İlhan Söyler

Daha önce neredeydiniz

6 Aralık 2006
GALATASARAY’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki tüm maçlarını izledim. Ve gruptaki diğer 3 takımdan daha iyi olduğunu bas bas bağırdım. Ya kadersizlik, ya hatalardan ya da şanssızlıklardan dolayı son sırada yer aldı. Galatasaray dün rahattı ve istediği futbolu sahaya yansıttı. Öyle bir gol yedi ki, eski Galatasaraylı Mario Jardel’in vücudunun kısımlarını kullanarak attıkları gibiydi. Ama sarı kırmızılılar küsmedi. İyi oynadı.

Önceleri Sabri sağdan sürekli orta yaptı, ama yükselen yoktu. Sonra ortasaha verkaçlarına girdi. İnamoto ve Okan iyi olduğu için bu işi çözdüler. Bu arada sahneye Mondragon çıktı. Galatasaray’ın ’gazisi’ en kritik anlarda sahneye çıktı.

Carrusca iyi futbolcu

Kim ne derse desin, Carrusca genç ve iyi bir futbolcu. Ama 15-20 dakika oynatırsan, onu göremez ve tespit edemezsin. Biraz uzun vadeli oynattığın zaman ne olduğu ortaya çıkar. Okan Buruk uzun zaman oynamamasına rağmen sahada arı gibiydi. Aslında maça gelirken soğuktan üşüyeceğimi düşündüm, ama hava limoniydi. ’Bu maçın neresini seyredeceğim?’ diye kendi kendime sorular sordum. Alan razı, veren razıydı. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası’nda yok. Ama bu galibiyetle biraz para kazandı. Tek tesellisi de son maçta iyi futbol ve kazandığı bu para oldu. Dün akşam oynanan futbolla, daha önce nerelerdeydiniz diye, hem kendime hem de futbolculara sordum.

Gençlere güven Gerets

Ben şimdi Gerets’e diyorum ki, ligin ikinci bölümünde kadroyu sil baştan yap, Carrusca ve diğer gençleri hazırlayıp yola çık. Bu yol hem uzun, hem de dertli olabilir, ama bu dertlere göğüs ger. Yoksa yine üzülür ve ızdırap çekersin. Onları sahaya sür, korma, cesur ol. İşte dünkü maçta 5 dakika önce sahaya giren Mehmet Güven golün hazırlayıcısı oldu. Bu oyuncuyu Gerets, zamanında kazanmış, ama sonradan kaybetmişti. Arkada daha birçok genç var. Yola bu çocuklarla devam et Mösyö. Sıkıntıdan aklıma bir şarkının sözleri geldi: Şampiyonlar Ligi’nde arzular bir hayal oldu, baharın gülleri soldu. Ve veda ettin her şeye...
Yazının Devamını Oku

Kaderin oyunu bu...

4 Aralık 2006
OYUNUN 3’te biri oynanıyor. Oyunda ne fol, ne yumurta var. Herşey süt liman, yoklama halinde geçiyor. Bu arada Arda soldan hareketleniyor. Öyle güzel hareket ediyor ki, Ümit’e "Al abi at" diyor ama Ümit atamıyor. O 3’te birlik dilim zamanı Fenerbahçe "uyku" halinde. Aman tribünlerden uyan sesleri yükseliyor, onlarda tamam deyip, bu kez hareketleniyorlar. Ve ummadıkları zamanda, iki golü bir arada buluyorlar.

Futbol açısından bir şey yok ama goller var. Galatasaray, ikinci bölümde bu böyle gitmez deyip, değişime gidiyor. Gerets, Hasan ve İliç’i oyundan alıp, Sabri ve Necati’yi hücum bölgesine sürüyor. Hücum alanını genişletiyor. Fenerbahçe ise, nasıl olsa tehlike geçti deyip, tekrar yatağa girip uykuya dalıyor. Ama kazın ayağı böyle değil.

Böyle olmaz İliç

Galatasaray baskısından, Fenerbahçe boğulunca şaşırıp kaldı. Sarı lacivertlilerin hiçbir bölgesi işlemezken, G.Saray’ın bütün bölgeleri harıl harıl çalışmaya başladı. Rakibini kendi alanına adeta hapsetti.

Bütün futbol kaidelerini uygulamaya başladı. Presse pres, hücumsa hücum, kazanma duygusuysa kazanma duygusu vardı. Devamlı bunu kovaladı, durdu Cimbom.

