Hakan Tartan

Kore'den öğreneceğimiz çok şey var

30 Kasım 2007
YEOSU kazandı da, kimler izledi? Zaman zaman organizasyonda hatalar oluyor. Örneğin; 2012 aday ülkelerinin sunumu önemliydi, ama bizim EXPO komitemiz izleyemedi.

Neden mi?

Aynı saatte büyükelçilikte bir yemek konulmuş.

Cumhurbaşkanı Gül’ün de katılacağı.

Herkes oraya koştu.

Bu gelişmeden elbette Gül’ün haberi olamaz.

Ama... Birileri de "Efendim sunumlar önemli. İzlememiz gerekir. Kokteyli öteleyelim, ya da yarın sabaha bırakalım" diyemez miydi?

Baktım; kazanan Kore’nin sunumunu 4 - 5 kişi izledi.

Gördüklerim; İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, EBSO Başkanı Tamer Taşkın, İTO Meclis Üyesi Necmi Çalışkan, EXPO Genel Sekreteri Tunç Soyer, Dışişlerinden Avni Bıçaklı ve Büyükelçi Necil Nedimoğlu.

O yurtdışı olunca koşanlar, mangalda kül bırakmayanlar nerede peki?

Bu yanlışları aşmak lazım artık.

EXPO için kenetlenmek.

Biliyorum ki; bu gelişmeye Cumhurbaşkanı Gül de çok üzülecek.

Prodİ; Zorlu bİr mücadele...

İtalya Başbakanı Romano Prodi de önemli sunum için Paris’teydi.

İtalyan Başbakanı ile sohbet olanağı buldum.

Prodi’ye "Ne olacak bu işin sonu?" diye sordum.

Son derece sıcak şunları dile getirdi:

"Büyük bir mücadele bu. Hatta bir savaş. EXPO’yu almak için. EXPO iki ülke için de çok önemli. İzmir ve Milano için. İkisi de dünya güzeli kentler. Sonuçta iki kentte, iki ülkede bunu hak ediyor. Ama biri kazanacak. Son güne kadar aramızdaki yarış sürecek. Türkiye ile tarihi bağlarımız var. Dostluğumuz var. EXPO Milano’da olursa bir dünya platformu oluşacak"

Ben O’na başarı diledim, O da İzmir adına bana.

Dedim ya; Paris sunumu İzmir adına iyi geçti.

Artılar daha fazlaydı.

Amaç; son sunumda mükemmeli yakalamak.

O güne kadar da lobiyi etkin kılmak.

Unutmayalım ki; 2008 Martında sadece 30 dakikamız var.

30 dakikada son bir İzmir resitali.

Ve kulis yapacak, İzmir’i ve Türkiye’yi anlatacak şöyle böyle 100 gün.

O zaman...

Top bİzde

Artık top İzmirlilerde.

Yani bu büyük mücadeleden zaferle ayrılmak için daha çok çalışma zamanı.

Elbette yine devletin, hükümetin desteği ile.

Ama EXPO komitesi de sivil toplum örgütleri de daha yoğun bir çalışma temposu içine girmek zorunda. Daha çok ülke gezilecek, daha etkin lobi çalışması yapılacak.

Bu konuda avantajlarımızdan biri de, Türkiye’nin temasının iyi olması. Yani yaşamın gerçeği. Bir de ilk kez bir Müslüman, laik ülkenin bunu gerçekleştirecek olması tezi. Fas’la direkten dönüldü, Türkiye olmalı!

Yani Fas’tan sonra Türkiye’nin de kaybetmesi halinde EXPO’ya bir gölge düşeceği iması belki de...

Diplomatik, ekonomik, sosyal, kültürel anlamda bütün kozları oynamak zorundayız. Dedim ya; top hepimizde. Tabii bu arada, EXPO 2012’nin galibi Kore’nin de deneyimlerinden yararlanmalıyız. Kore ve Yeosu’nun BIE’ye yeni üye olan ülkelerden ciddi bir destek aldığı ortada. Bu destek neden Türkiye’ye de yansımasın?

Bunun için zaten çok dostane ilişkilerimiz bulunan Kore’den alacağımız büyük katkılar var. Öğreneceğimiz bazı şeyler de...

Ulu Önder Atatürk’ün bir değerlendirmesi ne güzeldir: "Hiçbir mazaret başarının yerini tutamaz". Artık mazeret üretme değil, çok çalışma ve başarıya ulaşma zamanı. Bu güç bizde var yeterki isteyelim...

