29 Ocak 2004
<B>GALATASARAY, </B>Olimpiyat Stadı'na geldiğinden bugüne darbe üstüne darbe yiyor. En son vurucu darbe de Rize'den geldi. Kupaya tur amacıyla çıkan sarı kırmızılı takım baştan aşağı yanlışlarla doluydu. Örnek mi istiyorsunuz, işte...
1 Mondragon... Ortada fol yok, yumurta yok. Kazandığın topu dışarı atacağına, atmayıp topu sürüyorsun ve düşüyorsun. Sonra da yardımcı hakem Koray Gencerler'e bir şeyler söylüyorsun. Bu da küfür herhalde. Ve bir anda oyunun kalıbını alt üst ediyorsun. Durup dururken hiçbir hakem seni atmaz. Demek ki, iyi bir şeyler söylemedin ki attı. Üstüne üstlük ortalığı da karıştırdın.
2 Fatih Terim, Antalya'daki prova maçlarında Bratu'yu tek forvet oynatıp iyi sonuçlar aldı. Mondragon atıldıktan sonra Volkan'ı çıkartmayıp, hücumdan bir kişiyi kenara alması ve orta alanı kalabalık tutup, sağlamlaştırması gerekiyordu. Ancak, Terim bunu yapmadı ve Batista'nın dışında orta alanda oyunu yönlendirecek adam kalmadı.
Ümit'i oynatmak hataydı
3 Transfer problemini çözmemiş, kafası sorunlarla dolu Ümit'i oynatması hataydı.
4 Tamas gibi iyi top yapabilen bir oyuncuyu sağ kanatta değil de, orta sahada oynatması daha isabetli olurdu.
5Yönetimin sezon başında Galatasaray'ın maçlarını Olimpiyat Stadı'na alıp taraftarını soğutması da hataların en büyüğüydü.
Galatasaray, bu kadar büyük mazisinde, ilk kez parmakla sayılacak kadar az seyirciye oynadı. Bu da yönetimin suçuydu.
Bu arada Rizespor'un hakkını da yememek lazım. Oyun kalıbını hiç bozmadı. G.Saray'ın felsefesini çok iyi bilen Hikmet Karaman, gardını alıp, kontraataklarla tarihi farkı yakaladı. Antalya kampında Fatih Terim ile ayak tenisi maçı yapan Karaman, Olimpiyat Stadı'nda Fatih Terim'i farklı yendi.
Yazının Devamını Oku 28 Ocak 2004
<B>G.SARAY</B>'ın sezon başı kampındaydım. Yıldız futbolcu transferi için yönetim bir arayış içine girdi. Daha sonra büyük bir heyecanla, tantanalı bir şekilde Hollanda Milli Takımı'nın değeri Frank De Boer'i aldı ve özel uçaklarla kampa getirdi. Yönetim kurulu da taraftara işte size yıldız diyerek Frank De Boer'i gösterdi.
Ama Hollanda'da görüş başkaydı. De Boer için, ‘‘Galatasaray'a bravo. De Boer'e emeklilik ikramiyesi verdi. O bundan sonra sadece golf oynar’’ sözleri bizim kulaklarımıza kadar geldi. Ben de bu yorumları gazeteme yazdığımda büyük bir tepki aldım. Ama zaman bu yorumun doğruluğunu açıkça ortaya çıkardı. Ve daha sonra De Boer futbolcu değil, golfçü olduğunu, verdiği geri paslar ve adam kaçırmasıyla herkese gösterdi. Cimbom her maça Frank De Boer sayesinde 1-0 mağlup başlıyordu. Trabzon maçında ve ondan önce de, ‘‘Gönderin Frank'ı’’ diye bas bas bağırdık. Yine kötü olduk.
