İlber Ortaylı

Ağustos ayının yolculukları

11 Ağustos 2024
Öyle görünüyor ki bunaltıcı sıcaklar ağustos ayının ortasından itibaren düşmeye başlayacak ama hâlâ yaz. Bu yüzden size muazzez vatanımızın her bölgesinden havası suyu en uygun yerleri seyahat hedefi olarak tavsiye edeceğiz. Bunların pek azı deniz kıyısıdır. Neşeli tatil ve geziler dileğiyle...

MARMARA

- MARMARA Bölgesi’nden başlayalım. Kırklareli ve İğneada kısa turlar için uygun ve çok kabarık miktarda olmasa da uygun otel ve yeterli sayıda lokanta imkânları mevcut. Tekirdağ Şarköy hattı ve Karadeniz kıyısındaki bu imkânın yanında ikinci bir bölge daha aşağı yukarı aynı konaklama ve iaşe imkânlarına sahip; Eceabat ve Gelibolu arasında Seddülbahir ve Kilidbahir arası ama daha çok karşı Anadolu yakasında Ezine ve Behramkale arasındaki tesisler yer alıyor. Bu bölgenin arkeolojik gezi açısından da çok uygun olduğu malum.

Bu sıra en çok dikkat edeceğimiz yer; hiç şüphesiz hep göz ardı ettiğimiz, bazılarının modası geçmiş diye baktığı yerler. Bir zamanlar çok makbul olan Erdek, gözden düşmüş gibi. Oysa şu mevsimde gezilecek, konaklanacak ve çok şeyin görüleceği en uygun bölge burasıdır. Gene aynı şekilde Eceabat ve Gelibolu arasındaki Seddülbahir ve Kilitbahir çizgisi üstündeki bölge fevkalade tatil geçirebileceğiniz bir yer. Gelibolu ve Çanakkale mutfağı Türkiye’nin en canlı, en lezzetli mutfağı olan bölgelerinden biridir. Deniz ürünleri bakımından da son derece tatminkârdır. Şimdi tatilcilerden çok sayfiye evlerinin yığıldığı Çanakkale  - Behramkale arasındaki bölge hâlâ Ege Denizi’nde hâkim coğrafyası, doğal güzellikleri yanında Troya’dan başlayan ve Aleksandr Troya’sına kadar uzanan arada “Farelerin Apollon’u” denen mabet gibi yeni kazıların ve restorasyon faaliyetlerinin görüldüğü, arkeolojik bakımdan zengin bölgelerdir. Bu bölgenin en rahat gezileceği zaman ağustos ayının ikinci yarısıdır.

KARADENİZ

- YAZIN sıcak zamanlarında Amasra, İnebolu, Kastamonu ve Ilgaz arasında konaklama imkânları yeterli olup, eskiden beri alışılmış yaz rotasıdır. Bilhassa Amasra ve Safranbolu turizme açık ve geceleri rahat ettiren, gündüzleri de bunaltıcı sıcakların görülmediği yerlerdir. Kastamonu ve civarındaki Kasaba Camii gibi eserler ve birtakım köyler bilhassa Çankırı’da Belören gibi köylerimiz de bu cümledendir.

ORTA ANADOLU

Yazının Devamını Oku

Masonluk üzerine

4 Ağustos 2024
Türkiye kendi masonluğu hakkında efsanelerin uçurulduğu ülkelerden biridir. Bazıları onu yabancıların, en gülünç şekilde Hristiyan dünyanın, Siyonistlerin aleti bir örgüt olarak gösterirler, bazıları da kapitalizmin meşum kararlarının alındığı bir örgüt olarak... Türk masonları bu toplumda hiçbir şey yapmasalar dahi disiplinli toplanmayı, kırıcı ve saçmalayan insanlar olmadan tartışma yapmayı bilenlerdir. Bu alışkanlık Türk toplumuna oradan yayılmıştır.

GEÇEN hafta Habertürk’te Eren Eğilmez’in programında ilginç ve bugüne kadar yapılmayan bir sohbet yayınlandı. Programın davetlisi Türk Masonları’nın Maşrık-ı Azam’ı diyeceğimiz hem de bu göreve birinci defa çok genç yaşta olmak üzere ikinci kez seçilen Prof. Remzi Sanver’di. Sanver şöhreti Türkiye sınırlarını aşan bir ekonometri üstadıdır. Üstelik eğitim ve hitap alanı sadece Anglosakson muhitler değil ön planda Fransa’yı da kapsar. Nitekim uzunca bir dönem École Normale Supérieure’da ve Fransa’nın Bilim Akademisi sayılan CNRS’de direktörlük (profesörlük) yaparak yeniden Türkiye’ye döndü. Görevini ciddiye alan nadir insanlardandır. Yazdığı kitapla mensubu olduğu kardeşlik örgütünü anlatıyor.

