İlhan Söyler

Kafaları karıştı

6 Ekim 2006
Aydın, Ferhat, Özgürcan, Mehmet Güven ve Oğuz, Gerets’ten forma bekliyor. Ya oynayıp deneyim kazanacaklar, ya da kurtlar sofrasında yem olacaklar. PAF takımda oynamaya devam ederlerse, hem G.Saray, hem de Türk futbolu kaybeder.

G.SARAY’ın alt yapısı düzenli ve kaliteli üretim yapan bir fabrikadan farksız. Florya’nın çimlerinden fışkıran pırıl pırıl gençler, sarı kırmızılı takıma güç katıyor, enerji veriyor. Geçen sezon kazanılan şampiyonlukta bu gençlerin payı büyüktü. G.Saray Başkan Yardımcısı Adnan Polat’ın, "İki şampiyon çıkaracak 25 kişiden oluşan güçlü bir kadromuz var sözü" yöneticilerin bu gençlere ne kadar çok güvendiğinin bir göstergesi. Ancak ne var ki, teknik direktör Erik Gerets’in tercihleri bu gençlerin kafasını karıştırmış durumda. Çünkü çoğu A takımla PAF takımı arasında mekik dokuyor.

Fırsat bekliyorlar

Sarı kırmızılı takımın alt yapısından yetişen bu gençlerden 7 tanesi; Sabri, Arda, Aydın, Ferhat, Özgürcan, Mehmet Güven, Oğuz vitrine çıktı. Dört sezondur A takımda şans bulan Sabri, bu yılki performansıyla A Milli Takım’a kadar yükselmeyi başardı. Geçen sezon kiralık oynadığı Vestel Manisaspor’da pişen Arda kısa zamanda büyük işler başarıp, bir yıldız gibi parladı. Sezon başında ön libero olarak şans bulan ve başarılı maçlar çıkaran Mehmet Güven, kendini önce kulübede, daha sonra tribünde buldu.

Ruhsal çöküntü

Diğerleri o kadar şanslı değildi. Geçen sezon kritik maçlarda boy gösteren

Aydın ve Ferhat’ın yanı sıra, Özgürcan ile Oğuz, yaprak misali bir o yana bir bu yana savrulup duruyor. Bazen A takıma, çoğu kez de PAF takımına çağrılan bu oyuncuların kafası karışıyor, ruhen çöküntüye uğruyor.

Gerets’in bu tutarsızlığı onları umutsuzluğa sürüklüyor. Hepsi de A takımda sürekli şans bulacak yetenekteki bu isimlerin teknik özelliklerine gelince...

Aydın (Sol kanat oyuncusu): Geçen sezon çok kritik maçlarda görev aldı ve başarıyla çıktı. Orta saha ve hücum oyuncuları ile iyi bağlantı kuruyor. Boşlukları iyi görüyor ve derinlemesine paslar atıyor.

Ferhat (Solbek): Hücuma çıkarken alan boşluğunu iyi ayarlıyor. Savunma görevlerini ihmal etmiyor. Defansta adam paylaşımını yaparken, yanında oynayan arkadaşlarıyla bağlantı kuruyor.

Özgürcan (Santrfor): Hakan Şükür’ün veliahtı olarak gösterilen bu oyuncu, topsuz alana yaptığı çapraz koşularla dikkat çekiyor, vücut çalımları ile dikkat çekiyor. Gol bölgelerinde daha yaratıcı olmalı.

Oğuz (Orta saha): Oyunu okumakta eksik yönleri var. İsabetli paslar atabiliyor. Temposunu iyi ayarlayabiliyor.

Mehmet Güven (Ön libero): En büyük artısı kendine olan güveni. Maçın son dakikasına kadar mücadele ediyor. Top çalma ve pas dağıtımındaki eksiklerini gidermeli.

