26 Ekim 2003
<B>GAZETEDEN</B> çıkarken, hava hafif yağışlıydı. Akşam karanlığı çökmek üzereydi. Olimpiyat Stadı'na yaklaştıkça, <B>‘‘Aman Allahım’’</B> dedim. <B>‘‘Burası İstanbul değil, Moskova’’</B> O muhteşem stat neredeyse bomboştu ve dondurucu bir soğuk vardı. Tıpkı hava gibi, sahadaki futbol da, G.Saray da soğuktu. Samsunspor önünde baskıyı kuruyor ama hedefe bir türlü gidemiyordu. Koskoca 45 dakika boyunca Mondragon'a sadece bir kez top gelmişti.
İkinci bölümde herşeyin değişeceğini umanlar bir kez daha yanıldı. G.Saray, seyircinin istediği, beklediği, özlediği futboldan uzaktı. Böyle giderse daha çok uzun müddet de uzak kalacak.
Her zaman yazdım, yazmaktan bıktım. G.Saray'ın orta alanında yaratıcı bir futbolcuya acil ihtiyaç var. G.Saray onu bulamazsa, ne tat verecek, ne de keyif. Ne Ayhan, ne de Cihan oyunu yönlendiremiyor.
Baskılı oynamak başka, bitirici toplarla oyunu yönlendirmek başka. Rakip Samsunspor hem haddini bildiği, hem de eksik olduğu için kapanmak zorunda kaldı. G.Saray bunu açmak için ne verkaç yapabildi, ne de kanatları ve boş alanları kullanabildi.
En güzel görüntü
Maçın en güzel anı, G.Saray'ın Hakan ile kazandığı goldü. Hasan'ın sol kanattan çıkardığı akıllı ortaya, Hakan Şükür'ün yarım volesi jeneriklere geçecek kadar güzel bir goldü.
Savunmadan hiç söz etmeyeceğim. Herhalde, dün geceki maç kadar rahat başka bir maç bulamazlar. Ama orta alan için aynı şey geçerli değil. Rakip üstlerine gelmiyor, rahatsız eden hiç bir futbolcu yok. Top çevirip, hızlı verkaçlarla ve kanat akınlarıyla rakibin üzerine gideceklerine, kendi kendilerini rahatsız ettiler. Kazanılan hiçbir topu iyi kullanamadılar.
G.Saray kazanıyor ama futbol oynamıyor. Böylesine soğuk bir havada bizler görevli olduğumuz için stada koşuyoruz. Ama G.Saray'a gönül vermiş onbinlerce taraftarın tribünlerden çekildiğini gördükçe de üzülüyoruz.
Olympiakos maçı sonrası, moralli ve kendine güvenini yeniden kazanmış G.Saray'dan çok daha iyi bir futbol bekliyordum. Ama yanıldım. Var olan tek şey 3 puandı.
Artık ocak ayını beklemekten başka çare yok. Ocak ayı gelse de, Fatih Terim ne yapacaksa, bir an önce yapsa..
Yazının Devamını Oku 22 Ekim 2003
<B>EN</B> Türk Sanat Müziğini severim. <B>Avni Anıl</B>'ın şarkılarından çok güzel manalar çıkar. Tıpkı, ‘‘Biraz kül biraz duman’’şarkısında olduğu gibi. G.Saray dün duman yaptı, kül yaptı işi bitirdi. Bundan önceki haftalarda Mondragon'un aleyhinde bağıran seyirciler dün tam ters bir görüntü içindeydiler. Kolombiyalı kalesinde devleştikçe, iki üç hafta söyledikleri, ‘‘Bu ne sevgi bu ne ızdırap’’ şarkısını bırakıp, ‘‘I Love Mondi’’ demeye başladılar. Mondi bir iki üç değil, 4 tane pozisyon kurtardı. Kısacası Cimbom'u ipten aldı.
