21 Nisan 2005
<B>GALATASARAY</B>, 10 gün önce ligde yenildiği Trabzonspor’a karşı bu kez tedbir alarak sahaya çıkmıştı. Birinci bölümde makineler yağlanmış, pistonlar hızlı çalıştı. Sağ kanat, sol kanat açık denize açılmış gibi tam yol ileri gidiyordu. Sağdan, soldan yapılan ortalar, Petkoviç’in tereddütlü çıkışlarına yol açıyor, ancak G.Saray bundan faydanalanamıyordu.
Birkaç haftadır pas tutan Ribery makinelerini yağlamıştı. Trabzonspor’un sol kanadını hallaç pamuğu gibi atıyordu. Galatasaray her an golü bulacak gibi oynuyordu.
İkinci bölümde Ribery durdu. Ne olduysa oldu, oyundan kayboldu. Ardından Trabzonspor’un golü de gelince, Galatasaray sallanmaya başladı. Topu ayağa oynayıp, oyunu hızlandıracaklarına gelişigüzel vurdular, şişirdiler. Oysa henüz ikinci yarının başıydı. Telaşa hiç gerek yoktu.
Hagi baktı, ilk bölümdeki oyun felsefesi ikinci bölümde yok, plan değişikliğine gitti. Ribery’yi ve Hakan Şükür’ü oyundan aldı. Hücumu daha fazla düşündü. Yapacak başka bir şey de yoktu zaten. Riske girdi ve kazandı
Rus ruleti
Hasan Kabze’yi dün hakikaten beğendim. İlk defa 11’deydi. Rakip defansta delik aradı, her tarafa da daldı. Oyundan hiç düşmedi. Uzatmalarda bile nefesi yerindeydi. Orhan Ak, sol kanatta günden güne iyi oynuyor. Ölü toplarda da gol şansı arıyor.
Dünkü 90 dakika bir yarı finale yakışacak oyun değildi. Seyrederken ben yoruldum. Futbolcular da oynamadığı için yorulmuşlardır herhalde.. Sanki bir futbol maçı değil, rus ruleti izledik. Beceri, teknik ve hız değil, duran toplarda şansı olan kazandı.
Futbolun şaşmaz bir adaleti vardır. Laubaliliği asla affetmez. G.Saray’ın golünden önce, Celalettin, Mondragon’la karşı karşıya kaldı. Yattara’ya pas verse, ya da daha düzgün vurabilse Trabzonspor 2-0 öne geçip finale çıkacaktı. Ama o bunların hiçbirini yapmadı.
Ve futbolun adaleti de hem onu, hem takımını cezalandırdı. Umarım bu tüm futbolculara bir ders olur.
Yazının Devamını Oku 17 Nisan 2005
<B>MAÇTAN </B>45 dakika öncesinde basın tribününe oturdum. Sebatlı futbolcular sahada geziyorlardı. Kimi top toplayıcıyla sohbet ediyor, kimi de bir grup yapmış muhabbet ediyordu. Kendi kendime "Çıktılar çayıra mevlam kayıra" diyordum. Artık bunlar işi bırakmış, gelecek yıl için herkes kendini düşünüyordu.
Maç başladı, benim "Mevlam kayıra" dediğim Sebat, aldı başını gitti. Golü buldu, sayamadım ama bir ton gol de kaçırdı.
Hele herkesin "Bitti" dediği bir Yusuf vardı. Yusuf, ince bacaklarıyla G.Saray'ın göbeğini deldi geçti. Bir bakıyorsunuz sağından atıyor, bir bakıyorsunuz solundan atıyor, bir bakıyorsunuz ara pası vererek arkadaşlarını Mondragon'la karşı karşıya bırakıyordu. Yusuf, bunu "Tırıs" adımlarla yaptı. Tribünler "Ahh vah" diyor, kaçan gollere yanıyordu.
