Ne zaman cesaret edip, rakibinin karşısına iki hücumcu ile çıkacaksın. Bari iddianın olmadığı, rakibin kötü durumda olduğu ve hatalar yaptığı bir dönemde, sadece psikolojik olarak korkutmak için bile olsa fazla hücumcu ile çık sahaya. Çıkmadın da ne oldu? Sanki pozisyon mu vermedin ya da gol mü yemedin? Hiçbirşey yapamayan takımına, 80 dakika oyuncu değiştirmeyen teknik adama, Prandelli denir.
KAŞİF’İN KEŞFİ
GALATASARAY’da bir oyuncuyu bitirmek istiyorsan, koy forvete, tek oynasın. Futbol hayatını, yarı yarıya kısaltır vallahi. Kendini, terkedilmiş, yalnız başına ve biçare bulursun. “Nerede benim arkadaşlarım” diye, gözün ufuklara dalar gider. Anlaşılan Prandelli, Burak’ın yaşadığı çileyi ve ızdırabı, Umut’da yaşasın istemiş. Bu da yetmezmiş gibi son keşfi Dzemaili’yi, ortanın solunda oynatarak çığır açtı. Sanırım, bu hamlesi ile sol kanadı, etkili, hızlı ve vurucu güç olarak kullanmak istedi. Çünkü, takımdaki en hızlı ve etkin kanat oyuncusunun Dzemaili olduğunu birtek Prandelli biliyor!..
Galatasaray aslında zor bir takım rakipler için. Çünkü ne oynadığı ve nasıl oynadığı belli olmayan, karmakarışık, dahası her an yıkılmaya, dağılmaya hazır bir ekip.
Prandelli hiçbir şey yapamadığı ilk yarıdan memnun olduğu için aynı kadro ile devam etti. Takım devamlı gelişim gösterdiği için değişikliğe gerek yoktu. Ama bilmesi lazım ki değişmesi gereken kendisi. Kafayı değil, ülkeyi değiştirmesi lazım. Şampiyonlar Ligi bitti ve Avrupa Ligi çok zor. Bari, Süper Lig’de herşeye rağmen zirvede olmanın büyük avantajını kaçırmayın. Çünkü, oynanan oyuna göre alınan puanlar çok ama çok iyi. O zaman yapılacak şey, hocayı kaçır, zirveyi kaçırma.
Burak ne zaman tek oynar? Orta sahası ve kanatları işleyen, sistemi oturmuş, birbirini anlayan ve tanıyan oyuncuların olduğu bir takımda. O zaman en kolay ve etkili yol, çift forvet oynamaktır. Elinde, özverili, çalışkan, sorun çıkarmayan ve forma verildiğinde herşeyini veren bir Umut varken hala neyi ararsın?.
Umut’un sadece işini yapan bir oyuncu olması mı bu kadar unutulma sebebi? Çift forvet oynayacak kadar cesaretin yoksa ya da kafanda böyle bir anlayış yoksa, Galatasaray gibi hedefi büyük bir takımda işin yok demektir.
Son 2 maçında 8 gol yemişsin ve dahası pozisyon üretmekte çok zorlanıp gol dahi atamamışsın. Hadi defansif anlamda hiçbir gelişim gösteremedin, bari ofansif düşünceni değiştir ki insanlar bir farklılık arayışı içinde olduğunu düşünsün.
Değişen ne? İlk yarıda hiçbir şey, ikinci yarıda ise gelen 3 puan. Bugüne kadar yapılmayan ve düşünülmeyen işi bir maçta beklemek hayal olur ama bu maça rağmen birşeyler değişmesse, değişen hoca olur.
PAŞA’YA BAK ANLA
KASIMPAŞA’yı seyrederken aslında Galatasaray’da nelerin eksik olduğunu o kadar net görüyorsunuz ki çok şey yazmaya ya da anlatmaya gerek kalmıyor. Aslında maç, düzen ile dağınıklığın, organizasyon ile uyumsuzluğun, sakinlik ile telaşın, akıl ile gücün, uzun ile kısanın, takım ile formanın, disiplin ile kargaşanın, teknik adam ile antrenörün mücadelesiydi.
Galatasaray’ı bu maçta ayakta tutan yine defans oldu. Semih-Chedjou ikilisinin ekstra mücadelesi, maçın kopmasını engelledi ve son dakikada kazanmayı sağladı. Bu galibiyet, bir nefes ve zaman kazanma açısından önemli ama oynanan oyun ve sahadaki görüntü ilerisi için umut verici değil.
Bu anlayışı, uzun süre ve aynı kalitede oynayabildiği için de başarılı olmuştur Abdullah Hoca... Aynı tarzı, yepyeni bir takım kurmasına rağmen, mazeret üretmeden, başka yerleri hedef göstermeden kısa sürede oturtmak da ayrı bir başarıdır.