Bu cevherler işlenmeyi bekliyor. Eksikliklerini gidermek için oynamaları şart. Bu görev de Gerets ile asistanlarına düşüyor. Ya oynayıp deneyim kazanacaklar, ya da kurtlar sofrasında yem olacaklar. Bu yetenekler PAF takımda oynamaya devam ederse, hem G.Saray, hem de Türk futbolu kaybeder.
Yazının Devamını Oku

Kendi etti kandi buldu

1 Ekim 2006
KOCA Galatasaray, Hasan’ıyla Sabri’siyle Arda’sıyla kanatlardan orta yapıyor. Siz diyin 20, biz diyelim 30 orta. Ama gelin görün ki uzun zamandan beri bir düşüş halinde olan Hakan bu toplarda yok. Ne uzanabiliyor, ne de temas edebiliyor. Hakan, Galatasaray’da oynadığı günden bu yana, yazılarımda kendisini Türkiye’nin "İkinci Kralı" olarak yazmaktan zevk aldım. Ama artık çatlak sesler gelmeye başladı. Ben abisi olarak, kendisine "Otokontrolünü, kendin yap" demek istiyorum. Bir zamanlar rahmetli Metin Oktay, son günlerinde bu tür tepkilerle karşılaşmıştı. Ve "Futbol beni bırakacağına, ben topu bırakırım" diyerek vedalaşmıştı. Bunu senin de düşünmeni istiyorum. Çünkü sana bu çatlak sesler yakışmıyor.

Ümit Karan da sahnede yok. Hayret bir şey.. "Gol attığım zaman şanslıyım, atamadığım zaman şanssızım" Futbol literatüründe böyle bir şey yok. Rakip Konyaspor bir geliyor, pir geliyor. Sonra Arda sahneye çıkıyor. Hem atıyor, hem de attırıyor. Kendi evinde 2 farklı öne geçiyorsun. Telaş edecek takım Konyaspor olması gerekirken, Galatasaray’da bir telaştır gidiyor. Şaşılacak bir şey...

Büyük arıza var

Gereksiz top kayıpları, gereksiz kademe hataları ve gereksiz telaş, heyecana dönüşünce, abuk sabuk hareketler ortaya çıkıyor. Dün akşam ne yapacağını bilemeyen G.Saray, dağılıp durdu. Gerets bu telaşı görünce, oyuncu değiştirme yoluna gitti. Panik de başladı. Hatalar zinciri halka halka birbirine eklendi. Galatasaray gibi bir takım maçın bitmesine 30 saniye kala köşe vuruşundan gol yiyorsa, çok büyük bir arıza var.

Konyaspor Teknik Direktörü Nurullah Sağlam, bu arızayı bildiği için kalecisi Özden’i bile hücuma soktu. Adam paylaşımını doğru yapamayan G.Saray, kalesinde golü gördü. Şimdi burada suçlu Gerets mi, futbolcular mı? Şimdi bunun tartışması ortaya çıkacak. Bakalım futbolcuya dayalı düzen mi, yoksa teknik ağırlıklı düzen mi kazanacak...

En iyisi Arda

Böylesine koca Galatasaray’ın ne yapacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şimdi yine teknik direktör gitsin mi, kalsın mı tartışmaları başlayacak. Bir başka şeyde, mübarek Ramazan Ayı gelince de Galatasaray’da puan kayıpları fazla oluyor diye, ayrı bir gündem oluşacak. Böyle bir maçta kendi evinde 2 farklı öndeyken galibiyeti kaçıran Galatasaray, kısacası kendi etti kendi buldu..

Aslında ben bu yazının büyük çoğunluğunda altın çocuk Arda’yı yazacaktım. Sahanın Ayhan’la birlikte en iyi oyuncusu olan bu futbolcuyu övmeyi maalesef pas geçtim.
Yazının Devamını Oku

Cesaret aşısı

28 Eylül 2006
FUTBOLDA baskı, rakibi oynatmamak gerekir, sadece topa sahip olmak yetmez. Bir anlık bölümde bile bir düşünce zengiliğine ihtiyaç vardır. Futbolun felsefesini iyi anlayan, oyunu iyi okuyup anlayan takım takımdır. Bölüm 1. Liverpool oyunun bu bölümünde 10 şut attı, 5’i kaleyi buldu. Galatasaray 3 şut attı, 1’i kaleyi buldu. Baktığımızda Galatasaray’ın topla oynama yüzdesi 52, Liverpool’un ise 48. Yani Galatasaray daha fazla topla oynadı. Ama oyunda golleri bulan Liverpool. Neden? Basit top oynamanın eseri.

