4 Mart 2004
<B>O </B>sevgiyi, ıstırabı, hüznü en güzel biçimde nağmelere döken kişidir. Kimden mi söz ediyorum? Tabii ki, Müslüm Baba'dan. Yani, Müslüm Gürses'ten. Kendisiyle olan dostluğum yıllar öncesine dayanır. Çıktığı birçok turnede yanındaydım. Müziğin her türlüsünü Müslüm Gürses'in bizzat kendisinden dinledim. Kişilik olarak içine kapanık biridir. Ancak, müzik kültürü, tek kelimeyle şahanedir. Kısacası kendisine mülayim bir adamdır Müslüm Gürses.
Müslüm Gürses'in yorumladığı bir şarkı sözü, dün akşam İspanya'da El Madrigal Stadı'nda dilime dolandı. Şöyle başlıyordu sözleri: ‘‘Son pişmanlık neye yarar? Her şeyin bedeli var. Buraya kadar...’’ Galiba doğru söylüyor. Duygularımıza tercüman oluyor, adeta içimizdekileri anlatıyordu bu şarkı. Dün geceki G.Saray'la şarkı arasındaki benzerliğe bir bakın...
Fatih Terim, elindeki malzemeyi en iyi şkilde kullanmak istedi. Ömer-Suat-Orhan üçlüsü ile defans kurgusunu oluştururken, Prates'i sağ kanada yerleştirdi. Sağ kanattan hücuma çıkmayı seven Brezilyalı futbolcudan bu şekilde yararlanmayı düşündü. Bu dörtlünün hemen önüne Petre'yi koydu, sigorta görevi görsün diye...
Orta sahada rejisör yok
G.Saray'daki en önemli eksiklik neydi biliyor musunuz? Tabii ki, orta alanın yükünü çekecek bir rejisör yoktu. Batista yok, Murat yok, Ergün yok. Yok, yok yok... Sarı kırmızılı takımın hücum hattını oluşturan Hakan Şükür ile Ümit Karan, serseri mayın gibi gelecek şans toplarıyla şans arayacak. Onu bile yapamıyorlar. İkisi de birer şans buldu, golü atamadılar. Hakan Şükür, ceza alanı içinde önünde kalan serseri bir topa dokunsa golü yapacaktı. Beceremedi, meşin yuvarlağı kaleye itemedi. Fatih Terim, orta sahada bekleneni veremeyen Murat'ı ikinci yarının başında Sabri ile yer değiştirdi. Bu, doğru bir karardı.
Maçın ilk bölümünde sahnede sürekli Mondragon vardı. Gol olabilecek iki mutlak pozisyonda, kaleyi zamanında kapattı. İkinci yarıda arkadaşlarını uyarmak için ileri çıkınca, orta sahadan atılan bir şutla gafil avlandı ve ikinci golü kalesinde gördü. Eğer kalede Mondragon olmasaydı, maçın skoru daha değişik olur, G.Saray tarihi bir farkla sahadan yenik ayrılabilirdi.
Eldeki malzeme bu
G.Saray defansı adam kaçırmakta oldukça marifetli. Defansın arkasına atılan her top tehlikeye yaratıyor. Son anda kaçırılan belediye otobüsleri ya da trenler gibi var ya, işte onlar gibi... Buna bir türlü çare bulunamadı. Aslında Villarreal öyle ahım şahım bir takım değil. Ya G.Saray? Eski G.Saray'dan bir iz görebildiniz mi? Ben göremedim.
Bir müteahhit binayı yaparken önce elindeki malzemeye bakar. Demirine, tuğlasına ve diğerlerine... G.Saray'ın elindeki malzeme bu kadar. Yani, en ufak bir depreme bile dayanmayacak kadar yetersiz. Onun için G.Saray'ın Avrupa'da buraya kadar gelmesi bile sürpriz sayılmalı. şte geldik, gidiyoruz. Yıllar önce, sadece 45 dakikalık oyununa bakarak G.Saray'ın güzelliklerini yazardık. Şimdi ise hüsrandan söz ediyoruz. Kadere bak!
Yazının Devamını Oku 1 Mart 2004
<B>YILIN </B>balosu Kadıköy'deydi. Misafir olan Galatasaray, smokini dikerken çok dikkatli, titizdi. Böyle bir baloda şık görünmek lazımdı. Omuzlar dar, bel ince, paçaları ise düzdü. Fatih Terim, bu elbiseyi dikerken en fazla dikkati omuzlara vermişti. Omuzlar da futbolda defansın yükü taşıyıp taşımayacağıydı.
