Bu tartışmalar gazeteci yazar Sibel Oral’ın bu yıl çıkan ve tanıklıklar eşliğinde kaleme aldığı Mehmet Hikmet biyografisi ‘İşitiyor musun Memet?’ kitabından sonra bir kez daha alevlendi.
Son olarak Oda TV internet sitesi ‘Nâzım Hikmet’in Mirası Yapı Kredi’ye Mi Kaldı’ başlıklı bir yazıyla konuyu tekrar gündeme taşıdı ve şöyle sordu: “Nâzım Hikmet’in yapıtlarının yayın hakları, 2002 yılında Adam Yayınları’ndan Yapı Kredi Yayınları’na (YKY) geçti. Bu geçiş, Nâzım’ın oğlu Memet’in izniyle oldu. Nâzım Hikmet eserlerinin telifleri Memet Ran’a ödeniyordu. Çünkü kitapların yayın hakkı, Yapı Kredi Yayınları ve bu yayınevi üzerinden oğlu Memet’e aitti. İzinsiz kullanımını yasaklamıştı. Şimdi Memet’in ölümünden sonra YKY ‘tek mirasçı mı oldu?’ sorusu yanıt bekliyor.”
Sorunun cevabını ben vereyim.
Nâzım Hikmet
‘Türk Resminin Bohem ve Asi Fırçası: İbrahim Çallı’ adlı sergide sanatçının çeşitli koleksiyonlardan derlenen 80 resmi bir araya getirilmiş. Başta Atatürk olmak üzere İsmet İnönü, Keriman Halis gibi önemli portreleri, natürmortları, manzara resimleri yer alıyor.
Serginin ilginç eserlerinden biri ‘Üç Güzeller’ adını taşıyor.
Eserde Çallı’nın imzası bulunmuyor. Ancak onu İbrahim Çallı’ya ait kılan o kadar çok veri var ki. Bunların başında tabii ki gerçek imzası sayılan üslubu geliyor.
Orkestrayı Şef Gürer Aykal’ın yönettiği konserin solisti viyolonsel sanatçısı Pablo Ferrández’di.
Solistin bölümü bitince ya da konserin sonunda, kendisine ve orkestra şefine çiçek verilir. Bu konserde hem solist Fernandez’e hem de Şef Gürer Aykal’a rulo şeklinde katlanmış birer kâğıt verildi. Her ikisi de şaşkınlık içinde aldı rulolarını. Onlar kadar seyirci olarak bizler de merak ettik çiçek yerine verilenin ne olduğunu.
Yaklaşık 1850–1950 arasında Türkiye’de yaşamış ve yaratmış sanatçı kadınların eserlerinden bir seçkinin yer aldığı ‘Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı’ sergisini gezdim.
Deniz Artun’un üstlendiği sergi, ismini Şükran Aziz’in bir eserinden alıyormuş ve çoğunluğu ‘ben’leşememiş ve dolayısıyla sanat tarihi tarafından kaydedilememiş kadınları tek tek fark etmenin yanı sıra, kolektif bir ‘biz’in oluşabilme koşullarını araştırıyormuş verilen bilgiye göre.
117 sanatçıdan 232 eser sergileniyor Meşher’in üç katında.
Kadın heykel sanatçılarının yaptığı büstlerin yer aldığı vitrinde tanıdık isimler görüyorum. Bunlardan birisi de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun büstüydü. Merak edip bakıyorum, hangi kadın sanatçının elinden çıkmış diye. İmza beni tutkulu ve bir o kadar da hüzünlü bir aşk hikâyesine götürüyor.
Bedri Rahmi’nin büstünü yapan sanatçı Mari Gerekmezyan.
İsim pek çok kişiye ilk anda bir şey ifade etmeyebilir belki ama Bedri Rahmi’nin ünlü ‘Karadut’ şiirini hatırlayacaklardır.
Mektuplar, edebiyat tarihimizde başlı başına bir ekol oluşturmuş ve eserleriyle silinmeyecek bir iz bırakmış Attilâ İlhan’ın yazarlık süreci açısından zengin bir içeriğe ve öğreticiliğe sahip.
İlk kez gün ışığına çıkan bu mektupların kitaplaşma serüveni de oldukça ilginç.