Cihan, kendi pasında golü atınca G.Saray için ‘‘Bu kez tamam’’ dedik. Rüzgar esiyor derken, Cimbom bir anda durdu. Oyunun yüzde 70'ninden fazla bölümünde de kül olup uçtu...
Yunan takımında bir bela vardı. O da 11 numaralı formasıyla Djordjevıc. Oyunu istediği gibi kullanıyor, G.Saray'a adeta bir kabus oluyordu. Her topu alışında sarı kırmızılı takımın orta sahası ve defansını sallıyordu. Bereket geride varıyla gücüyle mücadele eden Bülent vardı. En kritik anlarda imdada yetişiyordu. Vallahi bravo..
G.Saray attığı golden sonra rakip kaleciyi rahatsız edemedi. Akıllarda kalan bir tek pozisyon vardı. O da Arif'in ortaya çıkarıp Hakan'a 'al da at' dediği top. Öyle ki, bu pozisyonda stat anonsu bile 'gol Şükür' derken lafını yutmak zorunda kaldı.
Önemli olan 3 puan
Şampiyonlar Ligi bu, Önemli olan puan. G.Saray bunu başardı. Hanesine ilk defa 3 puan yazdırdı. Bu mutlu bir olay. Ama G.Saray'ın oyunun büyük bölümünde adeta ‘‘İnleyen nağmeleri’’ oynaması üzücüydü.
G.Saray iyi başladığı oyundan niye düştü? Çünkü sarı kırmızılı takımda oyunu yönetecek bir beyin yok. Hakan uzun top alıyor, kafayla çıkarıyor ama destek yok. Destek olmayınca da gollük pozisyonlar zor üretiliyor. Dünkü maç gibi sıkıntılı anlar yaşanıyor.
Aslında biraz da rakip rahatsız edilse, G.Sarıylı futbolcular bu kaleciyi her zaman avlardı. Ama ne şut atan oldu, ne de pres yapıp top kapan oldu... Sonuçta Cimbom Yunan sularına girdi, gidip oradaki av yasağını ihlal edip, kalkan balığını tuttu. Bu da Şampiyonlar Ligi'nin özelliğidir. Bazen çok iyi oynarsın puan alamazısın. Bazen kötü oynarsın, istediğini alırsın. Önemli olan burada hanene yazılan puanlardır.
Bizden hatırlatması her zaman böyle büyük bir balık avlıyamazsın. Şayet G.Saray oyunun başındaki tempoyu devam ettirseydi, oyun boyunca ‘‘ızdırapla inlerim’’ şarkısını söylemezdi.
Olsun... Ne olursa olsun futbolda olan kazanmaktır. Galatasaray'da bunu yaptı.
Yazının Devamını Oku 18 Ekim 2003
<B>HASAN</B>'a topun markası Fevernova yabancı değildi. Bir de kafasını kazımış, yani Dünya Kupası'ndaki <B>Hasan</B> havasını yakalamışı.Hasan, dün oynadığı ilk bölümde hakikaten Galatasaray'ı sırtladı. İkinci bölümde Fatih Terim değişiklik yapmaya mecburdu. Çünkü Hasan ile birlikte De Boer sakatlanmıştı. Bunun üzerine Terim, sahaya Ahmet Ceylan'ı gönderip Orhan Ak ile Baliç'i ısındırdı ve sahaya bu ikiliyi sürdü.
Bir takımda 7 kişi top oynayıp 3-4 kişi de ‘‘acaba arkadaşlar ne yapıyor’’ derse burada bir yanlışlık var. Cihan, Ayhan ve ümit bağlanan Sabri adeta arkadaşlarına bakıyorlardı, neler yapıyorlar diye.
Fatih Terim, ‘‘Ocak ayını bekleyin’’ diyor. Bence yeni bir film çekimi için ne yap ne et saha içi yönetmenini bul. Çünkü böyle gitmiyor. Bir yere kadar savaşım yapılıyor. O savaşımı yapanların da bir süre sonra canı çıkıyor. Bülent, sonradan oyuna giren Orhan Ak, Prates ve Ergün hep taarruzu karşılayan kişiler oluyordu. E onların da canı var be birader.
