2 Ocak 2008
UNESCO’nun da büyük önem verdiği Mevlana yılı geldi geçti.<br><br>Akıllarda ondan çok sayıda söz kaldı. Bir yaşam felsefesi.
Barış, kardeşlik dayanışma.
Ama galiba en çok da şu sözler:
"Dünle beraber gitti cancağızım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi, yeni şeyler söylemek lázım."
Evet, Mevlana yılı bitti.
Mevlana ayakta.
Fikirleri, düşünceleri ve felsefesi ile.
2007 yılı da geride kaldı.
Acılar, tatsızlıklar, mutsuzluklar...
Belki de damaktaki tat keyifler, mutluluklar, heyecanlar ile...
"Aynı nehrin suyunda iki kez yıkanılmaz" sözü gibi...
365 günün her biri aynı olamaz ki...
Günler geldi geçti.
İyisi, kötüsü, acısı tatlısı ile.
Yani... Her şey geride kaldı.
Mevlana’nın dediği gibi; yarına bakmak gerek.
Yarınla ilgili sözlere...
Geleceğe, umuda, ufka... Çocuklarımızın beklediği aydınlık yarınlara...
İş, eğitim, sağlık sancısı yaşanmayan günlere...
Eşitsizliklerin mücadeleler sonunda bir yarışa dönüştüğü döneme...
Yoksa... Düne takılıp kalmak...
Hep bir iç çekişme, hep kavga...
Hep dünün irdelenmesi, hesap sorulması...
Ama... Yarının esamesinin okunmaması!
Kime yarar ki... Ne yarar sağlar ki!
O zaman... Umut; gelecekte...
Her aşamada... Her noktada...
Her meslek grubunda...
Önce; yarın... Güzel bir gelecek...
Elbette geçmişten ders alarak...
Elbette bazı değerleri irdeleyerek...
Karşılaştırmalar yaparak... Hatta zaman yanlışları ortaya koyarak... Ama... Rant ve beklenti adına değil...
Güzel bir gelecek için...
Çocuklarımıza aydınlık yarınlar için...
Biraz da bunu deneyebilsek...
Bıraksak şu "sen - ben" çekişmelerini...
Hırsları, acımasızlıkları, yalan dolan ve iftirayı...
Her şey çok güzel olacak...
Her şey güzel olacak da...
Bazılarının işine gelmez bu.
Bir avuç azınlıktır bunlar...
Ama... En çok Onların sesi çıkar.
Tuzları kurudur, enseleri sağlam, cepleri dolu...
Fakir - fukara edebiyatında üstlerine yoktur ama...
Onların yanlarına uğramak şanlarına yakışmaz!
Ne mi yaparlar?
Boyuna kartondan askerler, sudan yazılar!
İşleri güçleri budur! Bir de kendilerini satmak...
Ama... Her şey de bir yere kadar değil mi?
Bir gün... Belki bir gün...
Onların da çanlarına ot tıkayacak çıkar!
Bir gün...
Umut fakirin ekmeği değil mi?
Ve yeni yıl... Yeni umutların yeşerdiği, yeni söylemlerin filizlendiği bir süreç...
Yeni yıl... Yarınla ilgili güzel şeylerin söylendiği...
Yazının Devamını Oku 30 Aralık 2007
Siyasi Partilerin siyaset dışında da iş yapmaları çok güzel.<br><br>Yani... Halka inmeleri... Onunla bütünleşmeleri... Çağdaş ülkelerde bunun sayısız örnekleri var.
Biz de ise yeni yeni.
Hani zaman zaman "kadın eli" diyoruz ya...
Bazen kadın eli ile.
Nitekim AKP’nin "Nesiller Buluşuyor" projesinde olduğu gibi.
Hem doğru bir yaklaşım, hem çağdaş bir tavır, hem de kadın eli.
Hepsi bir arada.
"Nesiller Buluşuyor" AKP’nin Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hükhet Hotar’ın bir projesi.