‘‘İyi bir kıyafet oluşturacağım’’ demişti. Sürprizinde Petre'yi liberoya, Ömer'i sağına, Orhan'ı da soluna koyup işi sağlama almıştı. Baktığınızda ilk bölümün 15-20 dakikasında gayet sakin, hücumu düşünmeyen, işi garantiye alan, alanı daraltan bir futbol felsefesiyle mücadele ediyordu.
F.Bahçe'nin ne yapacağı belli değildi. Terim, beklediğinden daha fazla kötü bir Fenerbahçe görünce, dikişlerin tuttuğunu anladı. Ortanın belinde Batista, Ayhan, Volkan'ı, hemen önlerine Necati'yi sürüp, elbiseyi daraltmak istedi. Ve başarılı da oldu. Sahayı küçülttü, Fenerbahçe'nin top yapmasına engel oldu.
Güzellik kayboldu
Fenerbahçe bunu görünce, bir telaşa kapıldı. Top kullanmakta, sahanın parsellenmesinde alan bulamayınca, ha babam ha babam deyip sallapati oynamaya başladı. Bu da Galatasaray'ın işine geldi. Çünkü Fenerbahçe'de ne top yapan vardı, ne de bitirici yerlere ulaşan. Galatasaray, hakikaten böyle bir baloda elbiseyi diktirirken her şeyi düşündü. Vücuda uygun bir oyun kalıbı ortaya koydu.
Elbise uygundu ama beklenmedik bir şey oldu. Sol kısmından dikiş atınca, pantolon yırtıldı. Bu güzelim elbise bir anda parçalandı. Aslında elbiseyi dağıtan yoktu ama dikiş atınca elbisenin bütün güzelliği kayboldu gitti. Fenerbahçe'nin şampiyonluk yarışında böyle kötü futbol oynamaya hakkı yok. Böyle devam ederse her zaman kazanması zor olur.
Bu tür derbilerde favori olmak da olmamak da zordur. Bu dün akşam bir kez daha kanıtlandı.
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2004
<B>BU </B>tür Avrupa maçlarında tecrübe konuşur. Yani dün akşam G.Saray'da olmayan tecrübeden bahsediyorum. Oyunun ilk dakikalarından itibaren özellikle defans oyuncularındaki bu eksiklik kendini gösterdi. G.Saray'ın defansında ne derinlik, ne de adam paylaşımı var. Ömer ve Orhan'ın tecrübesizliği, İspanyollara pozisyon zenginliği hazırladı.
Yenilen ilk gole bir bakın. Ömer'le Orhan defanstan çıkmış, Prates geride. Prates iki adım geri gelse, hiçbir şey olmayacak. O, topu süzüyor, Sony Anderson durur mu? Fırsatçılığını konuşturuyor ve fileleri sarsıyor. Son topu süzeceğine arkadaşlarına bak Prates.
İspanyollar defansın arkasına atılan her topla tehlike yarattılar, kaleci Mondragon'la karşı karşıya kaldılar. Riquelme sol kanattan topu istediği gibi kullandı. Zaten Villarreal'in bütün akınları sol kanattan geldi ve gol pozisyonları da bu şekilde oluştu. Ömer ve Orhan için ‘‘tecrübesizler’’ dedik. Ya Necati ile Ümit Karan'a ne demeli. İkisi de kendileriyle barışık değil. Her pozisyonda hakeme itiraz ettiler. Yabancı hakem böyle şeyleri yutar mı?
Pompacılar girince
İlk bölümde Villarrael'i sarsan tek adam, genç Sabri'ydi. Oyunu kuran, yönlendiren hep İspanyol takımının futbolcularıydı. Hani bizim orta saha? Oyunun ritmini ayarlayan bir tek futbolcu yoktu G.Saray'da.
Birinci bölüm böyle geçti. Fatih Terim, baktı ki orta alanda top iyi akmıyor, Batista ile Ayhan'a ‘‘gir’’ dedi. İkisini pompacı olarak sürdü sahaya. Volkan ile Murat ise kenara alındı. Pompacıların girmesiyle sular da akmaya başladı. Petre de oyuna katılınca, orta sahadan, kenarlardan sular iyice aktı. Bu kez İspanyollar top yapmakta zorlandılar. Böylece G.Saray'ın fizik gücü de ortaya çıktı. Bu kez G.Saray'ın hem defans, hem de hücum adamları rahatladı.