Düşünebiliyor musunuz, Galatasaray en kritik anda, altıpasın biraz gerisinde çift vuruş kazanıyor. Kimin ne yapacağı belli değil. Bir saha içi yönetmeni olsa, böyle pozisyonlar gol olur.
Merhem olmaz
Giden top tekrar geliyor hücuma ama bir türlü akmıyor. Akmayınca da Hakan ve Bratu sersem topları kovalayıp, bir şeyler yapmak çabasına giriyorlar. İşte bu da saha içi yönetmeninin olmamasından kaynaklanıyor. Acil olarak bu işin halledilmesi gerekir. Çünkü oyunun büyük bir bölümü ızdırapla geçiyor.
Hakan'a yapılan harekette çekme vardı. Hakemin verdiği karar doğruydu. Benim anlamadığım, bu karardan sonra Rize taraftarlarının hakeme ettikleri küfürdü. Bu çok yanlış bir hareket. Aslında Rizespor baya iyi top oynuyordu. Bu küfürleri edeceklerine takımlarını destekleyip moral verselerdi daha iyi olmaz mıydı?.. Galatasaray, Olympiakos maçı öncesi aldığı 3 puan ilaç gibi. Ama ne yalan söyleyeyim. Bu ilaç her zaman merhem olmaz.
Yazının Devamını Oku 15 Ekim 2003
Kapılar kapalıydı. Çalsak da açan yoktu. En sonunda tokmağı <B>Terim</B> çevirdi ve Türkiye'ye <B>‘‘Buyrun, gelin’’ </B>dedi. Hoş da oldu. Özlemişiz senin gülen yüzünü. Dün, sabah kahvaltısına giderken heyecan ve merak içindeydim. Aylardır tanıyamadığımız Fatih Terim, bu sefer karşımıza nasıl çıkacaktı? İçeriye girdik ve sıcaklığı ‘‘Hoşgeldin’’ deyişiyle anladık. Fatih Terim kızdığına, sevdiğine kucak açarken belki de şunu anladı: ‘‘Ortak amaç Galatasaray.’’
Düşmanlık ve kavgalar hem bizi hem de seni sıktı. Aylar önce ‘‘Müthiş değişim’’ dedim, ama beni utandırdın. Şimdi çıktın ‘‘Geliştik’’ dedin, ama şuna inanıyorum ki, artık ben utanmayacağım. Sen kendine yakışanı geç de olsa yaptın. Şimdi biz yakışanı yapıp, oluşturmak istediğin iletişim düzenini bozmadan, Türkiye'ye gerçek G.Saray'ın yüzünü göstermeliyiz. Yardıma hazırız, ama Fatih Terim'in değiştiği gibi Özhan Canaydın ve yönetiminin de bu devrime ayak uydurmaları lazım. Manşetlerdeki G.Saray'ı kapalı kapılar ardında 3. sayfaya düşürenler, artık şapkayı önlerine koyup manşete taşımalılar.
Söz veriyorum
Ben kendi adıma söz veriyorum. Manşete giden yolda kimseyi kandırmadan, yalandan uzak, kaliteli bir G.Saray medyası ortaya çıkartacağız. Aylardır ne yazacağım diye düşünmekten başımız değil beynimiz ağrıdı. Siz bize dün ‘‘Sizi seviyoruz’’ dediniz. Biz de sizi seviyoruz. Sevgi güzeldir, ama her sevginin içinde eleştiriler ve görüş ayrılıkları olacaktır. İşimizi tabii ki yapacağız. Ancak kötü olanı söyleyip, size yol göstermek de bizim kamu görevimiz. İçimizde düşmanlık değil, sevgi var. Işığı yakan Terim'i takip edeceğiz. Hepimize kolay gelsin.
