GALATASARAY için bir dönemeç maçı sayılırdı. Kayserispor düşme hattında, can derdine düşmüş bir takımdı. Böyle bir maçtan yara almadan kurtulmak sarı kırmızılı takıma nefes aldıracaktı.
İlk yarı G.Saray yelkenleri açmış 3-4 adamla hücum ediyor, zaman zaman bu sayıyı beşe çıkarıyordu. Kanatlardan, "lokum" gibi toplar geliyordu. İşin doğrusu, daha oyunun başında skor çok değişirdi. Ama Hakan Şükür-Necati ikilisi son hamleyi yapamadılar. Yapamayınca da tüm takım strese girdi.
Kayserispor, haddini bildiği için defansını kalabalıklaştırmıştı. "Atarsam bir tane atarım, üstüne yatarım" düşüncesindeydi. Ve istediğini de oyunun son 10 dakikasına girilirken yaptı.
G.Saray ise sanki bu golü bekliyordu. Golü yedikten sonra açıldılar ve istediklerini de yaptılar. Hagi, daha önceki oyun kalıbında bazı futbolcuların yerlerini değiştirmişti. Ayhan orta sahada, Hasan kanatta, Ergün ise kulübedeydi. Kayseri'nin golünden sonra oyun bir anda değişti.
Futbolun hançeri
Önce Hakan Şükür, sonra da Hasan Kabze sahneye çıktı. Üzüntü bir anda sevince döndü. Ama futbol bu. Futbolun güzelliği de bu. "Kazandım" diye zamansız sevineni öyle bir aldatır ki..
Tıpkı G.Saray gibi. G.Saray, "Ben bu işi bitirdim" dediği anda futbolun hançerini sırtında hissetti. Sevinç bu kez hüzüne döndü.
Dünkü sonucun aslında bir kaç nedeni vardı. Bunlardan ilki Hagi'nin takım içindeki taşlarla oynama isteğiydi. Ergün gibi bir ismi arenaya ancak 65. dakikada sürdü. Ayhan'ın görev alanını değiştirdi. Tüm bunlara Necati'nin kötü futbolu da eklendi. Ribery oyuna adapte olamadı. Onu iki kişi marke etti, Cem Karaca da çabukluğunu iyi kullanınca Ribery adım atamadı. Yani Ferrari su kaynattı.
Bu oyunla dalgaya tutulan G.Saray, tam limanda iskeleye halatı atarken ip koptu. Kopunca puan da koptu.