Hürriyet Gazetesi Ege Temsilcisi Hakan Tartan, İtalya Başbakanı Romano Pirodi’yle Kongre Sarayı’nda sıcak bir sohbet etti.
Yazının Devamını Oku

Bizim şansımız neden arttı?

28 Kasım 2007
Kore’nin kazanması Türkiye için bir şans. Fas ve Tanger, son sunumda özellikle Afrika ülkelerine ve Müslüman ülkelere oynadı.

Yazının Devamını Oku

İzmir bir adım önde...

27 Kasım 2007
Ne bitmez geceydi öyle. Ne heyecan.

Yazının Devamını Oku

Yunanistan'da İzmir ve Ege rüzgarı

26 Kasım 2007
Messinia’da yeni bir buluşma. Yeni bir zirve: Türkiye Ege Kıyıları ve Yunanistan Ege Adaları 8. Ekonomi Zirvesi. Milletvekilleri, belediye başkanları, bürokratlar ve işadamları orada. İzmir Ticaret Odasının en büyük çıkartmalarından birisi tam 280 kişi.

Yunanistan’da geçen yıl yangınla sarsılan, bizimde yüreğimizi dağlayan Messinia bölgesinin Başkenti Kalamata’da İzmir ve Ege rüzgarı.

Sokaklarda gülümsemeyle karışık "merhaba"lı selamlaşmalar. Kafelerde Türkçe şarkılar. Türkiye ve Yunanistan’ın her anlamda işbirliğini geliştirmesi hedeflenen büyük zirvenin yapıldığı salonda "Güzel İzmir şarkıları". İTO’nun, Ali ve Aysun Kocatepe’nin anlamlı katkılarıyla... Bizler söylüyoruz, Yunanlı dostlar müziğe tempo tutuyor, mırıldanıyor: "Aman efendim / Kalbim Ege’de kaldı". Sezen Aksu’nun buğulu, tutkulu sesi.

Emel Sayın’la nostalji dünyasında yeni bir yolculuk: "Bir münasip zamanda / Mesela saat 10’da / Buluşalım Kordon’da / Der gibi geldi bana".

İzmir ağlıyor, Ah bir ateş ver, Şu İzmir’in dağlarında, İzmir’in kavakları, Efem, Güzel İzmir...

Ege, Suavi, Haluk Levent, Kubat, Gönül Yazar, Tolga Çandar...

Dedim ya; keyif rüzgarı... İzmir nostaljisi.

Sadece nostalji mi?

Türkiye ve Yunanistan’ın geldiği nokta sevindirici; 10 yıl önce 300 milyon dolar olan ticaret hacmi, şimdi 3 milyar dolar. Hedef, 5 milyar dolar ama Türk-Yunan ilişkilerinin gelişimine büyük katkı koyan İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, "10 milyar dolar neden olmasın? Yeter ki buna inanalım, gönül verelim" diyor.

Aslında, en ucuz ve kolay yatırım; dostluğa yatırım.

Kısa sürede ekonomik alışverişi 10’a katlamışız.

8. ekonomik zirvede önemli mesajlar var:

"Ticaret hacmi geliştirilecek. / Turizm yaygınlaştırılacak. / Doğal afetlerle ortak mücadele yapılacak. / Büyük tehdit orman yangınları için ortak yangın havuzları oluşturulacak, yangın uçakları konusunda işbirliği yürütülecek. / Üniversitelerarası ilişki geliştirilecek. / Kültürel ve sosyal ilişkiler arttırılacak. / Ege birlikte yeşillenecek, çevre duyarlılığı yoğunlaştırılacak.".

Ve bazıları rahatsız olsa da, güzel bir kampanya: Ege’de savaş uçakları uçmasın.

İmzalar toplanıyor.

Beklenen; martıların barış çığlıkları, şarkıları...

Ve aynı toplantıda güzel bir öneri: Zeytin yolculuğu. Yunanistan, Türkiye ve İpekyolu ile Çin’e kadar motosikletlerle bir tanıtım atağı. Zeytinin, zeytinyağının öneminin ve değerinin anlatılması. Ve elbette sembolik anlamda zeytin dalı ile barış mesajı.

Bu tür toplantıların güzel tarafı, ekonomik yakınlaşmalarla beraber siyasi mesajlar da vermesi.

Siyasetçileri de şöyle bir "sallaması".

Dostluk, sevgi, barış ve işbirliği adımı.

1885 yılında İzmir Ticaret Odasını kuranlar arasında Yunanlı iş adamları da vardı: Kostas Efendi, Yodanau Efendi. Hacı Hafız Süleyman’la birlikte. Yıllar sonra Yunanlı işadamları yine İTO’ya katılıyor. Bu birliktelik gelecek için de umut. Yeni işbirlikleri için. Gençlere mesaj.

