OYUNUN 3’te biri oynanıyor. Oyunda ne fol, ne yumurta var. Herşey süt liman, yoklama halinde geçiyor. Bu arada Arda soldan hareketleniyor. Öyle güzel hareket ediyor ki, Ümit’e "Al abi at" diyor ama Ümit atamıyor.
O 3’te birlik dilim zamanı Fenerbahçe "uyku" halinde. Aman tribünlerden uyan sesleri yükseliyor, onlarda tamam deyip, bu kez hareketleniyorlar. Ve ummadıkları zamanda, iki golü bir arada buluyorlar.
Futbol açısından bir şey yok ama goller var. Galatasaray, ikinci bölümde bu böyle gitmez deyip, değişime gidiyor. Gerets,Hasan ve İliç’i oyundan alıp, Sabri ve Necati’yi hücum bölgesine sürüyor. Hücum alanını genişletiyor. Fenerbahçe ise, nasıl olsa tehlike geçti deyip, tekrar yatağa girip uykuya dalıyor. Ama kazın ayağı böyle değil.
Böyle olmaz İliç
Galatasaray baskısından, Fenerbahçe boğulunca şaşırıp kaldı. Sarı lacivertlilerin hiçbir bölgesi işlemezken, G.Saray’ın bütün bölgeleri harıl harıl çalışmaya başladı. Rakibini kendi alanına adeta hapsetti.
Bütün futbol kaidelerini uygulamaya başladı. Presse pres, hücumsa hücum, kazanma duygusuysa kazanma duygusu vardı. Devamlı bunu kovaladı, durdu Cimbom.
İliç efendi hafta içinde aldığı yıllık 550 bin Euro’yu az bulduğunu söyledi. Bu zaman da bu parayı kazanan var mı? Türkiye’de bu parayı kazanmak için ömürlerinin yetmediği insanlar var. Sen böyle bir maçta sahaya çıkacaksın, bir bölüm top oynayacaksın, sahada hiçbir şey gösteremeyeceksin. Oynarsan bu parayı hak edersin. Yok öyle yağma.
Song’un son anda kadrodan çıkartılması G.Saray için dezavantaj oldu. Emre hata mı yaptı? Hayır. Ama yenilen goller de defansın gerekli müdahale yapmamasından kaynaklandı.
Dünya’nın en büyük derbisinde G.Saray, futbol oynadı, her güzelliği ortaya koydu. Ama bir taraf kazanacaktı. Kazanan F.Bahçe oldu. Bu kaderin bir oyunu. Eğer şansın yoksa yenilgi de kaçınılmaz olur. Dün akşam ki gibi...