İlki İstanbul’da gerçekleşmişti.
Birçok önemli isim bir araya gelmişti.
Anımsadıklarım; ünlü sanatçılarımız Sezen Cumhur Önal, Nejat Uygur ve Çolpan İlhan, uluslararası gururumuz Prof. Münci Kalayoğlu, Deprem Dede Prof. Mete Işıkara.
Amaç; gençler ile yaşlıları bir araya getirmek.
Sadece kaynaşma mı? Deneyimlerin aktarılması, güzelliklerin paylaşılması...
Sonra birlikte, geleceğe umutla bakmak. Gereksinimleri ortaya koymak. Dayanışmayı çoğaltmak.
Belli bir yaşın üzerindeki insanların yaşama, sosyal aktivitelere katılımını çoğaltmak...
Gençlik güzel de...
Sonrasında yaşlılık günleri...
Hani Orson Welles’in o çok sevilen şarkısında olduğu gibi:
"Ben gençlik ne demek biliyorum / Ama sen yaşlılık ne demek bilemezsin".
Ne zaman dinlesem o şarkıyı içimden bir şeyler koparır, gözlerimde iki damla yaş belirir.
Çevremdeki insanları düşünürüm, sevdiklerimi.
Var olanları, yitirdiklerimi.
Bazen derin bir özlemdir, bazen tatlı gülümseme.
Ne güzel şeylerdir Onlardan bize kalan.
Sıcaklık, sevgi... Hoşgörü, sabır...
Oooo, neler neler...
Her geçen gün bazı değerler yitirilse de...
Gelenekler, görenekler zayıflasa da...
Saygı, sevgi, paylaşım zaafa uğrasa da...
İzmir’de Başbakan Tayip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşen 2. buluşma galiba pek de hak ettiği yankıyı bulamadı.
Başka demeçler, değerlendirmeler biraz gerilere mi itti bu güzel projeyi?
Belki haberler de, belki yorumlar da öyle, ama...
Gönüllerdeki yeri; "birincilik".
Bu kesin!
İzmir’deki "nesiller buluşması"nın da ünlü konukları vardı:
Büyük tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, ünlü sanatçı Tomris Oğuzalp, Prof. Dr. Rüveyde Bayraktar, Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu...
Ve Mahsun Kırmızıgül.
Yaşlılara sevgi ve saygı gösterilmesi sorumluluğunu hatırlatan, hepimizi göz yaşlarına boğan, duygulandıran "Beyaz melekler" filminin yürekli yapımcısı...
Nesiller’in buluşması ne güzel.
Manevi değerlerdeki coşkunluk. İnsanı insan yapan özelliklerin patlaması...
Kimi milletvekili boyuna demeç verir, her konuda...
Eser, gürler, halkı kandırdığını sanır. Bir işe yaramaz!
Kimi de hizmet verir, sevgi elini uzatır.
Hatırlar, hatırlatır, anar, paylaşır.
Nükhet Hotar’ın yaptığı gibi.
Ve bu güzellik hiçbir zaman unutulmaz.
Çağdaş Türk kadınına yakışan bir tavır olarak tarihteki yerini alır.
Bravo Nükhet Hocama...
Yeni Nesiller Buluşması nerede olacak, dersiniz?
Yani... Yeni sevgi buluşması...
Yazının Devamını Oku 19 Aralık 2007
YUNANİSTAN’da ana muhalefet konumundaki PASOK’un kongresi oldu. Bir yanda popüler lider ve Baba Papandreu’nun karizmatik oğlu Yorgo Papandreu, diğer yanda Yunan politikasının efsane isimlerinden baba Venizelos’un oğlu Evangelis Venizelos.
Ülkelerinin ve partilerinin geleceği için mücadele ettiler.
Tezlerini, hedeflerini ve umutlarını anlattılar.
Papandreu kazandı.
Kavgasız, gürültüsüz.