İlk yarı bir şey yok
Bu zamana kadar G.Saray defansının bu kadar dalgalandığını hiç görmedim. Akçaabat bir de fizik gücünü sürdürseydi o zaman G.Saray "Vay anam vayy". Necati, uzun haftalardan beri opsiyonlu oynuyor. Dün de sahnede değildi. Öyle ki arkasındaki Hasan Kabze rahatsız ediyor herhalde. Daha değişiklik olmadan, tabelanın bile kalkmasını beklemeden saha kenarına geldi. Bu ne demek? "Kendini artık toparla, yoksa yerin sallantıda."
Cihan'ı bu kadar ağır görmedim. Conceiçao, orta sahada serbest topları bile kanatlara atarken, ayarsızlıklar içerisindeydi.
Sonra orta sahada Hagi değişiklik yaptı. Genç Zafer'le Sabri'yi ortaya alarak o bölgeyi sağlam tuttu ve basit paslarla oyunu kontrol altına aldı. Bu Zafer, oynarsa ve takımda devamlı şans bulursa kendine güveni gelir ve gelecek için bir ışık parlar.
G.Saray'ın birinci bölümde bir tane doğru dürüst şutu yok, verkaçı yok, oyunda felsefesi yok. Tesadüfi bir gol olmasa maçı kazanması çok zordu. Atılan gollere bir bakın. Bir Hasan Kabze'nin şutu var, diğerleri karambol ve ahiyle vahiyle gelen goller.
G.Saray bundan sonraki maçlarını böyle oynarsa hedefe nasıl gideceğini anlayamam. Futbolcuların üzerinde sanki bir tonluk yük binmiş gibi. Ağır tempoda ve isteksiz. Ayaklar zaman zaman bir ileri, iki geri gidiyor. Gündüz maçı bahane.
Yani G.Saray'ın dün Akçaabat'taki futboluna gelince bundan sonra "Mevlam kayıra". Hagi, her gittiği yerde hırsız damgasıyla yuhalanıyor. Yaptığı açıklamada da bırakacağını söylüyor. İsim vermeden birilerine topu atıyor. Hagi, bırakmak istiyorsan bırak. Zaten bundan daha kötü futbolu kimse oynatmaz.
Yazının Devamını Oku 11 Nisan 2005
<B>ESKİ</B> bir şarkı vardır, <B>"Açmam açamam, söyleyemem derdimi"</B> diye başlar. G.Saray, Trabzon defansını delmek için hiçbir şey yapmadı. Her iki takım da rakibin defansından sızabilecek boş kanallar aradı. Ama o kanalı bulmak zordu. Bu zorluk, golü tesadüflere bırakmıştı. Gol atan rahatlayacaktı. O golü de Trabzon attı.
Peki, G.Saray ne yaptı? İkiye birlerle verkaça kaçıp rakip defansı zor durumda bırakamadı. Sağ kanat işlemedi, sol kanat sadece Ayhan birşeyler yapmaya çalıştı o kadar.
Sonunda iş geriden şişirilen uzun toplara kaldı. Trabzon defansında Tolga gibi, Erdinç gibi uzun adamlarda o topları kolayca topladılar.
Trabzon'da üç önemli isim var. Yattara, Fatih ve Gökdeniz. Üçü de G.Saray'ın üzerine gelmedi. Orta alanı, "Sizin olsun" diyerek G.Saray'a bıraktılar. Ama bu ikramı bile geri çevirdi sarı kırmızılılar.
Necati'ye bir çift lafım var. Necati, "Armut piş, ağzıma düş" diyor. Hakan Şükür de o armutu Necati'ye veriyor. Ama yine de olmuyor. Necati, "Gol atınca beceri senin, kaçırınca şanssızlık." Ben buna inanmıyorum.
Hagi’nin yanlışı
Bir futbolcu, alkışı da hak eder, protestoyu da. Seni protesto edenlere kızmayacaksın. G.Saray'dan kimler geldi, kimler geçti. Öyle ki, senin yanında ne memur var, ne bekçi var. Buna rağmen gol atamıyorsun. O zaman sana kızarlar.
