18 Şubat 2007
GALATASARAY’ın hırsına, azmine bir şey diyemem. Ama bunları tetikleyen en önemli şey insan beynidir. Hırs ve azim beyinle bütünleşmezse bir şey olmaz. Galatasaray’da topu boş alana yönlendirecek usta ayak sayısı az. Ne zaman kanatları kullanacaklarını, ne zaman derinden rakibi delecek düşünceyi uyguluyacaklarını bildiklerini söylemek güç.
Galatasaray’da defansın sağında Sabri, solunda Orhan hücuma çıkış ayarlarını yapamadılar. Okan ve Inamoto topu kazandıktan sonra çabuk düşüncelerini ayaklarına iletemediler. Sağda Hasan, solda Carrusca ’elleri havada’ biz buradayız diye inim inim inlediler. Futbolda saniyelerin önemi vardır. Bir anda düşünceni uzatmadan topu kullanmazsan, sana döner tehlike olur. Kullanırsan şansın artar. İşte Carrusca’nın bekletmeden hücum bölgesindeki Iliç’e anında top kullanması hücum zenginliğinin bir göstergesidir.
Daha sonra Gerets oyun kalıbına değil, oyuncu değişimine gitti. Hasan Kabze ve Aydın ile bir girişim aradı. Bu girişimler kimi zaman rakip alanda verkaçlara dönüştü, pozisyon zenginliği arttı. Ama çabuk oynamak başka, telaşlı oynamak başka. Galatasaray topu daha sakin kullansa, tehlikeli bölgelerde hünerlerini gösterip neticeye gitseydi oyun bambaşka bir havaya bürünürdü.
Gereksiz sinir
Aslında her iki takımın da oyun felsefeleri aynıydı. Defansı sağlam tutalım, gol yemeyelim telaşı içerisindeydi. Gerets, bir ara defansın hata yapacağını anladı. İkazda bulundu, Song hocasına karşı geldi. Oyunun sonlarına doğru, Gerets’in bu endişelerinde haklı olduğu ortaya çıktı. Bir hava topunda boşa çıkan defans boşluk bıraktı. Ne olduysa o zaman oldu. Galatasaray, uzun süredir deplasmanda maç kazanamıyordu. Buna bir yenisi eklendi.
Dün Ümit Karan’da gereksiz bir sinir vardı. Her şeye itiraz etti, kendi kendine kavga etti. Bu gereksiz bir şeydi. Koca Galatasaray takımı, oyun boyunca bir iki şutun dışında kaleyi yoklayamadı. Böyle olunca da gol bulmak kolay değil. Bu G.Saray’ın uzun zamandan beri eksikliğiydi.
Geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe daha önce oynuyordu. Galatasaray ve Beşiktaş ne yapacağını bekliyordu. Şimdi bu tersine döndü. Herhalde bu hafta puan açısından gülme şansı Fenerbahçe’ye yöneldi.
Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2007
FENERBAHÇE Rize’de 3 bırakınca, Galatasaray, şırınga ile ayağa kalkmış bir aslana dönmüştü dün akşam.. Öyle ki, Galatasaray ısırgan otu gibi oynayan, tehlikeli Manisa ekibini dahi sindirmeyi başardı. Belli ki, Fenerbahçe’nin yara alması Galatasaray’ı kendine getirmiş, sarı kırmızılılar, şampiyonluğa daha fazla inanır olmuş. Galatasaray, siyah sayfaları silmiş, kendine yepyeni beyaz sayfa açmış. Sabri’siyle, Song’uyla, Tomas’ıyla, Orhan’ıyla yani tüm savunmasıyla Manisa’nın hücum gücünü yok etti.
Hücumda Ümit Karan’a atılan onu gol yollarına sürükledi. O da işini yaptı, 4 gol attı. Hasan Kabze oyuna girince de ona yardımcı oldu. Her boş alanı değerlendirip, Ümit’e yol açtı.
İnadı inat
Tamam, Galatasaray dün gece baştan aşağı harika bir futbol oynadı. Ama bir parantez açmak istiyorum. Mösyö Gerets, şu inadından vazgeç; Artık Arda Turan’ı serbest oynat. Soruyorum size, "Takımda sol kanatta oynayacak adam mı yok?" Arda adeta takımını ateşleyen bir yönetmen. Çocuk iki hareket yapıyor, rakip ancak onu faulle durduruyor. Nerede yapıyor bu hareketleri? Orta sahada... Öyle ki, Arda da maç içinde dalıp gidiyor, sürekli göbekte gol arıyor. Yani o da "Ben burada daha iyi oynarım" mesajı veriyor. Zaten 4 golün başlangıcını da Arda yaptı. Anlayın artık gerisini...
