Masonluk üzerine

Türkiye kendi masonluğu hakkında efsanelerin uçurulduğu ülkelerden biridir. Bazıları onu yabancıların, en gülünç şekilde Hristiyan dünyanın, Siyonistlerin aleti bir örgüt olarak gösterirler, bazıları da kapitalizmin meşum kararlarının alındığı bir örgüt olarak... Türk masonları bu toplumda hiçbir şey yapmasalar dahi disiplinli toplanmayı, kırıcı ve saçmalayan insanlar olmadan tartışma yapmayı bilenlerdir. Bu alışkanlık Türk toplumuna oradan yayılmıştır.

Haberin Devamı

GEÇEN hafta Habertürk’te Eren Eğilmez’in programında ilginç ve bugüne kadar yapılmayan bir sohbet yayınlandı. Programın davetlisi Türk Masonları’nın Maşrık-ı Azam’ı diyeceğimiz hem de bu göreve birinci defa çok genç yaşta olmak üzere ikinci kez seçilen Prof. Remzi Sanver’di. Sanver şöhreti Türkiye sınırlarını aşan bir ekonometri üstadıdır. Üstelik eğitim ve hitap alanı sadece Anglosakson muhitler değil ön planda Fransa’yı da kapsar. Nitekim uzunca bir dönem École Normale Supérieure’da ve Fransa’nın Bilim Akademisi sayılan CNRS’de direktörlük (profesörlük) yaparak yeniden Türkiye’ye döndü. Görevini ciddiye alan nadir insanlardandır. Yazdığı kitapla mensubu olduğu kardeşlik örgütünü anlatıyor.

Masonluk üzerine

Haberin Devamı

ABARTILI YORUMLAR

Türkiye kendi masonluğu hakkında efsanelerin uçurulduğu ülkelerden biridir. Bazıları onu yabancıların, en gülünç şekilde Hristiyan dünyanın, Siyonistlerin aleti bir örgüt olarak gösterirler, bazıları da kapitalizmin meşum kararlarının alındığı bir örgüt olarak... Şüphesiz ki bunları hepsi saptırmalı, izam edilen yorumlardır. Bazıları da “Türk masonluğu” değil “Türkiye masonluğundan” söz eder. Sanver bu tür isimlendirmenin manasızlığını belirterek reddetti. Bana sorarsanız Masonların Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid dönemlerinde her türlü fikrin tartışıldığı mahfil olmaktan öte bir rolü olmamıştır. İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki mensuplarının önemli simalarının Türk masonu olmasıyla ayrı bir mecraya girmiş gibidir. Ne var ki o dönemin Türk mason locası da dünyadaki biraderler tarafından pek kabul edilmiş bir yer değildir.

Bu konulardaki Türk araştırmaları dar ve amatör düzeydedir. Yabancı Türkologların içinde Thierry Zarcone ve Paul Dumont gibi tarihçiler konuyu ele aldılar. Şurası bir gerçek Fransız İhtilali’nin daha doğrusu ihtilalcilerinin Francmasonería ile ilgileri bilinir. Geniş neşriyat vardır. Francmasonería ve Avrupa devrimleriyle ilgili Daniel Ligou’nun Franc-maçonnerie et Révolution française, 1789-1799: Franc-maçonnerie et révolutions kitabı önemlidir.

Haberin Devamı

Burada Remzi Sanver bu mühim eserlerden Daniel Ligou’yi ısrarla zikretti. Thierry Zarcone’ye başvurdu. Konuşmaları son derece açıkça çalışan bir cemiyetin atmosferi ve faaliyetleri hakkında dürüstçeydi. Framasoneri hakkında dünyadaki en önemli eserlerden biri Tatyana Alekseevna Bakunina’nın Rus masonluğu üzerindeki çalışmasıdır. Gerek üyelerinin tam listesi ve gerek loncanın tarihi açısından örnek bir çalışmadır ve Framasonerinin ne olduğunu daha iyi açıklamaktadır.