Necati ile Ümit Karan kendilerine alan buldular. Rakip bir de 10 kişi kalınca Terim bu kez uzun zamandır oynamayan Hasan'ı sürdü oyuna. Çünkü İspanyolların ayaklarına kramp girmeye başlamıştı.
Bu skor yetmez
G.Saray rakip alandaydı. Atılacak bir gol bile belki 4. tur için bir ümit belirtisi olacaktı. G.Saray'ın golleri hep duran toplardan geldi. Prates'in yaptığı tek iş de bu zaten. Adam oradan toplara iyi vuruyor. Ama G.Saray'a bu skor yetmez. Bu oyunu maçın ilk bölümünde yapsaydı, netice böyle olmazdı. Gecikme yaptı. Bunun sonucu olarak da tecrübesiz oyuncular, adeta yürüyerek oynayan Villarreal'e şans tanıdılar.
G.Saray deplasmandaki maçta bu dezavantajını ortadan kaldırabilir mi? Biraz zor diyorum. Şayet dün sahada Hakan Şükür ve onun yanı sıra birkaç tecrübeli futbolcu olsaydı, oyunun sevk ve idaresini düzenler ve maçı G.Saray'ın lehine çevirirlerdi. Hakan'ın eksikliği bir kez daha hissedildi. Kral oynadığı zaman ne yapıyor ediyor, işi bitiriyor. Ama ne yapalım olmayınca olmuyor.
Yazının Devamını Oku 22 Şubat 2004
<B>G.SARAY'</B>ın orta sahasını kim yönetiyor? Aradım, taradım, bulamadım. Beyaz bir örtü gibi Atatürk Olimpiyat Stadı'nın zeminini kaplayan kar, futbol oynamaya engel teşkil etmiyor. Sahada mücadele eden futbolcular pas yapıyor, şut atıyor. Topun akışı değişmiyor.
Demek ki, böyle sahalarda da futbol oynanabiliyormuş. Oynayanların başında da Konyasporlu Altan geliyor. Bu futbolcu Brezilyalı futbolcuları andıran sihirli ayakları ile bir fasıl heyetini yöneten şef gibiydi. Akort ayarını iyi biliyor. Öyle pozisyonlar yaratıyor ki, parmaklarımızı ısırıyoruz. Altan pozisyon hazırlıyor ama gol becerisi gösteremeyen arkadaşları yanlış sesler çıkartıyor.
Zafer Biryol yanlış yola girmekle kalmıyor, boş yolda trafik kazası yapıyor. Zafer çok uygun pozisyonlarda topu Mondragon'a teslim etti. Son dakikada attığı gol ise bir işe yaramadı. İlk bölümde golleri kaçıran taraf Konyaspor'du. Biraz akıllı, biraz dikkatli olsalar, birkaç farklı skorla öne geçmeleri işten bile değildi.
Yazımın başında da söylediğim gibi G.Saray'da bir saha yönetmeni yoktu. Oyunu çeviren, maçı kazandıran isim kaleci Mondragon'du. Gol olabilecek en az 5 pozisyonu başarıyla önledi, G.Saray'ı yenilgiden kurtardı, sarı kırmızılı takımın ayakta kalmasını sağladı.
Roller değişince
Fatih Terim, maçın ikinci yarısında oyun kalıbında değişikliğe gitti. Üçlü forvetle başladığı oyunda, Bratu'yu çıkartıp, Volkan'ı orta sahaya sürdü ve oyunda hakimiyeti ele geçirdi. G.Saray orta sahada üstünlüğü eline alınca, Konyaspor'un da hızı kesildi. İkinci yarıdaki futboluna bakıp aldanmayın. G.Saray kazandı ama hiç zevk vermedi.
Maçı izlemeye gelen bir avuç G.Saray taraftarı, futbolcularını destekleyecekleri yerde başka takımlarla uğraştı. Sahada olmayan ezeli rakipleriyle oyalanıp, vakit geçirdiler.
Olimpiyat Stadı'na gelen bir avuç seyirci beni yıllar öncesine götürdü. Vefa Stadı'nda oynanan amatör maçları hatırladım. Etrafımdaki arkadaşlar maç yerine üşümemek için zıplayıp durdular. G.Saray böyle nereye kadar gidecek? Bir gün sevindirecek, dün olduğu gibi başka bir gün kandıracak.