Peki bunu Prandelli bilir mi? Elbette Hayır. Çünkü, kendi takımını ve oyuncularını tanımayan bir teknik adamın, rakip takım ve hocasını analiz etmesi, futbola aykırı bir durum olurdu. Galatasaray’ın ana problemi, oyuncuların kaybolmuş heyecanı ve inançları. Her maçtan sonra, ’’kendimizi geliştirmeliyiz, iyi çalışıyoruz’’ diyen, hatta kendi evinde aldığı ağır mağlubiyetten sonra, hedefini Başakşehir, vizyonunu Lig olarak ortaya koyan birinin, oyuncusuna ne vermesini beklersiniz ki?..
Galatasaray’da 1 tane oyuncu yok ki, normal performansının yarısını oynasın. Sorun sadece, Selçuk ya da Burak değil. Muslera bile artık çare olamayacak, kurtaramayacak duruma geldi iş.
Prandelli’nin, hem başlangıç hem de maç içi seçimleri, takımın dengesini bozarken ve sarı kırmızılı ekibi sistemsizliğe iterken, aslında yitirilen G.Saray’ın imajı ve gücü.
SEÇİM ZAMANI....
Galatasaray’da yeni yönetim seçildi. Ama şimdi onlar bir seçim yapmak zorunda. Çok kritik kararlar almak zorundalar. Öyle ki, sadece 4. yıldız yarışını değil, Galatasaray’ın mali durumunu ve geleceğini bile etkileyecek bir seçim yapacaklar. Hoca gitsin mi kalsın mı? Sanırım bu ağır mağlubiyet sonrası cevap nettir!
Olcan ve Bruma’nın kadroda olmaması doğru bir karar değildi ve birden maç başka şekilde konuşulmaya başlandı. Bu tabii ki sadece dışarıda konuşulmadı. Doğal olarak takımın içini de etkiledi. İtalyan, oluşan olumsuz havayı yeterli görmemiş olacak ki, nerdeyse unutulan Telles ve Pandev tercihini yaparak tüy dikti. Umut’un en bitik hali bile bu takımda oynar. Prandelli, Umut’a karşı artık haksızlık ötesine geçip ayıp ediyor. G.Saray’da, daha takım bile birbirine alışamamışken, sistem işlemiyorken, kimin nerde oynayacağı belli değilken, böyle oyuncu seçimleri yaparsanız, Dortmund’a moral olursunuz.
Maçtan önce, şartlar G.Saray’ın lehineydi, bunu ancak içerden bir müdahale ile çevirebilirdin. Alman takımının defans problemleri yaşaması, bireysel hatalar yapması, liginde 5 maçtır kaybetmenin stresi ile gelmesi, değerlendirilmesi gereken noktalardı. Önemli hücum gücüne sahip olduğunu bilerek, rakibin hatasını beklemek varken, Prandelli müdaheleyi erken yaptı ve maçı bitirdi.
ALMAN RESİTALİ
DORTMUND, hızlı hücumla gol buldu, pas yaparak gol buldu, uzun topla gol buldu, defans arkasına atılan toplarla pozisyon buldu. Bir rakibe izin verilmemesi gereken herşey yapıldı. Yükseltilemeyen tempo, uyumsuzluğun had safhaya ulaştığı saha dizilişi, kırılgan olan yapı ve umutsuzluk sonucu erken belirledi. Dortmund’un saha içine yayılışı, pozisyon alışları, beraber hareket etmeleri, G.Saray’ın bu konudaki foyalarını ortaya döktü. Düşünün, Galatasaray maçı tek pozisyona giremeden bitirdi. Rakip kalecinin yere yattığı tek pozisyon, takım arkadaşının ters vuruşu yüzündendi.
YANLIŞ TREN
GÜZEL bir söz vardır. ‘Yanlış trene bindikten sonra, koridorda ters yöne gitmenin faydası yoktur.’ Prandelli, Cimbom için yanlış trendir ve G.Saray ilk durakta inmelidir. Oyuncuların vücut dili, sezon başından beri var olmayan oyun istekleri, değişen sistemler ve oyuncu tercihleri durumu buraya getirdi. Aslan’ın problemi, saha içine yansıyan kafalarda. Dolayısı ile oluşan tablo, bugünün yada Prandelli’nin bu maç tercihlerinin sonucu değil. Hataların kapatılmadığı ve daha fazla zarar vereceği süreç yaşanıyor. İddia ediyorum. G.Saray’a, sadece oyuncuları iyi motive edip moral aşılayacak bir hoca gelsin, bambaşka bir takım olur. Yüzde 30-40 daha iyi oynayan bir ekip haline gelir Cimbom.
