7 Aralık 2004
Rıdvan Dilmen’in F.Bahçeli olduğunu herkes bilir. Rıdvan, G.Birliği-G.Saray maçı sonrasında uçakta takımla birlikte İstanbul’a döndü.Volkan ile koyu bir sohbete başladı. Konu da elbette Galatasaray-Fenerbahçe maçıydı. Rıdvan, ‘F.Bahçe, G.Saray’ı yener, ligin sonunuda da 10 puan farkla şampiyon olur’ dedi. Bunun üzerine Volkan ve onun bir arkadaşı, ‘Galatasaray bu maçı alacak, istersen takım elbisesine iddiaya girelim’ dedi. Rıdvan durur mu, ‘Tamam. Siz bana bir tane, ben size üç elbise alacağım’ diyerek iddiaya ortak oldu.
Hasan’dan espiri: Tommiks gibisin Sabri
HASAN Şaş ağzına geleni söyler. Esenboğa Havaalanı’nda da iki kelime etti, herkesi kahkaya boğdu. Yıldız oyuncu, karşısında bir anda Sabri’yi gördü ve ‘Sabri artık şu saçlarını değiştir. Tommiks gibisin. Saçlarına bir şekil ver. Bak ben sıfırdan at kuyruğu yaptım, güzel de oluyor’ dedi. Genç oyuncu da, ‘Abi herkes saçımı beğeniyor, ayrı bir hava veriyor’ şeklinde cevap verdi. Hasan Şaş da, ‘O zaman böyle devam et oğlum’ dedi. Öte yandan plakasını çantasında taşıyan Hasan, çantasını açıp, kırmızı büyük bir araba plakası çıkardı. Üzerinde, ‘RİO DE JENERİO/MARACANA/GALATASARAY’ yazıyordu. Hasan, ‘İzin alırsam bunu arabama takacağım’ diye konuştu.
Uçakta lahmacun partisi verdi
Hakan Şükür’ün kardeşi Gökhan Şükür de kafilenin içindeydi. Uçak Freebird firmasına ait olduğu için özeldi. Uçakta bir anda yabancı olmayan bir koku yayıldı. Gökhan Şükür, ağabeyi Hakan’a, ‘Maç öncesinde oyunculara sözüm vardı. Yenin, uçakta lahmacun partisi vereceğim demiştim. Sözümü tuttum, onlar da afiyetle yiyorlar, koku ordan geliyor’ diye konuştu.
Yazının Devamını Oku 5 Aralık 2004
<B>İYİ </B>takım için en yararlı futbolcular, her hafta istikrarı yakalayan futbolculardır. Teknik direktörler bu tür oyuncuları her zaman kadrosunda görmek ister. İşte <B>Tomas.</B> Hem yazılarımda, hem televizyonlarda konuşurken, iki-üç hafta ‘Tomas’ dedim. O, G.Saray’ın can damarı.
‘Tomas’ diyorum, ama Mondi’yi de yabana atmamak lazım. Mondragon da en kritik anlarda sahnedeydi. Tomas ve Mondragon’un yanı sıra Song, Orhan ve Cihan da bu organizasyonun içindeydi.
Sabri, geçen hafta olduğu gibi, dün de arzulu, istekli bir şekilde savaşını devam ettirdi. Volkan, tek başına orta sahada takımını yönlendiren kişiydi. Kıran kırana verdiği mücadele dışında, kanatlara ve forvete attığı toplarla dikkati çekti.
Haftalardır G.Saray’ın hücum mangasında görev alan Hakan Şükür ve Necati, dün susmadılar, konuştular. Aslında az konuştular. Daha fazla konuşabilirlerdi. Çünkü, ikinci bölümde G.Birliği, ‘gol atayım’ diye açılınca, çok pozisyon buldular ama telaşa kapıldılar.
Doğru tercihler
Hagi, oyuncu değişimi yaparken, haklıydı. Hakan Şükür’ü oyundan alırken, G.Birliği defansının ileri çıkıp, boşalttığı alana, çabuk bir adam olan Hasan’ı koydu. Hakan Şükür’ün oyundan çıkarken pazubandını yere bırakması, onun hala pek çok sorunu kafasından atamadığını gösteriyor.
Hagi, geçen haftaki A.Gücü maçındaki gibi bu kez de işi garantiye almak istedi. Defansa iki tane daha adam alıp, Cihan’ın yerine Bülent’i, orta sahada varlığı, yokluğu belli olmayan Conceiçao’nun yerine de Petre’yi aldı. Bu düşüncesinde de haklıydı.