Kim iyi oynadı baktım, Mondi dışında birini göremedim. G.Saray'ın ikinci golünde sakatlanan Ali’nin yerine oyuna giren genç kaleci Özden'in hatası vardı. Komik bir gol yedi. Bu gol, G.Saray'ı rahatlattı. Bir lig maçı daha geride kaldı. Hafta içinde çok önemli bir Avrupa sınavı verecek G.Saray. Eğer bu isteksizlik, temposuzluk perşembe günkü Villarreal maçında da devam ederse G.Saray'ın vay haline...
Yazının Devamını Oku 19 Şubat 2004
Milli Takım da modaya uyup yeniden yapılanma için ilk adımları attı. Bu yapılanmada neleri yapabilir, neleri yapamaz diye şöyle bir baktığımızda işlerin hiç de iyi gitmediğini görürüz. Kargaşa, telaş, iki-üç pas zor... Hepsi bu kadar. Belirli bir oyun kalıbı yok. Yalnızca kaleci Rüştü'nün kullandığı uzun sersem toplarla gol aradılar. Çabukluk ile telaşı karıştırdılar.
Ay yıldızlı ekibimizde belirli bir oyun felsefesi göremedim. Işık aradım, bulamadım. Yenilerden göze batan bir futbolcu da yoktu. Kanatlar doğru dürüst çalışmadı, hücumda sıkıntı yaşadık. Hücum zenginliği yoktu. Verkaç teşebbüsü taradım, onu da bulamadım. Bulamayınca da Milli Takım'ın yeniden yapılanmasında işi şansa dansa bıraktım.
Danimarka zevk verdi
Rakip Danimarka'dan zevk aldım. Ayağa top, yüksek kanat ortaları, orta alan hakimiyeti, derin oyun, hücumda ve defansta çoğalma. Futbolun tüm güzelliklerini sergilediler. Her zaman olduğu gibi bizi kandıran, 40 yılda bir şut atmak, ‘‘ah ile vah ile geçti ömrüm’’ gibi oldu. Önce Şenol Güneş'in bu takımın oyun felsefesini, oyun kalıbını göstermesi gerekir. Gelişigüzel futbolla işimiz bir hayli zor olur. Alacağımız ufak tefek başarılar, tatlar, teselliden öteye gitmez. Top gelmeden düşünemezsin. Oyunda bir düzen yok. Oynuyorsun ama öylesine. Gol atarsan şansa, atmazsan dansa. Yani hep kandırmaca oyun.
Toraman’ı beğendim
Futbol oyununda öyle sahneler olmalı ki, alıp vereceksin, kombine ataklar yapacaksın, kademe yapacaksın. Orta sahada ağırlığını hissettireceksin. Hücumda da ortalığı sarsacaksın. Ben bunları görmeyince ilerisi için ne düşüneceğim ki? Onun için yeni düzenlenmiş takımın ilerisi için ben umutlu değilim. Olacağımı da sanmıyorum.
Defansın göbeğinde oynayan İbrahim Toraman'ı beğendim. Topu kullanmayı iyi biliyor. Boşa kürek çekmiyor. İspanya'da gururumuz olan Nihat Kahveci, çıkmaz sokakta yol arıyor. O yolu kullanmak istiyor ama zorlanıyor. İşte böyle bir oyun sahneleniyor.
Yazının Devamını Oku 16 Şubat 2004
<B>Y</B><B>ILLAR </B>önce, efsane takımın maçlarını izlerken, kalemi tutan ellerimde, avuçlarımda sıcaklık hissederdim. Şimdi aynı duyguları hissedemiyorum, o nağmeleri yazamıyorum. Diyorum ki: ‘‘Biraz kül, biraz duman.’’ Kerem misali yanan bir takım oldu G.Saray. İyi bir futbolcu görmek için arıyorum, bulamıyorum.
Bir Sabri vardı, hava almadan oksijensiz oynayan, sağa sola koşan. Bir şeyler yapmak istiyor, hep oyunda kalıyordu. Biraz da Petre ile Hakan Şükür. Hakan, El Saka ile Ümit arasında sıkıştı kaldı. Çektiler, tuttular nefes aldırmadılar Kral'a. Diğerlerini ara ki, bulasın.