Baskı faktörü

Bölüm 2. Galatasaraylı futbolcular dedi ki, Liverpool böyle oynuyorsa, biz de bu işi basite indirgeyelim, toptan değil, alanlardan faydalanalım. Gole gitmenin en kısa yolunu tercih edelim. Galatasaray bu oyun kalıbına uyunca, futbolun ne kadar basit olduğunu gösterdi. Telaşın değil, baskının kazandığı gördü.

Mösyö Erik Gerets de arızalı olan yerleri, yani sağ kanattaki Cihan’ın, orta alandaki görevini tam anlamıyla yapamayan Mehmet Topal’ın yerine Avrupa arenalarında tecrübeli olan Hasan Şaş ve uluslararası maçlardaki gol makinesi Ümit Karan’ı oyuna alınca, takıma cesaret de geldi. Oyunu okumak da, gole gitmek de o kadar kolay oldu.

Yıllardır Galatasaray’ı Avrupa sahalarındaki yarışmalarında izliyorum. Hiçbir zaman birinci bölümdeki gibi hüsrana uğradığını görmemiştim. Kendi kendime nerede eski günler dedim. Ama ikinci bölümde geçmişe döndüm. İşte gerçek Galatasaray böyle oynuyordu.

Gerets’in bu takıma savaşmayı ve topsuz oyununun nasıl oynanacağını, korkaklığın yerine cesareti işlemesi gerekir. Galatasaray belki de alacağı farklı yenilgiyi ikinci bölümde gerçek Galatasaray gibi oynayarak önledi.
Yazının Devamını Oku

Gerets'in kafası karıştı

24 Eylül 2006
BİR Gökdeniz vardı takımını ayağa kaldıran... Önce kendine, sonra Ersen Martin ve Marcelinho’ya eskortluk yaptı. Galatasaray’ın sol kanadında oynayan Ferhat’ı sağ beki Sabri’yi saha dışına attırdı... Sonra Song ve Tomas’ın dengesini bozdu.

G.Saray, dün neye uğradığını şaşırdı. Şaşıran diğer biri ise kulübede oturan Erik Gerets idi... Oyunun daha başında kafası karıştı. Ferhat’ın yerine Orhan arkasından Song’un yerine Emre’yi sahaya aldı. Aslında Gerets, birçok değişime gidecekti. Ama hakkı sınırlıydı. Ersen Martin, kafa ile golü atıyor. Yanında ne bir bekçi, ne de bir memur var. Rahatlıkla topu filelere gönderiyor. Galatasaray’ın bir de halen aranan 6 numarası var. Ama bu 6 numara sahada şu anda 23 numara Inamoto. Onun görevi MERKEZ SAVUNMA oyuncusu. Nedir bu oyuncunun görevi?

*Savunma ve değir oyuncularla bağlantı sağlamak

*Hücuma katılırken savunma görevini üstlenirken, alan boşluğu bırakmak

*Rakiple birebir savaşa girerken, mesafe ayarı yapmak

*Pres yaparken yetenekli ve aksiyonları ayarlaması gerek.

*Son görevi de rakipten top çalmak.

Ama nerede!!! Inamoto bunların birini bile yapamadı. Üstüne üstlük yenilen iki golde de müdahelede gecikti.