ABARTILI YORUMLAR

Türkiye kendi masonluğu hakkında efsanelerin uçurulduğu ülkelerden biridir. Bazıları onu yabancıların, en gülünç şekilde Hristiyan dünyanın, Siyonistlerin aleti bir örgüt olarak gösterirler, bazıları da kapitalizmin meşum kararlarının alındığı bir örgüt olarak... Şüphesiz ki bunları hepsi saptırmalı, izam edilen yorumlardır. Bazıları da “Türk masonluğu” değil “Türkiye masonluğundan” söz eder. Sanver bu tür isimlendirmenin manasızlığını belirterek reddetti. Bana sorarsanız Masonların Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid dönemlerinde her türlü fikrin tartışıldığı mahfil olmaktan öte bir rolü olmamıştır. İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki mensuplarının önemli simalarının Türk masonu olmasıyla ayrı bir mecraya girmiş gibidir. Ne var ki o dönemin Türk mason locası da dünyadaki biraderler tarafından pek kabul edilmiş bir yer değildir.

Bu konulardaki Türk araştırmaları dar ve amatör düzeydedir. Yabancı Türkologların içinde Thierry Zarcone ve Paul Dumont gibi tarihçiler konuyu ele aldılar. Şurası bir gerçek Fransız İhtilali’nin daha doğrusu ihtilalcilerinin Francmasonería ile ilgileri bilinir. Geniş neşriyat vardır. Francmasonería ve Avrupa devrimleriyle ilgili Daniel Ligou’nun Franc-maçonnerie et Révolution française, 1789-1799: Franc-maçonnerie et révolutions kitabı önemlidir.

Burada Remzi Sanver bu mühim eserlerden Daniel Ligou’yi ısrarla zikretti. Thierry Zarcone’ye başvurdu. Konuşmaları son derece açıkça çalışan bir cemiyetin atmosferi ve faaliyetleri hakkında dürüstçeydi. Framasoneri hakkında dünyadaki en önemli eserlerden biri Tatyana Alekseevna Bakunina’nın Rus masonluğu üzerindeki çalışmasıdır. Gerek üyelerinin tam listesi ve gerek loncanın tarihi açısından örnek bir çalışmadır ve Framasonerinin ne olduğunu daha iyi açıklamaktadır.

Remzi Sanver sohbet sırasında Türk mason grubunda Necdet Egeran dönemindeki kriz üzerine de konuştu. Burada tarihî hakikati hiçbir şekilde gizlemedi. Bana göre; Süleyman Demirel’in masonluk üyeliğinin açıklanmaması 1960’lardaki siyasi gelişmeler açısından da hayırlı bir olaydır. Bir partinin liderinin seçimi böyle bir havada adil olmazdı. Yani masonluk hakkında bilgisiz ve önyargılı bir katmanda “ortanın sağında” bir partinin liderinin seçimi böyle bir motif etrafında olamazdı.

Yazının Devamını Oku

50. Yılında Kıbrıs Barış Harekâtı

28 Temmuz 2024
1974 Barış Harekâtı Türkiye’nin kendi sanayisi, askerî ve politik yapısı bakımında bir mucizedir. Bülent Ecevit (Cumhuriyet Halk Partisi) ve Necmettin Erbakan (Millî Selâmet Partisi) koalisyon hükümetiyle adaya çıkarmayı mükemmelen becermişlerdir. Doğu Akdeniz nükleer gücü olan büyük devletlerin hemen hepsinin yerleştikleri yer oldu. Bu durumda Kıbrıs Türkiye için çok büyük stratejik öneme haizdir.

KIBRIS’ı Helen adası diye modern Yunanistan’ın ve genelde sade vatandaş Avrupalıların benimsedikleri bir slogandır. Çünkü Kıbrıs’ın tarihi, kültür ve ticaretteki rolü zaman bakımından Helenizmi aşar. Çeşitli milletler ve katmanlar vardır. Arkeolojik kazılar bunu gösterir. Madenleri en başta bakır ve Akdeniz’in ortasındaki rolü itibarıyla mesela Girit, Midilli, Sicilya gibi bereketli olmamasına rağmen çok ilginç bir askerî ve siyasî merkez olmuştur. Şüphesiz ki Helen nüfus kadar Fenikelilerin de tadı var ve ortaçağlarda da bu karma miras böyleydi. Mesela Kıbrıs’ın Venedik dönemi Akdeniz’de çok daha etkilidir, daha çok bilinir, doğrudur.