Öyle bir maçtı ki, birinci bölümde zevk verdi, heyecan duyduk. Eksi 10 derecelik dondurucu soğukta adeta ısındım. Nefis bir maç oldu. Öyle bir maçtı ki, G.Birliği, birinci bölümde Ali Tandoğan'la, Youla ile Veysel'le, M'Bayo ile adeta G.Saray defansını allak bullak etti. G.Saray defansının da bir gücü var. O kadar baskıya dayanmalarına imkan yoktu. Çünkü, takım arkadaşları orta sahada gerekli müdahaleyi yapamadılar. Böyle olunca da G.Birliği, ilk bölümde G.Saray alanına yerleşti.
Roller değişince
İkinci bölümde Fatih Terim baktı ki, Prates'in oynadığı kanat yol geçen hanına döndü, hemen oyun kalıbında değişiklik yaptı. Ergün ve Murat'ı orta sahaya koydu, Bratu'yu ileri sürdü. Suat Usta da defansın ortasına yerleşince G.Saray nefes aldı.
G.Birliği'nin ilk bölümdeki fırtanası dinmiş, kırmızı siyahlı ekip kabuğuna çekilmişti. Hücum etmeyi hiç düşünmediler. G.Saray da oyuna ağırlığını koyunca roller değişti. Oyunda o kadar çok pas hataları oldu ki, iki takım da birbirine ikramda bulundu. Böyle olunca da oyunun tadı tuzu da gitti. Bu sefer soğuktan üşümeye başladık.
Hakem Ali Aydın formsuzdu. Verdiği kararlar yanlıştı. Orhan Ak'ın ceza alanı içerisinde topu eliyle oynamasında pozisyonu süzemedi, penaltıyı vermedi. Faullerde de hataları vardı. Herhalde soğuk onu da çarpmıştı.
G.Saray takımının gücü bu kadar. Yani gittiği yere kadar böyle devam edecek. Zaman hangi futbolcuları takım içinde tutacak, bunu zamanla göreceğiz. Eskiden böyle miydi? Hırsı vardı, maç kazanma arzusu fazlaydı. Topla daha çok oynamaya çalışırdı. Yazarken de keyif alırdık. O keyfi özledik.
Yazının Devamını Oku 9 Şubat 2004
<B>HANİ</B> derler ya <B>‘‘Yaralı kurt aslana saldırır’’</B> diye, yaralı olan Bursaspor da, birinci bölümde Galatasaray alanına yerleşti. Hele sol kanatta Sertan, sanki kanatlarını açmış, uçuyordu. Prates hücumu düşünüyor, markajı unutuyordu. İlk yarıda pozisyonu yaratan Bursaspor oldu. Galatasaray'ın ‘‘ah, vah’’ diyecek bir pozisyonu yoktu. Oyun kurgusu yoktu. Ayhan-Cihan yoktu. Kanat hücumu yoktu. Orta alanda verkaç yapıp dikine top oynayan yoktu. Birinci bölüm böyle geçti.
İkinci bölümde Galatasaray kendine gelir gibi oldu. Bir takım düşünün. Oyun boyunca toplam 5 şut atıyorsun. Bu şutların bir çoğu korner ve ölü toplardan. 3 tanesi Hakan'dan, 2 tanesi Murat'tan.
Kardeşim, ceza sahasına girdiğin zaman kaleyi düşünmüyorsan, sende kendine güven eksik demektir. Şişirme toplarla Hakan'ı arayacaksın. Hakan ne yapsın tek başına. Onun da sıkı markaj altında kaleyi tutturması zor oluyor. Yine de elinden geldiğince çabalıyor. Allah'tan Hakan var ki, ikinci bölümdeki mükemmel vuruşuyla tribünleri ‘‘ah bu da kaçar mı?’’ diyerek ayağa kaldırdı.
Böyle gider
Bursaspor Sertan ile bir gol attı. Ofsayt da değildi ama kalkan bayrak ve çalan düdük vardı. Galatasaraylı okurlar merak ediyor. Telefon açıyor, mail atıyorlar, ‘‘Ağabey bir hafta iyi yazıyorsun, bir hafta kötü’’ diyorlar. Bir defa şunda anlaşalım. Ben sadece 90 dakikayı değerlendiriyor, o 90 dakikada ne görüyorsam onu anlatıyorum. G.Antep maçında Galatasaray çıkış sinyalleri vermişti. Ama bu maçta bunu göremedim. Görmediğim şeyi nasıl yazayım?