Yazının Devamını Oku 5 Ekim 2003
DEPLASMANDA 2-1 kazandıkları Gaziantep maçı sonrası Galatasaraylı futbolcular ağız birliği etmişçesine, <B>‘‘96 ruhunu geri getireceğiz’’</B> diyorlardı. Sarı kırmızılı camiada herkes bu sözlere inamak istiyor, sabırla o günleri bekliyorlardı. Dün gece o ruhtan eser yoktu. Futbolcular isteksiz ve soğuktu. Biraz da vurdumduymaz havalarındaydılar. Nerede o saat gibi tıkır tıkır işleyen takım?
Akçaabat Sebatspor'un gücü belli. Oldukça mütevazı bir takım. Maçın ilk bölümünde onlar da ‘‘Aman haddimizi bilelim, fazla açılmayalım’’ düşüncesini taşıyorlardı. Bacakları adeta tir tir titriyordu. İnanır mısınız, G.Saray ataklarının başlangıç noktaları Akçaabat Sebatsporlu futbolculardan gelen toplardı. Başta Tunç olmak üzere, Sebatlı oyuncular ‘‘buyur kardeş burdan yak’’ dercesine ikramda bulunuyorlardı.
Bratu hareketlendirdi
G.Saray ise Sabri, Cihan, Arif, Hakan Şükür ve Hasan Şaş olmak üzere beş oyuncu ile hücum ediyordu. Topu kazanan, üzerinde rakibin baskısını hissetmemesine rağmen kanatlardan ve ortadan doğru düzgün getiremiyordu. Hele bir Hasan Şaş vardı ki, dünkü görüntüsüne kendisi de inanmıyor, ‘‘ben nasıl top oynuyorum?’’ diye düşünüyordu herhalde. Her kazandığı topu kullanmakta zorluk çekiyordu. Cihan, rahat olmasına rağmen topu bitirici yerlere göndereceği yerde lüzumsuz yerlere atıyordu. Bereket versin, Frank de Boer bir serbest atışta fileleri havalandırdı da izleyenler biraz hareketlendi.
Fatih Terim oyunun ikinci bölümde Hasan'ı kenara alıp, Bratu'ya şans verdi. Rumen futbolcu da oyunu biraz olsun hareketlendirdi, arka arkaya gelen iki gol de de onun payı vardı.
Galatasaray ‘‘biraz rahatladım’’ zannetti ama, atılan bir gol bile Galatasaray ruhunu geri getirmemişti. Orta sahada görev yapan oyuncular ‘‘nasılsa bu işi bitirdik’’ dedi. Defans açıklar vermeye başlayınca, hücum etmeye hiç niyeti olmayan Akçaabat Sebatspor uyanıp, kendine geldi. Ve Galatasaray'ın defansının verdiği açıklardan yararlanıp sürpriz goller buldu.
G.Saray'ın bu isteksizliği ve soğuk futbolu herkesi şaşırttı. Sevinecekleri tek şey, atılan goller ve kazanılan 3 puandı.
Görünen bir gerçek var ki, sarı kırmızılı taraftarların artık sabrı kalmadı. Başta kaleci Mondragon olmak üzere futbolcularını yuhaladılar. Bunlar hiç de iyi sinyaller değil.
Yazının Devamını Oku 1 Ekim 2003
<B>BİRİNCİ</B> bölüm... G.Saray topa yüzde 61 oranında sahip. Ama nerede? Kendi alanında. Al gülüm, ver gülüm. Bu bölümde <B>Sabri</B> ile <B>Prates</B> sahayı iyi parselledi, ama onların ardındaki <B>Tamas</B> Milli Piyango'dan mı çıktı bilmiyorum. Ağır ve idmansız olmasına rağmen kadrodaydı. Nihat, G.Saray savunmasını hallaç pamuğu gibi attı. Fatih Terim'in en büyük hatası Tamas'dı. Uzun zamandır oynamayan, PAF takıma gönderip tekrar aldığı Tamas'ı neden sahnaya sürdü bilemiyorum.
