Nisan ayının sonunda ise AB’nin de olası sonuçlarını hassasiyetle takip edeceği Birleşmiş Milletler’in 5+1 formattaki gayri resmi Kıbrıs toplantısı var. Bu görüşmelerin neden önemli olduğunu, geçtiğimiz günlerde yapılan AB Liderler Zirvesi’nden çıkan mesajlar ve perde arkası bilgilerle sizlerle paylaşacağım.
ZİRVENİN ANKARA AÇISINDAN SOMUT SONUÇLARI
AB Liderler zirvesinden çıkabilecek sonuçlar Ankara açısından üç seçenekte toplanmıştı...
Top çevirme - İki taraf birbiriyle ilgili radikal kararlar almaz. İlişkiler noktalanmaz.
Olumlu gündem önerilmesi - Birlik katılım perspektifini kapatmadan Türkiye’ye olumlu bir gündem önerir.
Çatışma - Yaptırımlar devreye sokulur.
Bu çerçevede liderler zirvesinden Türkiye’ye “Biraz olumlu gündem önerildi” yorumu yapılıyor. Peki neden biraz?
Katılım vurgusu yapılmadı.
Haklarınız için mücadele edin, haklarınızın size lütfedilmesini beklemeyin... Bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerine başladığı yıl söyledi bu sözleri. 2004 yılında... AK Parti’nin farklı eğilimleri bünyesinde bulundurarak yola çıktığı ve yine toplumun farklı kesimlerinden geniş ilgi gördüğü dönem. Bu konuşmayı 2004 yılının Kasım ayında “Cumhuriyet Kazanımlarından Avrupa Birliği’ne Türk Kadını” konulu konferansta yaptı. O yıl hükümet, eğitimi geliştirmeyi de ana hedef edinmişti. “Haydi Kızlar Okula” kampanyası ve ilk kez Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçedeki payının Milli Savunma Bakanlığı’nın payının geçmesi bu önemin göstergelerindendi.
KONGRENİN KADIN VE AİLE MESAJLARI
O günden bugüne yani 17 yılda birçok alanda olumlu adımlar atıldı. Olumluya olumlu demek kadar yanlışa ya da olumsuza da yanlış ve olumsuz demek Türkiye’nin geleceği için çok önemli. İstanbul Sözleşmesi’nin fesih edilmesi bence yanlış bir adım olmuştur. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez AK Parti Kongresi’nde konuştu ve “Kadın haklarını vicdan yerine kağıtlarda arayanlar var” dedi. Yeni dönemde eğitim, aile ve kültür politikalarının lokomotifi olacağını belirterek; “Evlilik yaşları zaten 30’lara dayanan gençlerimiz arasında hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor. Bir veya en fazla iki çocuklu aile yapısı giderek yaygınlaşıyor. Ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı ailelerde, şayet yakında ikamet eden bir aile büyüğü yoksa, çocuklar evdeki veya kreşteki bakıcılar tarafından yetiştiriliyor. Sadece ve sadece aile içinde kazanılabilecek değerlerin, ücreti mukabili alınan hizmetler yoluyla ikame edilemeyeceği açıktır” dedi. Cumhurbaşkanı’nın “Haklarınız için mücadele edin” sözünden hareketle;
Aslında mesele kadın hakları konusunda elde edilmiş bir kazanım. Keşke bu kazanımdan vazgeçilirken kadınlara sorulsaydı.
Ana meselelerden biri vicdan. Vicdan kadar eğitim, kültür, sağlıklı bir ruh hali, nezaket ve merhamet gibi erdemler de önemli. Tüm toplumdaki bireyleri bu alanlarda belli bir çıtaya yükseltmek imkansız olduğu için kağıtlara yazılan kurallar hayâti oluyor.
Sözleşmenin fesih edilmesinin ardından bazı kesimlerin kullandıkları dili de gördük. Onlar düzenlemelerin adına değil ruhuna karşılar.
Her insanı sadece insan olduğu için birbirine eşit, sevgi ve saygıya layık görmesi gerekenlerin yaptığı şaşırtıcı açıklamalar da kurallara gerçekten ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Bu konuda her geri adım büyük sorunu daha da çözümsüz hale getiriyor.