Bir takımda oyun kurucu görevini üstlenmiş bir futbolcu yoksa o takım fren yapar, oyun kuramaz. Dün bu görevi üstlenen ne Cihan iyi oynadı, ne de Ayhan. Bu ikili hücuma top atamayınca ilerideki adam ne yapsın? Galatasaray bu takımla sezon sonuna kadar gidecek. Madem bir yapılanma var. Bu yapılanma içinde sezonu bitirmek zorunda. Gelecek için içeride var olan kişileri takımda tutacaksınız.
Necati ilk defa oyuna girdi. Yeni yeni takıma adapte olmaya çalışıyor. Zamana ihtiyacı var. Galatasaray'dan artık ahım şahım futbol beklemek hayal olur. Eski Galatasaray'ı sahada ne zaman göreceğimiz meçhul. Dediğim gibi, bir hafta iyi oynar, bir hafta kötü...
Yazının Devamını Oku 1 Şubat 2004
<B>EN, </B>Diyarbakır ve Rize maçlarını oynanmamış kabul ediyorum. G.Saray'ın dünkü görüntüsü tıpkı devre arasında Antalya'da Werder Bremen'le oynadığı karşılaşmaya benziyordu.. Tempo, güven, istek, sabır ve oyun felsefesine uyma. G.Saray'da saha içinde bölge kavramı yok. Herkes her yerde.
Volkan, Ayhan, Sabri ve Petre oyuna hakim. Hem hücumda, hem orta alanda sahayı parsellediler. Gaziantep gibi bir takıma oyun kurma şansı tanımadılar. Geride Orhan Ak ve Ömer kusursuz oynarken, Lazarov ve Hasan Özer'i topla buluşturmadılar ve sahadan sildiler.
Tek santrforlu oyun, hücum anlayışını azaltmak değildir. Aksine, bu kalıp içinde kenardan, ortadan daha çok atak yapar ve gol yollarına daha kolay gidersin. Murat Erdoğan ve Sabri de bu alanları iyi kullandı. Ayhan basmadık yer bırakmadı. Gaziantep gibi güçlü bir takım şaşkına döndü.
Golcü dediğin böyle olur
Sakatlığı nedeniyle uzun zamandır oynamayan Hakan Şükür dünkü maçta sahne aldı. Nerede duracağını, nasıl top alacağını çok iyi biliyor. Attığı iki golle de klasını bir kez daha kanıtladı. Golcü dediğin işte böyle olur.
Kaleci Aykut da dün gayet sakindi. Bir-iki pozisyonda 'ben varım' dedi. İşte benim beğendiğim G.Saray dün böyleydi. Orada ışık yandı, artık yola çıkabileceklerinin sinyallerini verdiler.
G.Saray, eski parlak günlerine doğru yol alırken, hırslı ve istekli görüntüsüyle ilerisi için umut verdi. Dünkü oyunda, Diyarbakır ve Rize maçlarında yapılan yanlışların bir tanesi bile yoktu. Ne oyuncu değişiminde, ne de Fatih Terim'in uygulamak istediği oyun kalıbında bir aksama olmadı.
Başka ne işleri var?
Gaziantep gibi rakibe oyun kurma fırsatı vermiyorsan sen, yeşil sahalarda hakimiyet kurarsın, istediğin hareketleri rahatça yaparsın. G.Saray'ın böyle devam etmesi gerekir. Çünkü, oyun felsefesi gayet basit. Organize olacaksın, yardımlaşacaksın, pres yapacaksın, koşacaksın, iyi top kullanacaksın. Hepsi bu kadar. Bunları da yaptığın zaman her şey bal kaymak olur.
Bundan sonra her bir futbolcu kendi kendini kontrol edecek. ‘‘Ben neyi yanlış yaptım, neyi doğru yaptım’’ diyecek. Doğrusunu bulmaya çalışacak. ‘‘Ben tamamım’’ deyip yan gelip yatmayacak. Derler ya, ‘‘On dönüm bostan, yan gel yat Osman.’’ Artık bu devirler geçti. G.Saraylı futbolcu kendini oyuna verecek. Sınava girmiş öğrenciler gibi oyun felsefesini ezberleyecek. Başka ne işleri var ki? G.Saray bana göre bu oyun kalıbını hiç bozmayacak. Kim görev alırsa, bu oyunu ezberleyecek. Uzun zamandır maç kazanamayan sarı kırmızılı futbolcular bayram arefesinde taraftarlarına özledikleri galibiyeti hediye etti.
Yazının Devamını Oku