Remzi Sanver sohbet sırasında Türk mason grubunda Necdet Egeran dönemindeki kriz üzerine de konuştu. Burada tarihî hakikati hiçbir şekilde gizlemedi. Bana göre; Süleyman Demirel’in masonluk üyeliğinin açıklanmaması 1960’lardaki siyasi gelişmeler açısından da hayırlı bir olaydır. Bir partinin liderinin seçimi böyle bir havada adil olmazdı. Yani masonluk hakkında bilgisiz ve önyargılı bir katmanda “ortanın sağında” bir partinin liderinin seçimi böyle bir motif etrafında olamazdı.

Haberin Devamı

Masonluk üzerine

ÖRGÜTSÜZ BİR TOPLUM OLMAZ

Bu sohbette en çok hoşuma gitmeyen nokta konuyu program getirmekteki seçiminin isabetli olması yanında, Eren Eğilmez’in muhatabının cevaplarını sık sık kesmesidir. Kritik bir konuyu ele almak ve açıklamakla uğraşan Türk masonlarının lideri Prof. Sanver doğrusu pek terlemeden bu işi atlattı. Şahsen sözü bu kadar kesilen biri programı terk etse şaşmazdım. İkincisi Eren Eğilmez’in sözünü ettiğimiz büyük araştırmalardan hiç bahsetmemesi ve soru sormaması, konu etmemesi tuhafıma gitti. Tabii Tatyana Alekseevna Bakunina gibi Türk masonluğu üzerinde soran ve konuşanın hiçbir zikir bulunmamaları en acayibidir çünkü bu konuda bize en çok benzeyen Rusya’dır. Eren Bey’in kullandığı kaynaklar daha çok popüler ve eksiktir. Soruları soranın da soruların muhatabı kadar bu konularda hazırlıklı olması gerekir.

Haberin Devamı

Türk masonlarının büyük üstadını tebrik ederim ve daha çok bu gibi açıklamaların, konuşmaların yapılması gerekir. Şunu söyleyeyim, Mason derneğindeki üye sayısı hiç şüphesiz toplumumuzun entelektüel kapasitesi ve hacminin üstündedir. Fakat şurası da bir gerçektir; Türk masonları bu toplumda hiçbir şey yapmasalar dahi disiplinli toplanmayı, kırıcı ve saçmalayan insanlar olmadan tartışma yapmayı bilenlerdir. Bu alışkanlık Türk toplumuna oradan yayılmıştır. Örgütsüz bir toplum olmaz. Soldan sağa liberal ve sosyal düşünceye dair her fikrin ve eğilimin sahiplerinin bir arada, kendilerini ifade etmesi toplumlarda kaçınılmaz bir kanundur.

ANKARA GÜNLERİ VE KENAN IŞIK

Haberin Devamı

KENAN Işık deyince benim Atatürk Lisesi’ndeki son iki senemde tiyatroya meraklı ve gerçekten gönül vermiş bir Malatyalı delikanlı göze çarpar. Konservatuar müdür yardımcılığından Atatürk Lisesi’ne edebiyat hocası gelen Bahri Miyak Hoca’nın talebeleriydik. Bu benim yetişme tarihinde Hicran Aktrük’le birlikte kilometre taşı olan hocalarımdandır. Bahri Bey Fransız edebiyatına da çok meraklıydı ve Türk edebiyatının yanıbaşında onu da bize sevdirirdi. Divan edebiyatını bu lisedeki sağcı solcu, sadeleştirmeci, muhafazakâr hocalar gereği gibi bilir ve öğretirlerdi.

Kenan bu ortamda kurduğumuz tiyatro kulübünün meraklı ve aktif bir üye, başkan ve başkan yardımcısıydı. Yer yer alıngan yer yer çok tatlı bir karakteri vardı. Bizim kulüp ise benim gibilerin ağırlıkta olduğu bir yerdi. Devlet tiyatrosu ve konservatuarının rejisör ve hocaları, bilhassa Atatürk Liseli olup da sahne hayatına girenleri Muazzez Kurtoğlu gibi saygıyla andımız sanatçıları sohbet ve konferansa çağırırdık. İki yılda tiyatro kulübünün sayesinde sahneye çıktığımı hatırlamıyorum ama tiyatro hakkında epey bilgi edindiğimi biliyorum.