TOROS TÜRKMEN AŞİRETLERİ BÖLGEYE YERLEŞTİRİLDİ

Türkler burada ancak 16. asrın ikinci yarısından sonra ortaya çıkarlar. Bu II. Selim dönemindeki fetihle oluşmuştur. Fakat çok ilginç bir kolonizasyon vardır. Bir, devletin içtimaî ve idarî yapısından dolayı zorluk çıkaran; yani gerek aralarındaki itilaf gerekse vergi konusunda merkezi devlet temsilcileriyle çıkan başkaldırılardan dolayı zapt edilmesi gereken bir unsur olarak Toros Türkmen aşiretleri önemli ölçüde adaya yerleştirilmişlerdir. Saf Oğuz ırkı oldukları için dinî bakımdan da Anadolu’nun diğer gruplarına göre daha değişik, profan bir dünya görüşlerini vardır. İçlerinde Anadolu Alevileri bulunmakla birlikte neredeyse Şamanizme daha yakın olanları vardı. Bütün bu nedenlerinden dolayı modern Kıbrıs halkının İslamî yaşamı gerçekten daha çok uhrevidir. Hayatın her safhasına birtakım âdetlerle girmemiştir. Modern Kıbrıs Türk’ünün bu yüzden benimsediği en açık akım laikliktir.

Latin harfleri geldiği zaman da Türkiye’den kültürel yardım istemişlerdir. Adada Türklerin çok aktif politika gütmedikleri zamanlarda bile Türkiye’nin tesiri olmuştur. Hele İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yunan Enosis’ine ve Rum nüfusun ayaklanması döneminde İngiltere tarafını seçmişlerdir. Bu gayet kaçınılmaz bir tutumdur çünkü koloni idarelerinde iki etnik grup varsa bunların birbirine zıt hareket etmeleri doğaldır.

Türkiye’den kaynaklanan daha doğrusu Osmanlı’dan beslenen bu Türklük şuuru da eğitim bakımından da yeterince desteklenmiştir. Lefkoşa Türk Lisesi fevkalade gençler yetiştirmiştir. Bu nesillerin İstanbul ve Ankara’daki seçkin üniversitelere ne kadar intibak ettiklerini gözümüzle gören kuşaklarız.  Hâkim olan Türklük olduğu için araziler daha çok Türk Müslüman unsurudur. Bu her türlü tapu kayıtlarında, tahrirlerde görülür.

Esasen adadaki folklorik kültür “Biz mütegallibe bir millet olduğumuz için ticaret ile uğraşmadık” şeklindedir. Gerçekten Rum nüfusun aksine beynelmilel ticari bağlarla ilgi kuramamışlardır. İki unsurun da ne ticari işbirliğine ne de “intermarriage” dediğimiz karşılıklı evliliğe başvurmadığı biliniyor. Bu konuda Kıbrıs daha çok, Rus imparatorluğundaki Türk milletlerin tavrına yakındır. Türkler dil kültürüne açık olsa da dine ve karışık evliğine kapalı bir yapı gösterir. Buna karşılık Kıbrıs’ın Türk eşrafı ayakta kalma savaşı veren bütün azınlıklar gibi yetiştirdiği çocuklara tıp ve hukuk öğretmeyi tercih etmiştir. Britanya idaresi devrinde mahkemelerde ve hukuk hayatında Türklerin becerikli hukukçuları çoktu.

Rauf Denktaş Bey

Yazının Devamını Oku

ABD Başkanlığı

21 Temmuz 2024
Trump bir reklam ürünüdür. Vaatleri yanlış veya doğru bir yanıyla çok renkli ve sarsıcıydı. Fakat çoğu gerçekleşmesi lüzumsuz ya da gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlerdi. Bugün aynı teatraliyle devam ediyor. Bir gerçek olduğuna şüphe olmayan son suikast kendisine yardımcı olacak. Her şeye rağmen geleneksel muhafazakârlığı ve umursamazlığı temsil eden Demokrat Parti’nin başkan adayı çıkarmadaki başarısızlığı da Joe Biden ile bir kere daha ortaya çıktı.