Venizelos, "Bir daha ki kongreye kadar" dedi, "Bir daha ki kongreye kadar şans".
Ve o günden itibaren yeniden yapılanma hazırlıkları...
"Nerede yanlış yaptık"ın analizi...
Birçoğumuzun gözünden kaçtı.
Oysa hemen yanıbaşımızda ciddi bir demokrasi sınavı verildi.
Gelelim bizim yakaya!
Bir süredir CHP’de yaşananlar ise gerçekten üzüntü verici.
İş öyle abartıldı ki, doğrusu "tadı kaçtı".
Aslında bir demokratik mücadelenin içinde olan partililerin de gelişmelerden rahatsız olduğunu biliyorum.
İşin bu noktaya varmasından!
Hatta olaylara karışanların birçoğu da pişman.
Hele hele CHP’nin sürekli bir "kavga edenler partisi" olarak anılması da gerçek CHP’lileri rahatsız ediyor.
Oysa... Türkiye’nin en önemli rengi... Yapı taşı... Geçmişindeki bir çok önemli hizmetin adı...
Ama gelinen nokta... Üzücü...
Türkiye’deki sancı ortada.
Ya İzmir? Ya Ege?
Kavga farklı boyutlarda.
Sokaktaki vatandaş bu yüzden tepkili.
Oysa Kurultay bir demokrasi mücadelesi.
Doğrular ve yanlışlarla.
Bunu "her şeye rağmen" sağduyu ve hoşgörü ile karşılamak öncelikle "partililik" görevi...
"Parti anayasası" denilen şey, yazılı belgelerde olmasa da, önce "partinin büyümesini, gelişmesini" hedeflemek...
Ona zarar vermek değil.
O yüzden de hırsların, kızgınlıkların, çatışmaların ve kavgaların sona erdirilmesi zamanı.
Bunu en çok da sokaktaki insan istiyor.
Çünkü demokrasi "çok seslilik"le güzel.
İktidar ve muhalefet yarışacak.
Muhalefet kendinin değil, iktidarın ensesinde olacak!
Tüm dünyada böyle.
CHP Lideri Deniz Baykal, bir süredir çalışma arkadaşları ile birlikte partide "yeniden yapılanma" arayışında.
Bu yönde atılımlar yapıyor.
Onun politikalarını herkes beğenmek zorunda değil.
Ama saygı duymak zorunda.
Çünkü onun oturduğu koltuk daha önce Atatürk’ün, İnönü’nün, Ecevit’in oturduğu koltuk.
Deneyecek, yapacak.
Başarılı olacak ya da olamayacak.
İşte o zaman takdir "delegelerin".
Ama sürekli bir keskin muhalefet... Ama sürekli bir kavga...
İlkeleri, hedefleri ve politikaları değil de, "adamları, onu, bunu tartışmak"...
Bunun geçmişte de yararı olmadı. Yarın da olmayacak.
Oysa yerel yönetim seçimleri bir şans.
Yeniden yapılanma adına.
Topluma yeni bir açılım yapma adına.
Keskin ayrılıklar değil de sağlıklı ve derin buluşmalar, yeniden kardeşlik, sevgi, barış ve başarı adına...
Dedim ya; toplum bunu bekliyor.
Siyaset halk adına yapılan bir işse; bu sese kulak vermek gerek.
Halkı anlamak, dinlemek, el ele vermek.
Daha güzel bir gelecek için.
Ben sokaktaki insanın beklentisini dile getirdim.
Yazının Devamını Oku 16 Aralık 2007
Uzun yıllardan beri yaşanan bir sancı bu. Bir büyük dram. Sonuncusuna geçen hafta tanık olduk. Sahile vuran her cesette...
Her cansız bedende...
Bir büyük yürek burkuntusu...
Bir derin acı...
Belki bir isyan:
Çaresizliğe, umutsuzluğa...
Ve mutlaka insan tacirlerine...
Onların duyarsızlıklarına...