Belli ki kadının yerini bizlerin gördüklerinden bambaşka bir noktada görenler var.
Özellikle de kadınlar açısından.
Kadınlar ne yazık ki seçim hesaplarına, “o oyları kaybetme telaşına”, “o kesimden gelen tepkilere”, “gelen tepkilere karşı sözleşmeyi iyi anlatamamaya” kurban edilmişlerdir.
“Kadınları korumak için İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyacımız yok. Güçlü yasalarımız var, gereken yasayı çıkarırız, mücadeleden taviz vermeyiz” deniyor, denilebilir...
Güzel cümleler... Ancak artık ister istemez inandırıcılık sorunu taşıyan cümleler. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle zafer çığlıkları atan kesimler şimdiden başka isteklerini sıralamaya başladılar, “Sırada Cedaw da var, Lazarotte de...” diyerek. (Kadına karşı her türlü ayrımcılığın yok edilmesi ile çocukların cinsel sömürü ve istismara karşı korunmasına ilişkin sözleşmeler). Kısacası birilerine İstanbul Sözleşmesi bile yetmedi..
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü belli bir kesimin şimdiden yeni taleplerini sıralamasıyla ilgili, “Sarı öküzü verirseniz bitmez. Tüm mesele sarı öküz meselesidir. Hukuksuz taleplere hukuki çerçevede yanıt veremezseniz en son canınızı isterler. Hedef kadınlardan ziyade Erdoğan’dı. Hukuki bilgiden yoksun bir şekilde bir kararı imzalattıkları için” dedi.
HUKUKİ BOYUT
İstanbul Sözleşmesi’ni imzacı ülkelerin fesih yetkisi bulunuyor. İsteyen ülke feshedebilir. Türkiye’deki hukuki tartışma sözleşmeden Cumhurbaşkanı’nın kararı ile çıkılmasından kaynaklanıyor. Uluslararası bir sözleşmeden ancak TBMM’nin çıkaracağı bir yasa ile çıkmanın mümkün olacağı tezinden hareketle CHP konuyu Danıştay’a götürdü. Hukuki açıdan kararı artık Danıştay verecek.
GELECEĞİMİZ VE TOPLUM AÇISINDAN
Ay’da koloni kurmayı düşünen, Mars’a yolculuk planları yapan ve Mars’taki robotu canlı yayında izleyen 2021 dünyası ile yukarıdaki cümle ne alaka diyeceksiniz. Alakası şu: 2021 yılında yukarıdaki cümle tartışılmaz, uygulanmasında sorun yoktur. Zaten hayata geçmiş olması doğaldır. Belirli zorluklar yaşayan, özel şartları olan ülkelerin de artık bir yolunu bulup cümlenin gereğini yerine getirmesi gerekir. Ancak bu cümle toplumda ya da devlette asla “sınırsızlığı” tarif etmez. Sınırsız özgürlük bir başkasının özgürlük alanını kapatır. Demokrasiyi de sağa sola çekip, kendi çıkarlarınıza göre şekillendiremezseniz. Onun adı demokrasi olmaz. Bu temel ilke ışığında HDP’ye açılan kapatma davasına bakacağız:
TABELALAR DEĞİŞTİ, POLİTİKA DEĞİŞMEDİ
Aynı hareketin sekiz partisi... 1990’larda HEP ile başlayan siyasi yolculuk, DEP, ÖZDEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP, HDP ile devam etti.
Sadece DEHAP, Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemeden kendini feshetti. HDP’ye kadar olan tüm partiler Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
Kapatılan her partinin yerine kurulan, bir öncekinden daha sert ve daha partizan kadrolarla yola çıktı.
Hiçbiri PKK ile arasına belli bir mesafe koymadı.
Tabelalar değişti, temel sorun değişmedi. Legal Kürt siyaseti bu açıdan hep sorunlu bir düzlemde yürüdü.
Hiçbiri Türkiye partisi olamadı.