İliç efendi hafta içinde aldığı yıllık 550 bin Euro’yu az bulduğunu söyledi. Bu zaman da bu parayı kazanan var mı? Türkiye’de bu parayı kazanmak için ömürlerinin yetmediği insanlar var. Sen böyle bir maçta sahaya çıkacaksın, bir bölüm top oynayacaksın, sahada hiçbir şey gösteremeyeceksin. Oynarsan bu parayı hak edersin. Yok öyle yağma.

Song’un son anda kadrodan çıkartılması G.Saray için dezavantaj oldu. Emre hata mı yaptı? Hayır. Ama yenilen goller de defansın gerekli müdahale yapmamasından kaynaklandı.

Dünya’nın en büyük derbisinde G.Saray, futbol oynadı, her güzelliği ortaya koydu. Ama bir taraf kazanacaktı. Kazanan F.Bahçe oldu. Bu kaderin bir oyunu. Eğer şansın yoksa yenilgi de kaçınılmaz olur. Dün akşam ki gibi...
Yazının Devamını Oku

Adalet mi bu?

29 Kasım 2006
GALATASARAY’ın her maçını izliyorum, deplasman ve Avrupa dahil. Zaman zaman genç futbolcular da takım içerisinde oluyor. Ama gelin görün ki bu gençler sahaya çıktığı zaman adeta titriyorlar. Neden mi? Takım içerisinde ağabeylik görevini üstlenen kişiler bu gençleri hor görüyor da ondan... 140 bin YTL aldı

Arda olsun, Aydın, Ferhat, Mehmet Güven olsun, topu kazandıkları zaman "Topu bana at. Topu bana at" diye her kafadan bir ses çıkıyor. Bu da doğal olarak gençleri sahada bunalıma sokuyor. Arda’nın Bordeaux karşısındaki bunalımı da bu durumdan kaynaklandı.

Şimdi yönetim kurulu, 50 bin YTL ceza verdi Arda’ya. Bir de bilen bilmeyen bu çocuk hakkında şımarık diyor. Kimse bu çocuğun iç dünyasını bilemez. Bakın, Arda’nın bugüne kadar kulüpten aldığı yıllık para 140 bin YTL... Bu sene zam aldı 300 bin YTL oldu. Daha eline de para geçmedi. Bayrampaşa’da oturuyor, banka kredisiyle Küçükçekmece’de ev alıyor.

Bu çocuk nesine şımaracak ki? Kulüp de 50 bin YTL ceza verdi, kaldı geriye 250 bin YTL. Ama Arda’nın para ile işi olmadığı her halinden belli. Tek amacı Fenerbahçe maçında oynamak. Kendisi ile konuştuğum genç oyuncu, bakın bana neler söyledi:

Büyük maçları severim

"Galatasaray PAF Takımı’nda oynadığım dönemde Fenerbahçe karşısında hep gol attım. Arkasından Vestel Manisaspor’a gittim. 5-3’lük Fenerbahçe maçında da 2 golün asistini yaptım. Bordeaux maçındaki hareketim nedeniyle aldığım cezayı önemsemiyorum. Hak ettiğimi biliyorum. Şimdi bütün fizik ve ruhsal olarak Fenerbahçe maçına hazırlanıyorum. Ve ben bu maçları çok seviyorum."

Benim, Arda’nın futbolcu ağabeylerine bir çift sözüm var: Siz de futbola genç yaşta başladınız ve zor günler geçirdiniz, "Pat" diye bir yerlere gelmediniz. Böyle gençlere saha içinde daha iyi davranıp, örnek olmanız lazım.
Yazının Devamını Oku

İki perdelik oyun

26 Kasım 2006
BAŞARININ anahtarı; ’Bir işe nasıl başlarsan sonucunu da öyle alırsın’ cümlesinde gizli. Hele sen bir ekipsen, düşünce zenginliği ve paylaşma arzusu aynı beyinlerde yatar. Futbolda eğer aynı şeyleri düşünüyor ve aynı hareketleri yapabiliyorsan, istediğini alırsın. Futbolun saha içindeki 3 bölümünde de iyiydi G.Saray. Birinci bölgede yani savunma kurgusunda çok iyiydi G.Saray. Paylaşım mükemmeldi... İkinci bölge hazırlık bölgesi. Oyunu okuma, hücuma servis yapma. Inamoto’nun top çalma, hemen topu kullanma düşüncesi kusursuzdu. Ayhan hedefe top aktarma, servis yapmada iyi. Arda’nın hem gol atıp hem attırma düşüncesi harika. Hasan Şaş’ınsa topla fazla oynama sevdası kötü. Ben bunları yazarken, oyunun 1. perdesiydi ve her şey mükemmeldi.