Galatasaray şimdi bu futbolcudan kurtuldu. Burda karlı olan De Boer oldu. 1 dolara bile ihtiyacı olan Galatasaray'a böyle adamları getirip milyon dolarlar ödeyenlere sormak lazım, ‘‘Kaç tane daha yıldız dolarları cebe indirip, sahneden kayıp gidecek?’’ Yazık hem de çok yazık...
Yazının Devamını Oku 24 Ocak 2004
<B>KOCA </B>bir bölüm geçti, bu zaman dilimi içinde Galatasaray, Diyarbakır-spor'u rahatsız edecek pozisyonlar aradı, taradı, bulamadı. Çünkü, atak hazırlama görevini üstlenen Volkan ve Batista bir türlü oyun kuramadı. Kuramadıkları gibi, oyuna ağırlıklarını da koyamadılar. Ne Bratu, ne de Sabri'nin koşu alanlarına bitirici toplar atabildiler. Bratu, sadece bir tane pozisyon buldu, o da defansın uzun topundan.
Sol kanatta sıkıntı yaşayan Galatasaray, bu bölgede Ayhan'ı görevlendirmişti. Ama o da buraya acemiydi. Hem sol kanadı, hem orta alanı kullanamadı. Çünkü, gerekli dayanıklılığa sahip değildi. Saha zemini kaygan tamam, haklı olabilirsin ama, bu durum iyi pas atmana engel olmamalı.
İkinci bölümde Fatih Terim, Batista ve Volkan'ı hücuma sürdü. Sonra baktı olmuyor, çare aramaya başladı. Önce Ayhan ile Volkan'ı çıkarıp, Cihan ile Ümit'i monte etti. Arkasından Batista'yı kenara alıp, Sabri'yi orta sahaya, Prates'i de sağ kanada çekti.
Karşılıklı restleştiler
Oyun öyle bir hale geldi ki, her iki takım da rakibinin açıklarını aradı durdu. Adeta birbirlerine rest çekiyorlardı. Atan kazanır misali... Ama o da olmadı.
G.Saray, Efes Cup'ta öyle güzel top oynadı ki, bütün bölümler çalıştı. Ama ben orada dedim ki, ‘‘Bunlar güzel de, Diyarbakır maçı ne olur?’’ Nitekim endişelerimizde haklı çıktık. Aynı oyun sahnede değildi. İlk maç olduğu için mi, yoksa stresten mi, onu bilemem. Ama, oradaki prova buraya yansımadı, bunu da anlayamadık. Dünkü maçta iki takım da kazanmayı hak etmedi. Pozisyonlar vardı ama öylesine...
G.Saray'da sadece Petre'yi beğendim. Hem top kesti, hem de defanstaki Tamas ve Orhan'ın işini hafifletti.
Bundan sonra G.Saray, bu oyun kalıbıyla devam edecek. Ama, ‘‘Kaybedince de saygı duyulan bir takım olmalıyız’’ diyen Terim, ilk maçında umduğunu bulamadı.
Yazının Devamını Oku 22 Ocak 2004
<B>BİR </B>takım, kendi sahasında bile oynasa topu nasıl kulladığı önemlidir. Bir takım yüzde 80 kullanır ama hedefe gidemez. Burada en önemli olay, topa sahipken, o topu bitirici yerlere sokabilmektir. Sen kendi alanında 'al gülüm ver gülüm' yaparsın, bu istatisklere habire yazılır.O anda 'topla oynadım' diye kendini kandırırsın.
G.Saray'da da bazıları topa 'sevgili' gibi sarılıyorlar. 'Yanlız bende kalsın, başka arkadaşa gelmesin' diye de kıskançlık yapıyorlar. Bu Türk futbolcusunun yapısında var. G.Saray'da bir eksikte gol gelmeden düşünce sanatını kullanamıyor. Pas atarken de, hazırlıklı olması gerekir. İkinci bölümde ne yapar derseniz yaptığı üç provada da tam not aldı. 4. provayı belki benimsemedi ama benim gördüğüm tek şey var, oyun kalıbı ezberlemeye çalışıyorlar. Artık dikine futbol oynamaya başladılar. Bu dikine futbolda, topla fazla oynamanın fayda getirmediğini gösteriyor. Fatih Terim zaten ‘‘Artık geri pas yasak’’ cümlesini söylüyor. İkinci yarıda bu oyun kalıbını devam ettirirse çok şey değişir. Bunuda ilk maç olan D.Bakır'da ciddi anlamda göreceğiz.