Yalnız Arda, ufak şeylerde sarı kart görüp cezalı duruma düşmek sana yakışmadı. Bir daha bunu yapma.
Son bir not; Artık Galatasaray bu yarışta daha iddialı. Neden mi? Haftalardır suratı gülmeyen Erik Gerets dahi kulübede bir saniye bile yerinde duramaz olmuş. Bir de şunu ekleyeyim; Acaba Gerets’teki bu hırs, rakip takımın hocası Ersun Yanal’ın isminin Galatasaray’la anılmasından mı kaynaklanıyor?
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2007
BUGÜNE kadar genç futbolcuları Türk futboluna kazandıran ve alt yapısı ile büyük sükse Galatasaray’ın gençlere olan ilgisi git gide azalıyor. Adnan Polat’ın bile "Başarımızın sırrı genç oyunculardır" demesine rağmen G.Saray’ın bu sezonki istatistikleri bu sözlerin tersine... Sarı kırmızılı takım neredeyse Süper Lig’in en yaşlı futbol ekibi oldu. G.Saray’ın yaş ortalaması 29’u geçti, 30’a dayandı...Gelecek için bu kadar çırpınan ’genç, genç’ diye bağıran takımda alt yapının yetenekleri kaybolmak üzere...
Arda Turan’ın teknik heyetin yüzünden nerede oynayacağı dahi bir türlü belirlenemiyor. Genç oyuncu yanlış yerde oynatılınca futbolu da günden güne bir adım daha geriye gidiyor. Bir lider vasfına sahip olan Arda’yı, Gerets bir sezondur orta sahada oynatmayıp, ona ağır yükler veriyor. Takımda kanat oyuncusu olmamasına rağmen hala genç Aydın piyasada yok. Hücum adamlarında gözle görülür bir düşüş var ama PAF takımının yıldızı Özgürcan, Kayserispor’a gönderildi. Sağ kanat sıkıntısı çekilen takımda Uğur Uçar, Kayserispor’da harikalar yaratıyor. Ve bu oyuncuyu görmezden gelen Erik Gerets Kayseri maçından sonra gidip kendisini tebrik ediyor ve pişman olduğunu her hareketiyle belli ediyor. Ayrıca sağ kanatta oynayan Erkan Ferin, herkesin büyük yetenek tabirlerine rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a kiralandı. Takımda kalan neredeyse tek genç oyuncu olan Ferhat ise bir oynuyor, bir oynatılmıyor. İşte G.Saray’ın gelecek vaadeden gençlerinin durumu.
Veliahtları hazır
Bir başka boyuta geçelim... 91 doğumlu Emre Çolak... Bu futbolcu ayda 470 YTL alıyor ve sol ayağının mükemmelliği ile Emre Belözoğlu’na benzetiliyor. Kendisi için ’2 yıl sonra G.Saray ve Milli Takım’ın banko oyuncusu olur. Böyle bir futbolcu da 10 milyon dolara dahi transfer edilemez’ yorumlarında bulunuluyor. Defansta oynayan Semih Kaya ve Murat’a hocaları ve menajerler ’Geleceğin Tomas ve Song’u’ yakıştırmaları yapıyorlar. Alt yapı kalecisi Ersel ise Mondragon’un yeni veliahtı olarak görülüyor.
Kimseden korkmayın
Şimdi sorarım size, bu gençlerin Uğur gibi, Aydın gibi, Oğuz gibi "Biz bu takımda oynayamayız" düşüncesi kafalarına yerleşmez mi? Kimseden kormayın. Eldeki malzemeniz belli G.Saray yönetimi ve teknik heyeti. Takımın yaş ortalaması 30’a dayanmış. Eğer bu iki nesli kaynaştıramazsanız, nasıl başarılı olacaksınız?
Yazının Devamını Oku 5 Şubat 2007
FUTBOL mücadele oyunudur... İnsan vücudu soğuğa karşı dirençlidir. Her havanın, hem zevki, hem de ıstırabı vardır. Futbolcu yeter ki bu yarışmaya hazır olsun. Galatasaray için Kayseri deplasmanı keskin bir virajdı. Alırsa istasyonlar azalacak, yoksa diğer istasyonlar eklenecekti.
