6 Kasım 2006
KARADENİZ yine fırtınalı ve dalgalıydı... Durmadan yağan yağmur azgınlığını arttırmıştı. Galatasaray, Rize limanına yanaşmak için küreklere asılmıştı. Ama içindeki tayfalar "Yanaşamayız, eyvah geri dönelim" diyorlardı. Rize kalesine kadar gelen Hakan Şükür, İnamoto, Arda, Cihan ve diğerleri halatı iskeleye bir türlü atamıyordu. Aslında buna cesaret edemiyorlardı. Rizespor ise iki kez Galatasaray iskelesine geliyor ve halatı atıp, yanaşmasını bildi.
Kenarda oturan lider Gerets, "Bu sandal böyle gitmez" diyerek orta alandan Ayhan’ı çıkartıp bir başka hücum bot Necati’yi oyuna aldı. Sandalda oturan İliç defalarca kez şansını denedi, ama çabası yeterli olmadı. Galatasaray dalgalarla boğuşmaya maç bitene dek devam etti. Hasan, Arda, Cihan ve Orhan topları şişiriyor, ama dalgaları aşamıyordu. Rize, orada etten bir duvar örmüş, hem yağmur hem de çamurla mücadeleye koyulmuştu. Okan ile Hasan Kabze de gemiyi kurtarmak için son dakikalarda oyuna girdi, ama onlar da başarılı olamadı.
Böyle gitmez
Galatasaray defansı bir Altan ile baş edemedi. Altan, her topta Song ve Tomas’ı çalkaladı. Rizespor efsaneyi yıkıp, Galatasaray’ı dalgalı bir denizde yıllar sonra boğdu. Galatasaray kara ikliminden sonra deniz ikliminde de hüsrana uğradı, deplasman kaderine bir yenisini daha ekledi.
Tabii ki, böyle olacak. Sarı kırmızılı takımın arkasında doğru dürüst bir önder yok. Şampiyonluğa oynayan Galatasaray gibi bir takım Rize’ye geliyor, ama kafilede ne başkan Özhan Canaydın ne de 2. başkanlar var. G.Saray takımının sırtını hep genç yöneticiler sıvazlıyor. Bu böyle olmamalı. Önderlerin hepsi kendi limanına çekilmiş bekliyor. Futbolcular içinde ise kötü gidişi değiştirecek tam anlamıyla bir lider yok. Bu takım dalgalara kapılmış, bir gemi gibi sallanıyor. Bu gidiş ne kadar sürecek, tam bir muamma. Yalnız bu politika devam ederse, gemi denizde alabora olur...
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2006
AH o top kayıpları yok mu o top kayıpları... Her top kaybı Galatasaray’ın kalesine tehlike olarak geri döndü. Galatasaray, bir iki top yaptığı zaman PSV Eindhoven şaşırdı. Bu arada Hasan Şaş’ta top kazandığı zaman o da ne yapacağını şaşırdı. Ayağına gelen birçok topu rakibe teslim etti. PSV’nin bir ara pili bitmiş gibi oldu. Ama sahneye bir anda Galatasaraylı Tomas çıkmaz mı? Soruyorum Tomas; Markaj şekli bu mu olmalı?
Kone’yi nasıl arkana kaçırırsın. Tomas, yanlışı yapınca Gerets’te kenarda adeta keçileri kaçırmamak için kafasını kaşıdı. Tomas, senin gibi tecrübeli bir adam nasıl böyle bir acemiliği yapar? Bırak, adam gitsin. Olacaksa da gol olur, olmazsa da olmaz... Yenilen golün telafisi vardı. Ama 10 kişi oynamanın, hem de PSV karşısında Hollanda’da mücadele etmenin asla telafisi yoktur. Bir anda Galatasaray’ın oyun kalıbı alt üst oldu.
Plan bozuldu
10 kişi kalmadan önce Arda ile Ayhan maçı nefis yönetiyordu... Arda orta sahaya kayıyor, Ayhan ise sol kanada geliyordu. G.Saray bu sistemle rakip kaleye de gidebiliyordu, Hollandalıları da terletiyordu. Ama Tomas, bu işi yapınca G.Saray’da ne hücuma top gidebildi ne de PSV kalesine yol gözüktü. Şok olan Mösyö Gerets, bir anda Orhan’ı Song’un yanına alıp, Arda’yı defansın soluna çekti. Ama genç Arda orada fazla birşey yapamayınca Gerets, değişikliğe gidip Cihan’ı sola aldı. Gerets, ne yaparsa yapsın artık Galatasaray’ın oyun felsefesi yok olup gitmişti. Gerets, Necati’den umut bekledi, Hakan Şükür’den umut bekledi... Ama bu umut, umutsuzluğa çoktan dönüşmüştü. Kısacası yapacak birşey yoktu.