Yazının Devamını Oku 27 Kasım 2004
<B>KIŞ</B> erken geldi. Yolları karlar kapladı. G.Saray, Ankara seferine çıkarken ‘<B>Aman tedbirimi alayım, zincirimi takayım, lastiklerimi sağlamlaştırayım. Bu yolculuk bir kaza ile biterse, yola devam edemem. Hedeften koparım’ diyordu. Bu yolculuk G.Saray için kritikti. G.Saray, zaman zaman neden ürkek oynuyor anlamıyorum. Orta saha hücum adamlarının arkasında oynamaktan nedense çekiniyor, ‘Geri dönersem yorulurum’ diyor. Conceiçao arabanın vitesini hiç yükseltmiyor, hep geri takıyor. Direksiyonu da hep aynı yerde çevirip duruyor. Kardeşim sen Conceiçao isen öyle toplar atacaksın ki, hücum adamları pozisyon bulacak. Hücum adamlarına al gülüm ver gülüm pası herkes yapar.
Şans faktörü!
Bu Tomas’a ‘Bravo’ demek lazım. İstikrarlı mı, istikrarlı. Defansın sigortası. Kaç haftadır sıfır hatayla oynuyor. Necati’ye iki çift laf edeyim diyorum... Enerjisi var, öyle de güzel pozisyonlara giriyor ki... Girdiği o pozisyonları bir de değerlendirse, değme keyfine. Futbolda müsait durumda gol kaçınca, şans faktörü diyorlar. Ama öyle bir yerden vuruyorsun ki, gol olunca şans demiyorlar. İnsan kendi şansını kendi yaratır. Bu oyunun güzel sahnelerini meydana getiren sendin Necati. Bu sahnelerde gol de olsaydı, hem sen rahat ederdin, hem de arkadaşların. ‘Aman bu skoru koruyalım’ diye stres yapmazlardı.
Orta saha zenginleşmeli
Hagi baktı olmuyor, defansı güçlendirip, orta sahayı da fazlalaştırıp, ‘Puan maçıdır. Fazla lükse girmeyip elimdekini de kaybetmeyeyim’ felsefesini güttü. Sabri kardeşim bak koşuyorsun, mücadele ediyorsun, birşeyler yapmak istiyorsun. Demek ki isteyince oluyormuş. Mondragon’u tebrik etmek lazım. En kritik anlarda sahnedeydi.
Hakan Şükür’ün kafası demek o kadar dolu ki, attığı penaltı golünden sonra aşırı sevindi. Birkaç tane daha pozisyona girdi. Onları da gol yapsa kafası iyice boşalacaktı.
Bu arada A.Gücü de Diyarbakır galibiyeti nedeniyle dün biraz havalıydı. Kendilerine aşırı güveniyorlardı, ama bu güven Diyarbakır’da kalmış.
G.Saray, böyle oynamaya devam ederse hedefe topallaya topallaya gider. Ne yapıp edip, ligin ikinci bölümünde orta sahada futbolcu zenginliğine gitmesi lazım.
Yazının Devamını Oku 21 Kasım 2004
<B>G.SARAY’</B>da bir <B>oruç muhabbetidir </B>gidiyor... Ramazan geçti, bayramı da kutladık. Hadi şimdi de <B>‘oruç’ </B>desenize, G.Saray’ın form düşüklüğünü buna bağlasanıza... Koskoca bir bölüm bitti, G.Saray ne oynadı? Ben anlayamadım. Anlayan varsa, çıksın ortaya.
Malatyaspor akıllı top oynadı. Aykut Kocaman’ın ekibi orta sahayı kıskaca alıp G.Saray’ın oyun kurmasını engelledi. Ergün top kazanıyor, kime atacak belli değil. Saidou da öyle. Ara ki bulasın... Bir Cihan vardı, topu ayağına aldığı her pozisyonda gözleri bir periskop gibi arkadaş aradı. Baliç, sahada ilk defa yok. Genç Sabri ihtiyarlar gibi oynuyor. Nedir o hakeme itirazlar? Sen bu işleri abilerine bırak, sadece topunu oyna. Gençsin, enerjin var. Bütün hünerlerini göstermen lazım.
Hakan Ünsal’ın kanadı kırılmış, Malatyapor da bu bölgeyi yolgeçen hanına çevirdi. Hagi kenardan bir şeyler anlatmaya çalışıyor, ne söylediği belli değil. Aykut Kocaman kendinden emin, G.Saray’ı iyi etüd etmiş. Bu arada G.Saray’ı iyi tanıyan Ömer, Mert, Murat, Bülent Akın gibi oyuncuları var. Ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlar.
