Aramızda 15 yaş farkı var. Sürekli çok iyi olduğumu, çok güzel olduğumu ve kendini bana layık bulmadığını söylüyor.
Ama bir türlü peşimi de bırakmıyor ve ben de onu unutamıyorum. Kısır bir döngü içindeyiz. Sürekli bir var, bir yok durumları. Ve ben artık çok sıkıldım ve bunaldım. Ne yapmam lazım? Bu arada benim yaşım 25, görüştüğüm kişi ise 50 yaşında. ◊ Rumuz: Toksik ilişki
YANIT
Sevgili kızım, çok üzgünüm ama hem aranızda büyük bir yaş farkı var hem de çok sorunlu bir ilişkiden söz ediyorsun. Kızım bu kısacık ömürde böyle kendin de nitelendirdiğin gibi toksik bir ilişki yaşamanın anlamı ne? Seni ve hayatını karartan, seni mutsuz eden, sürekli zihnini işgal eden, anladığım kadarıyla seni boğan böyle bir ilişkiye o ne zaman geri dönse, sen de dönüyorsun ve bu da seni çok olumsuz etkiliyor.
Vazgeç bu sevdadan, bir iki ay bocalarsın ama sonra derin bir “Oh!” çekersin. “Ben niye bunca zaman buna katlanmıştım” dersin.
Hayvanların barınaklarda bakılması önemli
Dünya genelinde çok kötü günlere şahitlik ettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Hayvanlara yapılan işkencelerin acımasızlığını, ekonomik zorlukları izliyoruz. Bilindiği gibi sokak hayvanları için Batı ülkelerinden esinlenilen yeni düzenlemeler getirilmek isteniyor.
Sevgili Güzin Abla, ben de hamileliği sırasında ihanete uğrayan kadınlardan biriyim.
Daha önce köşenizde böyle bir kadının çaresizlik içindeki mektubunu görmüştüm.
İhanete uğrayan kadınların her zaman yanında olduğunuzu biliyorum. Zaman zaman ikinci kadınlar size sitem ederek çocukluğunuzda annenizin de ihanete uğramış olmasının sizde bu ciddi etkiyi bıraktığını yazıyorlar.
Oysa ben de işte ihanetin ne demek olduğunu çok iyi bilen ve bu ikinci kadınlara karşı ister istemez büyük bir öfke duyan kadınlardan biriyim.
Hamileliğimin sekizinci ayında eşimin beni işyerindeki bir kadınla aldattığını öğrendim. Eşim işyerinde önemli bir pozisyonu olan yakışıklı bir genç adam.
O güne kadar beni aldattığını hiç bilmiyorum. Ancak bu ihaneti ben hamileyken gerçekleştirdiği için onu asla affetmeyeceğim.
Beni aldattığı genç kadın, düşündüğüm zaman benden çok daha güzel ya da alımlı biri değil. Burnu yapılı, dudakları şişirilmiş, son zamanlardaki sık sık rastladığımız o estetikle düzeltilmiş taş bebeklerden biri.
Güzin Abla, ben yıllardır kendimi çirkin ve değersiz hissediyorum. Artık yaşamaktan bıktım...
23 yaşındayım, eylül ayında 24 olacağım.
Boyumdan, bedenimden, her şeyimden nefret ediyorum.
O kadar şanssız ve talihsiz biriyim ki, hâlâ üniversiteyi de bitiremedim.
Ailemin de beni sevmediğine inanıyorum. Lise 1’inci sınıfta, henüz 14 yaşındayken servisi öğretmen yüzünden kaçırdığımda bile ailem beni suçlamıştı.
Çevremdekilerin de beni kolay manipüle edebileceğini hissediyorum. Bu yüzden hiç arkadaşım yok.
Liseyi bitirirken mezuniyet törenim olmamıştı. Üniversiteyi bitirirken de yaşım çok ilerlediği için mezuniyet törenine katılmak saçma olacak.
Abla merhaba, öncelikle itiraf etmeliyim ki sizi çok sık takip eden biri değilim ama zaman zaman tıkandığım noktalarda internete girip okuyorum yazılarınızı, adınızı da çok duyuyorum.
Psikoloğa gitmek istiyorum ama şu an üniversitede okuyorum ve maddi olarak imkânım yok. Lütfen bana yardımcı olur musunuz?
Aklıma başka hiçbir çare gelmedi, ne yapabilirim bilmiyorum...
Lafı daha fazla dolandırmadan konuya girmek istiyorum...
Ben 21 yaşındayım. Çok güzel giden bir ilişkim var.
Erkek arkadaşım beni çok seviyor. Beni mutlu etmek için her şeyi yapıyor, etrafımda dört dönüyor resmen.
Ben de seviyorum onu, kaybetmek istemiyorum. Çünkü beni kimse onun gibi sevemez, bundan çok eminim.
Ben 34 yaşında, pek ilişkisi olmamış kızıyım. Erkek arkadaşımla 1 yıl önce sosyal medya üzerinden tanıştık. Onun ilgisi, sevgisi beni çok mutlu etti. Kimse bana onun kadar değer vermemişti.
Tanıştığımızda o kendine iş imkânı oluşturmak için yurtdışındaydı. İşler istediği gibi gitmeyince, “Türkiye’ye geleyim, daha çabuk evleniriz” diye düşündü.
Ancak ailesi deprem bölgesinde yaşıyor. Bu nedenle maalesef buraya gelince de işler çok iyi gitmedi. 6 ayın sonunda istediği gibi bir iş bulamadı. Bu sefer tekrar yurtdışına gitme çabasına girdi.