1860-64 arası Amerikan İç Savaşı’nda Kuzey bölgesini cumhurbaşkanı olarak yönetecek olan fakat Güney’e karşı zafer kazan Abraham Lincoln’e yapılan suikast ABD tarihinde bilinen ilk sarsıntıydı. Köleliğin kaldırılması Kuzey bölgesinin hâkimiyeti, Güney’deki plantasyon sisteminin; on binlerce kölenin çalışmasıyla üretilen pamuk, yani tekstil hammaddesini elinde tutanlarla savaştı ve Güneyliler Kuzey’in zaferini hazmedemedi.

KUZEY - GÜNEY SAVAŞI ZİHİNLERDE BİTMEDİ

Güney – Kuzey Savaşı bitse de zihinlerde bitmiş değildir. 1964’te genç başkan J. F. Kennedy’nin Teksas’ta organize suikastla yok edilmesi dönem içinde sadece Amerika’da değil hâliyle bütün dünyada yansımasını buldu. Kennedy’nin suikastı bir paradokstur, tezattır. Doğu Bloku’na, Komünizme karşı aslında bir üstünlük de kazanmıştı. Dönemin Sovyetler Birliği’ni yöneten diktatörü diyebileceğimiz Nikita Kruşçev daha nefes alınabilir bir rejime adım atmıştı, anti-Stalinizm dönemiydi; değişiklik başlamıştı. Açıkçası Sovyet halkının refah düzeyi de “kvartira, maşina, daça”; yani 40 m2 apartman dairesi, küçük bir araba ile Moskova ve Leningrad civarındaki daçalar denen kulübe evlerle artmıştı. Rusya uzay araştırmalarında da öne geçmişti ve Küba Sovyetlerin yanına geçmişti. Kennedy’nin Küba’ya müdahalesi başarılı değil fakat Sovyetlere karşı üs kavgasını kazandı. Berlin nutkuyla bugünün aksine Avrupa’da ABD başkanları müthiş sempati sahibiydi.

Suikastlar noktasında Cumhuriyetçilere de sıra geldi; Ronald Reagan. Donald Trump’tan evvel en ağır derecede suikast tehlikesi atlatandı. Neden? Kuşkusuz ki Britanya sisteminden gelen kanun ve usul üzerine kurulu bu demokraside her şeye rağmen zorbalığa yer var; zira konfederasyon, sistemi önemli ölçüde ağırlaştırıyor. Dünyada hiçbir yerdeki konfederasyon başka yerdekine benzemiyor. Adliyede, güvenlik sisteminde, maliyede, eğitimde inanılmaz farklılıklar var. Bir eyalette suç sayılan öbüründe idamı getiriyor. Bazı konularda ise inanılmaz esneklik farkı görülüyor.

Şaşılacak bir şey herkes Amerika’dan daha çok dış dünyada Amerikan rüyası görür. Yoksul ve her şeyi vatanında kaybetmiş insanların fırsat bulduğu ve yükseldiği... Efsaneler gerçeklerle karıştırılır, bire bin katılır. ABD’de de insanların sınıf değiştirmesi hiç de o kadar kolay bir iş değildir. Daha çok “occupational mobility” denen iş değiştirme, yer değiştirme, bir grubun içinde nispeten daha iyi yere gelme mümkündür. Dışardan gelen milyarderlerin gürültüsü ve reklamı hayatında durgunlukları ve riskleriyle her zaman tezat teşkil eder. Amerika fırsatlar ülkesidir, teorik olarak çok insan yararlanabilir, engel yoktur. İnsanların nereden geldiğine bakılarak kadrolar verilmez. Ama olmadık yerlerde de bir rengin, uzun bir süre cinsiyetin olumsuz rolü çok olmuştur, hâlâ de oluyor.

VAAT ETTİKLERİNİN ÇOK AZINI YAPABİLDİ

Trump bir reklam ürünüdür. Dört yıllık başkanlık döneminde vaat ettiklerinin çok azını yapabildi. Vaatleri yanlış veya doğru bir yanıyla çok renkli ve sarsıcıydı. Fakat çoğu gerçekleşmesi lüzumsuz ya da gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlerdi. Bugün aynı teatraliyle devam ediyor. Bir gerçek olduğuna şüphe olmayan son suikast kendisine yardımcı olacak. Gelecek dört yıl Amerikan rüyası dışında Amerikan çılgınlıklarına ne kadar hizmet edebilecek belli değil. Her şeye rağmen geleneksel muhafazakârlığı ve umursamazlığı temsil eden Demokrat Parti’nin başkan adayı çıkarmadaki başarısızlığı da Joe Biden ile bir kere daha ortaya çıktı.