Maça baktığımda Galatasaray’ın oyun kalıbının son derece basit ve çağdaş anlayıştan uzak olduğunu gördüm; "Uzuuuun top at bana" felsefesi ve bir iki kanat atağı o kadar. Yani, futbol kitabına uygun bir felsefe hak getire.
Galatasaray’da hücum adamı olacaksan, kendi arabanı kendin yapacaksın. Çünkü sana yürümen için kimse benzin pompalamaz. Ne orta saha, ne de yanlardan. Bir sağa, bir sola serseri bir mayın gibi koşacaksın, bir iki pozisyon bulacaksın. Atarsan atarsın, atamazsan hak getire.. Senden kötüsü yok. Çünkü oyun kalıbın olmayınca sen de yok olur gidersin.
Sadece Sabri
Ümit de öyle oldu sonradan oyuna giren Hasan Kabze de, Necati de... Galatasaray’da Hasan Şaş: YOK, Arda: YOK, Tomas: YOK, İnamato: Zaten hiç YOK, Iliç: Bir VAR, bir YOK, Orhan: Bir VAR, bir YOK, Song: Her zaman VAR. Bir tek Sabri var. Sabri bulunduğu kanatta makine gibiydi.
Şayet Kayserisporlu Gökhan ilk bölümlerde kazandığı pozisyonları gol yapsa Galatasaray o zaman eyvah diyecekti. Arda’nın futbola birlikte başladığı Uğur Uçar onun alanını daraltınca, Arda ne top yaptı, ne atak yaptı. Kenarda sıkışıp kaldı. Ben her zaman diyorum, Arda’nın yeri orası değil. Orta sahanın ortasında oynar Arda. Çünkü futbol felsefesi olmayan bir Galatasaray’ı belki o liderlik vasfıyla kurtarır.
Adnan Polat’ın sabah akşam konuşması ve futbolculara moral vermesi hiç bir fayda getirmez. Önce Galatasaray gibi bir futbol takımı oyun kalıbını tam olarak netleştirmesi ve bir düzene sokması şart. Yoksa bu gidişle daha çok rötar yapar.
Yazının Devamını Oku 2 Şubat 2007
GALATASARAY’ın futbolunu anladıysam Arab olayım... Hangi oyun felsefesini uyguluyor, ne yapmak istiyor, vallahi billahi bilmece çözmekten çok daha zor. Dün ön liberodaki Inamoto ile söze başlayayım. Görevi "çengel". Yani top çalmak ama neredee. Rakip Sergie Die, adam hem bilinçli, hem Inamoto’yu marke ediyor, hücumda da arkadaşlarına servis yapıyor. Inamoto mu, seyrediyor.
Koca bir bölüm bitti, Galatasaray rakip kaleye gidemedi. Bir Allah’ın kulu da şut teşebbüsüne girmedi. Gerets’in yaptığı değişiklikleri artık ezberledik. Carrusca çıkacak, Hasan Şaş girecek, Hasan çıkacak Carrusca girecek... Saha içinde bazı oyuncularını, mesela Arda’yı orta sahanın önüne koysa, belki de hiç bir değişiklik yapmadan oyunun akışını değiştiricek. Çünkü Arda, hem ayaklarına hakim, hem ikiye bir yapmasını biliyor ve gole de çok çabuk gidebiliyor.
Mondi iyi çıkardı
Ama Gerets, bunu aklından bile geçirmiyor. Böylelikle ortaya rastgele bir futbol çıkıyor. Birisi uzun top atacak, o kovalayacak, yakalarsa vuracak, birisi ikiye bir yapacak, pozisyona girecek... Dün bunların bile hiçbirini yapamayan bir takım izledim. "Şu futbolcu hakikaten iyi top oynadı. Oyun felsefesi harika ama takım şanssızdı. Öyle bir topa vurdu ki, ahh bu vuruş gol olsaydı" diye yazabilmek için kıvrandım.
Ama bunu yazabilecek tek bir hareket bulamadım. Tüm stadın, belki televizyonları başında maçı izleyenlerin en çok heyecanlandıkları pozisyon, Tomas’ın Mondragon’a verdiği kafa pasıydı. Tomas iyi vurdu, Mondi çok güzel kurtardı(!) O kadar...