Fatih bu hatasını anladı ve ikinci bölümde bu oyuncuyu kenara alıp, orta sahayı kuvvetlendirdi. Aslında bu değişiklik mükemmeldi. G.Saray her an Real Sociedad defansının içindeydi. Arif'iyle, Cihan'ıyla, hele Hakan Şükür'üyle rakip sahaya yerleşmişti. İnanılmaz hatalar yapıyordu Real Sociedad.
Güle oynaya
G.Saray Hakan ile darbeyi de vurdu. ‘‘Arkası gelecek’’ diyorduk. Real Sociedad hücum bile edemiyordu. Neye uğradığını şaşırmıştı İspanyol ekibi. Ama, o bitirici işi bir türlü yapamıyordu G.Saray. Rakip ya bir, ya da iki kere geldi. Kornerden bir kafa topuyla golü attı. G.Saray da neye uğradığını şaşırdı, oyunu bıraktı.
Ya Hasan'a ne demeli. Rakip faul yapıyor, hakem veriyor. Tekrar kalkıp rakibin üstüne gitmenin bir anlamı var mı? Hala bazı şeyleri anlayamadılar. Neyi değiştirmeye çalışıyorsunuz ki. Hakem faulü lehine vermiş. Böyle bir maçta takımını 10 kişi bırakmanın bir anlamı var mı?
G.Saray bana göre birinci bölüm kötü oynadı, Terim de hatalarını gördü. İkinci bölümde de istediğini yaptı. Ama dediğim gibi, bitirici işleri yapamadı. Ayhan orta sahanın yükünü tek başına çekti. G.Saray aslında yediği ikinci golden sonra Hasan atılmasa, oyunu bırakmasa, beraberliği de kurtaracak, puan da alacaktı. Bana göre Real Sociedad güle oynaya maçı aldı götürdü. G.Saray'ın, ‘‘Nerede hata yaptım’’ diye düşünmesi lazım.
Yazının Devamını Oku 27 Eylül 2003
<B>DEPLASMANDA</B> oynuyorsan ilk yumruğu sen vuracaksın ve rakibi sallayacaksın. <B>Sabri,</B> 30 metreden vurdu. Kaleciyi sarstı, Adanaspor da sallandı. Ben bu futbolcuya kefilim. Yıllar önce Emre Belözoğlu da yeni yeni Galatasaray formasına ısınırken aynı kelimeyi kullanmıştım. Emre'nin geldiği yer belli. Aynı sözleri Sabri'ye söylüyorum...
Hani durgun bir hava vardır. Hiç beklenmedik bir anda rüzgar çıkar, durulur, sonra tekrar başlar. Galatasaray'daki Sabri de aynen öyle. Galatasaray durgun, topu kazandığında bir rüzgar esiyor, bir dalgalanma başlıyor. Yani Galatasaray'ı ateşleyen kişi. Her yerde var kerata. Rüzgar yaratıyor. Sağ kanattan iki defa Prates ile birlikte geldi, Adana'yı salladı. Rüzgarını yaptı, işi bitirdi. Bu çocuk inşallah bir sakatlık yaşamaz, böyle devam eder. Onun da geleceği yer, Emre gibi olacak.
Gençlik aşısı
Fatih Terim dün takıma bir gençlik aşısı yaptı. Zaten Sabri vardı, Berkant, Cihan, Volkan'ı da ekledi. Berkant, Cihan ve Volkan sabit bir şekilde yerlerinde kalmadılar, sahada sürekli gezindiler. Biri sola kaçtığında diğeri onun boşalan yerini doldurdu. Bir hareketlenme oldu. Yalnız Ayhan orta sahanın göbeğinde oynayıp, top yönlendirmek istiyordu, ama olmuyordu. İlk kez oynayan Orhan Ak, maç tecrübesizliğinden dolayı toplara bazen yanlış yön veriyordu. Prates dün de hareketliydi, ama zaman zaman defansın ofsayt taktiğini bozuyordu. Orta saha kalabalık ve biraz da gençlik aşısı olduğu için mücadele vardı. Ama gençler, sakın ha iyi oynadık demeyin. Daha bir çok eksiğiniz var.