Rusya’yla ilişkiler, S-400’ler, ABD’nin YPG ve PKK ile işbirliği, FETÖ, Halk Bankası, Suriye, Doğu Akdeniz, insan hakları gibi başlıklarda iki ülkenin arasında ciddi sorunlar var. Buna rağmen Ankara ve Washington arasında karşılıklı “yeni bir sayfa açma” ve “diyalog kurulması isteği” vurgulanıyor.
Ankara’nın temel beklentisi, sorunların yönetilebildiği bir ilişki kurmak.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Ulusal Güvenlik Konseyi Avrupa Direktörü Amanda Sloat ile geçtiğimiz günlerde telefon görüşmeleri gerçekleştirildi. Sullivan ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ikinci ve kapsamlı görüşmeyi yakın zamanda yapacağı belirtiliyor.
Koltuğa resmen oturmadan, ilk yüz yüze görüşmeyi Ankara’daki mevkidaşlarıyla yapmak istediklerini ileten üst düzey isimler de oldu.
Ankara’ya göre Biden ile Erdoğan görüşmesi de bir-iki hafta içinde olabilir.
YPG/PKK’YA NET TAVIR TAKININ
ABD ile ilişkilerde en sıkıntılı başlıklardan biri Washington’ın terör örgütü YPG/PKK’ya verdiği destek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki iç savaşın onuncu yılında ABD merkezli Bloomberg’e yazdığı makalede Biden yönetimine açık çağrıda bulunarak, “Biden yönetimi, kampanya döneminde verdiği sözleri tutarak, Suriye’deki trajediyi sonlandırmak ve demokrasiyi müdafaa etmek için bizimle birlikte çalışmalıdır” dedi. Bu satırların hemen üstünde ise “Batı’nın öncelikle güvenli bölgelere saldıran ve eli kanlı rejime payanda olan YPG’ye karşı net bir tavır takınması gerekmektedir” ifadesi yer aldı. Şimdi bu açıklamalardan da yola çıkarak Ankara’daki durum tespitini aktaralım:
Obama
Bir süre önce İsrail, Suriye ve Mısır’la yürüten görüşmeler konusunda bir yazı yazmıştım. Süreçte özellikle Mısır ve Türkiye’den dikkat çeken açıklamalar ve adımlar geldi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Mısır’ın Arap dünyasının kalbi ve beyni olduğunu söyledi ve Türkiye’nin Mısır ve bazı Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan ve BAE’ye işaretle) ile yeni bir sayfa açmaya hazır olduğunu vurguladı. Bu açıklamadan hareketle bazı tespit ve yorumları sıralayabiliriz:
15 Temmuz’un getirdiği şartlara uygun dış politika yerine tüm ülkelerle yeniden diyalog politikası ön plana çıkıyor.
Çatışma alanlarından biri olan Libya’da artık sular duruluyor. Göreceli bir istikrar ve anayasal sürece girilmesi zıt tarafta yer alan Türkiye, Mısır-BAE gibi ülkeler için rahatlatıcı oldu.
Körfez ülkelerinin Katar ile uzlaşmaları, İbrahim anlaşmaları ile İsrail ile ilişki kurmaları bölgede oyunun kurallarını değiştirdi.
Türkiye her ne kadar üç ülke ile arka kapı diplomasisi yürütse de resmi açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Körfez ülkeleri ile de yeni bir sayfa açmaya hazır.
Doğu Akdeniz denklemi her ne kadar Türkiye’nin karşısında bir cephe görüntüsü verse de Türkiye’nin tezleri ve haklılığı da reel politikte kabul ediliyor. Görüşmeler bu haklı tezlerin hayata geçirilmesi için de büyük önem taşıyor.
TÜRKİYE VE İSRAİL GÖRÜŞMELERİ NE AŞAMADA?