PSV sıradan takım
Anlamıyorum, bu PSV Eindhoven takımının nasıl Şampiyonlar Ligi’nde 10 puanı var? Yemin ediyorum ki bu PSV sıradan bir takım. Bu takımı yenemeyen ve berabere kalamayan bir Avrupa ekibini döverler... Dün akşamda tek suçlu Tomas’tır... Takımını yakan Tomas, bir anda arkadaşlarının içindeki enerjisini, inancını çaldı. Eğer Galatasaray dün 11 kişi oynasaydı, aslanlar gibi İstanbul’a puan yada puanlarla dönerdi. Şimdi Galatasaray futbolcuları ve ekibi hiç umutsuzluğa kapılmamalı. Neden mi? Çünkü Bordeaux’da Liverpool’a yenildi. Yatın, kalkın buna dua edin. En azından UEFA Kupası’na gidip, herkese kendinizi affettirin
Yazının Devamını Oku 29 Ekim 2006
G.SARAY öyle bir çetin cevize rastladı ki, kırmak için adeta balyoz gerekiyordu. Gençlerbirliği baskıya karşı baskı, hücuma karşı hücum anlayışındaydı. Galatasaray bu çetin ceviz karşısında bir türlü tezgahı kuramadı. İliç ve Carrusca’nın vuruşları hedefe varsaydı belki skorda bir değişiklik yapabilirdi. Ama Gençlerbirliği’ni açmak çok zordu. Çünkü takımın tümü savaşmaya alışık ve pes etmeyen bir ekipti.
İkinci bölümde Hasan Şaş girince biraz tempo arttı. Artınca da Gençlerbirliği tedirginleşti. Mesut Bakkal defans oyuncusunu oyuna sokmaya başlayınca ceviz yavaş yavaş çatlamaya başladı. Gerets son şans olarakta oyuna Hakan Şükür’ü ilave etti. Hakan daha bölgesine girer girmez, ısınmadan balyozu yapıştırıp cevizi kırdı. Yoksa Galatasaray’ın gol atacağı yoktu. Çünkü karşısındaki rakip hem kapanmasını hem de hücuma çıkmasını biliyordu. İki takımın da kazanma duygusu maçı güzelleştirmişti.
Gerest haklı
Mondragon, PSV maçından sonra kendine gelmiş. Gençlerbirliği’nin 1-2 gol olacak pozisyonunu yerinde müdahelelerle önledi. Ayhan ilk bölümde çalışkanlığı ve attığı paslarla futboluna futbol kattı. İnamoto da Gençlerbirliği’nin azgın dalgalarında mücadele etti.
Song ve Tomas hızlı Gençlerbirliği hücum adamlarına fazla yol vermedi. Gençlerbirliği gol yemesine rağmen sonuna kadar oyunu bırakmadı. Galatasaray şayet oyunu kenarlara yayıp Gençler defansını açsaydı, bu kadar yorulmazdı.
Gerets her hafta daha iyi olmak için elindeki malzemeyi kullanmak istiyor. Bunda da haklı. Bir maç önce iyi oynayan futbolcuya ışık tutuyor, ona sahnede yer alması için formayı teslim ediyor. Onlarla yaşayan kişi Gerets, burada haklı. Örneğin Carrusca’da ışık var. Şayet kendine gelen iki pozisyondan bir tanesini gole çevirseydi belki de Carrusca konuşulurdu.
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2006
ÖNCELİKLE oyunun temposu mükemmeldi. Bunu da sağlayan maçın hakemi Barış Şimşek’ti. Gördüğümüz, alışkın olduğumuz ikili mücadelelerde Hacivat-Karagöz gibi yatan kalkan oyunculara prim tanımadı, oyunu devam ettirdi. İngiliz hakemler gibiydi. Her iki takım da maçı kazanmak arzusunda oynadığından, karşılaşmanın tadı yerindeydi. Erik Gerets, yedekteki futbolculara "Buyrun forma" dedi, "Başarılı olan payını alır" mesajıyla onlara şans tanıdı.