Arda yetmedi

Diğer futbolcular mı ne yaptı? Trabzon’a hiç rahatsızlık vermediler. Yarışma boyunca rakibe bir türlü kelepçe takmayı düşünmediler. Onları istedikleri gibi oynattılar. Ayhan ve İnamoto orta saha oyuncusu karakteristiklerinden uzak kaldı. Duvar pasları yok, hatasız kısa-uzun yerini bulan paslar yok. Oyunu okuyabilmek, tempo ayarı yok... Ne var? Sadece uzun uzun toplar. Galatasaray’da bir Arda vardı, Trabzon defansını karıştıracak. O da yetmedi. Dikkatimi çeken bir başka konuda, Galatasaray gole gidiyor. Hakan gibi usta oyuncu hakem Selçuk Dereli’ye giderek hücum bölgesini terkediyor ’ Beni formamdan çektiler" diye bas bas bağırıyor. Sorarım şimdiye kadar hakemin verdiği kararı hangi oyuncu değiştirmiş. Hakan, hem gol pozisyonuna girmekten uzaklaşıyorsun, hem de hücumda arkadaşlarını yalnız bırakıyorsun. Bu arada hakem Hakan’a sarı kartını göstermekte geç bile kaldı.

Daha önceleri Avni Aker’den güzel şarkılarla ayrılan Galatasaray bu kez " Ağlar gezerim sahili" mısralarını söylerek Trabzon’dan ayrıldı.
Yazının Devamını Oku

Futbol bu

18 Eylül 2006
İŞTE futbol bu.. Beşiktaş ve Galatasaray oynuyorsa, zevk alacaksın, heyecan duyacakssın.. Dün gece bunların tümü vardı sahada. İki takımın da oyun felsefesi mükemmeldi. Önce Galatasaray "gaza" bastı. Rakibinin cezalanına yığıldı. Sonra Song, topa gelişi güzel vurdu, Inamato hatalı geri pas yaptı. Kısacası bir anda insiyatif Beşiktaş’a geçti.

Gençler geliyor

Sol şeridin sahibi bu kez siyah beyazlılardı. Kale çizgisini geçmek için, beşinci, altıncı, vitese taktılar. Yarışma kafa kafaya devam etti. Hakan gol atabilse, hayata yeniden dönecekti. Vurdu, olmadı, kısmetsizliğini yerdeki çimlerle paylaştı. Bir kez daha denedi, bu kez Baki sırtına bindi ve penaltı geldi.

Gençleri seviyorum.. Arda gibi... Ferhat gibi.. Bakın Arda’ya, kanatlarda mı ihtiyacınız var ona, kanatta oynuyor. Orta alanda oyunu yönlendirecek akıllı birine mi ihtiyacınız var. Arda hazır. Defansta arıza mı var, Arda yine hizmetinizde. Arda gelişen genç neslin, en güzel örneklerinden biri. Yıllar önce Arjantinli Sivori vardı, düşük tozluklarıyla oynardı. Arda da düşük şortla oynuyor. Şortu ona bol geliyor.

Olmadı olmuyor

Ya Ferhat.. Bu genç oyuncu geçtiğimiz sezon F.Bahçe maçında oynatılmıştı. Hatırlıyorum o günü.. Herkes, "Bu gencin, bu takımda ne işi var?" diye endişelenmişti. Ama şimdi Ferhat seçiminin ne kadar doğru olduğunu anladık.

İkinci bölüm oynanırken Beşiktaş yine gaza bastı. Ama Sabri, Song ve Tomas savunmada direniyor dahası gövde gösterisi yapıyorlardı. Ama Beşiktaş yine de saldırıyordu. Nobre ile Bobo ile bir türlü çizgiyi geçemediler.

G.Saray ise yine atılan uzun toplarla Ümit ve Hakan’ı kaçırmaya çalışıyor galibiyeti garantilemek istiyordu. Hakan yine pozisyon buldu ama dedik ya, "İnsanın kısmeti kapanmaya görsün. Adak bile adasan, olmadı mı olmuyor."