Bulduğu küçük çaplı işleri de beğenmiyor. Ailem ilişkimizi biliyor ama sevgilimin iş konusundaki sıkıntıları yüzünden evlenmemize sıcak bakmıyorlar. Ben hekimim, ailem bizi birbirimize uygun görmüyor.
Bir de kendisinin çok dindar olmayışı, örneğin namaz kılmaması bizimkileri rahatsız ediyor. Tepki gösteriyorlar.
Ancak ilişkimiz süresince onun sevgisi karşısında maalesef bazı tavizler verdim ve fazlaca yakınlaştık. O, yaşadıklarımızdan asla pişman değil. Bizimkilerle tanışmak istiyor. Ailem sıcak bakmıyor maalesef...
Sevgilimin iş konusunda istikrar sağlayamamasından korkuyorum.
Güzin Abla, sana 6-7 yıl önce “pes edersen bitersin” rumuzuyla yazmıştım ve bana da köşende yer vermiş, yol göstermiş ve mutlu olmama vesile olmuştun. Hayata hiç bakmadığım açılardan bakmamı sağlamıştın.
Şimdi ise yine bir çıkmazdayım. Belki de bu bu hayattaki en büyük sorunlarımdan biri. Çeşitli rahatsızlıklar geçirdim, ameliyatlar oldum ve bunların temel nedeni sadece kızlarda görülen turner sendromu denen bir hastalıktı.
Bu yüzden de anne olamayacağımı söyledi doktorlar. Aslında evlat edinerek bir masum cana yuva olabilir ve bu duyguyu tadabilirim. Ama bunu yapınca eşime haksızlık yapacakmışım gibi hissediyorum.
Sanki benimle yuva kurmak isteyen, yuva kuracak olan adamın elinden doğal yollarla baba olma hakkını alıyormuşum gibi.
Ve bunun vicdan azabından mıdır nedendir, bilmem hayatıma girmek isteyenler olduğu halde, kimseyi istemiyorum. Sen de bana hayatımda aşka sevdaya yer vermemi söylemiştin. Ama yapamıyorum işte içim içimi yiyor.
Ben bunu benimle evlenmek isteyen ve beni seven birine yapamam. Hadi ben alışırım bu duruma, hatta zor da olsa kabullendim ama karşımdakinin kabullenmesini beklemek, bunu istemek daha büyük bir sorumluluk, kul hakkı yemek gibi geliyor bana .
Sence ne yapmalıyım?
Merhaba Güzin Abla, ben bir yıllık evli bir kadınım, eşim Doğulu bense Batılıyım.
Sorun şu ki, Doğu’nun kültürünü pek fazla bilmediğim için ilk başlarda biraz zorlandım ama şu an oldukça uyum sağladım sanırım. Hatta bu yüzden ailelerimizdeki insanlar beni öve öve bitiremiyorlar. Ancak keşke eşim de böyle olsaydı. Ama değil.
Eşimle evliliğimizin ilk başlarında çok iyiydik hatta eşim o kadar ilgiliydi ki bana karşı, bunaltıcı olmaya başlamıştı.
Ama bir süre sonra eşim değişti, bana karşı hakaretler küfürler... Anneme babama küfürler yağdırması, hatta bana el kaldırması, yanımda kadınlarla samimi bir şekilde konuşması, bana “sen kimsin” diye hitap etmesi beni bu evliliğe daha fazla katlanamayacağım hissine doğru götürüyor...
Çocuğumuz yok, çocuğum olsaydı perişan olurdum. Onun bu densiz hareketleri beni yanlış yola sürükledi...
Artık ben de başka birine karşı ilgi duymaya başladım. Hem de bu kişi eşimin akrabası... Yakın akrabası, eşimin teyze oğlu. Hoşlandığım adam kendisine ilgi duyduğumu biliyor, hatta ara sıra bana bakışlarını yakaladım.
Bana karşı çok dürüst davranıyor, bizim asla birlikte olamayacağımızı, olursak eğer başımıza gelecekleri anlatıyor.
Soğanları pembeleşinceye kadar kavurdu kadın. Serdi keten masa örtüsünü, koydu üzerine iki tabak, ortaya da bol soğanlı bir salata. Keşke sadece soğan doğrarken ağlasaydı...
Dumanı üzerinde koydu yemeği tabaklara. Adam kafasını kaldırmadan aldı ekmeği, bir lokma kopardı attı ağzına. Bir kaşık da yemekten aldı, sonra çekti örtüyü, sofranın altını üstüne kattı. Yemeğin tuzu eksikti...
İçindeki öfkeye eksik olan tuzu bahane etti, hıncını kadından çıkardı. Taşlar, sopalar, yumruklar kırabilirdi kadının kemiklerini ama kelimeler kadar canını yakamazdı hiçbiri.
Kemikleri iyileşti zamanla. Ama ruhu hiçbir zaman iyileşmedi kadının. Hırpalandı, hor görüldü, aşağılandı, bıçaklandı,
Kendi içine doğru yürümeye başladı ve sonunda düştü. Sonra bir gün kendisini esir eden bu hayattan kurtulmak istedi.
“Bu yemeğin tuzu niye eksik, bu çocuk neden ağlıyor” gibi sebeplerle daha fazla ölecek gücü kalmamıştı.
Bir boşanma dilekçesine imza attı kadın, sokağın köşesini döner dönmez iki el silah atıldı. Belki de hayatında ilk kez kendisi için bir şey yapmaya cesaret eden kadın, bir tabancadan çıkan iki kurşunla kayıplara karıştı.