Çünkü maçın seyrini belirleyen tercihler yaptı İsmail Hoca. Galatasaray deplasmanına, yorgun ve takıma geç katılmış Emenike ile, orta sahada ise Emre-Meireles-Topal üçlüsü ile başlamanın anlattığı “Ben, oyuna orta sahada hakim olurum, hızlı forvetimle de çabuk atak yaparım” düşüncesiydi. Derbi deplasmanı için geçerli akçe olur bu tarz.
Prandelli’nin dersini iyi çalışmaması bir tarafa, takımını böyle önemli bir maça iyi hazırlayamamış olması büyük handikaptı. Galatasaray’da sorun oyuncuların kafasında. Hoca, başkan ve sistem değişiklikleri, oyuncuları allak bullak etti ve kendilerine gelmekte zorlanıyorlar. Bruno Alves’in atıldığı ana kadar olan oyun her şeyi açıklıyor.
Galatasaray’ın, bu sezon da büyük sıkıntısı olan ceza alanına ekstra oyuncular sokamama problemi, derbide de net gözüktü. Sadece Burak ile gol aramak, kürekle altın aramak gibiydi. Bir diğer problem ise bek oynayan oyuncular. Galatasaray’ın bekleri Veysel ve Tarık, solo oynamak zorunda iken, Fenerbahçe’de Caner-Gökhan ikilisi Kuyt ve Alper ile düet yapıyorlar.
İlk yarıda F.Bahçe’nin orta sahada rahat pas yapmasına izin vermek, maçı kaybetmekle eşdeğerdi. Fakat, gidişatı değiştiren 2 önemli olay oldu:
1- Emre’nin sakatlığı
2- Bruno Alves’ın kırmızısı.
Kırmızı kart, Galatasaraylı oyuncuların uyanmasını sağlayan ve maça döndüren etkendi.
Çek’lerin kazanması bir anlamda bizim elemelerden erken elenmemiz demekti ama sanki bu da yetmezmiş gibi Hollanda’nın mağlup olması, elemeler tarihinindeki gelmiş geçmiş en kötü senaryoyu hayata geçirdi. Bu senaryoyu, Hollywood’a gönderseniz filmini çekmezler.
Milli Takımımızın karşılaşmaya başlangıcı ve ilk çeyrekteki baskısı, maçı koparabilecek net pozisyonları içinde barındırıyordu. Umut’un ayağı, Letonya’yı maçta tutan, oyunu dengeleyen ve sıradan bir takımın bize kafa tutmasını sağlayan etken oldu. Milli Takım için korkutucu olan ise, yetenekleri ve kalitesi sınırlı bir takımın bile,15-20 dakika dayandıktan sonra bize pozisyon bulabileceği hatta yenebileceği gerçeği. Son dönemde çokca karşımıza çıkan bu durum, bizim 20 yıl önceki halimizi hatırlatırken, bir yanı itibarı ile futbolumuzun yerine ışık tutması açısından önemli bir veri.
OZAN KAFASI
MİLLİ Takım’da, maçın başında ve ilk yarıda yine en dikkat çeken oyuncu Ozan’dı. Çünkü, genç oyuncunun maça konsantresi, mücadele isteği ve ciddiyeti, pozisyon bittiğinde dahi oyun disiplinli içindeki davranışları, basit ama akıllı oyunu önemliydi. Aslında, bizim tam da ihtiyacımız olan bu anlayış. Ozan’ın bu hali bize, görüntüsü profesyonel ama ruhu amatör kalabilen oyuncu proflini hatırlattı. Her ne kadar o amatör ruh heyecanı penaltı yaptırsa da, bize daha çok Ozan ve onun kafası lazım.
ÖNÜMÜZDEKİ TURNUVA
BU beraberlik sonrasında, Avrupa Şampiyonası bizim için seyirlik hale geldi. Daha, ne olursa olsun grubun en güçlüsü Hollanda ile oynamamışız ve moralimiz dipte. Kısa sürede toparlanmamız çok zor. Çünkü, sorun takımın toparlanmasında değil, çözüm Fatih Hoca’nın içerisinde bulunduğu ve hocaya hata yaptıran psikolojiden çıkmasına bağlı. Fakat bunun için ne zaman ne de ortam müsait değil. O zaman, önümüzdeki turnuvaya bakalım ve Rusya’daki 2018 Dünya Kupas’na hazırlanalım.
Bilgisi ve kariyeri çok önemli yaşanmışlıkları barındırıyor. Fakat yaşadığı en büyük problem, ciddi baskı yediği dönemlerde dengesini kaybetmesi ve karar aşamasında hatalar yapması. Gelen baskı ve stresi eritmek yerine oyuncularına yansıtması ise problemi daha da büyütüyor.