Bir tepki; insanlıktan bu denli uzak olmalarına...
Sorun; büyük.
Öyle kolay sonlanacak türden değil.
Ama... Sıkıntısı, sancısı İzmir’e.
Güzel İzmir’e, Ege’ye...
Dünyanın birçok yerinde haberler, gazeteler, dergiler; insan kaçakçılığı dramını fotoğraflarla yayımlıyor...
Altında da İzmir yazısı...
İzmir bunu hak etmiyor!
Onca güzelliğe, onca farklılığa rağmen...
Ama... İstemesekte başımızda "dert".
Bir büyük sorun.
Bir şeyler yapılmazsa; gelecek günlerde de benzer acılar yaşanabilir.
Benzer dramlar.
Bu kez Seferihisar olmaz, Çeşme olur, Bodrum olur.
Ege’de bir yerler olur.
İnsanın aklına hemencecik gelen; bu insan tacirlerine uygulanacak yaptırımın arttırılması.
Gerçekten de verilen cezalar çok az.
İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı!
Milletvekillerinin bu konuda bir düzenleme için harekete geçme zamanı değil mi?
Daha ne beklenir Allah aşkına!
Son dram İzmir Valisi Cahit Kıraç’ı da çok üzmüş.
Vali Bey’le konuştum, hala sözcükleri hüzün yüklü.
Ama... Bir şeyler de yapma zamanı...
İşte Vali Kıraç’ın bu konudaki değerlendirmeleri:
"Önemli bir sorun. Sadece İzmir’de bu türde 3 binden fazla mülteci var. Her an her şeye gebe bir ortam. Tabi öncelikle girişler önlenmeli. Çünkü girişlerin amacı belli. Önlemleri arttırdık. Yerel birimler bu tür toplu giriş çıkışlar için uyarıldı. Ama zaman zaman küçük gruplarla buluşmalar gerçekleşiyor. Bunları tek tek belirlemek zor. Yurttaşlarımızın da bu konuda duyarlı olması önemli. Bu tür şüpheli durumla rda bizi haberdar edebilirler. Önlemler arttı. Kontroller yoğunlaştı".
Devlet dikkatli.
Bu olayın tekrarlanmaması için önlemler artmış.
Vali Bey’in çağrısında haklılık payı var: Yurttaşlar olarak bizler de ıssız tatil beldelerimizde gözlemlediğimiz amaçsız kalabalıklarda polisi, jandarmayı uyarmalıyız.
Bir de tekne sahiplerine ve balıkçılarımıza görev düşüyor: İnsanlıktan nasibini almamış insan tacirleri konusunda dikkatli olmak.
Bunları çevremizden uzak tutmak.
Ve bu tür şüpheli durumlarda harekete geçmek, geçirmek.
Aynı acıların yaşanmaması için kısa vadedeki önlemler.
Uzun vadedeki ise belli; sınırların, giriş çıkışların kapalı tutulması.
Yazının Devamını Oku 12 Aralık 2007
Hasan Aziz İsmail’e İzmir’e, Ege’ye son mesajını soruyorum.Bakın neler dökülüyor dudaklarından: "Buradan gidenler Kırcaali’yi unutmasın. Duygularını hep canlı tutsunlar. Buralara gelsinler, doğdukları, ya da anne-babalarının, dedelerinin, akrabalarının doğdukları toprakları görsünler. Burası yabancı değil ki Onlara. Burası dost toprak. Dünya hem büyük, hem çok küçük. Bir aradayız. Ama bizim burada yaşayan insanlara da ihtiyacımız var. Kırcaali’de her haneden en az bir kişi Türkiye’de. Nesiller geçse de bağlarımız hep güçlü olmalı, var olmalı, canlı olmalı".
Gözlerimiz yaşarıyor.
Balkan kökenli iki dostun buluşması.
"Bizim Eller"e dost selamı.
Gözlerimizde ışıl ışıl, pırıl pırıl Arda.