Uzun zamandır oynamayan Carrusca, çabuk, tek top oynayan, isabetli topa vuran, alan değiştiren bir futbolcu görüntüsündeydi. Yalnız kanatta değil, defans hariç takımın her bölgesinde görev yapacak yapıya sahip olduğunu gösterdi. Takım oyunununu seven, mücadele gücü de fazla olan bir futbolcu Arjantinli. Takımda sürekli oynaması gerekir. Boş adam değil. Hem gençliği var, hem de futbol bilgisi.
Sonucuna katlanacaksın
Yine uzun zamandır oynamayan Hasan Kabze, bocaladı, Gerets onu oyundan alınca da biraz küstü. Küsmeyeceksin Hasan Kabze, görev verildiği zaman sahnede en iyi yeri alacaksın, bunu yapamıyorsan sonucuna katlanacaksın. Inamoto’da ilerleme var. Top çalmak, topu kazandıktan sonra da kenarlara yönlendirmek o yerde oynayan futbolcunun görevlerinin başında gelir. Japon futbolcu da bu görevi yerine getirdi. Ergün, uzun süredir oynamıyordu dün de hakikaten kötü bir oyun ortaya koydu. Gerets de bunu görüp hemen onu kenara aldı.
Bursaspor, Galatasaray karşısında teslim olma havasında değildi. Attığı gole rağmen defans yapacağım diye kafasından geçirmedi. Yersem de atarım diye oynadı, ama olmadı. Hakikaten canlı bir takım Bursaspor. Takımı mükemmel yöneten, defansın toparlayan Egemen diye iyi bir kaptanları var.
Galatasaray oyunun birinci bölümünde top yapmakta güçlük çekiyordu. Bunun nedeni hep topa sahip olacakları anda futbolcuların markaj altında kalmalarıydı. Pozisyon üretiyorlardı, ama son vuruşta başarılı olamıyorlardı. Galatasaray maçı kazandıysa bunu ikinci bölümde presi rakip alanda yapıp, Bursaspor’un top yapmasını önlemesine ve fırsatları iyi değerlendirmesine borçlu. G.Saray, kupaya iyi bir başlangıç yaptı, ancak bence asıl önemli olan uzun zamandır oynamayan futbolcuların dün sergilediği performans. Onların grafiğine bakıldığında en iyi durumda olan Carrusca.
Yazının Devamını Oku 22 Ekim 2006
GALATASARAY’IN üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Galatasaray bu sıkıntılı günleri atlatmak için gereken gayreti göstermiyor. Sarfettiği çaba da Galatasaray’a yakışmıyor. Ligin en dibinde, mücadele gücü çok az bir ekip olan Erciyes’e karşı bile bocalıyor. Bana göre Galatasaray bu değil.
Futbolcular sanki üzerlerinde ağır bir yük varmış gibi oynuyor, gereksiz kartlar görüyorlar. Sinir sistemleri bozulmuş. Bu da davranışlarına yansıyor, şikayet, hep şikayet, ondan şikayet, bundan şikayet, hakeme şikayet. Hangi karar ne zaman değişmiş ki, hakeme itiraz ediyorsun.
Bu tür davranışlar yüzünden de takım sahada 10 kişi kalmayı neredeyse alışkanlık haline getirdi. 10 kişi de kalsa, bir takımın telaşa düşmesine gerek yok. Ayağa top oynasa, sistemin içinde disiplinli mücadele etse, telaş etmese rahatlayacak.
Orhan dün güçsüzdü. Bu güçsüzlüğünü de kırmızı kart görerek ortaya çıkardı. Ben devamlı gençlerin oynamasından yanayım. Aydın’ı izlerken, ne yalan söyleyim utandım. Aydın gibi bir futbolcu oyun boyunca sahada gezen süslü bebek gibiydi. Ne topa girdi, ne de oyuna katkısı oldu. Beni mahcup etti.
Arda joker gibi
Arda’yı örnek al. Bir çıktı, pir çıktı. O kadar da maç oynuyor, değişen bir şey yok, hep aynı hep alkışlanıyor. Gerets bile aksayan yerlere Arda’yı monte edip joker görevini yaptırıyor. Aranızdaki futbol kalitesi aynı ama sen düşük vitestesin.
Galatasaray’da dün sahanın en iyi adamlarından biri Mondragon’du. Bana göre Erciyes’in penaltısı penaltı değildi. Mondragon topa uzandı rakibe değil. Ama hakem penaltı çaldı. Bu hatasını bu kez Galatasaray’a verdiği penaltıyla telafi etti. Hakem bana göre dün bir telaş içerisindeydi. Birçok kart gösterdi. Kimi doğru, kimi yanlıştı.