Milli maç öncesi ortaya çıkan durum, her ne kadar Gökhan Töre üzerinde yürüse de, Fatih hocayı bu duruma sokan sebep İzlanda maçı... Beklenmedik mağlubiyet sonrası, Çek takımının grubun favorisi Hollanda’yı yenmesiyle oluşan tablonun, daha 2. maçta şansımızı zora sokacak hale dönerek, bizim Çek’leri yenmekten başka şansımızın olmadığı şekilde ortaya çıkması hocayı çok önceden germişti zaten. Dolayısıyla Gökhan olayı bardağı taşıran damladır.
HOCA GEÇ KALDI....
Bu olayların ve hocanın açıklamalarının takıma, maça yansıması ise hırs ve istekli başlangıç şeklinde oldu. Fakat bu istekli başlangıç, anlamsız bir isteksizliği de barındırıyordu. Havasını kaybetmiş Milli Takım, stres içinde oldukları belli olan oyuncular. Kırılgan hale gelen bu yapıyı dağıtan da Sivok oldu.
İlk yarıyı oyun anlamında iyi oynadık ve etkili olduk. Fakat Çekler golü atınca oyun bizim, skor onların oldu. Arda ve Ozan ilk yarının en etkili oyuncularıydı. Maç bizim adımıza, heyecan, tempo ve farklılık katacak oyuncu arayışına girmişken gelmeyen kenar müdahelesinin üzerine gelen gol herşeyi bitirdi.
NE OYNUYORUZ?...
Beğenmediğimiz İzlanda ve sonra da Çekler bizi niye ve nasıl yendi? Disiplin ve sisteme sadakat ile. Bizden kalite olarak alttaki takımların bile en büyük silahı, sistemdem kopmamak ve güçlü mental oyun anlayışı.
İlki, Sneijder’in yeni yerini sevdiği, yeni bölgesinin de Sneijder’i sevdiğiydi. Hollandalı bu bölgede oynamak istiyor. Çünkü, önde oynadığında beklenti, gol ve asistler yapması üzerine olacağı için Sneijder bu beklentileri karşılamakta zorluk çekiyor, kötü oynuyor. Ama defans önü oynarsa, o bölge için ‘’fazla’’ bir oyuncu olmanın artılarını yaşayacak ve daha iyi gözükecek.
Aslına bakarsanız bu bir kaçış. Bu bir yenilenme. Daha dar, sonuca etki edecek bölgeden uzak ama oyuna etkisi gözükecek bir alan oluşturdu kendine Sneijder. İkincisi ise Sneijder’in etkili olamadığı, bu sene varlığının belli olmadığı forvet arkası pozisyonda Selçuk’un tercih edilmiş olması. Ödül mü, ceza mı, siz karar verin.
TAZELENMEK ŞART...
G.SARAYLI oyuncuları izlerken, sahada kafa olarak bitmiş, temposu düşük, mücadele gücü zayıf bir takım gördüm. Erciyes, ilk yarıda orta alanı geçerken hiç rahatsız edilmeden, ceza alanı üzerine kadar gelirken, orta saha sadece seyrediyordu. Ne Melo, ne de Sneijder gelen atakları kesme işini başaramadı. Daha doğrusu böyle bir hava ve niyetleri de yoktu. Sonrasında ise şut atmaktan tutun, rahat pas oyununa hatta röveşataya kadar herşeyi yaptı Erciyes. Duran toplardan bulunan goller aslında tek çareydi. Rakibe baskı kuramayan, kenarları kullanamayan, pozisyon üretmekte zorlanan ve kaleye uzak oynayan Galatasaray için uzaktan şut ve duran top seçenekleri en iyi tercihti. Durarak oynayan Galatasaray’ı anlatıyor o “Duran Toplar”.
ÇÖZÜM SÜRECİ
CİMBOM, iyi oynamasa da kötü günler yaşadığı bir dönemde kritik bir galibiyet aldı ve hem takım hem de Prandelli nefes aldı. Bu oyun ve düşük mental anlayış, ligin geri kalanı ve 4. yıldız için asla yetmez.
Galatasaray’da sorun kafalarda. İki sezondur yaşanan hoca değişikliklerine eklenen Başkan değişimi eldeki son kaleyi de bitirdi. Çözüm? Yeni gelecek yönetim... O yönetim sadece kendisini ‘’Yeni’’ bırakmamalı. Hoca değişimi kaçınılmaz ve Galatasaray’da birçok şeyi olumlu manada değiştirecek hamle olur. Oyuncuların fiziki durumundan çok moral kapasitesini yükseltecek bir hoca çok şeyi değiştirir Galatasaray’da.