Rodop’un dolambaçlı patikalarında sevdalar, ayrılıklar, buluşmalar.
Dağların yeşili, mutluluğun sonsuzluğu.
Yüreği ferahlatan bir aydınlık; güneş. Kırcaali güneşi.
Gözlerimizde ne çok şey, ne güzellikler!
Sevgi, saygı, tarih, kültür, gelecek.
Dayanışma, paylaşım.
Fonda bir hasret şarkısı:
"Kırcaali ile Arda arası/Saat sekiz sırası/Civanda boylu Yusuf’umu/Arda aldı yok bunun çaresi/Aman bre Deryalar/Kanlıca Deryalar/..."..
Ev ve arsa fiyatları uygun
Aslında çok iyi biliyoruz, çok seviyoruz da, "bazen gözden ırak mı" koyuyoruz ne?
Yurt dışında birçok ülkeyi ziyaret ediyoruz da, bizden izlerin, anıların olduğu bu topraklara yeterince koşmuyor muyuz ne? Oysa o kadar güzel ki. Doğası, tarihi, insanı.
Sonra bu topraklarda kökleri olanlar?
Ev ve arsa fiyatları o kadar uygun ki.
Hem kent yaşamı, hem huzur.
Hem her şey var, hem yorucu değil.
8-10 milyar liraya arsa almak, 30-40 milyar liraya ev sahibi olmak mümkün.
Denemeye, görmeye değmez mi?
Kırcaali ismi?
Kırcı Ali Anadolu’dan gelme bir asker. Rodop akınları sırasında başarı göstermiş. Bu yörede dostluklar edinmiş. Sadece iyi bir asker değil, iyi bir hatip, iyi bir insan. Herkesin derdine koşan bir dost. Savaş sonrası da bu topraklarda kalmış. Yöre halkı, askerleri ve çevresi tarafından çok sevilmiş. Öldüğünde gerisinde birçok seven bırakmış. Sevenleri de bu yöreye O’nun adını vermiş: Kırcı Ali, zamanla Kırcaali olmuş. Alevi-Bektaşi kökenli bir kişi olduğu sanılmakta.
Yazının Devamını Oku 10 Aralık 2007
Nüfusunun yarısından fazlasını Türk nüfusun oluşturduğu bir kent; Kırcali... Bulgaristan’ın önemli merkezlerinden biri. Türkiye’de İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana...
Bulgaristan’da Sofya, Filibe, Varna, Kırcali...
120 bini aşan nüfusu ile bir güç.
Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin Bulgaristan politikasındaki etkinliği giderek artıyor.
Çünkü Onlar birleştirici, dayanışmacı bir çizgideler.
Bir yandan geçmişe saygı, köklere bağlılık, bir yandan yaşam sürdükleri devlete ve millete tam uyum.
Güzel bir mozaik.
Bir birleşme, buluşma, dayanışma çiçeği.
Kırcali’de bunun en güzel göstergesi.
2003 yılından beri Kırcali Belediye Başkanı Türk kökenli bir mühendis; Hasan Aziz İsmail.
Bir süre önce gerçekleşen seçimlerde yeniden Belediye Başkanı oldu.
Hem de oylarını arttırarak.
Hem de sevgi çemberini büyülterek.
Aslında son yerel seçimlerde Hak ve Özgürlükler Hareketi de önemli bir başarı ilde etti:
"32 il ve yerleşim yerinde Belediye Başkanlığı. Çok sayıda belediye meclis üyeliği".
Kırcali, Cebel, Yenipazar, İridere, Mestanlı, Koşukavak, Kırkova, İstanbulova, Mineranibani, Vetova...
Daha birçok yer. 40 kadar.
Bazı Belediyelerde de yapılan işbirliği ile sağlanan koltuklar.
Sadece Belediye Başkanlıkları değil, belediye meclis üyelikleri ve belki de en önemlisi köy muhtarlıklarındaki büyük başarı. Sistemli, bilinçli, halktan yana politikaların sonucu.