Trabzonspor'da Szymkowiak'ı çok beğendim. Hem oyunu okuyor, hem mücadele ediyor, hem de topa vurmasını çok iyi biliyor. Bordo mavililerde defansın her iki kanadı da iyiydi. Önce Ribery'ye, sonra oyunun ikinci bölümünde oyuna giren Hasan'a kilit vurdular.
Hagi'nin orta sahada yaptığı değişiklikler yanlıştı. Kanat akınlarıyla sonuca gidemiyorsun, o zaman Ayhan'la Conceiçao ile Ergün'le bu bloğu kalabalıklaştırcaksın. Yapılacak pas yüzdeleriyle rakibi deleceksin. Kısacası, teknik becerisi yüksek oyuncularla oyuna müdahale edip topu yerde kullanacaksın. Hagi bunu da yapamadı. Yapamayınca da lastik de patladı.
G.Saray neyi kovalayacak? Şampiyonluğu mu, lig ikinciliğini mi? Sizler karar verin.
Yazının Devamını Oku 5 Nisan 2005
KAYSERİZPOR beraberliği G.Saraylılar’ı üzerken, Hagi, yakın arkadaşlarına güven verdi.Şampiyonluk yarışından hiçbir zaman kopmayacaklarını yanındakilerine söyleyen teknik patron, şunları söyledi: ‘Kayseri maçı bizim miladımız olacak. Ben pes etmeyi sevmem. Bazı futbolcuların biraz kulağını çekmem gerek. Hasan’ı tekrar kazanmak için Ayhan’ı orta alana aldım. Hasan da oyuna iyi başladı, ama ileri dakikalarda değişim yapmak zorundaydım. Oyundan çıkarken, belki sinirli bir hareket yapmış. Ben görmedim. Hasan’ı tanımasam, buna daha çok sinirlenirdim. Futbolcu bir gün oynar, bir gün de yedek kalabilir. Bu futbolun ve futbolcunun kaderidir. Bundan böyle PAF takımda oynayan bazı futbolcuları aramıza alacağız.’Ribery: Yüzde otuz oynuyorumG.SARAY’ın fırtınası Ribery, oynadığı futbolun kendisini tatmin etmediğini açık bir dille söyledi. Fransız oyuncu, ‘Performansımı beğenmiyorum. Geçtiğimiz hafa Fransa’da üst üstüne iki zor milli maç oynadım. Dönüşte Kayserispor maçına çıktım. Yani yedi günde 3 maç oynadım. Şu anda oynadığım futbolun yüzde otuzunu ortaya koyuyorum. Sezon sonuna kadar bunu artıracağım. Ama benim yüzde yüz futbolumu önümüzdeki sezon göreceksiniz’ dedi.Sahalardan ekranlaraFATİH Terim döneminde hem G.Saray’ın, hem de Milli Takım’ın direkt adamı olan bir futbolcu vardı. Sonraları bir düşüşe başladı. Ve ikinci ligde Vestel Manisa takımına gitti Vedat İnceefe. Haksızlığa her zaman karşı olan Vedat, burada da fazla durmadı. Her zaman genç kızların ilgisini çeken tecrübeli oyuncuya şimdi sinemacılar el attı. İsmi sır gibi saklı bir yönetmen tecrübeli oyuncunun resimlerini görünce dizide oynatmaya karar verdi. Yeşil sahaların eski gözdesini şimdi bir TV’de dizi kahramanı olarak seyredeceğiz.
button
Yazının Devamını Oku 4 Nisan 2005
<B>GALATASARAY</B> için bir dönemeç maçı sayılırdı. Kayserispor düşme hattında, can derdine düşmüş bir takımdı. Böyle bir maçtan yara almadan kurtulmak sarı kırmızılı takıma nefes aldıracaktı. İlk yarı G.Saray yelkenleri açmış 3-4 adamla hücum ediyor, zaman zaman bu sayıyı beşe çıkarıyordu. Kanatlardan, "lokum" gibi toplar geliyordu. İşin doğrusu, daha oyunun başında skor çok değişirdi. Ama Hakan Şükür-Necati ikilisi son hamleyi yapamadılar. Yapamayınca da tüm takım strese girdi.