Türkiye’nin ticaret gelişiminde Yunanistan 4. sırada. Çin, İspanya ve Romanya’dan sonra.

Neden daha da gelişmesin?

Yeter ki lafları, hedefleri projelerle süsleyelim.

Örneğin; ticaretin önündeki engelleri kaldıralım. Vize gibi yapay formaliteleri azaltalım. Ya da... Pire-İzmir arasında niye feribotlar, gemiler işlemesin? İzmir’den Atina’ya niye direkt uçuşlar yapılmasın? Yunanistan’a gelen Japon turistler dost Türkiye’ye, İzmir’e, Ayvalık’a neden uğramasın?

Messinia bölgesi orman yangınlarında büyük acılar yaşadı. Can kayıpları, yeşil örtünün yitirilmesi, floranın bozulması.

Bu konuda da güzel bir adım atıldı dün: Ağaç dikimi. Yani yeşile katkı.

Bu ağaçlar büyüdükçe dostluklar, barış, sevgi ve dayanışma da yeşerecek. Serpilip büyüyecek.

İtal Tur’un güzel organizasyonunda, akşam yemeğinde Dikili’nin sevilen, duruşu dik, çalışkan ve yenilikçi Belediye Başkanı Osman Özgüven’le birlikteydik. Özgüven, "Türk-Yunan dostluğunun geldiği nokta ne güzel.

25 yıl önce bu hareketi başlattığımızda bizi vatan haini ilan ettiler. İyi ki dostluk adına hainlik yapmışız" dedi şakayla karışık.

Bunları söylerken gözleri dolu dolu oldu. O’nun mücadelesi devam ediyor. Sadece Dikili’ye değil, Ayvalık’a, Bergama’ya, Foça’ya, İzmir’e hayat akıtıyor. Ekonomik canlılık akıtıyor.

İyi ki böyle "vatan hainleri" vardı.

Kemal Anadol, Veli Aksoy, Sefa Taşkın, Bülent Baratalı.

O dönem kıyı Ege’de yer alan birçok Belediye Başkanı bu uğurda çok emek verdiler. Ne mutlu...

Sonraları Ekrem Demirtaş aldı bayrağı.

O ekonomiye farklı bir canlılık getirdi. 300 milyon dolardan 3 milyar dolara. Herkes bir şekilde bir yerlerde. Türkiye’de iyi şeylerde oluyor.
Yazının Devamını Oku

Bulgaristan seçimine verilen desteğin yansımaları

17 Kasım 2007
Türkİye’nİn yoğun gündeminde yeterince irdelenmedi belki... Kıyısından köşesinden, ama çoğunlukla da siyasi yorumlar...

Yazının Devamını Oku

Mevlana için ne yaptık?

13 Kasım 2007
Mevlana’nın 800. doğum yılı. UNESCO bu yılı Mevlana yılı ilan etti.

Yazının Devamını Oku

Hoşgeldin aslanım, vatan sana minnettar...

10 Kasım 2007
ABD’deki Başkan Bush - Başbakan Erdoğan görüşmesinin yankıları sürüyor.

Yazının Devamını Oku

İzmir ve Ege anıları

4 Kasım 2007
İZMİR’i, Ege’yi çok severdi. <br><br>Sayısız ziyaretler, buluşmalar. Her vesile ile Ege’ye, İzmir’e koşu.

Dostluk ve sevgi buldu İzmir’de...

Ve hiç unutmadı.

Marmaris Bozburun’u da çok severdi.

Bir de uzun yürüyüşleri.

İzmir’e gelişlerinde Balçova sırtlarında uzun uzun yürüyüşler yapmıştık.

Derin sohbetler.

Bir de Bozburun tatillerinde.

Babasının ünlü çivilemesi ile giriyordu O da denize.

İşte o Ege gezilerinden, Bozburun günlerinden kalma iki anı.

İki - üç hoş sáda aklımda kalan.

O’nun güler yüzü bir kez daha hatırlatan.

Sevgi dolu yapısını, çocuksu, muzipsi ama saygın kişiliğini.

Anılar...

Yüzlerce anı arasından süzülen.

Uzun bir Ege turu yapmıştı İnönü.

Son durak Bozburun olacaktı.

Neredeyse 4 - 5 gün ben izlemiştim geziyi.

Sonra değişme gündeme gelmişti.

Yerime başka bir arkadaş gelecekti.

Ben mi yorulmuştum, başka bir arkadaş mı deneyim kazansın istenmişti, anımsamıyorum.