Önemli bir problem... Genç insanlar, Amerikan siyasetinde çok yol bulamıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Avrupa ve Osmanlı’ya bakış

14 Temmuz 2024
Endülüs’teki gerilemenin başladığı dönemlerde Küçük Asya’da Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışı Müslüman tehlikesinin âdeta Türk ismiyle bağdaşmasına neden olmuştur. Müslümanlık Batı Avrupa için Türkler demektir. Türklerin kendi askerî yapılarının, eğitimlerinin, devlet ve maliye yapılarını modernleştirmek için girdikleri laikleşme sürecinin resmen adının konulması dahi Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki alışılmış avamî yorumlamayı değiştirmemiştir.

HİÇ şüphesiz ki miladi 8. asırda Müslümanların, Arap mücahitler ve Kuzey Afrikalıların özellikle de Berberilerin savaşçılığı ve Târık bin Ziyâd gibi bir liderin önderliğinde İberya Yarımadası’na çıkmaları ilk etkili olaydır. Bu arada Sicilya, Girit, Kıbrıs Bizans İmparatorluğu’ndan alınmıştır. Ama hiç şüphesiz Endülüs’teki hâkimiyet en uzun süreli oldu ve doğrudan doğruya Batı Avrupa için bir alarmdı. Bunun duruşu ancak Charles Martel komutasında Merovenj Fransa’sının Müslümanları 8. asrın ilk yarısında Puvatya Savaşı’nda (732) durdurmalarıyla oldu.

Bununla birlikte sekiz asra yakın bir hâkimiyet Batı Avrupa’nın kültürünü, Endülüs medreselerinde okutulan tıp, filozofi, astronomi derslerinin Batı’daki bilim çevrelerini etkilemesi, İspanya’nın Hristiyanları üzerinde bile (musta’arib) Araplaşmıştan gelen “Mozarib” denen bir kültürün İslam dinini değil ama Doğu kültürünü benimsemeleriyle ilgili gelişmeler görüldü. Fakat Endülüs’teki gerilemenin başladığı dönemlerde Küçük Asya’da Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışı sadece Doğu Hristiyanlığı, Bizans üzerinde değil Cenova ve Venedik’le kâh iyi ilişkiler kâh sürtüşmeler içine girmesi kuvvetli Hristiyan devleti olan Macar Krallığı’nı Osmanlıların zorlaması, Müslüman tehlikesinin âdeta Türk ismiyle bağdaşmasına neden olmuştur.

MÜSLÜMANLIK ONLAR İÇİN TÜRKLER DEMEKTİR

Carlo Ginzburg’un ünlü eseri “Peynir ve Kurtlar” yarı aydın zihniyetine ulaşmış, Engizisyonun zulmüne uğrayan bir değirmencinin sorgulanma safahatını ele almıştır. Burada adamın Müslüman fikirlere, siyasete sempati duymasını Engizisyon yargıcı “Türkleşme” diye tarif ediyor. Türk demek Sarazen lafının bile terk edilmesine sebep olan bir kavramdır. Belirli okul kitaplarında, hatta 20. yüzyılda bile (Musisches Lexikon) İranlı büyük şair “Firdevsi” maddesinde 650 yılında Türklerin İran’ı fethederek orayı “Müslümanlaştırmasından” bahsediliyor. Garip bir yanlış yapılıyor. Hiç de seviyesi o kadar da düşük sayılmayacak bir okul ansiklopedisinde bu hatanın arkeolojisine bakmak gerekir. Müslümanlık Batı Avrupa için Türkler demektir. Türklerin Batı’ya yaranmak için değil tamamıyla kendi askerî yapılarının, eğitimlerinin, devlet ve maliye yapılarını modernleştirmek için girdikleri laikleşme sürecinin resmen adının konulması dahi yani Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki alışılmış avamî yorumlamayı değiştirmemiştir.