Kayserispor, haddini bildiği için defansını kalabalıklaştırmıştı. "Atarsam bir tane atarım, üstüne yatarım" düşüncesindeydi. Ve istediğini de oyunun son 10 dakikasına girilirken yaptı.
G.Saray ise sanki bu golü bekliyordu. Golü yedikten sonra açıldılar ve istediklerini de yaptılar. Hagi, daha önceki oyun kalıbında bazı futbolcuların yerlerini değiştirmişti. Ayhan orta sahada, Hasan kanatta, Ergün ise kulübedeydi. Kayseri'nin golünden sonra oyun bir anda değişti.
Futbolun hançeri
Önce Hakan Şükür, sonra da Hasan Kabze sahneye çıktı. Üzüntü bir anda sevince döndü. Ama futbol bu. Futbolun güzelliği de bu. "Kazandım" diye zamansız sevineni öyle bir aldatır ki..
Tıpkı G.Saray gibi. G.Saray, "Ben bu işi bitirdim" dediği anda futbolun hançerini sırtında hissetti. Sevinç bu kez hüzüne döndü.
Dünkü sonucun aslında bir kaç nedeni vardı. Bunlardan ilki Hagi'nin takım içindeki taşlarla oynama isteğiydi. Ergün gibi bir ismi arenaya ancak 65. dakikada sürdü. Ayhan'ın görev alanını değiştirdi. Tüm bunlara Necati'nin kötü futbolu da eklendi. Ribery oyuna adapte olamadı. Onu iki kişi marke etti, Cem Karaca da çabukluğunu iyi kullanınca Ribery adım atamadı. Yani Ferrari su kaynattı.
Bu oyunla dalgaya tutulan G.Saray, tam limanda iskeleye halatı atarken ip koptu. Kopunca puan da koptu.
Yazının Devamını Oku 27 Mart 2005
<B>GİTTİ,</B> gidiyor... Vurdu, vuruyor... Oldu, oluyor derken, netice oldu erken. İki bücür <B>Emre-Yıldıray, </B>taktılar fişi 5 dakikada bitirdiler işi. Milli Takım bu zaman dilimi içinde oyunu forse etti, Arnavut Milli Takım’ı bitti. Gelelim sonrasına... Milli Takım fişi çekti ama iş bitmemişti. İnterliyle, Hertha Berlinli oyunu kontrol ediyorlar, düşünmeye zamanları olmadığı için ne Necati, ne de Fatih Tekke bir türlü bu ikiliyi paslarıyla buluşturamıyorlar, ileri ikili sağa gideceğine sola, sola gideceğine sağa gidiyordu. Ondan sonra da oyuna hakimiyet bitti. Milli Takım 1 haftadır çalışıyorsa artık bunlar ezberlenmeli, makine gibi olmalı, tıkır tıkır işlemeli. Hamit Altıntop, önce sağ kanadın hücum bölümünde, sonra ikinci yarıda defans bölümünde, en sonunda da hücum bölümünde... Anlayın yani oyun kalıbındaki felsefeyi.
Beş dakikadan sonra
Bunlar tabii ki olur, ama Ersun Yanal bunları daha önceden düşüp ona göre karar vermeli. Yanal, baktı olmuyor, bu sefer Ayhan ve Gökdeniz’i alıp oyun kalıbını değişime uğrattı. Takıma da ,hareketlilik de geldi. Bunu biliyorsan ve daha önce de kafanda varsa, yapacaksın. Beş dakikadan sonra, izleyenlere uzun müddet ızdırap çektirmeyeceksin.