Dün Mondragon’un yanı sıra Arda, Ümit Karan ve Song’un iyi oynadıklarını söyleyebilirim. Bu maç bundan sonra bir viraj olabilir. G.Saray iyi oynamamasına rağmen bu sezon ilk deplasman galibiyetini kazandı. Bu takım geçen yılki takımın aynı. Bu futbolcularla hedefe ulaştıysa, bunu bu sene de başarabilir.
Yazının Devamını Oku 19 Ekim 2006
G.SARAY’ın oynadığı kupa maçlarında her zaman kaleciler ön plana çıkmıştır. Taffarel, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası zaferinde Cimbom’u taşımış, unutulmaz neticelere imza atmıştı. Şampiyonlar Ligi’nde özellikle Lucescu döneminde Mondragon çeyrek finallerde sahnedeydi. Ama dün Mondi bir kalecinin yapmaması gerekeni yaptı. İlk bölümde lüzumsuz hareketler ve ikinci bölümde kendisine yakışmayacak golü yedi. G.Saray’ın da sonunu hazırladı.
Aslında ilk bölümde şablon iyiydi. İkinci bölüm ne olduysa oldu... Defansla, orta sahayla ve hücum adamlarıyla işbirliği kesildi. Bu da PSV’nin işine geldi. Duraklama devri başladı. Futbol felsefesi futbol kalıbının dışına çıktı. Ne bir pas, ne bir akın, ne bir verkaç vardı. Havanın soğukluğu gibi donup kaldılar. Takım tel tel döküldü.
Orta saha yok
Erik Gerets durum 1-1’ken kurtarıcı olarak birden 3 oyuncuyu değiştirdi. Necati, Cihan ve Hakan’dan umut bekledi. Tas ve hamam aynıydı. Ne bir hırs, ne bir heyecan vardı takımda. G.Saray taraftarı baktı maç böyle gidiyor önce seslerini kesti, sonra protesto sesleri yükseldi. Önce Gerets bundan nasibi aldı. Futbolcular da yaptıkları her yanlışta bu kadere razı oldu.
Aslında G.Saray’ın 1-1’ken hiç telaşa ve acabalara yer vermemesi gerekirdi. Aynı kalıpta oyuna devam etmeliydi. Şampiyonlar Ligi’ne gitmesen bile alacağı 1 puan UEFA şansını devam ettirirdi. Şimdi şiş de kebap da yandı.
G.Saray’ın arızalı bölgeleri belli. Bir arabayı yürüten motordur. O motor çalışmazsa araba da yürümez. Futbolda da burası orta alandır. Gerets bunu bir türlü çözemedi. Çözemeyince de ligde ve Avrupa’da hayal kırıklıkları devam ediyor.
Hiç yakışmadı
Bana göre G.Saray alacağı maçı kendi eliyle verdi. Bu da oyunu 90 dakikaya yaymamasından, hatların iletişim bozukluğundan ve takım olarak oyun kalıbını uygulamamaktan ileri geldi.
Taraftar o kadar azdı ki, sahaya atlayıp kale ağlarına kendilerini atıp futbolcunun yapamadığını ’biz yapalım’ dediler. Sahaya girmeler ve yapılan hareketler bize yakışmadı. Bu kadar koruma var, bu kadar güvenlik var adam tribünden atlayıp kaçıyor, bir kaleden bir kaleye koşuyor. Yakalayan yok. Bu nasıl iş?..
Bence dün gece G.Saray kendisine yazık etti. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.
Yazının Devamını Oku 18 Ekim 2006
GALATASARAY’da her türlü oyuncu var. Hangi mevkiye adam arasan en az iki alternatif bulursun. Ama gel gör ki Erik Gerets, tam 3 aydır ’ön libero’ mevkisine, ne bir tane futbolcu monte edebildi, ne de oyuncular buraya ayak uydurabildi. Yani, ön libero adeta yol geçen hanına döndü. Bir maçta Ayhan, bir maçta İnamoto sahaya çıktı, 22 yaşındaki yeni transfer Mehmet Topal bile oynadı. Ama hiçbiri Gerets’i tatmin etmedi...