EĞİTİM SEVİYESİ HER YERDE DÜŞÜYOR

Sayısı artık birkaç milyonu bulan işçi gruplarının içinde hatırı sayılır profesyonel Türklerin de bulunduğu, bu kitlelerin hatta 3. - 4. kuşakta basit işçilikten başlayıp işadamlığına, önemli endüstri şirketlerinde mühendisliğe yükselen zümreyi teşkil etmesi dahi Almanya ve Fransa’da belirgin bir Türk imajını değiştirmiyor. Maalesef provokatif zümrelerin içinde devletlerin sorumlu yerlerindeki politikacılar ve idareciler de yer alıyor. Son futbol olayında Almanya Federal Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bir içişleri bakanının, yani koca bir memleketin asayiş amirinin sahip olması gereken soğukkanlılık ve muhakeme gücünden yoksun bir tavırla provokatif davranış sergilemiştir. Açıkça belirttiğimiz gibi futbol işlerine politikayı bu derece karıştırmak çirkinliktir, kasaba politikacılarına has bir özelliktir. Ne yazık ki eğitim seviyesi her yerde düşüyor. Diplomalı insanlar bazen, tahsilsiz insanlar gibi davranabiliyorlar.

O KÜLTÜRÜ TAM BENİMSEYEMEDİLER

Bu tavrı Almanya’da destekleyen bir grup vardır. Bunlar, bu gibi hareketleri desteklemekle kalmayıp bazen buradan yalan yanlış haberler ve tercümeleri de etrafa yayabiliyorlar. Sosyal medya bunların sahasıdır. İsabetsiz bir uğraş içindeler.

Yazının Devamını Oku

Almanlar

7 Temmuz 2024
Avusturya karşısındaki galibiyette, oyuncularımızdan Merih Demiral ‘Bozkurt’ işareti yaparak tur attı. Alman İçişleri Bakanı maalesef ciddi bir güvenlik bakanı değil, provokatif tavırları var. Futbol müsabakalarına kadar karışmak çok ayıp. 1936 Berlin Olimpiyatları’nda değiliz. Evinize gelenlerin kendilerine has gösterilerine de fazla ses çıkartmanız hoş olmaz. Almanya, tarihteki olumsuz intibahını ve halihazırda yükselen faşizmini örtmek için ucuz politikacı söylemlerine başvuruyor.

ALMANYA’daki Türkler en sessiz, çalışan, üreten tasarruf eden kitledir. Tek noksanları aldıkları eğitimi, derecesi ne olursa olsun mükemmelleştirmekten henüz uzak olmalarıdır. Bununla birlikte kalabalık Türk vatandaş kitlesinin içinde ayrılıklar çıkarmakta Alman makamları çok becerikli olduklarını sanıyorlar, yanlış yapıyorlar. Tarihi adetlere isabetsiz operasyonlarından biri daha... Bu kadar önemli bir nüfus miktarını huzursuzluğa sevk ederseniz ceremesini biz değil siz çekersiniz.ALMAN BAKAN’IN TAVIRLARI PROVOKATİF

Avusturya karşısındaki galibiyette, oyuncularımızdan Merih Demiral belki kendiliğinden belki de tribünlerdeki kendisini selamlayanlara uymasından ‘Bozkurt’ işareti yaparak tur attı. Bu, Alman Federal Bakan’ın onun kendi istihbaratından yanlış öğrendiği kadar Türkiye’de çok yaygın bir kullanım değildir. Olsa bile bizim ülkemizin davranışıdır. İşte size büyük devlet olamamanın mahsurları; birincisi, yanlış ve eksik bilgi alırsın. İkincisi, elbette saha senin memleketinindir ama beynelmilel müsabakalara açmışsın. O an için senin yerin olmaktan biraz çıkıyor. Her gelene nasıl davranacağını öğretemezsin. Alman İçişleri Bakanı maalesef ciddi bir güvenlik bakanı değil, provokatif tavırları var. Aziz milletimize söylüyorum; eski Alman kültürünü sevelim, bugün için artık beynelmilel bir dil değildir ama 19. ve 20. yüzyıl yarısının felsefesi, tarihi, teknik bilimleri, tıbbı için önemli bir dildi. Fakat kimse Almanya’yı demokrasinin kâbesi gibi bir ülke gibi görmesin. Bu evrim kolay olmuyor. 50 sene öncenin facialarından temizlenmek çok kolay değil. Almanlar, evvela Alternatif Parti denen yaygın ve çılgın gruplarının taşkınlıklarını kontrol etmek zorundalar. Almanya, tarihteki olumsuz intibahını ve halihazırda yükselen faşizmini örtmek için ucuz politikacı söylemlerine başvuruyor. Bu demagojinin hedeflerinden biri de Türkiye; soğukkanlı ve sıkı cevaplar verilmeli. Uzun vadede Federal İçişleri’nin propaganda politikaları geçerli olamaz.

