Bir köpek zehirlendiğinde neler yaşar bilir misiniz

Kendisini eski bir katil olarak adlandıran ve belediye itlaf ekibinde çalışmış bir memurun itirafları tüylerinizi ürpertecek. Aslında tekrar önüme gelen bu yazı yıllar önce “bir itlaf memurunun itirafları” olarak pek çok yerde yayınlanmıştı. Ama tekrar yayınlanmasında yarar gördüm.

Haberin Devamı

Adım Yaşar B. Eski bir sabıkalı eski bir katliam sanığıyım. Eski bir Üsküdar Belediyesi çalışanı ve maaşlı katiliydim.
Aşağıda yazacaklarım noktasına kadar gerçek olup asla bir kurgu ve hayal ürünü değildir. Adamın biri bahçesine bağladığı köpeğinin gözlerinden, kuduz olduğundan şüphelenmiş.
7.65 çapında bir tabanca verdiler elime, “hadi” dediler.
Köpeğe yaklaştığımda önce elimdekini yiyecek bir şey sanıp kuyruğunu sallamaya başladı. İyice yanaşıp alnına nişan aldım.
Hayvan geriye doğru bir takla attı. Benden kaçmaya çalışıyordu.
Bir daha sıktım. Boynu düştü.
Genellikle şehrin dışındaki gecekondu mahallelerine öldürmeye giderdik.
Oradaki köpekler kuru ekmeğe hasretti.
Bizim kıymanın kokusunu metrelerce uzaktan alır, etrafımızda pervane olurlardı.
Kıymayı attığımızda bu karşılıksız iyiliğimizin mantığını çözemeden, şaşkın bakışlarla havada kaparlardı.
Sonra titremeye başlarlardı. Ardından nefes almaları zorlaşırdı.
Bunlar olurken gözlerimize bakmaya çalışırlardı. “Beni kurtarabilir misin” der gibi bakarlardı.
Bazıları çığlık çığlığa can çekişirken bazıları da sessizce ölürlerdi.
Yaşlı bir adam, bizi bir kömürlüğe götürdü bir gün. Bir köpek doğurmuş, 7-8 yavru yapmıştı.
Ana bizi görünce tedirgin oldu. Ancak kıymayı görünce sevindi, ete doğru uzandı.
Bakışlarıyla teşekkür etti.
Sonra titreme nöbetleri başladı. İhtiyar, “Yavrularına da verin” diye sürekli söyleniyordu. Ama çok miniklerdi, yemekte zorlanıyorlardı.
Bu arada anne, bana doğru sürünerek geldi. Ayağımı, ellerimi yalamaya başladı. Bir yandan burnunun ucuyla yavrularını iterek yerdeki zehirli kıymadan uzaklaştırmaya çalışıyor, diğer yandan gözlerime yalvararak bakıp, “Ne olur onlara zehirli kıyma verme” der gibi başını sallıyordu.
İhtiyar adam yavruları gösterip, “Memur bey, ağzını parmaklarınla açıp öyle sok kıymayı” deyip duruyordu.
Birdenbire bir şeyler oldu bana. Sanırım yavruların hali etkilemişti beni. İçimde bir şeyler canlanmıştı.
Sonraki günlerde vicdan azabı beni kuşatmaya başladı.
Bu azap gün geçtikçe çığ gibi büyüdü.
Hiçbir zaman aklımdan çıkmadı yaptığım katliamlar.
Otururken, kalkarken, yerken, uyurken… Gülme yeteneğimi kaybettim o günden sonra.
Daha suskun, daha içine kapanık oldum.
Her insanın içinde bir katil vardır.
Genlerinde mağara döneminden kalma öldürme güdüleri vardır.
İnsan beyni bilimle, sanatla, sevgiyle aydınlandıkça bu güdüler azalır ve yok olur. Sonraki yıllarda karınca ezmemek için yolumu değiştirdim.
Odamdaki sivrisinekleri camları açıp çıkarmaya çalıştım. Asla öldürmedim. Ama köpekler… Onlarla asla göz göze gelemedim.
Onlardan utandım. Onlardan kaçtım.
İtlaf ekibindeki arkadaşlar. Lütfen öldürmeyin. Psikolojiniz bozulacak, hayat size zehir olacaktır.
İnanın içinizde bir damla insanlık varsa her öldürdüğünüz köpek için, bin kez öleceksiniz.
Masum canlara kıymayın lütfen. Şimdi her hücremde bir köpek mezarı var.
Zehirlenirken ki çırpınışınızı yaşıyorum sürekli. Ben köpekleri değil, kendimi zehirlemişim meğer.
Yaşar B.

Yazarın Tüm Yazıları