Laubalilik...

İkinci perdeyi seyrederken yukarıda söylediklerimin hiçbiri ortada yoktu. Saydığım güzellikler, düşünce zenginliği ortadan kalkmıştı. Sanki her şey bitmiş, kazanma duygusu beyinlerden gitmiş, "işimiz tamam" diyen bir ekip ortaya çıkmıştı. Oksijen eksikliği değil burada ortaya çıkan. Laubalilik...

Zaten Türk futbolundaki eksik olan tek düşünce de bu. "Nasıl olsa ben işi bitirdim" havasına girip, işi yarım bırakmak olmuyor mu. Sivasspor da bir takım. Hezimetten korkarken, canlanarak "mücadeleyi bırakmam" deyip, oyuna asılmaları G.Saray’ı şaşkına çevirdi. Sarı kırmızılılar oynadığı ilk bölümde futbol adına her şeyi yaptı. Ancak ikinci bölümde niye böyle oyundan düşüyorlar şaşılacak bir şey. Bu şımarıklık mı, kazanma duygusunu erken bitirmek mi? İşte bunu bir türlü çözemiyorlar. Kendi kendime "İlk perdede oynanan oyunu niye Bordeaux’da oynamadınız" diye düşündüm. Sonra da pişman oldum. Galatasaray Arda’nın, Inamoto’nun, Ayhan’ın iyi oyunuyla işi bitirdi. Hakem Barış Şimşek fazla hata yapmadı. Tek hatası vardı. O da her iki takımı da çizgili formayla sahaya sürmesi.
Yazının Devamını Oku

Hatıralar...

23 Kasım 2006
YAĞMURLA birlikte Bordeaux soldan aktı. Sabri şaşkına döndü. O kanat durdu, bu kez Cihan’ın bölgesi darmadağın oldu. Bunlar devam ederken Galatasaray, sanki ev sahibi gibi rakibine "İkram servisi"ne başladı. Tolga, Sabri, İnamoto, Ayhan, centilmence "Buyrun" dediler. "Pas yapamıyorsunuz, biz de size ikramda bulunalım" dedikçe, Bordeaux da "Oh" çekti. Mondragon birinci ikramda iyiydi, ama bir, iki derken rakip öyle bir yere vurdu ki topu o da bir şey yapamadı.

Galatasaray, aslında bir iki top yaptığı zaman Bordeaux şaşkına döndü. Bunu da başlatan ilk bölümde Arda’ydı. Arda, kendini orta sahaya atıp, ortalığı karıştırdı. İkinci bölümde, Gerets bunu gördü. Arda’yı orta sahaya monte etti. Ama, defansta Tolga öyle akıl almaz hatalar yaptı ki, diğer gollerin adeta baş ikramcısı oldu. Çocuğa da hak vermek lazım. Uzun zamandır oynamıyor. Hiçbir hazırlık maçında denenmiyor. Tomas’ın yokluğunda, "pat" diye oyuna sürülüyor.

İkinci gol sonrasında oyun dönebilirdi. Hakan Şükür gibi bir golcü kalenin dibinden ağlarla topu buluşturamıyorsa, yapacak bir şey yok. Bordeaux yine defansın hatasından üçüncü golü bulduğunda her şey bitti.

Vay halimize

Esas mesele Arda meselesi. Arda iyi top oynarken, ağabeylerinden mi görüyor nedir, Hasan ağabeyinden mi, Sabri ağabeyinden mi, gereksiz yere hakemle oynuyor. Sanki bir şeyleri değiştirecek. Oyundan düşüyor. Aslında belki televizyondan görünmeyen bir pozisyonda var. Arda, rakibine dirsek atarken bunu hakem de kaçırıyor. O, kırmızıya davetiye çıkarıyor. Sinir devam edip, kafa hareketi Arda’yı oyun dışı bırakıyor. Yahu, Galatasaray futbolcularına hiç kimse bunları anlatmıyor mu? Hele hele genç bir yıldız Arda, şimdiden bunları yapıyorsa vay halimize...

Baktı Gerets, fark oldu daha fazlasını yememek için hücum adamlarını eksiltip, defansa yüklendi, "Nasılsa bir şey olmaz" deyip. Çünkü alan da, veren de razıydı.

