İzlandalı-Danimarkalı sanatçı Olafur Eliasson’un İstanbul Modern’de bugün başlayan sergisi “Senin beklenmedik karşılaşman” da benzer bir duyguya vurgu yapıyor.
Günümüzün en dikkat çekici sanatçılarından biri olarak kabul edilen Eliasson’un sergisinde, yeni üretimler de dahil olmak üzere 40’a yakın yapıt yer alıyor. Sanatçının odaklandığı su, ışık, renk, algı, hareket, geometri ve çevre gibi konuların izlenebileceği serginin küratörlüğünü, müzenin küratöryel ekibinden Öykü Özsoy Sağnak, Nilay Dursun ve Ümit Mesci üstlenmiş.
BEKLENMEYEN ŞEYLERLE KARŞILAŞMAYA HAZIR OLUN
Dün sabah, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı ve Eczacıbaşı Topluluğu CEO’su Atalay Gümrah’ın da katıldığı basın toplantısında sanatçı Olafur Eliasson sergiye dair bilgiler verirken “Beklenmeyen şeylerle karşılaşmaya hazır olun” mesajını verdi.
Eliasson beklenmeyen şeylerle karşılaşmak için müzelerin en doğru adres olduğunu belirtti:
“Yaşamımızda her şeyi planlıyor, kontrol ediyoruz. Hep bir organizasyon içindeyiz. Ama o rutini kırdığımızda yeni bir şeylerle karşılaşırız. Sürprizlerdir bizi mutlu eden ve bilinmeyen şeyler de risk taşır. Müzeler risk alabileceğiniz en güvenli ortamlardır. Size yeni hikayeler anlatan sanat eserleriyle karşılaşacağınız yerlerdir müzeler. Belki hissettiğiniz ama dile getiremediğiniz şeyleri söyler size sanat eserleri. Ortak bir nokta yakalarsınız. Yeni bir şeyler öğretir size. Benim yapmak istediğim şey de tam olarak bu. Kollarınız ve gözlerinizi açın ve beklenmeyen şeylerle karşılaşmaya hazır olun.”
Bu yıl 52’ncisi gerçekleştirilen İstanbul Müzik Festivali’nde burada yapılacak bir konserin biletlerinin tamamı önceden satıldı. Yani ‘sold out’ oldu.
Hem de klasik müzik repertuvarının ‘zor’ eserlerinin seslendirileceği bir konserdi.
“Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’ndan Mozart Requiem” başlıklı bu görkemli konserin repertuvarında, dâhi besteci Mozart’ın ölümüyle yarıda kalan eseri Requiem’in yanı sıra çağdaş besteci Arvo Pärt’ın Pilgrim’s Song adlı bestesi de vardı.
2 Haziran Pazar günü Şef Carlo Tenan yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın Macar Ulusal Korosu’na ve genç kuşaktan dört yıldız soliste eşlik ettiği konser tüm salonda tam anlamıyla nefesler tutularak izlendi.
Volkswagen Arena’da, Türkiye İş Bankası’nın 100. yılına özel Gala Konseri’nde Plácido Domingo ile dünyaca ünlü tenorumuz Murat Karahan ve başarılı soprano Elena Stikhina’ya, şef Carlo Tenan’ın yönettiği Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşlik etti.
Orkestra ve solistler opera repertuvarının popüler parçalarının seçildiği konser programında solo performanslar ve düetlerle izleyicilere benzersiz bir müzik şöleni sundular. Giuseppe Verdi, Giacomo Puccini, Georges Bizet, Jacques Offenbach, Umberto Giordano, Manuel De Falla, Pablo Sorozábal, Johann Strauss II ve Franz Lehár’ın, operanın farklı tarz ve dönemlerini yansıtan eserleri seslendirildi.
Türkçe eserlerin de yer aldığı programın sürprizleri ise Karahan’ın seslendirdiği Şehrazat parçası ‘Kıyamam’, ‘Yaralı Gönül’, Domingo’nun Karahan’a eşlik ettiği ‘Senede Bir Gün’ ve tüm solistleri sahnede bir araya getiren ‘Baba’ film serisinin tema şarkısı ‘Parla Più Piano’ oldu.
