GALATASARAY, 10 gün önce ligde yenildiği Trabzonspor’a karşı bu kez tedbir alarak sahaya çıkmıştı. Birinci bölümde makineler yağlanmış, pistonlar hızlı çalıştı.
Sağ kanat, sol kanat açık denize açılmış gibi tam yol ileri gidiyordu. Sağdan, soldan yapılan ortalar, Petkoviç’in tereddütlü çıkışlarına yol açıyor, ancak G.Saray bundan faydanalanamıyordu.
Birkaç haftadır pas tutan Ribery makinelerini yağlamıştı. Trabzonspor’un sol kanadını hallaç pamuğu gibi atıyordu. Galatasaray her an golü bulacak gibi oynuyordu.
İkinci bölümde Ribery durdu. Ne olduysa oldu, oyundan kayboldu. Ardından Trabzonspor’un golü de gelince, Galatasaray sallanmaya başladı. Topu ayağa oynayıp, oyunu hızlandıracaklarına gelişigüzel vurdular, şişirdiler. Oysa henüz ikinci yarının başıydı. Telaşa hiç gerek yoktu.
Hagi baktı, ilk bölümdeki oyun felsefesi ikinci bölümde yok, plan değişikliğine gitti. Ribery’yi ve Hakan Şükür’ü oyundan aldı. Hücumu daha fazla düşündü. Yapacak başka bir şey de yoktu zaten. Riske girdi ve kazandı
Rus ruleti
Hasan Kabze’yi dün hakikaten beğendim. İlk defa 11’deydi. Rakip defansta delik aradı, her tarafa da daldı. Oyundan hiç düşmedi. Uzatmalarda bile nefesi yerindeydi. Orhan Ak, sol kanatta günden güne iyi oynuyor. Ölü toplarda da gol şansı arıyor.
Dünkü 90 dakika bir yarı finale yakışacak oyun değildi. Seyrederken ben yoruldum. Futbolcular da oynamadığı için yorulmuşlardır herhalde.. Sanki bir futbol maçı değil, rus ruleti izledik. Beceri, teknik ve hız değil, duran toplarda şansı olan kazandı.
Futbolun şaşmaz bir adaleti vardır. Laubaliliği asla affetmez. G.Saray’ın golünden önce, Celalettin, Mondragon’la karşı karşıya kaldı. Yattara’ya pas verse, ya da daha düzgün vurabilse Trabzonspor 2-0 öne geçip finale çıkacaktı. Ama o bunların hiçbirini yapmadı.
Ve futbolun adaleti de hem onu, hem takımını cezalandırdı. Umarım bu tüm futbolculara bir ders olur.