Kırcali’de bunun en somut göstergesi.
Bir büyük kent ve ikinci defa Başkanlık koltuğu.
Hem de oyları yükselterek, hem de hizmetleri taçlandırarak.
Sokaktaki insanla konuştuğunuzda Kırcali’deki yönetimden hoşnutluğu kolaylıkla gözleyebiliyorsunuz.
"Başkan ve Belediye çalışanları içimizden insanlar. Hep bizimle birlikteler. Onları bize yüksekten bakan insanlar olarak görmüyoruz" diyorlar.
Önemli bir saptama.
Hep denir ya; "halkla partiler ve siyaset arasında uçurum var" diye.
İşte Kırcali’de bu aşılmış.
Kırcali dışında Türk kökenli Başkanların kazandığı diğer yerleşim birimlerinde de hemen hemen aynı görüntüler.
"Başka" diye soruyorum sokaktaki insana; "Başka neler var bu yönetimde beğendiğiniz?" :
Aslında beklediğim, tahmin ettiğim bir yanıt.
"Halkın istekleri yönünde çalışma. Dürüstlük. Ayrımcılık yapmamak".
İşte bam teli...
Aslında bildiğimiz ama nedense birçok yerde yeterince uygulayamadığımız ayrıntılar...
Yani halkın ihtiyacı parksa, yolsa, suysa önce o.
Yani... Kaldırım mühendisliğinden vazgeçme! Halkın içinde olma... Sorunlarını görme, yaşama ve çözme.
Zor değil.
Kırcali’deki başarının altındaki basit göstergeler.
2003 yılında yüzde 58 olan halk desteği bugün yüzde 62.
Hedef; daha ileri taşımak.
Başarıyı konuşurken mutlaka görülmesi gereken bir ayrıntı:
"Tüm Bulgaristan’da örgütlülük, kadın ve gençlik desteği".
Evet, kadın ve gençlik.
Kırcali Belediye Başkanı Aziz İsmail, HÖH’ün Gençlik Kolları’nın da ilk Başkanı. Bugün yine yanında gençler ve kadınlar.
Onların desteği ile yürütülen verimli çalışmalar ve örgütlenme.
Köylerden şehirlere doğru bir akış.
İsmail bu konuda şunları dile getiriyor:
"Kadınlar ve gençler, ilke, prensip ve düşüncelerimizi en iyi şekilde yansıtıyorlar. Onlar kanalı ile daha etkin örgütleniyoruz. Sinerjimiz artıyor. Ayrıca Köy muhtarlıkları da bizim için çok önemli. Çünkü önemli hizmet merkezleri oralar. Böylelikle partiye sağlam bir temel oluşturuyoruz. Köy muhtarları için bile ön seçim var. Diyelim köy 25 - 30 nüfuslu.
Gidiyoruz önce adayları soruyoruz. Herkes aday olabilir.
Birden fazla aday olursa, koyuyoruz sandığı, halkın seçimine bakıyoruz. Ona göre adayımız belirleniyor. Bazen de parti tercihini ve ağırlığını koyuyor. Halkın seçiminin yararı şu; seçtiği kişiyi denetleyebiliyor. Seçilen kişi de halkın desteğini göz ardı edemiyor. Bu çok önemli.".
Kırcali Belediye Başkanı’nın kapısı 24 saat açık.
Akşam 20:00 gibi Başkan’ın makamındayız. Dışarıda bekleyenler var. Tek tek hepsi ile görüşüyor.
Halkla Başkan arasında bir mesafe yok. Bu güzel!
Başkan’ı "kendilerinden biri" olarak görüyorlar.
Zaten desteğin ve sevginin büyümesinin bir nedeni de bu.
İyi halkla ilişkiler, dürüst namuslu bir çizgi, altyapı, yol, temizlik ve çocuk parklarına verilen önem.