Nedir bu ön libero? Hemen söyleyelim. Futbol dilinde buna; "Merkez savunma oyuncusu" denir. Bu tip oyuncular sahada öyle göze çarpmaz. Yani, tam bir hamaldır. Sahada basmadık yer bırakmaz, takımlarının tempolarını ayarlarken, bloklar arasında iletişimi de sağlarlar. 6 numara diye tabir ettiğimiz bu oyuncular aslında tam bir gizli kahramandır. İşte, Galatasaray tam 9 haftadır bu kahramanını bulamadı.
Saidou’nun değeri bilinmedi
Aslında, Galatasaray’ın elinde çalışkan bir asker vardı... Kim mi? Allioum Saidou... Yöneticilerin yerden yere vurduğu ancak teknik direktör Erik Gerets’in gözü kapalı olarak sahaya sürdüğü bir kahramandı. Yönetimden kimse onu kaale almadı. İdareciler, "Saidou gitse de olur, gitmese de" dedi. Onları Gerets de ikna edemedi ve o aşağılanan Kamerunlu, şimdilerde Nantes takımında her hafta banko oynuyor. Saidou niye gitti demeyeceğim ama, neden alternatifini bulmadan yolladınız ey Galatasaray idarecileri. Koskoca Galatasaray’da bir tane Saidou ayarında oyuncu yok mu? Herkes buna cevap arasın.
Şimdi teknik heyetin içi kan ağlıyor ama belli etmiyorlar. Size soruyorum; hedef tahtasında olması gereken sadece teknik heyet mi? Bu futbolcuyla oturup konuşmayan, isteklerini yerine getirmeyen, alacaklarını ödemeyen, nasıl olsa o tip oyuncu buluruz diyen yetkililer de suçlu değil mi?
Yazının Devamını Oku 15 Ekim 2006
SEZON başından bu yana Galatasaray’a "Gelen vurdu, giden vurdu." Bir Beşiktaş maçı hariç diğer takımların hepsi Galatasaray’a gol atmakta hiç de zorlanmadı. Herkes nasibini aldı. Koca Galatasaray gol yedikçe, "Nasıl gol atacağım?" diye çabalayıp durdu.
Galatasaray, Hagi’den sonra duran topları bir gün olsun değerlendiremedi. Diğer takımlar bu topları gole çevirirken, G.Saray’ın teşebbüsü bile yoktu. Türkiye’nin en iyi golcüleri sende. Bakıyosun hepsi birbiriyle yarış ediyor. Çare de bulunmuyor.
Oyunun birinci bölümünde 8-10 tane orta yapılıyor, birinde isabet yok. Genç Aydın oyuna giriyor, Ümit’e adrese teslim top atıyor ve golü hazırlıyor. Galatasaray defansı sıkıntılar yaşıyor. Ama bu sıkıntı, dediğim gibi hücumdan orta sahaya zincirleme hatalardan kaynaklanıyor. Maçın hakemi ilk bölümde sertliği göremedi ve müdahaleleri hep topa sandı. Hasan’ın sakatlığında pozisyonda darbe yedi. Ama hakem birşey çalmadı.
Teknik heyet dikkat
Galatasaray’ın yediği golde, Mondragon topu nefis çeldi. Ancak pozisyonun devamında defans ortalarda yok. Gerçi bu pozisyon ofsayt ama yine de o pozisyona izin verilmemeli. Rakip oyuncuyu orada yanlız bırakmayacaksın.
Kendi sahanda oynuyorsun yedeklere bakıyorsun, çoğu orta saha. Mesele solda Orhan sakatlansa yerine girecek oyuncu yok. Buna teknik heyet ve asistanların dikkat etmesi gerekir.
Galatasaray, daha önce Ali Sami Yen’de her takımı eli boş gönderirken, bu sezon rakipleri nasiplerini alıp gidiyor. Galatasaray’ın ne yapması lazım? Elindeki kadro belli. Bir değişim yaşanmalı. Daha önce forma giymiş ustalar varsa onlar bir kenara çekilmeli, gençlere ’ürkmeden, korkmadan’ forma sizin denmeli.
Aydın örneği gibi. Usta Hasan’ın yerine girdi, oyuna hareket getirdi. Gerçi bir gol kaçırdı. Ama bu uzun zaman oynamamaktan kaynaklandı. Oyun boyunca takımına uyum sağladı ve iyi işler yaptı. Velhasıl Ankaragücü karşısında, Galatasaray yine gol yeme alışkanlığı sürdürdü.
Yazının Devamını Oku