Yazının Devamını Oku 18 Ocak 2004
<b>USTA</b> terzi, elbise dikerken prova yapar. Bolluğu, darlığı için ölçülerini ayarlarlar. Bu provalar 2-3 kez devam eder. Usta da vücuda tam oturmasını sağlar. Usta Fatih Terim, şimdi takıma elbise dikerken, dikişleri tutturmaya çalışıyor. Bunu, futbol oyun kalıbına dönüştürürsek Terim, maç öncesinde ‘‘Hücumdayken açıl, defansta kapan. Dikine oyna, geri pas yapma’’ diyerek, oyun felsefesini oyuncularına aktardı.
Peki, Werder Bremen gibi Almanya Ligi lideri bir takım karşısında bu oyun felsefesi uygulandı mı? Evet, aynen uygulandı. Her bölgenin adamı, görevi neyse onu yapmaya çalıştı. Suat Usta, Tamas, Orhan ve Ergün defansta ‘‘KAPAT’’ kalıbına uydu. Orta alanda Batista, Volkan ve Petre ‘‘OYUNU AÇ’’ direktiflerini uyguladı. Sabri ‘‘HEM AÇIL, HEM KAPAN’’ felsefesinin başındaydı. Bratu, bütün topları hava boşluklarına girdi. Gol kaçırdı ama, o boşluklara girmesini de bildi. Murat, kıvraklığıyla bu provanın içindeydi.
Lige nasıl yansır?
Şimdi büyük bir dönüşümün içinde olan Galatasaray'da elbiseler dikildi, vücuda uymaya başladı. Ama benim merak ettiğim tek şey, bu dikiş lig maçlarına yansır mı, yansırsa nasıl yansır? Onu da göreceğiz. Bu dikişler atacak mı, yoksa atmayacak mı? Vücudun kalıbına uyacak mı, uymayacak mı? Esas konu da bu. Bir de UEFA'da bu güven, bu birliktelik devam edecek mi? Böyle prova maçlarda herşey güzel olur, sonra dikişler atıverir. Atmaması için elbiseyi sağlamlaştırmak gerekir. Onu da önümüzdeki hafta başlayacak olan lig maçlarında göreceğiz.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2004
<B>G.SARAY</B>, <B>Fatih Terim</B>'in deyimiyle, <B>‘‘Bir değişim süreci''</B> geçiriyor. Bu sürecin sloganı da <B>‘‘Geleceğin takımı’’</B> Peki ama Fatih Terim neyi, nasıl değiştiriyor?
Herkesin kafasında bu soru var. Çünkü hemen hemen hepimiz değişimi, ‘‘Kadrodaki revizyonla sınırlı’’ olarak algılıyoruz. Açık söyleyeyim, böyle düşünüyoruz ama hepimiz fena halde yanılıyoruz. Sarı kırmızılı takımın Antalya kampı bir gerçeği gözler önüne serdi. G.Saray'da ve Fatih Terim'de gemileri yakmanın, geriye bir daha bakmamanın rahatlığı var şimdi.
Bakın G.Saray'da neler değişiyor?
Bülent, Hakan Ünsal ve Arif için henüz karar aşamasındaydı Fatih Terim. Ama artık bir şeyler yapmanın da zamanı gelmişti. Bu kararı kolay vermedi. Tepkileri hesaplıyordu. Hatta düşüncelerini paylaştığı yakınlarına, ‘‘Beni vefasızlıkla suçlayacaklar. Ama bu vefasızlık değil.’’ diyordu.