Aykut Kocaman, ‘G.Saray benden ürksün’ dercesine, defans anlayışında tipik bir deplasman takımından çok cesurdu. Hagi, koca bir bölüm bittikten sonra uyandı. Bir takımın can damarı, kuşkusuz orta alandır. Yani yemek orada pişer, ondan sonra sofraya sunulur. Hagi de ikinci bölümde farkına vardı. Volkan ve genç Cafercan’ı alıp, burayı kalabalıklaştırdı. Sonra baktı, Saidou’da iş yok, Sabri’yi ortaya alıp, Ümit Karan’ı da Hakan Şükür’le Necati’nin arasına sürdü.
Gol aramaya başladı ama koca bölümde kaleye şut atmayı düşünmeyen bir takım nasıl gol atabilirdi? Bu yanlışlığın farkına Volkan’la vardılar. Volkan iki şut attı, biri gol oldu. Ne kadar şut atarsan, o kadar gol şansın fazla olur.
G.Saray’a yönetmen şart
Hagi ne yapıp edip, bir orta saha adamı bulmalı. Onun da yönetmenlik görevine soyunması lazım. Cafercan, genç ve geleceği olan bir futbolcu. Onu desteklemek lazım. Bu desteği de tribün yakın olduğu için sakatlığı nedeniyle kadroda olmayan Hasan Şaş verdi.
Dünkü maçta Malatya’yı ve hocası Aykut Kocaman’ı tebrik etmek lazım. Osterc’i çıkartıp, bir başka hücum adamı olan Atilla’yı almak cesaret isterdi. Aykut da bu cesareti gösterdi. Hiçbir zaman katı defans anlayışı içerisinde olmadı, sürekli golü düşündü.
G.Saray’ın bu form düşüklüğü kafaları kurcalıyor. ‘Kasım ayından sonra iyi olacağız’ diyen Hagi’ye sormak lazım. G.Saray, ne zaman düzelecek. Yoksa sen de mi bu düşüşü oruca bağlıyorsun.
Yazının Devamını Oku 18 Kasım 2004
<B>F.BAHÇE</B>, zaten defansından ‘<B>Çile bülbülüm çile</B>’ diyor. Bir çileyi de <B>Ersun Yanal</B> söylüyor. Kazandığı topu kullanamayan, manevra kabiliyeti hiç olan bir Servet ve onun yanında Deniz. O da sonbaharda ‘yaprak dökümünü’ oynuyor. Ben, bugün gazetede ‘Bu maçta defans iyi oynarsa skor değişik olur, yoksa yine hüsran’ demiştim bir büyük ağabeyime. Heyyy Ersun Yanal... Sistem mistem hak getire. Madem ‘sistem’ diyorsun niye kanatlardan oynatıyorsun? Ukrayna’nın defansı boylu poslu. Biz ise boy fakiri. Amatör takım antrenörü bile Ukrayna gibi bir rakibi görse ‘Aman çocuklar, bu takım boylu poslu, yerden oynayın’ der.
Ne oldu, Hakan Şükür. Tüm milli takım teknik adamları Hakan Şükür’le çalışmak istedi ve başarılar kazandı. Sen ise ona ‘Abbas Passanger’, yani yolcusun dedin. Hakan Şükür, Trabzon’da yaptığın yanlışları gördü sana söyledi. Sen bunu kaldıramadın. Sen, söz geçirecek kişilerden oluşan bir ekip istiyordun. Hakan Şükür’ün bu laflarını hazmedemedin. Senin futbol kültüründen bin kat daha fazla o kültüre sahip Hakan Şükür. Çok sayıda teknik adamla çalıştı, onun öğrendikleri daha fazladır.
Başını taşlara vuracaksın
Emre’ye bayılıyorum. Zaten 16 yaşından beri ‘Adam olacak, peşinden koşacağız. Aman şununla bir röportaj, bir söyleşi yapalım. Bu çocuk gelecekte Türkiye’yi yurt dışında bile temsil edecek’ dedim. Gülen oldu, kaale almayan da oldu. Ama ben inatla bu çocuğu yazdım da yazdım. Sonunda İtalya gibi futbolun beşiğinde paylaşılamayan kişiler arasına girdi. İşte Emre... Ukrayna 11 kişi, Emre 1 kişiydi. Helal sana... Seninle gurur duyuyorum.