Aslında Bordeaux öyle ahım şahım bir takım değil. Ama gel gör ki sen oyunundan uzaksan, hür oynama alışkanlığında olursan, senden bir şey olmaz. Dün gece de öyleydi. Hepsi ayrı telden çaldı. Ne makam vardı ne de güfte. G.Saray eskiden bu muydu? Kasıp kavuran bir ekip gitmiş, yerine de yeller esen bir takım gelmiş. Yani G.Saray artık, "Elveda hatıralar" şarkısını mırıldanıyor.
Yazının Devamını Oku

10 numara Arda Turan

19 Kasım 2006
ARAŞTIRMAYA göre G.Saray 65, Antalyaspor ise 5 milyon euroya kurulan bir ekip... Bu rakamlara bakınca arada büyük bir fark olması lazım. Ama hiç de öyle olmuyor, pozisyon bulan, rakibi sarsan Antalyaspor ama oyunu kazanan Galatasaray. Sarı kırmızılı takım oyunu kuramıyor, orta alanı paslanmış, pistonlar bir türlü çalışmıyor, vanalar kapalı, hücum adamlarında ise atış yok. Ben Mösyö Gerets’in yerinde olsam, bu paslanmış orta sahaya Arda’yı alır, lider olarak orta alanda ondan faydalanırdım. Oyunu okuyan, pas dağıtan bir yapısı var bu çocuğun.

Bir lider aranıyor ya... İşte o lider, takımın içinde ama kimse onu daha göremedi. Nasıl olsa bu takımda kanat oyuncusu fazla. Hasan Şaş gibi Carrusca gibi oyuncuları sol kanada koyar, bu Arda’dan orta alanda faydalanmayı yeğlerim.

Çakılı futbol

Dedik ya, Antalyaspor sahada çok daha iyiydi. Ama ev sahibi ekip son vuruşları yapamadı. Şenol, ters bir vuruşla topu kendi ağlarına yollamasa Galatasaray’ın gol atacak hali dahi yoktu. Düşünün Galatasaray’da ne bir kanat organizasyonu, ne de bir iletişim vardı.

Hele ilk bölümde futbol felsefesi adına utanç verici bir oyun ortaya koyuldu. Orta alanda görev yapan İnamoto ile Ayhan hücum adamlarına bitirici bir pas dahi atamadılar. Hasan Kabze ve Ümit, adeta orada çakılı kalıp durdular.

Ama futbolda önemli olan netice ise G.Saray 3 puan almasını bildi. Sarı kırmızılı takım ligin ilk yarısının sonlarına yaklaşırken orta sahasına öncelikle bir çare bulması gerekir.

Arda’yı oraya monte et, başka bir şey yapma. Çünkü bu takıma senelerdir bir 10 Numara’dır gelir, durur. Ama hiçbir zaman bu lider nedense G.Saray’ transfer edilemez. Çünkü piyasada böyle bir oyuncu yok, varsa da senin bütçeni aşar ya da takımının ahengini bozar. O zaman Gerets, senin 10 numaran Arda... Bunu aklına koyarsan, sen kazanırsın.
Yazının Devamını Oku

Ayakkabı ustası

13 Kasım 2006
GALATASARAY’ın dünkü müşterisi Sakaryaspor’du. Usta Gerets, ayakkabı kalıbını almak için ölçü aldı. Ancak, ölçüler birbirini tutmuyordu. Ya ön taraftaki ayna dardı, ya da ayağı sıkıyordu. Kalıbı genişletmek için çeşitli yamalar yapmaya başladı Belçikalı. Dar kalıbı açmak için ısrar etti, olmadı. Genişletmek için tampon kullanmaya çalıştı. Ayakkabının üstü sıkmaya başlayınca, bu ayakkabıyı giyen İnamoto ve Okan ’pot’ yapmaya başladı.

Gerets, sürekli olarak kalıpçı Erdal Keser’e müdahele etmeye başladı: "İnamoto ve Okan burada şişkinlik yapıyor. Okan’ı kenar çizgiye al, Hasan Kabze’yi Ümit Karan’ın yanına alıp kalıbı doldur."

Ayakkabı hakikaten sıkmaya başlamıştı. Bu değişim ayağı rahatlatmaya başladı. Sarı kırmızılı takımın atacağı bir golle rahatlamaya ihtiyacı vardı. İşte, bu darlıktan genişliğe doğru açılan G.Saray, ayağını rahatlattı ve ilk yarının son saniyesinde derin bir "oh" çekti.

Sakaryaspor sahayı daraltmak, ayakkabının kalıbını yeniden sıkmak için sahada gereken her şeyi yaptı. Ancak bugüne kadar üç büyüklerden tam 7 puan toplayan yeşil siyahlılar, G.Saray kalesine gitmek için hiçbir girişimde bulanmadı. Sahada hep ya "atarsam" düşüncesiyle mücadele etti.