1936 BERLİN OLİMPİYATLARI’NDA DEĞİLİZ

Bundan 20 sene evvel Viyana’daki bir demokrasi forumunda Prof. Dr. Bernard Lewis çok önemli bir cümle sarfetti: “Demokrasi İngilizce konuşan milletlerin rejimidir...” Hoşlansan da hoşlanmasan da, bilsen de bilmesen de gerçek bu. Batı parlamentarizminin ve demokrasinin hayran olunacak yönü, İngilizce konuşan memleketlere ait. Öbürleri daha hâlâ bu alanda eğitimlerini tamamlayamamıştır.

Futbol müsabakalarına kadar karışmak çok ayıp. 1936 Berlin Olimpiyatları’nda değiliz. Evinize gelenlerin kendilerine has gösterilerine de fazla ses çıkartmanız hoş olmaz, aksi takdirde beynelmilel müsabaka tertipleyemezsiniz.
Dışişleri Bakanlığı’nın karşı yazısında bu işaretin Almanya’da anayasayı koruma federal komitesi tarafından bir suç olarak görülmeyeceği belirtilmiş. Galiba Federal İçişleri Bakanlığı’nın kendi içinde, hukukçuların liyakati gibi bazı çözülmemiş sorunları var.

KIDEMLİ BİR TİYATRO ADAMI: YÜCEL ERTENO bir devirdi; 1960’lı yıllar. Ankara Halkevi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yanında şimdi yıkılan bir muhdes binadaydı. Halkevleri’nin genel merkezi de orasıydı. Halkevini yeniden diriltenler eski CHP’liler ve 27 Mayısçı idarecilerdi. Doğrusu, kurumun eski havası var ama kültürel faaliyet ruhuna da dikkat edildi. Hoş bir binanın dikkatlice kullanıldığını gördüm.

Ankara’daki yönetim kurulunu

Yazının Devamını Oku

Cemal Reşit Rey’de muhteşem konser

30 Haziran 2024
Murat Cem Orhan şef olarak Cemal Reşit Rey’de ünlü Petersburglu Rus soprano Olga Peretyatko ile son kez muhteşem bir konser verdi. Bu benim ve birçok dostumuzun kabul edemeyeceği bir tasarruf. İstanbul’da belediyenin kültür dairesi genel sanat yönetmenliğini kaldırarak, yerini kollektif bir idareye bıraktı. Bu gülünçtür.

Geçen cumartesi (22 Haziran) Cemal Reşit Rey’de Şef Murat Cem Orhan ile ünlü Petersburglu Rus soprano Olga Peretyatko’nun bir konseri vardı. Olga Peretyatko Scala’nın kadrosundadır ve opera dünyasının başta gelenlerindendir. Açık hava tiyatrosu o gün az yaşadığı bir konser gördü.

Murat’ın şef olarak Cemal Reşit Rey’deki son konseridir. Bu benim ve birçok dostumuzun kabul edemeyeceği bir tasarruf. İstanbul’da belediyenin kültür dairesinin ikinci dönemi için hoş karşılanmayacak bir başlangıç; farklı yol bekleniyorken anlamsız bir tasarruf ile işe başlandı. Genel sanat yönetmenliğini kaldırarak, yerini kollektif bir idareye bırakmak gülünçtür.

BİR DOSTLUK ÖRNEĞİ

Peretyatko’nun İstanbul’da haziran sonundaki şartlar için açık hava tiyatrosuna gelmesi onun açısından bir lütuftur. Bu lütfu Cem’le bir dayanışma ve dostluk örneği olarak yerine getirdiği görülüyor. İki sanatçı arasında böyle bir yakınlık ancak Ruslar ve Türkler arasında görülecek bir dostluk örneğidir. Bu fevkalade konserde de yeni nesil Türkler arasında İtalyan operasının iyi bir sesten ve bir orkestradan dinlendiği takdirde ne kadar tutulduğunu görüyoruz.

Dünyanın bu tarafında başka şeyler olabilir; her ikisini de yine dinlemek isteriz diyeceğim ama bakalım bu mükemmel şef buralarda kalır mı? Zira Murat Cem hem üstün bir sanatçı hem de yönetici olarak mükemmeldi. Herkes şu konuda hem fikirdir; küçük hesapların adamı olmayan olgun bir maestro ve insanlarla dostça ve tevazu içinde olan bir kişilikti. Sanat camiasında aksine konuşan insanı pek görmedim ve duymadım.