Savaş başlıyor
İşe önce bu ‘‘Operasyon’’dan başladı. Ardından hiç hoşlanmadığı bir eleştiriye karşı daha savaş başlattı. Fatih Terim bugüne kadar yapılan ‘‘Futbolcularla muhattap bile olmuyor, Müfit Erkasap'ı gönderip mesajını öyle iletiyor’’ yorumlarının aksine, futbolcularıyla tek tek ilgilenmeye başladı.
Davranışları artık farklı. Ya da bize öyle geldi. Ama görünen bir gerçek var ki, G.Saray'daki değişim en tepeden, Fatih Terim'den başlıyor.
Basınla ilişkilerini ‘‘Belki de şimdilik’’ sıcak tutuyor. İdmanları alabildiğine açıp, çalışma olanaklarını genişletiyor.
Futbolcularına sahada tıpkı bir öğretmen gibi yaklaşıyor. Savunmayı, orta alanı ve hücum oyuncularını tek tek istediklerini nasıl yapmaları gerektiği konusunda uyarıyor.
Neler istiyor neler
Şimdilik, 3 şey bekliyor onlardan.
- Pozisyon hatası yapmayın. Sahada nasıl duracağınızı öğrenin.
- Pres, nerede olursa olsun pres yapın, rakibe baskı uygulayın.
- Birlikte hareket edin. Özellikle savunmadaki 4'lü ne olursa olsun, sanki tek bir insan gibi davranacak.
Bunlar Terim’in futbol felsefesiydi. Çalıştırdığı her takımdaki oyuncularından bunu istiyordu. Ama şimdi sanki herşeye sıfırdan başlıyormuş gibi davranıyor.
Sadece Terim'de değil takımda da bir farklılık var elbette. Hangi G.Saraylı'ya sorarsanız sorun, ikinci yarı için herkes endişeli. Terim'in deyişiyle, ‘‘Değişim’’den kimse parlak sonuçlar beklemiyor.
Ama G.Saray değişiyor. Futbolcuların başarı açlığı ve gençliği en büyük silahı Terim'in. Spartak Moskova karşılaşması öncesi sahaya süreceği kadroya maçta neler yapmaları gerektiğini tek tek gösterdi.
Ve o maçta futbolcularından istediği verimi aldı.
Terim’in başka yüzü
O futbol ve elde edilen sonuçla birlikte yüzü de gülmeye başladı.
5 günlük kamp raporu böyle. Şimdi gelelim sonuca. Belki biraz iddialı olacak ama tüm bu çalışmaların sonuçları beklendiği gibi alınırsa ‘‘O 96 ruhu geri dönecek.’’
Fatih Terim, başka, bambaşka, herkesin özlediği bir takım hazırlıyor. Ve iddia ediyorum, bu Galatasaray ilk yarının, hatta geçen yılın Galatasaray'ından çok daha güçlü, çok daha saygın ve çok daha başarılı olacak.
Bunlar Fatih Terim'in olumlu yönleri. Ama bir de gerçek var. Siz ister heyecan deyin, ister adını hırs koyun. Kulübedeki Fatih Terim etrafa stres saçıyor. Hakemlerle oynuyor, sık sık itiraz ediyor. Bu hem tribünleri, hem de sahadaki futbolcuları olumsuz etkiliyor. Eğer öfkesini dizginlemeyi başarırsa, bu hem Galatasaray'ı, hem de Fatih Terim'i çok daha sempatik kılacak.
Yazının Devamını Oku 15 Ocak 2004
<B>AYAT, </B>inişli çıkışlıdır. Her türlü sürprize gebedir. İnsan, zaman gelir sevdiklerinden ayrılır, hüzünlenir. Dünyası kararır, değişim ister. Bu, doğaldır. Her ayrılık da yeni bir başlangıçtır.Fatih Terim sevdiklerinden ayrıldı, hayata yeni bir başlangıç yaptı. Maç sabahı, G.Saray'ın idmanını izledim. Terim'in neler yapacağını gördüm. Önce defansta nasıl bir düzen kuracağını gösterdi. Nerede atak yapacağını anlattı. Zaman ayarlamasına dikkat edilmesini gösterdi. Sonra orta sahanın nasıl pozisyon hazırlayacağının tatbikatını yaptı.