Galatasaray’ın bu maçta tek karı, Kayseri’deki zor zemine alışmaktı. Bir de kupada gol yemeden tur şansını ikinci ayağa bıraktı. Kayseri Erciyesspor ise, birkaç tane önemli adamı eksik olmasına rağmen çok iyi mücadele etti. Kayseri ekibinde top oynama isteği vardı, Galatasaraylı futbolcular ise yerlerde kayıyor, Hacivat-Karagöz gibi düşüp kalkıyorlardı.
Ne yalan söyleyeyim, bu kadar yazı yazdım, dünkü maç kadar tatsız, tuzsuz bir maç izlemedim.
Yazının Devamını Oku 28 Ocak 2007
PRES... Devam... Ah... Oh... Uzun top... Arda’dan Mondi’ye, ’topu bana at...’ Mondi’den Sabri’ye, ’Sabri geriye gel, defansa yardım et...’ Basın tribününden bir ses... Coşkun Özarı’dan Hasan Şaş’a, ’Hasan yaa, Allah aşkına vedalaş şu topla... Aykut Kocaman’dan kendi kulübesine, ’çocuklar bağırmayın, sakin olun. Maçı izleyin’ Tekrar ah uh’lar...
Futbol konuşarak, saha içinde oynanan bir oyun. Sessiz tribünler yüzünden, sahanın içinden bize gelen yankılar da bunlar... Futbol mu? Yok, yok, yok... Koca G.Saray’da haftalardır yazıyorum, oyun kalıbı düzgün değil. Etkili, bilgili, özgür ve rekabetçi futbol oynayan oyuncular yok, yok, yok...
Ankaraspor bir anlık iki hata yaptı, Galatasaray’da ummadığı iki golü buldu. Gerets’in sevdalısı İnamoto sahnede yok, ama hataları çok. Coşkun Özarı abinin söylediği gibi Hasan’ın topla oynama sevdası yıllardır eksilmedi. Arda’nın hala sol kanatta oynaması yanlış. Gerets’in kafası takılıp duruyor. Aynı oyuncularla, aynı yerlerde bir düzen kurmak istiyor.
Arda’ya özgürlük
Gerets, eldeki malzemeyi hazineyi iyi kullan, Arda’ya yeni bir yer bul, onun yeri, orta sahadaki liderliktir. Bunu devamlı yazıyorum. Ben sıkıldım, sen sıkılmadıysan, bu da senin sorunun. Bu futbolcu doğuştan yetenekli, özgür, futbol düşüncesi zengin olan bir oyuncu. Onu orada kullan, bak ne kadar faydalı olacağını göreceksin.
Carrusca’yı da artık yedeklikten kurtar, devamlılığını sağla. Yoksa daha önünde girdaplı maçlar var. Dün maçı kazandıysan, futbolunla değil rakibin kişisel hatalarından bulduğun gollerle kazandın. Yoksa Ankaraspor biraz şanslı olsaydı, sonuç bu olmazdı. Biraz Song’un ve Tomas’ın mücadelesi arkasından Mondragon’un da tecrübesi sana puan kazandırdı. Ama bu futbol, iyi değilse ben bunu yazarım.
Ne Ümit’e top geliyor, ne de Hakan’a. G.Saray böyle futbol oynarsa vay haline. Elindeki gençleri kaybediyorsun. O çocukları yok ediyorsun. Herkes bir takıma hayat vermek için gençleri kullanırken, sen onları PAF’lara gönderiyorsun. Bu bir yerde, günü kurtarmaktır. Ama böyle bir kötü futbol oynayarak, bir gün iki gün kurtarır sonra da dibe çökersin.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2007
HAFTAYA ligler başlıyor. Tüm takımlar ikinci bölüm için hazırlıklarını aşağı yukarı tamamladı. Dün Galatasaray’ın oynadığı futbola baktım; fiyasko. Futbolun oyun felsefesine uyacak hareketi bir kez gördüm. O da ikinci golde; üç pas sonrasında Carrusca’nın Hasan Kabze’ye yaptığı güzel asist. Başka?.. Tam anlamıyla çorba... Kimin nerede, ne oynadığı belli değil.
Hücumda görev alan Necati ve Ümit Karan habire "Bana uzun top atın" diyorlar, diğer oyuncular da ’haydaa’ şişiriyorlar. Top da tabii ki geri geliyor. Oyunu okumak, ikiye birler yapmak, kanatları kullanmak yok. Futbol oynamak adına bir teşebbüs yok. Teşebbüs olmayınca da futbol olmuyor. Pas hataları da cabası.