BU ORTAMIN İÇİNDE BÜYÜDÜ

Alman Kültür Merkezi’nde konservatuar öğretmeni ve rejisörlerden Max Meinecke’nin tiyatro okuma grupları da ilgiyle takip edilecek faaliyetlerdi. Ankara canlı bir kültür hayatına sahipti. Bugün artık Avrupa Birliği’nin büyük iddialarına rağmen ortalıkta görülmeyen kültür merkezleri o tarihlerde Ankara ve İstanbul’da faaliyetteydi. Fransız, İtalyan merkezleri sinemalarda göremeyeceğimiz Fransız ve İtalyan filmlerini getirirdi. Alman Kültür Merkezi’nde Çin gölge oyunları haftası bile vardı. Çin gölge oyunu orada ne arıyor demeyin. George Jakob başta olmak üzere Asya’daki gölge oyunlarını Türk Karagöz’ünü dahil (üstat toplayıcı Prof. Ritter’di) Almanlar toplamışlardır. Konserler bütün canlılığıyla devam ediyordu. Cuma akşamları veya cumartesi öğlen Ankara konser salonlarındaydı. Devlet tiyatrosu altın çağındaydı. Klasik tiyatroyu takip etmemiz, öğrenmemiz çok mühimdir. Hepimizin hafızasında Küçük Tiyatro, Büyük Tiyatro ve eski Halkevi olan bugünkü müze Üçüncü Tiyatro’nun anısı silinme olarak durur. Kenan Işık da bu ortamın içinde büyüdü. Ankara Sanat Tiyatrosu İstanbul’da yaşamayan Ankara’da patlayan bir tarihî kurumdu. Mutlaka İstanbul’daki bir gence göre şanslıydı. Bu kadar bilgi toplamayı, görmeyi, yaşamayı ancak Ankara’nın atmosferi insana kolayca ve etkilice sağlayabilirdi.

Dil-Tarih ile Hukuk Fakülteli gençler Hukuk Fakülteliyle, Devlet Konservatuvarlı ve ODTÜ’lü öğrenciler birbirini tanır ve bunlar derslerin dışında da muayyen yerlerde bir araya geliyordu. Sanatsever Ankaralı bürokratların ve serbest meslek sahiplerinin kendileri için kapalı bir kulüp olarak kurdukları “Sanatseverler Kulübü” gençliği faaliyetleriyle içine çeken doğrusu çok faydalı neticeler hasıl eden bir yer oldu. 1960 ve 1970’lerin Ankara’sı buydu. İlk önce hava kirliliği ardından darbelerle gelen sarsıntılar bu havayı siler gibi oldu. Ankara bugün o günleri diriltebilir mi, bilemiyorum ama sevimli ve verimli bir merkez olduğu açık ve sayısız sanatçının şehri oldu.

FOTOĞRAFIN HİKÂYESİ

- DEVLET Tiyatrosu’nun en ünlü sanatçısı Muazzez Kurtoğlu’nun Atatürk Lisesi Tiyatro Kulübü’nü ziyareti sırasında bu fotoğraf çekildi. Sağ başta Kenan Işık olmak üzere bizlerle çektirdiği fotoğraf. Ben en arkadayım. Muazzez Hanım hemen ortada, öbür yanda Kenan Işık diğeri Emrah dediğimiz arkadaş. Bu grup Sanatseverler’deki bir şiir gecesinde insanları büyülediler, program tekrarlandı. Bu divan edebiyatı gecesini hazırlayan da hocalarımızdan, daha sonra Eğitim Fakültesi’ne geçen Prof. Enise Kantimir’di.

Masonluk üzerine

Nüfusu bir milyonu bulmayan bir başkent bugünkü 4-5 milyonluk Ankara’dan çok daha canlı ve etkileyiciydi. İstenirse yapılır. Halk talep etmeyi bilmeli, idarecilerde de onu verecek kapasite ve anlayış bulunmalı. Kültür alanında yapılan yatırımlar hiç de çok pahalı yatırımlar değildir, fakat en kalıcı ve ulusu şekillendirici çalışmalardır.

Yazarın Tüm Yazıları