Değişecektik.

Bu değişmeyi İnönü’ye de aktardım ve "Hoşça kalın" dedim:

"Efendim ben ayrılıyorum, izninizle. Yarından itibaren yerime bir başka arkadaş gelecek. Geziyi o izlemeye devam edecek".

Bir kahvedeydik, sanıyorum.

Cevher Kantarcı, Macit Sefiloğlu, Nebil Özgentürk anımsadığım gazeteciler.

İnönü, her zaman ki muzip ifadesi ile güldü, "Ooo, ne güzel. Yani siz gidiyorsunuz, dublörünüz var, O gelecek. Ne yapmalıyım, acaba gezinin bundan sonra ki bölümlerine bende mi dublör yollasam. Geziye bir başka arkadaş mı devam etse...".

Yoğun kahkahalar oldu.

Aslında her gezisinde renk vardı.

Erdal Bey, bir alemdi.

Gezi devam etti.

Sonra Bozburun’da yine buluştuk.

Bozburun bir dünya cenneti.

İnönü bu, hem dinleniyor, hem de çevre ziyaretlerini ihmal etmiyor.

Sahilde gezerken, Bozburun’un yerlisi köylüler İnönü’yü yakaladı.

Dertliler. Çoğu balıkçı.

Geçimleri denizden.

Dediklerine göre, Bozburun’a yeni gelen Karakol komutanı balığa çıkmalarına izin vermiyor. Bin bir engel çıkarıyor.

Köylüler yakınıyor:

"Paşam, perişan haldeyiz. Komutan bizi denize çıkarmıyor. Ağlarımızı alıyor, topluyor. Biz nasıl geçineceğiz.

Bizim başka ekmek kapımız yok ki. Ne olur söyleyin Komutana, gariban balıkçı ile uğraşmasın. Söyleyiverin Paşam".

İnönü, dinledi, dinledi, sonra gözlerinin içine bakan balıkçılara dudaklarından şu sözcükler döküldü:

"Olur görürsem söylerim".

Varın bizim halimizi düşünün!

Paşa oğlu olduğu için Ege’nin tüm köylerinde O’na da Paşa diye hitap ediyorlardı.

Buna da alışmıştı.

"Ben Paşa değilim" dese de kimseye anlatamıyordu.

Paşa aşağı, Paşa yukarı!

Paşa oğluydu ya, O da bir nevi Paşa’ydı!

Bozburun’da sahil turu sürüyor.

Bu kez başka bir balıkçı grubu kesti Erdal Bey’in önünü.

Yerde kocaman bir tas, içinde yine o heybette bir ıstakoz.

Başında gurur dolu balıkçılar.

İnönü önce ilgi ile izledi, dakikalarca.

Erdal Bey baktı, balıkçılar baktı.

Erdal Bey baktı, gazeteciler baktı.

Böylece birkaç dakika.

Sessiz ama anlamlı.

Istakoz da tüm heybeti ile tasta.

Sonra çevresindekilerin bir şeyler söylemesini beklediklerini hissetti Erdal İnönü.

Ve bombayı patlattı:

"Ortaçağ şövalyelerine benziyor, ama yakalanmış".

Nereden gelmişti aklına.

Ne çağrışım yapmıştı, bilinmez.

Ama Erdal Bey de böyle şeyler söylerdi doğrusu!

Kitaplar yazdı, bilimsel toplantılara katıldı.

Siyaset denince, "O konuya hiç girmeyelim" dedi hep.

Ama doğruyu gösterdi:

"Birleşme, gelişme, yenileşme ve halkla bütünleşme"

Belli ki dili yanmıştı.

Belli ki sıkıntı çekmişti.

Önceki yıl Lozan Toplantısı için İzmir’deydi, sonra nice küçük buluşmalar, ayaküstü sohbetler.

Hep bir sevgi, saygı bağı.

Hep bir içtenlik.

O bırakalı beri, İzmir öksüz.

"Aslan Sosyal Demokrat" yok.

Aslan sosyal demokratlar şokta.

Bir süredir hep yitirdiğimiz değerlerin arkasından ahlar vahlar dile getirmiyor muyuz?

Onlar yaşarken ne yapıyoruz peki?

Hangi değerlerine, hangi ilkelerine, hangi insanlıklarına alkış tutuyoruz?

6 Kasım büyük devlet adamı Bülent Ecevit’in de birinci ölüm yıldönümü.

Erdal İnönü... Bülent Ecevit... İkisi de yok.

İki sözcükle; "Büyük boşluk".
Yazının Devamını Oku