G.Saray'ın hakkıydı
Aslında G.Saray bu oyun felsefesiyle maçı hak etmişti. Çünkü bütün oyuncular yürekten oynadı, mücadele etti. Real Sociedad 1-1'le mutlu olurken, G.Sarayımız yıkılıyordu adeta.
Bana göre sarı kırmızılı takımın bütün futbolcuları gerekeni yaptı. Topun kendilerinde daha fazla kalmasını sağladılar, golü düşündüler. Ancak olmadı. Dedim ya, bir gönül hikayesiydi bu.
Beşiktaş ve G.Saray kol kola UEFA'ya gittiler. G.Saray'ın hakkı aslında Şampiyonlar Ligi olmalıydı. İnançlıydılar ama yetmedi. Ligimizde darbe üstüne darbe yiyen G.Saray'ın kaderi bu olmamalıydı.
Eldeki malzeme belli. Bu malzeme ile ancak buraya kadar gelindi. Sağlık olsun demekten başka yapacak bir şey yok. G.Saray'ın dünkü oyunu bir gönül hikayesiydi. Ve burada bitti.
Hakan Şükür'ü kutluyorum. Adeta tek başına mücadele etti, savaştı tüm Real Sociedad defansıyla. Golünü de attı. Ancak, çabası takımını daha ileriye götürmeye yetmedi.
Yazının Devamını Oku 7 Aralık 2003
<B>G.SARAY'</B>ın dünkü görüntüsü, hafta içinde yapılan taktik idmanlardan farksızdı. O idmanlarda defans oyuncuları, hücumculara hoşgörüyle bakar.‘‘Buyur kardeşim geç’’ der, kimse de ciddiye alıp bir şey söylemez. Maçta ise böyle bir hoşgörünün yeri yoktur. İşine ciddiyetle sarılırsın, en iyisini yapmaya çalışırsın.
Dünkü maçta sanki G.Saraylı futbolcular idman yapıyormuş gibi bir görüntü sergilerken, İstanbulspor hücum elemanlarına adeta davetiye çıkardılar. Bir yanda Mehmet Yozgatlı, diğer tarafta Balili elini kolunu sallayarak defansın içine giriyor, bir Allahın kulu da ‘‘dur’’ demiyor.
Aslında G.Saray'ın dün sahaya çıkan kadrosunun Juventus maçından farkı yoktu. Prates hariç hepsi sahadaydı. Şaşılacak şey... 3-4 gün iyi oynayan ve methiyeler düzülen futbolcular sahanın içinde yok. İnsan şaşırıp kalıyor. Bu görüntüleriyle Petre, Tamas iyi futbolcularcular mı sizce? Hala kestirmek mümkün değil. İstikrarı olmayan futbolcuya ben, iyi futbolcu demem. Bakıyorsun, bizim ünlü Frank de Boer, bir dolu yanlış yapıyor. Yakıştıramıyorsunuz. Bir ağabey olarak hiç olmazsa sahada eğitici olmaya, yön vermeye çalış.
Sen futbolunu oyna
Hasan kardeşim, gücün var. Bunu belli ediyorsun. Hırslısın, savaşmayı seviyorsun. Bir şeyler yapmak istiyorsun, kazanmayı da istediğin belli. Hakemle uğraşmaktan, rakiple uğraşmaktan oynamaya zaman bulamıyorsun ki... Ne gerek var bunlara. Sen futbolunu oyna, takdir hakkını hakeme bırak. Sahada yaptıkların tribünden o kadar çirkin gözüküyor ki, anlatamam.
Hakan Şükür'ü eleştirenlere anlam veremiyorum. Onun gibi bir futbolcu daha olamaz. Bütün toplara kafaya çıkıyor, yere indiriyor, yerden verkaç yapıp, boş alanlar yaratıyor. Ancak onu besleyecek, destek verecek yardımcı aktörler yok.
İstanbulspor, G.Saray'ı iyi çözmüş. Bravo Aykut'a. Uche'yi, Saffet'i, genç Faruk'u defanstan hiç çıkartmadı, sabit oynattı. Kontrataklarlada G.Saray'ın göbeğini deldi. İstanbulsporlu oyuncular biraz laubali olmasalar, maçın skoru daha farklı olurdu. G.Saray, baktı çare yok, ‘‘maç nasıl olsa gitti’’ diyerek, 5 forvetle saldırdı. Yine de olmadı. Çünkü, mengene gibi kendilerini sıktılar. Rakip alanda boşluklar bulmak yerine gereksiz yere kalabalık yaptılar. Forvet oyuncuları birbirinin önünü tıkadı.
Teknik heyet çözecek
G.Saray hiç beklemediği bir 3 puan kaybına uğradı. Şimdi gelelim Şampiyonlar Ligi'nde oynayacağı final niteliği taşıyan Real Sociedad maçına. Bu kadroyla Juventus'u yendin, İstanbulspor'a mağlup oldun. Demekki ortada iyi gitmeyen bir şeyler var.
Artık kulaklar mı çekilecek, gözdağı mı verilecek bilemem. Sonuçta aynı ekiple yoluna devam edeceksin. Çözümü teknik heyet bulacak. G.Saraylı futbolculara seslenmek istiyorum: ‘‘Her türlü imkana sahipsiniz. Para sıkıntısı çekmiyorsunuz. Ülkenin ve sizlerin tek ihtiyacı başarı. Emeğinize, mesleğinize saygı duyuyorsanız, bu işi başarırsınız.’’
Yazının Devamını Oku