Şimdi Fatih Terim ikilemde kalacak. Önünde Real Sociedad'la önemli bir maç var. Dışarıda kalan oyuncularla bugün oynayan oyuncular arasında bir tercih yapacak. Çünkü gençlerin bazı eksiklerini gördü. Artık tercihini buna göre yapacak. Çünkü Adanaspor'da fazla bir hareket yoktu. İlk 3-5 dakika Galatasaray kalesine gitti, daha sonra pes etti. Tek santrforla maça başlayan Yılmaz Vural, çift santrfora dönünce orta saha gevşedi. Hele sol taraf Sabri'nin gazabına uğradı. Sonradan oyuna giren Bratu, Petre ve Murat'ın da daha hazır olmadığı gözlendi. Galatasaray bu gençlerle oynarken geride De Boer de fazla yorulmadı desek, doğru söylemiş oluruz.
Yazının Devamını Oku 22 Eylül 2003
<B>BÖYLE </B>büyük maçlarda, teknik adamlar, <B>KALİTE, VERİMLİLİK</B> ve <B>TECRÜBE </B>ile sahaya çıkmak ister. Oyun kalıplarını hazırlar ve bu saydıklarımı fazlalaştırmayı hedeflerler. G.Saray ne yaptı? Oyun kalıbını Hakan Şükür'ün üstüne kurdu. Çünkü, F.Bahçe'de Tomas ve Luciano gibi defans oyuncuları ile mücadeleye girecek, defansın dengesini bozacak tek kişi Hakan'dı. Onun indireceği paslarla Arif, Sabri, zaman zaman Volkan ve Batista gelip gol kanallarını bulacaktı. Hakan bunu yaptı, savaştı. Böylece pozisyonlar hazırladı.
F.Bahçe ne yaptı? Ümit Özat ve Selçuk'la orta sahaya hakim olup, oradaki atakları kesecek, sağ ve sol kanatlarda oynayan Aurelio ve Kemal'i kaçıracaktı. Böylece G.Saray defansını dağıtıp, hücumda Serhat ve Hooijdonk'u bulmaktı amacı. Önceleri bocaladı, sonra kenarlarda bulduğu atakları neticeye götürdü.
Taktik savaşı
Bana göre G.Saray'da kilit adamlar Hakan Şükür ve Sabri idi. Bu futbolcular, her an oyunun gidişatını değiştirecek kalitedeydi. Fatih Hoca ne yaptı? Oyunun akışında orta alanda sızıntı gördü, Baliç'i alıp, Hakan Ünsal'ı soktu. Sonra da oyunda devamlılığı olmayan Volkan'ı çıkartıp, Cihan'ı sahaya sürdü. Bu da yetmedi, defansta çok açık veren Frank de Boer'i alıp, Suat Usta'yı onun yerine monte etti.
Daum ne yaptı? Sahaya sürdüğü oyuncuları oyun kalıbına uyduğu için uzun süre değişiklik yapmadı. Oyun kalıbından memnundu. Gününde olmayan Serhat'ı çıkartıp, genç Semih'i oyuna aldı. Yani burada kazanma duygusu fazla olan Daum'du. Fenerbahçe'nin yediği goller için onu fazla suçlamamak lazım. Çünkü, yediği goller biraz da şans kokuyordu.
Karşılaşmanın hakemleri son dakikaya kadar kusursuz bir yönetim gösterdi. Ancak, Luciano kornerden gelen topu eliyle kesti. Hakem Muhittin Boşat görmedi.
Yazının Devamını Oku