Güzel bir futbol gecesiydi. İki takımı da tebrik ediyorum. G.Saray özellikle ikinci yarıdaki direnciyle 3 puanı haketti.
Yazının Devamını Oku

Topla sevişmek

13 Eylül 2006
ŞAMPİYONLAR Ligi hiç bir yarışmaya benzemiyor. Heyecan, stres, haz alma duygusu, futbol felsefesi hepsi içinde. Savaşlar artık, silahlarla değil, uluslararası spor çarpışmalarıyla olmalı. Güzelliklerle ve sevgiyle sürmeli. Ama bir taraf üzülecek, diğer taraf sevinecek, sporun adaleti bu. Önce Song ile Mondragon’un bir anlık düşünce azlığı ile ağzımız yanıyordu. Bu iyi bir başlangıç değildi. Ama, nasılsa Galatasaray oyunu forse eder dedik, olmadı. Bölgelerarası kopukluk, top kullanmadaki telaş, boş sahayı kullanamama, ve zamanlamayı becerememe..

Örnek mi? Herkes Bordeaux ceza sahasındayken, geniş alanda bulunan Arda’ya, Hasan’ın top atmaması kalabalık bölgeyi kullanması. Türk futbolunda topsuz oyunu becerememenin çilesi bu. Bordeaux takımı ayağa top oynarken, Galatasaraylı futbolcular topla sevişmeyi düşündüler. O zaman da futbol kalıbının dışına çıktılar. Oyuna ağırlıklarını koyamadılar, tehlikeli bölgeye giremediler.

Gerisi palavra

Inamoto ve Ilic top getirip, servis yapamadı. Gezindiler sahada. G.Saray kaleyi bile yoklayamadı, oyunun insiyatifini ele alamadı. Oysa bir takım böyle maçları kazanmak zorunda. Galatasaray’da forma giyen her futbolcu da uluslararası tecrübeye sahip olmalı. Kendi sahanda oynarsan, rakibine ağırlığını hissetirmen lazım. İşte o zaman ben, bu takımın adı Galatasaray derim. Galatasaray futbol oynuyor derim.

Futbol felsefesinin dışına çıkarsan, taraftarın rakip alana ıslıklarla müdahale ederse, sen o zaman ürkeksin. Öyle bir pozisyon oldu ki, Tomas rakibini ceza sahasında düşürdü, hakemin sağ kolu penaltı noktasına gitti. Sonra geri çekti. Ya verse, ne olurdu? Telafisi olmazdı.

Ben, onu bunu anlamam, Galatasaray takımı ligde şöyle böyle oynasa da, Şampiyonlar Ligi’nde ağırlığını koyup, yola devam eden bir ekip olmalı. Gerisi palavradır. Orda varsan, takımsın. Orda yoksan, sizler düşünün.... Hele, talih kuşunun ne zaman geleceği belli olmaz. Oyunun sonlarına doğru geldi, tek işleyen yer Arda’nın kanadıydı. Necati Bey! oradan gelen bir topu kaleye değil de top toplayacısına attı. Galibiyet de kaçtı.
Yazının Devamını Oku

Olmak ya da olmamak

12 Eylül 2006
G.SARAY bir kez daha devler arenasına çıkıyor. Bir aydır, başkanından yöneticisine kadar herkes Atatürk Olimpiyat Stadı’nın dolması için seferber olmuştu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile el ele verip, stadın eksiklerini tamamlayan sarı kırmızılar tüm taraftarlara, "Stadımızı doldurun" mesajını verdi. Bu yoğun çabalar meyvesini verdi ve Galatasaray, üç Şampiyonlar Ligi maçı için tam 60 bin adet kombine bilet sattı. Yani, başkan ve yöneticiler, üzerlerine düşen görevi yerine getirdi. Özhan Canaydın ve ekibinin çalışmaları sayesinde Galatasaray, bu akşam arkasında en az 65 bin taraftarının desteğini bulacak.