Ukrayna, ilk yarıda istediğini aldı, Shevchenko ikinci golü attı. Oyunun ikinci bölümünde ise Milli Takımımız’ın sahasında bir kahve içmediği kaldı. ‘Amaann, nasıl olsa istediğimizi aldık, bir de sigara yakayım bari’ diyecekti ama onu da bulamadı. Şimdi ne olacak? Ersun Yanal, Kenan Doğulu’nun şarkısını söyleyecek ‘Aşkım Aşkım diye ağlayacaksın... Başını taşlara hergün vuracaksın.’
Yazının Devamını Oku 14 Kasım 2004
<B>AEK </B>Kulübü, maçtan önce nefis bir belgesel hazırlamış. Kale arkasındaki dev skorbordlarda, karşılaşmanın oynandığı Olimpiyat Stadı’nın oluşumunu anlatan bir film gösterildi. Tahta tribünlü bir stattan 75 bin kişilik bugünkü muhteşem stada nasıl gelindiği gözler önüne serildi. Belgeselde, her iki ülke halkı için özel önem taşıyan görüntüler de vardı. Yunanlılar’ın 1920’li yıllarda İstanbul’dan göçünün gösterildiği bölümde Sultanahmet Camii’nin minarelerinden yükselen ezan sesleri yükseliyordu. Bir an şaşırdık ve duygulandık. Bravo AEK’lı yöneticilere. Gerçekten çok güzel bir belgeseldi.
Aykut oynamaya hazır
Maça gelince... Burada birkaç isimden özellikle bahsetmek istiyorum. Kaleci Aykut, neredeyse her maçta yedek kalmasına rağmen, her an oynayabilecek gibi hazır. Mükemmel bir maç çıkardı. Hele 3-4 tane pozisyon vardı ki, en babayiğit kaleci bile bunları çıkaramazdı. Ümit Karan’ın savaşmasını çok beğendim. Fizik gücünü olağanüstü bir biçimde kullanıp, AEK defansıyla tek başına boğuştu. Esas kadroyu bu kadarla bırakıp, gençlere gelelim.
Resital verdi
İkinci yarıda sahne alan gençleri dikkatle izledim. Bir çocuk hemen gözüme çarptı. Adı Zafer. Boylu poslu değil ama fiziği yerinde. Topla öyle güzel oynuyordu ki, adeta resital veriyordu. Kazandığı topların bir tanesini bile yanlış kullanmadı. Üstelik mücadele gücü de yüksekti. Yılmadan savaşıyordu. Hayret ettim. Bir de Arda vardı. Zafer kadar olmasa da, gayet iyi oynadı. Cafercan ve diğerlerinden söz etmek istemiyorum. Çünkü, onlar bilinen isimler.
Ben yöneticilerin yerinde olsam, bu Zafer’i gözüm kapalı A takım kadrosuna koyar, Hagi’nin himayesine verir ve lig maçlarında da sahaya sürerim. Bu maçta görmek istediğim o çocuğu buldum. Adı da Zafer.
Yazının Devamını Oku 6 Kasım 2004
<B>KUNDURACILAR</B> ayakkabı yaparken ayağa göre kalıp kullanır. Dikişleri de ona göre ayarlar. Ayakkabı kalıbın dışına çıkarsa, ayağı ya vurur ya da bol gelir. Hagi de oyun kalıbında sağ taraf biraz bol olduğu için Necati’yi Cihan’ın önünde oynatıp, Sabri’yi serbest bıraktı. Kalıp bir hayli sıktı. Galatasaray pozisyon üretemedi, çünkü ayakkabı çok sıkıyordu. Hagi baktı olmuyor, kalıp üstüne kalıp değiştirdi. Necati, Volkan ve Baliç’i çıkartıp, yerlerine Saidou, Ümit Karan ve Arif’i aldı. Yine ayağa uymadı. Ayakkabı sıktıkça sıktı.
Bu futbolcular o kadar lig maçında oynayan kişiler değil mi? Ne oldu da bu kadar düşüşe geçti? Hayret edilecek bir şey. Bu hünerli ayaklar 60’tan fazla top kaybı yaptı. Koca oyunda şut yüzdesi bana göre sıfırdı. Hatta yok denecek kadar azdı. Topu bir türlü akıtamıyorlar. Akıtamayınca da top rakip alana gitmiyor. Gitmeyince de sular kesiliyordu. 3-4 pası bir arada yapamayan Galatasaray’a ne demeli?