TESADÜFEN BULUNDU
Attilâ İlhan
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden başlayıp Galataport, Tünel, İstiklal Caddesi ve Atatürk Kültür Merkezi’nde sona eren güzergâhta 41 adet kapalı, 24 adet açık mekân olmak üzere toplam 65 noktada sanat ve kültür etkinlikleri düzenleniyor. Tüm sergi ve etkinlik mekânlarına ek, Beyoğlu sokakları ile Beyoğlu’nda bulunan müze ve galerilerin de festival mekânlarına eklenmesiyle bu rakam 65 noktaya ulaşıyor.
Klasik sanattan güncel sanata, dijital sanattan sinemaya, çağdaş sanatçıların çalışmalarından üniversiteli öğrencilerin çalışmalarına, özel koleksiyon eserlerinden festival için üretilmiş eserlere, edebiyattan dansa ve müziğe kadar birçok farklı disiplini bir arada görebiliyorsunuz bu maraton boyunca.
MAKSİM SÜRPRİZİ
İstiklal Caddesi boyunca pek çok noktada sürpriz etkinlikle karşılaşmak mümkün. Benim için sürpriz mekânlardan biri eski Maksim oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siparişi olan operayı Hasan Uçarsu besteledi. Librettosunu Halit Refiğ’in aynı adlı senaryosundan hareketle Bertan Rona’nın yazdığı ‘Sinan’ operasında orkestrayı Şef Gürer Aykal yönetecek. Eser iki perdeden oluşuyor.
Besteci Hasan Uçarsu, “Mimar Sinan, doğduğum, büyüdüğüm ve halen yaşadığım kent olan İstanbul’a karakterini, ruhunu, kimliğini veren çok özel bir insandır” diye duygularını ifade ediyor.
29 Ekim’deki açılışa katılacak olanlar ‘Sinan’ operasının dünyadaki ilk seslendirilişini de dinlemiş olacaklar.
Bir anlamda yeni AKM binasının açılışını
İşte bu önemli ödülün verileceği tören 15 Ekim’de Barselona’da yapılmış. Ve ödülü son yıllarda yayımladığı romanlarla çok satanlar listelerinin gediklisi ve oldukça popüler bir isim olan Carmen Mola kazanmış. Bütün salon merak içinde o güne kadar medyaya hiç çıkmamış, yayınevinin Madrid’de bir lisede öğretmen olarak lanse ettiği yazarı beklerken üç erkek sahneye çıkmış ödülü almak için.
‘La Novia Gitana’, ‘La Red Purpura’ ve ‘La Nena en Alfaguara’ adlı romanların gerçek yazarlarının Carmen Mola takma adını kullanan Antonio Mercero, Jorge Diaz ve Agustin Martinez olduğu ortaya çıkmış böylece. Dün çıkan haberlere göre gerçeğin ödül töreninde ortaya çıkmasıyla yaşanan tartışmalara cevap veren üç İspanyol yazar, “Hiçbir zaman üç erkek olarak bir kadının arkasına saklanmadık. Saklandığımız bir isimdi” demişler.
GİZLİ KALMIŞ İSTANBUL’UN GİZLİ YAZARI
Carmen Mola örneğine benzer bir olay bizde de yaşanmıştı ve bizim Carmen’imizin adı Nurten Ay’dı.
Yıl 1991. Türkiye’nin önemli edebiyat ödüllerinden biri olan ‘Haldun Taner Öykü Ödülü’nün sonuçları açıklanmış ve ödül, usta yazar Adnan Özyalçıner’in ‘Cambazlar Savaşı Yitirdi’ kitabı ile o güne kadar adı hiç duyulmamış bir yazar olan Nurten Ay’ın ‘Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı’ arasında paylaştırılmıştı.
Önce, Nurten Ay çok kolay akla gelebilecek bir takma isim olarak algılandı. Herkes bakalım arkasından kim çıkacak diye merak etmeye başladı. Ama tören günü geldiğinde hiç de öyle olmadı. Nurten Ay, gerçek biriydi ve gelip ödülünü aldı. Genç ve güzel bir kadının ilk öyküsüyle ödül alması çekici bir haberdi ve tüm gazeteler Nurten Ay’a geniş yer verdiler.
Nurten Ay