DAHA ENERJİK
Festival 24 Mayıs Perşembe akşamı Latin, salsa, swing ve caz melodilerinin hakim olduğu parçalara hayat veren Dany Brillant’ın konseriyle başladı.
Yekta Kopan’ın açılış sunumundan sonra sahneye çıkan Brillant, Küba, Porto Riko, Akdeniz ve Fransız ritimlerini cazla harmanladığı, canlı ve bir o kadar duygu yüklü şarkılarıyla yükselttiği muhteşem enerjiyi seyircisini de geçirdi. Romantik ve nostaljik parçalarla duygu dolu anlar yaşatırken haraketli şarkılarda izleyicileri de sahneye alarak birlikte dakikalarca dans etti.
NEFESLİLERİN GECESİ
Festivalin 26 Mayıs Pazar günü gerçekleştirilen ikinci konserinde sahnede trompetin önde gelen isimlerinden Lübnan asıllı Fransız müzisyen
Küçük bir retrospektif niteliğindeki Nuri İyem sergisinin açılışı çarşamba akşamı yapıldı.
Kronolojik olarak sanatçının belli dönemlerine odaklanan sergide bu dönemlere ait en karakteristik eserlerine yer verilmiş. Böylece sade ama doyurucu, konsantre bir Nuri İyem solosu izleme fırsatı buluyorsunuz.
Nuri İyem denince ilk akla güçlü Anadolu kadınının farklı duygularını yansıtan yüzleri gelir. En karakteristik, adeta imzası olmuş eserleridir bunlar.
Peki belli birinin portresi midir bu yüz, çıkış noktası kimdir?
ABLASININ GÖZLERİ
Levent Çalıkoğlu’na göre klasik ve Batılı anlamda portre resim geleneğindeki yetkinliğine rağmen, Anadolu kadınına ait olduğunu düşündüğü bir arketip yaratmasındaki ihtiyacı özellikle erken yaşta yitirdiği ablasının hayali yüzüne ve sıcaklığına kavuşma arzusu olarak tarif ediyor.
Annesinden çok sevdiği ve yüz resimlerinin ilham kaynağı olan ablasıyla ilişkisini anlatıyor bir söyleşisinde Nuri İyem:
“Benim hayatımda bir kadının çok büyük rolü var. O kadın annem değil, ablam. Annem yaşlı bir kadındı. Son çocuğuydum ben. Ablam bana baktı. O kadar ki, ben annemi pek sevmezdim açıkçası. Ama ablama bayılırdım. Beni dayaktan, her türlü fırtınadan korurdu. Evde bir şey kırdım diyelim, ablam koşar gelir dayaktan kaçırırdı beni. Korkunç şekilde seviyordum onu, her zaman onun peşindeydim. Örneğin Cizre’de tropikal sıtmaya tutuldum. Gün aşırı gelirdi nöbet. Anne diye bağırmazdım, abla diye bağırırdım. O nöbet sırasında beni kucağına alırdı. Uyandığım zaman bir bakardım, gözleri üstümde. [...] On dokuz yaşında evlendi, ilk çocuğunu doğururken de öldü. Ve bir suçluluk duygusu var bende şimdi. Sanki ben ablamı kurtarabilirdim. Buna benzer tuhaf şeyler yaşadım ben. Resimle uğraşmaya başladığım zaman hep bir kadın vardı.”
Erol Akyavaş, konuştuğu biri ile poz vermiş, hemen yanında sohbete dahil olan bir üçüncü kişi daha var. Henüz 38 yaşındaki Vladimir Putin.
O zaman kimsenin dikkatini çekmemiş, merak da edilmemiş kim olduğu. Belli ki bir açılışta ya da törendeler.
Merak ettim fotoğrafın hikayesini.
1990 yılında Putin ne yapıyordu diye baktım önce. Sovyetler Birliği’nde 16 yıl boyunca KGB dış istihbarat subayı olarak çalışan ve yarbay rütbesine yükselen Putin 1991’de istifa ederek St. Petersburg’da siyasi kariyerine başlamış.
Başkan Boris Yeltsin’in yönetimine katılmak üzere 1996 yılında Moskova’ya taşınmış, Yeltsin’in istifasının ardından, 2000 yılında başkan vekili, dört aydan kısa bir süre sonra da ilk kez devlet başkanı seçilmişti.