Diğer yandan İzmir Belediyesi’nin Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’i görevden alarak işe başlaması talihsiz bir politikacı tavrıdır. Gelecek yazılarımızda ele alacağız.

ALMANYA’DA TARİHÇİLİK

Yazının Devamını Oku

Günümüz Türkiye’sinin öncü tarihçilerinden Mübahat Kütükoğlu

23 Haziran 2024
İngiliz arşivlerini derinlemesine tarayan ilk tarihçilerdendir. Kendi ifadesiyle 50 yıl arşivlerde çalıştığını söylüyor, ben daha fazla olduğunu hesaplamıştım. Bugün Ege Bölgesi Osmanlı dönemi tarihyazıcılığını onun sayesinde ana hatlarıyla tamamlamış oluyoruz. Hayatı da neredeyse bir asır oldu. Mübahat Hoca o asrın içinde en kalıcı eserler veren ve en iyi öğrenci yetiştiren saygın bir akademi üyesidir.

PROFESÖR Doktor Mübahat Kütükoğlu günümüz Türkiye’sinin öncü tarihçilerindendir. İzmir Kız Lisesi mezunudur. Bu eski lisemiz Türk bilim ve edebiyat hayatına çok sayıda şahsiyet yetiştirmiştir. Mübahat Hoca benim hocam olmadı çünkü ben Mülkiyeli ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakülteliyim. Halil İnalcık Hoca’nın talebesiyim. Ama şunu peşinen söyleyeyim derin bilgisi, çalışkanlık ve düzeniyle herkes gibi benim de hayranlık ve hürmetimi çeken bir hocadır.

93. yaşını kutlamak için bu yılın mayıs ayının son iki gününde kendisinin şerefine bir sempozyum tertiplendi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin bu sempozyumu, onun getirdiği tarihçilik anlayışının başlığını taşıyor: “Tarih Boyunca İnsan ve Tabiat İlişkisi” İki günlük sempozyumun başında bir konuşmam oldu. Ümit ederim ki değerli tebliğlerin hepsi basılır.

SAYISIZ ESERİ ART ARDA NEŞRETTİ

Ortaokul ve lisede, tarihi lise öğretmenin etkisiyle sevmiş. Bu tip tarih sevdiren hocalar gittikçe azaldı. Edebiyat Fakültesi mezunu olduğu hâlde Türkiye tarihçiliğinde çığır açan Ömer Lütfi Barkan Hoca onu İktisat Fakültesi’ne tarih asistanı olarak aldı. İngiliz arşivlerini derinlemesine tarayan ilk tarihçilerdendir. İngiltere ve Türkiye arasında iktisadî ilişkileri, doğrusu iktisatçı görüşü ve kavramlarıyla almıştır. Doçentlik tezi de bu konudadır. Nihayet tarihçi yetiştirmek isteğiyle Edebiyat Fakültesi’ne geri döndü. Kendi ifadesiyle 50 yıl arşivlerde çalıştığını söylüyor, ben daha fazla olduğunu hesaplamıştım. Bu düzenli çalışmayla ve daha da düzenli bir tasnifle sayısız eseri art arda neşretmiştir. Bugün Ege Bölgesi Osmanlı dönemi tarihyazıcılığını onun sayesinde ana hatlarıyla tamamlamış oluyoruz. Tabii bilimin ve tarihçiliğin dibi yoktur.

İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın kendisini çok etkilediğini söylüyor, doğrudur. O da aynı Mübahat Hoca gibi ömrünü arşivde geçiren, Osmanlı tarihini tamamıyla vesikalara dayanarak yazan bir öncüydü. Ömer Lütfi Barkan’ın kendisini çok etkilediğini söylüyor. Ben de kendisiyle aynı fikirdeyim. Galiba onu Edebiyat Fakültesi’nin ötesinde bir tarihçi metoduna ve düşüncesine sevk eden ekol iktisadî tarih kürsüsüdür. Bekir Kütükoğlu Hoca’yla hem meslektaş hem de talebeleri birlikte yönelten bir akademisyen çiftiydi. Yakın zamanda Bodrum tersanesi üzerine çalışmasını tamamladı. Pandemiyle evine kapandı, daha çok yazar oldu. Yetiştirdiği öğrenciler Edebiyat Fakültesi’nin en başarılı kuşağıdır.

Uzun akademisyenlik ömrü hâlâ sağlıklı olarak devam ediyor.

Yazının Devamını Oku