İletişim yok
Son hazırlık maçını yapan Galatasaray’da, insan bir estetik görmek istiyor. Defans ile orta saha ve orta saha ile hücum arasındaki iletişim bir makine intizamında sağlanıp rakip alana ilerlenmeli. Ancak dünkü maçta bunlardan eser yoktu. Her futbolcu topu alıp, gösteri yapar gibi (hoş onu da yapamıyorlar ya) şahsi futbolu tercih ediyor. Tek top oynama ve alan boşaltma isteği sadece Carrusca’da vardı.
Böyle bir hazırlık maçında, fizik gücü var ama oyun kalıbı yok. Ne oynanıyor belli değil. Zevk yok, tat yok, neşe yok... Doğrudur, bütün oyuncularını görmek için Gerets bolca değişime gitti. Burada haklı. Tek ağrısı da defansın sağ kanadı. Cihan’ın herhalde lifi attı, çıktı. Arkasından Arda’yı orada denedi, olmadı. Bu sefer defansın içinden Tomas’ı oraya monte etti. Orada hangi futbolcudan yararlanacağını tespit etmek zorundaydı. Çünkü o bölgenin tam anlamıyla oyuncusu yok. Ama Arda’yı da bir orada bir burada kullanmak, o çocuğun oyun zevkini ve temposunu düşürür. Dünkü maça bakıldığında tek söylenecek şey var; Carrusca’nın dirilişi...
Yazının Devamını Oku 20 Ocak 2007
SON günlerde Galatasaray transfer gündeminin ana konuları Hamit Altıntop ile Yıldıray Baştürk. "Konuşuldu", "Gelecek", "Olmadı", "Bugün olacak", "Yarın bitecek" diye rüzgarlar esti. İsimleri de rüzgar gibi geçti. Çünkü konuşulan rakamlar bir hayli yüksek. Zaten Galatasaray maddi açından sancılı. İliç, "Diğer yabancılar benden fazla para alıyor" diye isyanda, kendine göre tavır yapıyor. Song ve Tomas, "Defansta bizi kimse kesemez" diyerek rahat davranıyor. Zamanı gelince isyan bayrağını da çekiyorlar. Cimbom’un içinde bunlar yaşanıyor.
Ya gündemdeki isimler... Yıldıray Baştürk bir sakat, bir iyi. O da Mehmet Scholl gibi. Zamanında Mehmet’in peşine düşülmüş, paralar teklif edilmiş, ama o Türkiye’yi benimsememişti. Yıldıray da aynı tavrı takınıyor. Yalnız milli takımda oynar, tekrar dönerim diyor. Üstüne düşülünce de bir naz bir naz, sormayın gitsin.
Elindeki yıldızlar
Hadi diyelim Yıldıray’ı aldın, oynayacağı yer belli. Zaten orada İliç var, onu nerede kullanacaksın? Bu sütunlardan tekrar sesleniyorum... Yönetim olarak şimdilik zaten "Para, para, para" şarkısını söylüyorsunuz. Sizlerin elinizde milyon dolarlar bile tellaffuz etmediğiniz bir Arda, Aydın, Carrusca var. Ne için futbolcu arıyorsunuz? Şampiyonlar Ligi yok. UEFA Kupası yok. Önünüzde bir Turkcell Süper Ligi ve bir de Fortis Türkiye Kupası var.
Teknik direktör Erik Gerets, liderlik vasfını ver Arda’ya, gör o zaman festivali. Başka alternatif mi arıyorsun... Koy oraya Carrusca’yı gör resitali. O da mı olmadı, koy oraya Aydın’ı, gör raksı. Ama neredeee... Zaman geçmeden bence bu oyunu oyna Gerets. Göreceksiniz, kiraya verdiğiniz Oğuz Sabankaya’yı tekrar geri çağırmak için 1.5 yılı beklemeyeceksiniz. Çünkü usta bir ele teslim edildi; Ersun Yenal’a.
Hamit Altıntop’a gelince... Defansın zaten pahalı, bir de onu alınca tam anlamıyla altın olacaklar. Alman Ligi’ne bakıldığında, Hamit 4 yılda 82 maç oynamış, öyle ahım şahım bir olay da değil. Hey Galatasaray uyan, elindeki küçük mululuklarla yetin, onlarla büyük mutluluklar kazan...
Yazının Devamını Oku