Tare ve Bogdani bizim defanstaki Tolga ve İbrahim Toraman’ın hem fizikleriyle hem de akıllarıyla gerçekten pestilini çıkarttılar. Hele o saçları civcive benzeyen Tare, ikisini de mahvetti.
Arnavut takımının kapasitesi belli. Oyunun son bölümlerinde bizim defansın bir futbolcuya yüklenmesine hakem bir penaltı verse bu sefer panik başlayacak ve belki de 5 dakikalık serüven duman olup gidecekti. Hele Ersun Yanal ‘Aman kardeşim ben bir ızdırap çekmeyeyim. 2-0, 2-0’dır. Bu Arnavut takımı fena geliyor. Defansı fazlalaştırayım’ diyerek Bülent’i almasına pes doğrusu. Son sözüm şu: Artık yılan hikayesine dönen Ersun Yanal-Hakan Şükür polemikleri ortadan kalkmalı. Neden?. Çünkü Yıldıray ve Emre gibi Milli Takım’ın beyni olan oyuncuların oyun felsefesini bilen bir tek Hakan Şükür var. Vazgeçin bu sevdadan, Fatih de kalsın Hakan da gelsin... Hepini görelim ve işi bitirip Almanya’ya gidelim o kadar.
Yazının Devamını Oku 22 Mart 2005
Ankaraspor maçının 28. dakikasında ayakkabısının bağcıklarını sağlamlaştırmak için saha kenarına koşan Hasan Şaş, bir an için ne yapacağını unutunca, ortalık karıştı. GALATASARAY-Büyükşehir Belediyesi Ankaraspor maçında dakikalar 28'i gösterirken ilginç bir olay yaşandı. Hasan Şaş, bir depar atarak hızla saha kenarına koştu. Kenara geldikten sonra eğilip, ayak bileğine baktı. Hasan, böyle yapınca, Hagi ve yardımcıları doğal olarak endişelendi. "Ne oldu? Bir sakatlığın mı var?" diye sordular. Hasan o anda başını iki elinin arasına alıp, "Yahu benim burada ne işim var? Ben niye gelmiştim?" diye kendi kendine söylendi. Kısa bir süre düşündükten sonra Hasan, saha kenarına niye geldiğini hatırladı. Ayakkabılarının bağcıklarını sağlamlaştırmak için gelmişti. Bunu, yedek kulübesindekilere söyleyince herkesi bir gülme aldı.
Daha sonra Hasan, bağcıklarını bağlayıp, oyuna girmek için izin istemek üzere dördüncü hakemin yanına gitti. Dördüncü hakem, Hasan'a izin vermesi için orta hakem Serdar Tatlı'ya işaret etti. Ancak, Tatlı işareti geç görünce Hasan bir süre saha kenarında beklemek zorunda kaldı. Bu sırada Ankaraspor'un ilk golü geldi. Yani Galatasaray, ilk golü 10 kişi iken yedi. Hasan Şaş'ın bir anlık gafleti, sarı kırmızılıların gol yemesine neden oldu.
Ayhan direkten döndü
HAFTALARCA takımda şans bulamayan, sezon ortasında da başka bir takıma takas verilmesi gündeme gelen Ayhan Akman, yılmadan çalışmasının ödülünü Milli Takım'a seçilerek aldı. Ligin ilk yarısının sonunda takıma takviye yapılması gündeme geldiğinde, gönderilecek futbolcular listesinin ilk sırasında Ayhan yer alıyordu. Petre'nin gitmesine gönlü razı olmayan Hagi, Ayhan'ın Mehmet Topuz'a karşılık Kayserispor'a takas verilmesini istedi. Ancak Ayhan, bu takasa inatla karşı çıktı, "Ben Kayseri'ye gitmem. Hiç oynamasam da Galatasaray'da kalmak istiyorum" dedi. Sonunda Ayhan'ın dediği oldu ve takımda kaldı. Sonuç ortada... Ayhan, kendisini göndermek isteyenlere en iyi cevabı sahada verdi.