Yarın: BİZİM ELLER İŞBİRLİĞİ BEKLİYOR
Yazının Devamını Oku 5 Aralık 2007
Isparta’da düşen yolcu uçağının yarattığı sancı hálá yüreklerde.
Büyük bir dram.
Kara kutunun tam anlamıyla çözümüne kadar da tartışmalar ve spekülasyonlar sürecek.
Ama bir gerçeğin altını çizmekte yarar var: Havayolu hálá en güvenilir ulaşım şekli.
Sadece kazalardaki yankısı büyük.
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2007
YaĞmurlar iyi geldi. Barajlardaki doluluk oranları yükseliyor.
İzmir’de yüzde 25’lerin üzerine çıkıyor.
Böyle giderse hızla dolacak.
Gelecek yıl için umutlar.
Ama... Küresel ısınma ciddi bir tehdit ve bu tehdide karşı önlemleri şimdiden almalıyız.
İzmir Belediyesi’nin halkı bilinçlendirme kampanyası olumlu sonuçlar verdi.
Hiç gevşeme olmadan devamında yarar var.
Bir o kadar önemli bir başka konu da; özellikle çocukların bu anlamda iyi yetiştirilmesi.
Daha doğrusu bilinçlendirilmesi.
Bir kere tehdidin namlusunda onlar var.
Ayrıca Onların bilinçlenmesi ve uygulayacakları sağlıklı yöntemler gelecekte sorunlar yaşamamaları için de bir güvence.
Ben yaptıklarımı söyleyeyim:
- Eskiden duşun altında düşünür dururdum, şimdi yine düşünüyorum, ama susuzluğu. Kuraklığı. O zaman da kısa bir duş, az su sarfiyatı.
- Kapı önünde araba yıkama dönemi kapandı. Silme ya da modern merkezlerde az su ile araba temizliği! Fena da olmuyor!
- Saatlerce bahçe sulama da yok artık. Suyu akar bırakıp başka işlerle uğraşmak. Bahçe su gölü olsa da, canım toprak çeker deyip aldırmamak. Yok artık. Su kıymetli.
- Elimi yıkarken de önce sabunu alıp sonra suyu açıyorum.
Temizlikten özveri yok, ama dikkat var.
Bir sorun da çıkmıyor.
Bu ve benzeri şeyleri küçük yaşlardan çocuklara da anlatsak.
Bu anlamda daha bilinçli olmalarını sağlasak...
Birçok Avrupa ülkesinde "küresel ısınma" eğitimin merkezine oturdu bile.
Bu konuda ciddi planlamalar, hazırlıklar yapıyorlar.
Sadece çocuklar ve okul değil, tüm kamu kuruluşları ve özel sektör de bu anlamda alarmda.
"Tehdit büyük. Akılcı olma zamanı".
Slogan bu.
Okullarda; çocuklara dersle karışık küresel ısınma, susuzluk sorunu anlatılıyor.
Parodiler, oyunlar.
Medya’nın da bu konuya farklı bir özeni var.
Küresel ısınmanın ne kadar ciddi bir tehdit olduğu sadece haberlerle değil, yorumlarla da hemen her gün dile getiriliyor.
Biz bari geç kalmasak...
Bu konuda bir an önce aktif olsak...
Sivil toplum örgütlerinin de bu konuda yeni proje ve planları devreye sokmasında, halkın bilinçlenmesine katkı koymaya başlamasında sayısız yarar var.
Atasözümüzde olduğu gibi, "su aktığı yere akar".
O zaman...
Suyun kıymetini bilelim.
Yokluğunun ne kadar önemli olduğunu...
Ne kadar yaşamsal olduğunu...
O zaman...
Kendi çevremizdeki küçük adımlar "büyük küresel tehdit" için azımsanmayacak önlemler paketi oluverir...
Geleceğimizi bir süre için daha kurtarırız.
Evet, bir süre için daha...
Yazının Devamını Oku