Avrupa maçları unutulmaz

Şimdi sıra Erik Gerets ve talebelerinde... Galatasaray, ligde oynadığı 5 maçta 4 beraberlik almış, hiç önemli değil. Bunları bir kenara bırakın... Bugün ekran başında dahi olsanız, Galatasaray’ın kazanması için bir sinerji yaratın. Lig maçlarının telafisi olur. Aradan iki hafta geçince, herkes o maçları unutur. Ama böyle Avrupa maçları asla unutulmaz. Soruyorum size; hanginiz Neuchatel Xamax zaferini unuttunuz, ya da Arsenal maçını aklınızdan sildiniz? İşte olay bu noktada bitiyor. Bu maç Erik Gerets ve G.Saray için sadece bir Şampiyonlar Ligi maçı değil. Bu ’olmak ya da olmamak’ maçı. Mösyö Gerets, bu yıl kendisine güvenenlerin bile inancını sarstı. Şimdi bunları telafi etme, kendini affettirme zamanı. İşte Gerets, al sana bir fırsat... Eğer Bordeaux’yu yenersen, kimse sana Manisa’nın, Denizli’nin hesabını sormaz.

Ve son söz taraftara ’HAYDİ ELLER HAVAYA.’
Yazının Devamını Oku

Yerli ve yabancı

10 Eylül 2006
GERETS tutturdu, durdu; Ön libero. Bugüne kadar eli hep torbada, çektiği rakamlarla şansını denedi. Kendisini tatmin etmedi, torbada taş kalmadı. En sonunda dışardan, torbanın içine taş attı, bari bunlar olsun dedi. Ve son günde Mehmet Topal, Inamoto... Mehmet Topal, yerli malı olduğu için bizim medyamız küçücük kullandı, Inamoto’yu ise Japon olduğu için büyüttü.

Mehmet Topal, dün ilk kez forma giydi, modern futbolun yalnız topla değil, boş alanlarla, top kapmalarla, servis yapmakla olduğunu gösterdi. Sahanın her tarafını arşınladı. Enerji, ayaklar ve beyin bizim yerli malda, hepsi vardı. Inamoto ise bir çerçeve içinde oynadı. Ve bu çerçeve içinde kazandığı topları kenarlara uzun top atmakla dikkat çekti. Top kapmada, ilerde gözükmedi. İşte yerli ve yabancı futbolcuların portreleri...

Galatasaray’da konsantre bozukluğu var. Bir telaş, acelecilik içinde yoğruluyor. Gelen toplar bir an evvel uzun toplarla gol arama sevdasına dönüşüyor. Futbol kalıbında verkaçlar da var, kanatlardan iyi ortalar da var, şut atma düşüncesi de var. Bunların birçoğu Galatasaray’da yoktu.

Penaltı hastalığı

Arda’
da Milli Takım’a gittikten sonra o kıvraklığı, o çabukluğu, adam geçmeyi göremedim. Herhalde vücut ikisini birden kaldıramıyor? Hakan, asistlik yaptı ama bugünlerde artık kaleyi göremez oldu. Hakan’da her yıl böyle kaleyi görememezlikler oluyor. Bu da uzun zaman alıyor. Ilic, dün çok kötüydü. Yenilen golde Tomas bir telaş içinde, topu karşılayamayınca Mondragon’la birbirine girdi. Gol de iki futbolcunun anlaşamamasından geldi.

Galatasaray’daki futbolcular dün yalnız topla oynama sevdası içindeydi. Topu kazanan arkadaşına atarken, ayağa mı, koşu yoluna mı, göndermekte teredüt ettiler. Bu da, topsuz oynamanın olmadığını gösterdi. Penaltı pozisyonunda, Hasan’a yapılan engelleme var. Hakem, engellemelere sahanın başka bölgesinde, faul düdüğü çalıyorsa, oraya da çalacaktır tabii. Ama çok düdük çalarak da oyunun güzelliğini yok ettiğini söyleyelim.

Galatasaray, beraberlik takımı olmaya başladı. Mösyö Gerets de bu takımı geçen yıldan bu yana çalıştırıyor. Eldeki malzemeyi biliyor, hala taşlarla oynayıp, duruyor. Galatasaray duran toplarda netice alamadı. Bırakın bunları, bir de penaltı hastalığı çıktı. O atsa daha iyi olur, bu atsa daha iyi olur diye tartışılıyor. Ama hepsi birbirinden daha kötü çıkıyor.
Yazının Devamını Oku