Son şampiyon Ribery
G.SARAYLI futbolcuların kamplarda en sevdiği şeylerden biri "playstation" oynamak. Bu oyunu o kadar çok seviyor ki, sık sık kendi aralarında turnuvalar düzenliyorlar. Henüz birkaç hafta öncesine kadar bu turnuvaların tartışmasız şampiyonu Volkan'dı. Ne var ki, Ribery geldikten sonra işler değişti. Oynadığı futbolla taraftarın gözünde 1 numara olan Fransız futbolcu, playstation'da da şampiyonluğu Volkan’dan devraldı.
Yazının Devamını Oku 21 Mart 2005
<B>GALATASARAY </B>taraftarı, <B>‘Cimbom’um sen çok yaşa, canım feda olsun sana.</B> <B>Hiçbir şeye değişemem’ </B>diye tezahürat yapıyordu... Bu sözler, ‘Geçse de gençlik çağım. Boş kalsa da kucağım...’ diye başlayan bir şarkıdan esinlenmedir. İşte o anda Hakan Şükür çıktı sahneye ve daha oyunun başında golünü atıp, takımını öne geçirdi.
G.Saray’da kazanma inancı vardı ve bu istek devam ediyordu. Daha sonra çok geçmeden ikinci gol geldi Necati’nin ayağından. Hasan Şaş, sakatlığını bahane edip kenara çıkınca G.Saray, sahada 10 kişi kaldı. İşte o anda film koptu. Ankaraspor adeta canlandı, G.Saray umulmadık anlarda golleri gördü kalesinde... Başkent takımı öyle bir oynuyordu ki, öne geçmesi işten bile değildi. Erman Özgür, Mondragon’u çalımla geçme sevdasına kapılmasa, G.Saray’ın sevinci hüzüne dönecekti bir anda.
Bereket versin, ikinci yarıda gençlik çağını yavaş yavaş geride bırakan Hakan Şükür bir kez daha çıktı sahneye. Attığı golle oyuna yeniden renk verdi, G.Saray’ı rahatlatan isim oldu. Hakan’ın ne zaman ne yapacağını bilemezsiniz. Ancak, Hakan Şükür olmak da kolay olmasa gerek.
Başrolde Ribery vardı
Sağ kanatta oynayan Ribery, balans, fren, gaz ve vites değişiminde bir numaralı adamdı G.Saray’da. Rakip defansın adeta başını döndürdü, verdiği gol paslarıyla maçın kaderini etkiledi. Hasan Şaş, ilk yarıdaki hatasını, takımının 4. golünü atıp kendini affettirdi. Şayet G.Saray, o golleri bulamasaydı, bana göre fatura Hasan Şaş’a kesilirdi.
Haftalardır sol kanatta iyi oynayan Ayhan’ın görevi dün orta sahadaydı. Zaten gerçek yeri olduğu için hiç acemilik çekmedi. Her şeyi halletti. Hem mücadelesini verdi, hem servis yaptı. Sonradan oyuna giren Sabri yedekliğinin verdiği ıstırapla basmadık yer bırakmadı. Sakatlıklar nedeniyle yine defansın solunda görev yapan Ergün, ‘Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım’ diyordu adeta.
Ankaraspor’u verdiği mücadeleden dolayı tebrik etmek lazım. Musa Büyük gibi çabuk ve hızlı bir adamın karşısında oynamak meseledir. Adam sanki pire gibiydi. Bir de Tita vardı. Hareketli bir futbolcu. Başkent takımı iyi top oynadı. Futbolun gereklerini yerine getirdiler. Ama rakipleri G.Saray’dı ve yapacakları hiçbir şey yoktu.
Yazının Devamını Oku