Dikkatimi çeken bir şey de iki gündür yağmur yağmayan Diyarbakır’da sahanın ıslak olmasıydı. Herhalde özel olarak yapıldı.
Hepsi kötüydü
Galatasaray’da ‘iyi oynadı’ diyebileceğim futbolcu aradım, ama bir tane bulamadım. Sarı kırmızılılar da ne oyun, ne gol bulabildi. Akçaabat maçı sonrasında Hagi’nin güzel bir konuşması vardı. Sanki bugünü düşünmüştü. ‘Bugünü bir daha hatırlamak istemiyorum’ demişti. Herhalde dünkü maçtan sonra hatırlamayacağı daha çok şeyler olacak, yine isyanları oynayacak.
Anlaşıldı ki, sezon başından beri yazdığım gibi bu takıma mutlaka bir rejisör lazım. Hagi bir ara öyle çıldırdı ki, neredeyse sahaya girip bu rejisörlüğü kendisi yapacaktı.
Hagi de hatalıydı
Bir sözümüz de Hagi’ye... Oyun kalıbında hata yaptı. Eğer bir oyun kalıbın iyi gidiyorsa, onun dışına çıkman yanlış olur. Hücum adamların Hakan, Necati, Baliç, Sabri, Ümit Karan ve Arif, kaleye bir türlü gidemedi. Gidememe sebebi de yukarıda söylediğim gibi rejisörün olmayışındandır.
Diyarbakırspor’da, yıllardır forma giyen Burhan o kadar akıllı oynadı ki, hücum adamlarına alan bırakmadı. Ben Galatasaray’ın Akçaabat maçında galip gelmesine rağmen kötü oynadığını yazmıştım. Bir kötü futbolunu da Diyarbakır’da gördüm.
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2004
KAFANDA, <B>‘Nasıl olsa bu maçı alarım’ </B>düşüncesiyle maça çıkarsan hayal kırıklığına uğrarsın. Sen gevşek oynarsan, seni kimse dinlemez.. Rakip küçükmüş, büyükmüş farketmez. Bir hafta zehir zembereksin, bir hafta süt limansın.
Hagi, uzun zamandır oynamayan Conceiçao’yu oynatmakla hata yaptı. Brezilyalı oyuncu haftalardır oynamıyordu ve güçsüzdü. Bu durumda orta sahada Ergün yalnız kaldı. Bu ikili oyuna yön veremedi.
Galatasaray takım olarak ne yaptı? Sağdan soldan, gelişi güzel şişirme toplarla rakibin üzerine gitti. A.Sebat öyle kapanmıştı ki, kurdukları o seti aşmak mümkün değildi. Bu kilidi açmanın tek yolu göbekten yapılacak ver-kaçlardı.
Telaş başladı
Ama bunlar gerçekleşmeyince telaş başladı. Hasan sağda, solda, kazandığı topları istediği gibi kullanamadı, bitirici toplar atamadı. Necati de eski Necati değildi. Rahat oynaması gerekirken, rakibin markajında kaldı. Markajda da tükendi. Bir takım, her zaman ahım şahım oynayacak değil ama, böyle zamanlarda da kilit çözecek futbolcuların sahne alması gerekiyor. G.Saray’da bu tür oyuncu çok.
A.Sebat’ı kutlamak gerek. Esareti kabul etmedi. Cesur oynadı hücum etmesini, defansa dönmesini bildi. Ve bunu oyunu çirkinleştirmeden gerçekleştirdi. G.Saray’ın şunu bilmesi lazım; Bu ligde hiç bir takım bal kaymak değil. Kolay kolay yemek zor. İşte Sebat.
Bu maçta G.Saray’ın yapamadığını İsmet yaptı. Eğer oyundan İsmet atılmasaydı, -ki o pozisyonda Tomas rakibini provake etti- sarı kırmızılı takımın kazanması çok zordu.
Hagi, baktı olmuyor, Conceiço’nun yerine Volkan’ı, hücumda daha tesirli olsun diye de Baliç’in yerine Ümit Karan’ı aldı. Ümit de attığı gol ve gverdiği gol pasıyla kapıyı açtı.
A.Sebat’ı oynadıkları oyundan dolayı kutluyorum. Aslında maçın hakkı 2-0 değildi. G.Saray artık hedefe gidiyorsa, her maçın 90 dakika olduğunu bilmesi gerekiyor. Trabzon maçında methiyeler düzdüğümüz futbolcuların bir hafta sonra yaşadıkları düşüşü anlayamadım. Bu olmamalı. Yoksa biryerde teklersin.
Yazının Devamını Oku