Kaleci ile nereye kadar?

Bir yere tırnak açmak istiyorum. Bir kaleci bir takımı kaç hafta sırtında taşıyabilir? İşte, Martinez de bu sorumluluğun altında ezildi. Hele, karşısında formaya ve gole hasret kalan Hasan Kabze gibi bir rakibi varsa. Bu da bir kaleciye rastlarsa vay halineÖ Gerets, bu sıkışıklığı daha da rahatlatmak için ikinci yarıda Ayhan ve Hasan Şaş’ı sahaya sürdü. Çünkü alan genişliğine ihtiyacı vardı. Doğru bir karar verdi ve Mösyö Gerets bunun karşılığını aldı.

Şimdi, bu maçı bir kenara bırakıyorum ve Sakaryaspor galibiyetinin önemine değinmek istiyorum. Fener ve Trabzon 2, Beşiktaş 3 puan kaybetti. Yani kaybeden kaybedeneÖ Bu hafta tek bir kazanan var, o da Galatasaray. Demek ki, bu ligde neler oluyormuş, neler. Yani bu ligin bir haftası öbür haftasını tutuyor. Şimdiden ahkam kesip, şampiyonu belirlemek boşa beyler. Ama benim tek bir tahminim, G.Saray bu yarışı sonuna kadar kovalar.

Böyle devam et

Son sözüm maçın başrol oyuncusu Hasan Kabze’ye. Geçen sezon kritik goller atıp G.Saray’ın şampiyonluğunda büyük pay sahibi olmuştu. Dün de kendisine verilen şansı çok iyi kullandı. Attığı gollerle, "bun bu takımın önemli bir parçasıyım" dedi. Küsme, darılma, böyle devam et Kabze.
Yazının Devamını Oku

Kim bunlar

9 Kasım 2006
GENÇLERBİRLİĞİ’nde futbol oynadığım yıllarda tanıdığım, büyük sevgi ve saygı duyduğum Öcal Uluç ile birlikte izledim maçı. Öcal Ağabey maç boyunca, "İlhancığım Allah size sabır versin, her hafta bu G.Saray’ı izliyorsunuz. Nasıl tahammül ediyorsunuz?" diye sordu ve her sorunun ardından da o meşhur kahkalarından birini atıyordu.

Oyun akıp gidiyor, Öcal ağabey de sorularına devam ediyordu, "Bu 99 numara kim?, Bu 10 numara kim?" Dayanamadım, "Ağabey onların hepsini tanıyorsun. Bunların hepsi meşhur futbolcular" yanıtını verdim. Verdim ama sonra o yanıttan ben utandım. Çünkü hiçbiri futbol adına hiçbir şey yapmıyordu.

Öcal ağabey’den ayrıldım, şimdi sorma sırası bende. "Siz G.Saraylı oyuncular, forma için dün akşam ne yaptınız? Hanginiz sahneye çıktınız?" Bu soruya vereceğiniz yanıt yok. Bunu siz de biliyorsunuz ben de.

Ne kanatları kullandınız, ne ikiye bir yaptınız, ne şut attınız, ne de boş alanlara kaçtınız. Bu nasıl futbol? Karşıyaka biraz tecrübeli olsa, beraberliği yakalaması işten bile değildi. G.Saray’da bir tek koşan, pres yapan Okan vardı.

Ağlamayın

Bakın kardeşler, hiçbir zaman ağlamak zırlamak yok. "Oynatılmıyorum" diye de isyan etmek yok. Savunmada Tolga ve Emre oynamaya oynamaya paslanmışlar. Tecrübelerini yitirmişler. Aslında böyle mi olmalı? Forma şansı verildiği zaman futbolcu, ısırmalı yemeli topu ve rakibi. Ama nerede?

Haftalardır sahnede görünmeyen Necati kendi kendini sakatladı. Hem de kasığından. Bu da özel yaşamının ne kadar güzel(!) olduğunun göstergesidir. Karşıyaka, Lig A’da alt sıralarda mücadele eden bir ekip. Ve G.Saray bu takıma karşı zorlanıyorsa, tek suçlu futbolculardır.

Fevzi ilk defa kalede oynadı. Onu manşete çıkarmaktan vazgeçiyordum ama son dakikada çıkardığı golü görünce fikrimi değiştirdim. Öyle bir savunmanın arkasında oynadı ki, 1 değil 3 gol de yese golde hatası olmazdı.
Yazının Devamını Oku