Sonrası malumunuz, halen aynı görevde.
Biz dönelim fotoğrafa.
Ama Yıldız Savaşları’nın (Star Wars) beyaz zırhları, ikonik kaskları ve ellerinde lazer silahları bulunan klon Stormtrooper askerleriyle karşılaşmak aklınızın ucundan geçmez. Üzerine çıktığı tarihi evin çatısından “Seni yeneceğim Mardin” der gibi meydan okuyan Darth Wader ise hiç geçmez.
Bütün bunları gerçekleştiren ve Yıldız Savaşları’nın film kadrosunu Mardin’e getiren kişi sanatçı Halil Altındere. Görüntüler sanatçının Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi- Dilek Sabancı Galerisi’nde açılan ‘Motherland / Anayurt’ sergisi için özel hazırladığı ‘Star Wars: Mardin 2024’ adlı animasyon videosundan.
Serginin adının ‘Anayurt’ olması tesadüf değil.
Mardin doğumlu bir sanatçı Halil Altındere ve ilk kez bir solo sergi açıyor memleketinde. Sergi 1990’ların sonundan bu yana kendine has, sarkastik diliyle ortaya koyduğu yerleştirme, heykel, video, fotoğraf, tuval ve neonlardan oluşan seçkisinin yanı sıra; son yıllarda ürettiği ve Star Wars’un bilim kurgu evreniyle murakka ve minyatür geleneklerini harmanladığı eserlerinden oluşuyor.
Sanatçının yakın dönemde ürettiği ve Venedik Bienali’nden Gwangju Bienali’ne, Roma Maxxi Müzesi’nden Neue Berliner Kunstverein gibi pek çok müze ve kurumda gösterilen yapıtlarının yanı sıra Afgan zanaatkârların direniş ve dayanışma sembolü olan savaş halılarından ilhamla ürettiği halı serisi ile geleneği gelecekle harmanladığı çalışmaları Mardin’de ilk kez izleyicisiyle buluşuyor.
TÜRK ASKERİ DRONLARI HALISI
Halil Altındere’
Osman Seden, Yılmaz Güney, Bilge Olgaç gibi yönetmenlere asistanlık yapan, ‘Kanal’, ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’, ‘Hakkari’de Bir Mevsim’, ‘Ayna’, ‘Av Zamanı’, ‘Mavi Sürgün’, ‘Dilan’, ‘Yolda’ gibi filmleriyle önemli ödüller alan Kıral, 17 Temmuz 2022’de 80 yaşında hayata veda etti. Usta yönetmenin hayatını anlattığı kitabı ‘Aynadan Yansıyan Hatıralar - Benim Güzel Günlüğüm’ adıyla yeniden yayımlandı.
Önsözünü sinema yazarı Alin Taşçıyan’ın kaleme aldığı kitabına Bernardo Bertolucci’den bir alıntıyla başlıyor Erden Kıral: “Hayatımız sekanslardan oluşur, sahnelerden oluşan sekanslardan söz ediyorum. Dolayısıyla sinema hayata benzer.”
Erden Kıral -‘Aynadan Yansıyan Hatıralar’ın yeni basımı Yapı Kredi Yayınları tarafında yapıldı.
İşte Kıral’ın sinemayla iç içe geçmiş hayatından ve özellikle Yılmaz Güney ile yaşadıklarından ilginç sekanslar:
KRALLAR KRALI’NI BELGRAD ORMANI’NDA NASIL DARBETTİLER
1942 yılında Gölcük’te doğan Erden Kıral İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümü’ndeki öğrencilik yıllarında sinemayla ilgilenmeye başlar. Okulun sinema kulübünde Sami Şekeroğlu ve arkadaşlarının yaptıkları film gösterimlerinin en sadık takipçilerindendir. Bir arkadaşının tavsiyesiyle yönetmen Bilge Olgaç’la tanışır ve 1965 yılında Yılmaz Güney’in oynadığı ‘Krallar Kralı’ filminin setine dahil olur. Belgrad Ormanı’na çekime giderken minibüs şoförü ile Yılmaz Güney’in tartışması olaylı bir şekilde noktalanır:
“