Bu genel tespitleri yaptıktan sonra, Türkiye-İsrail arka kapı diplomasisinin ayrıntılarına bakalım. Bir süre önce kaleme aldığım yazıda Ankara’nın bakışını
Kadınların ve çocukların arasında insan bedenine saklanmış yaratıklar dolaşıyor. Kadınların ve çocukların hayatında insan bedenine saklanmış canavarlar giriyor. Onlara göre kadınların dövülerek yaşaması da ölmesi de çocuğun donması da çaresizliği de sessiz çığlıkları da hep kadının suçu. Çünkü kadınlar çileden çıkarıyor yaratıkları. Kadınların zehirli dili öyle bir laf ediyor ki, yaratığın gözü dönüyor, bilincini yitiriyor, aklı gidiyor... Yerseniz... Aklı ve bilinci yerine geldiğinde de çok pişman oluyorlar, kendilerini onlar bile tanıyamıyor... Yine yerseniz...
Artık beni bu yaratıkların bilinci, aklının nerede olduğu, pişmanlığı zerre kadar ilgilendirmiyor. Bu ifadelerin alacakları cezaların hafiflemesine neden olmasını da istemiyorum. Yeni bir yaratığın bir kadını öldürmesine, dövmesine, onu bir siyah-beyaz fotoğrafa çevirmesine, bir gazetede araya noktalı harflerle haber yapılmasına neden olmasına da tahammülüm kalmadı. Bu yaratıkların toplum içinden temizlenmesini, onların dışlanmasını, kadınlar ve çocuklardan uzakta bir yere kapatılmalarını istiyorum. Artık yeter diyorum, yeter!
KAZANIMLARIN ÖNEMİ
Hâlâ yaşanan şiddet ve ölümler, mücadelede elde edilen kazanımlardan bir adım geri gidilmemesi gerektiğini de gösteriyor. Bir dönem İstanbul Sözleşmesi’ni kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda tartışmaya açanlara karşı iktidarın dik duruşunu da tebrik ediyorum. Ancak hâlâ atılması gereken yeni adımlar var. Şiddet ve ölümler bitmedikçe mücadele de bitmeyecek. Bu yüzden ilgili bakanların ayrım yapmadan tüm kadın dernekleri, işin uzmanları ve akademisyenlerle bir araya gelerek kapsamlı bir eylem planı hazırlamaları gerektiğini düşünüyorum. Umarım reform paketlerini acilen hayata geçirilecek bir eylem planı takip eder.
TÜM KADINLARA SELAM OLSUN!
Acı, şiddet ve ölümü konuşmadığımız bir gün de mutlaka gelecektir, gelmelidir. Bunun için hepimizin birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Parti, siyaset, kimlik, ideoloji, hayat tarzı ayrımı yapmadan tüm kadınlar bu mücadeleyi ortak vermeleri gerektiğini bir saniye bile akıllarından çıkarmamalıdır. Erkek egemen siyasette özellikle kadın siyasetçilere çok iş düşüyor. Öncelikle onların bu mücadelede tek ses olmaları, birlikte hareket etmeleri önemli. Bu sorun siyasetten de partilerden de mühim ve büyük. Kadınların öldürülmediği, şiddet görmediği, tecavüze uğramadığı, gerçekten özgür ve güçlü oldukları bir Türkiye gerçek olmalı.
Suudi Arabistan petrol zengini, körfez bölgesinin en büyük ve güçlü ülkesi... ABD ile ilişkileri genelde hep yakındı.
Kürenin başındaki bir önceki başkan Trump döneminde iki ülke ilişkileri adeta uçtu. Bunda karşılıklı “kazan-kazan”(!) politikası etkili oldu. Suudi Arabistan ABD’ye milyarlarca dolarlık silah sipariş etti; yani Amerika Suudi Arabistan’ın ana silah tedarikçisi oldu. Amerika ise Suudi Arabistan’ın suç ve ihlal listelerini görmezden geldi.
Gelelim yeni başkan Biden’ın ilk günlerine...
Öyle mesajlar verdi ki ABD’nin körfez politikası değişiyor yorumları yapıldı.
Koltuğa oturur oturmaz Yemen’de 2015’ten beri devam eden savaşta İran destekli Husilere karşı Suudi Arabistan’a askeri yardımları askıya aldı. Husileri terör örgütü listesinden çıkardı.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) silah satışını “geçici” olarak durdurdu.
Bu ilk hamleler doğal olarak