Gelelim maça... Sabah uygulananlar, akşam aynen sahnedeydi. Sağ kanattaki Suat'ın, Ömer'in, Orhan'ın ve Ergün'ün, aynı kalıba uyduklarını gördüm. Ne zaman ileri çıkacaklarını, ne zaman ofsayt taktiği uygulayacaklarını gördüm.
Üretken G.Saray
Orta saha rakibe alan bırakmazken, hücumda üretim fazlaydı. G.Saray, bu oyun kalıbıyla bana göre bir dolu pozisyona girdi. Kaçtı mı kaçıyor. Önemli olan yenmektir. Sonradan bunun meyvesini yedi.
Fatih Terim, takımından mutlu olman gerekir. Bir takım işleri yavaş yavaş yapmaya başladın. Ama gereksiz yerde yan hakeme koşuyorsun, 4. hakeme koşuyorsun. Sonuçta bu bir hazırlık maçı. Sen, yapılanla mutlu ol. Gerisini bırak. Zaten başın ağrıyor hakemlerden. ‘‘Niye verdin, niye vermedin?’’ hesabını bırak. Son söz olarak şu müjdeyi verebilirim. Koşan, pres yapan, pozisyona giren, üretken olan bir G.Saray gördüm.
Yazının Devamını Oku 14 Ocak 2004
<B>GALATASARAY</B> ikinci yarı hazırlıklarında ilk ciddi sınavını Kaiserslautern karşısında verdi. Futbolcular gözlediğimiz kadarıyla istekli, arzulu ve heyecanlıydı. ‘‘Acaba ne yapacağım? Hata yapar mıyım?’’ tereddütü içindeydiler. Ama oyun disiplininden hiç kopmadılar. Futbolcuları Alman takımı karşısında tek tek ele aldığımda şöyle bir tablo ortaya çıktı.
Mondragon: Fazla iş düşmedi, ama kalesini nasıl kaplayacağını biliyor.
Tamas: Arkasından adam kaçırıyor, ama futbolu biliyor. Bence gerçek yeri ortasaha.
Ömer: Fiziği iyi, savaşmayı seviyor. Bir de top kullansa, daha iyi olacak. Geri paslarda dikkatli olmalı.
Orhan: Ömer ile yan yana oynuyor. Aralarında boşluk kalıyor. Arkaya çok fazla adam kaçırıyorlar, her ikisi de daha dikkatli olmalı.
Ergün: Ligin ilk yarısında biraz durgundu, dün dirilişe geçti.
Sabri: Genç, her yere koşuyor. Takımda şut atma düşüncesini taşıyan tek oyuncu.
Batista: Kuvveti yerinde, ancak bitirici pasları atamıyor.
Petre: Bence takımın en iyi futbolcuları arasında. Gelecek için ümit veriyor.
Volkan: Uzun bir sakatlıktan çıktı. Eksikleri gözlendi. O da fizik eksikliğini iyi tamamlamalı.
Bratu: Teke tekte her adamı geçiyor. Son vuruşları da yaparsa faydalı olur.
İlker: Takımın iyilerinden. Golünü de gördük.
Ayhan: Çok top kaybetti, tecrübesine yakışmadı, ama herhalde düzelir.
Cihan: Eski formunu henüz yakalayamadı. Eski seviyesine ulaşması gerekir.
Tozser: İyi bir sol ayağa sahip, ama daha çok eksiği var.
Eyüp: Kısa boylu, ama ilerde çok iyi işler yapar.
Yazının Devamını Oku