Gülse Birsel

Arkadan liselik, önden müzelik!

18 Haziran 2016
Ben yıllar sonra, bu hafta, bir genç hanımın kendi tercihi yönünde, giyim tarzı dahilinde kullandığı bir kumaş parçasını “Rezalet” olarak nitelendiren ve hükümetin konuyla ilgili birşey yapması gerektiğini söyleyen adam gördüm. Bir farkla: Bez parçası mini etekti!

Lise anılarım, o yıllardaki yasaklar, müfredat, mezuniyet, hepsi taptaze aklımda. “İnsan yaşlandıkça eskileri hatırlarmış” gibi tatsız şakalar yapmayın. İyi ki bir ‘müzelik’ esprisi yazdık başlığa. Bu hafta, işte o lise anılarını yaşadığım kendi okulum Beyoğlu Anadolu Lisesi’nden pek çok çağrı aldım. Biz mezun olduktan sonra lise karma olmuştu, şimdi öğrenci ve velilerin itirazına rağmen, tekrar kız okuluna çevrilmek isteniyormuş. Gerekçe olarak ‘Okulun fiziksel şartları’ gösterilmiş.

 

‘Okulun fiziksel şartları’ ifadesi beni çok düşündürdü. Bizim lise Beyoğlu’nda, Tünel’dedir. Bahçesi yoktur. Tarihi bir binadır. Da... Erkek öğrenciler ortalama 500 kilo mu? Zıpladıklarında bina mı çökecek? Her okulda müthiş futbol sahaları, olimpiyat pistleri var da bizimkinde yok diye mi böyle deniyor? Bahçe olmaması kız öğrencileri bozmuyor da erkek öğrenciler delirip hiltiyle duvarları mı deliyorlar?

 

Diğer yandan okulun hepimizin basketbol, voleybol oynayabildiği kadar büyük bir salonu vardır. O çok amaçlı salonda hem bayrak törenleri yapılır, hem sahnesi ve galerisi olduğundan, seyirciler için sandalye dizilip, tiyatro haline getirilir. Her erkek öğrencinin olimpiyat sporcusu olacak hali yok ya? Belki de bizim liseden tiyatro oyuncuları çıkacak!

 

Hikâye burada başlamadı. Önce malum, İstanbul Erkek Lisesi’nde, ‘proje okul’ planı dahilinde tayin edilen yeni müdüre arkalarını dönen öğrencilerle problemin farkına vardık hepimiz...

 

Yazının Devamını Oku

Hepimizin öyküsü (tuhaf ama) aynı!

14 Haziran 2016
ÜÇ gündür gördüğüm kadarıyla, dünyadaki herkesin öyküsü de meselesi de mizahçıların, sanatçıların dert ettikleri konular da tıpatıp aynı.

Şu an Aydın Doğan Vakfı Uluslararası Karikatür Yarışması’nda jüri üyelerinden biriyim. 

 

Gelen karikatürlere bakıp, ince eleyip sık dokuduk.

 

Brezilya’dan Endonezya’ya, İtalya’dan İran’a, Polonya’dan Amerika’ya pek çok çizer katılmış yarışmaya.

 

Ama ilginçtir, bu farklı kültürlerden gelen çizerlerin üzerine çalıştığı, kafalarını meşgul eden temalar hep aynı: Suriye, mülteci sorunları, vahşi kapitalizm, çevreyle ilgili problemler, terör, açlık, kadın sorunları, hatta cep telefonlarının hayatımızda aşırı önem kazanması...

 

Yazının Devamını Oku

Kurtulur muyum bunalımdan, hamakta sallansam?

11 Haziran 2016
Hayat sevincinin karaborsaya düştüğü, neşe ve gelecek ümidinin karneyle satıldığı günler. Nasıl, ne ara bu hale geldik bilmiyor, güldürmeyi görev bilen biri olarak acizane bazı tavsiyeler vermek istiyorum.

Biz küçükken teyzeler filan “Ay vallahi artık haber seyretmek istemiyorum, moralim bozuluyor” derlerdi. Hiç anlam veremezdik.


Bu aralar benzer bir duygunun bünyemde hakim olduğunu hissedip çok tedirgin oldum.

 

Esasında, kara mizah dahil, her tür gülmeceye yakın olduğumdan, kolay kolay karamsarlığa kapılmam. Üzerinde şaka yapılabildikleri andan itibaren acılar, çarpıklıklar hafifler.

 

Ama bu aralar, bu ülkede hayat keçiboynuzu gibi. Tatsız tarafları ağzında uzun uzun çiğneyip yutacaksın ki, bir gıdım tat alma, bir damla neşelenme ihtimalin olsun.

 

Yazının Devamını Oku

Yarım porsiyon

7 Haziran 2016
SAYIN Cumhurbaşkanımızın görüşlerine bakılırsa, ben ne yazık ki yarım kadın sayılıyorum.

Zira henüz çocuk yapmadım. Belki de yapmam. Paşa gönül kriterlerinin bedeli yarım kadın olmaksa, ne yapalım? Reis’in kriterlerine göre hayatımızı yarım yamalak devam ettiririz!

 

Esasında kendime, hayatıma şöyle bir baktığımda, yarım, eksik, yamuk bir şey de görmüyorum. Ama pardon yani kendi hayatımı ben mi bileceğim koskoca Cumhurbaşkanı mı? Sayın Erdoğan yarımsın diyorsa öyledir!

 

Öte yandan, malumunuz “Teyze, anne yarısıdır”. E ben de teyzeyim. Oradan anne yarısını alsak, toplamda 0.75 kadın sayılabilirim. Amaaan canım, sonuçta yarım anne gönül alma!

 

O değil de Sayın Erdoğan çocuk yapmayan, özellikle de isteyip de farklı sebeplerden yapamayan kadınlardan bir özür dileyip, meramını anlatıp gönüllerini alsa çok iyi olur. Çünkü gördüğüm kadarıyla mütedeyyin olan olmayan, tüm kadın dernekleri çok kızgın. Demografik geleceğimizle ilgili bir endişe, ancak bu denli kırıcı ifade edilebilirdi.

 

Yazının Devamını Oku

Diğer seri katillere haksızlık oluyor!

4 Haziran 2016
Atalay Filiz’e gelene kadar, bu ülke ne seri katiller gördü ve her gün görmekte. Bu manyağın bu kadar şöhret kazanması, anasını, bacısını, karısını, kızını kesen biçen diğer psikopatlara haksızlık değil mi?

Günlerdir bu Amerikan filmlerinde benzerlerini görmeye alıştığımız seri katil konuşuluyor. İyi eğitimli, iyi bir aileden gelen, okul yıllığında sorunlu karakterinin ipuçları bulunan Atalay Filiz.

 

Çok havalar attık ya yıllardır, “Bizde öyle Batı’daki gibi sapık katiller olmuyor. Seri cinayet işlenmiyor. Efendim aile yapımız şöyle, mahallemiz böyle, geleneğimiz şöyle” diye...

 

Aslında kaç Hollywood tipi seri katil olduğuna değil de, yılda kaç kişinin öldürüldüğüne bakmak lazım değil mi? Yani eğer amaç bağcı dövmek değil, üzüm yemekse...

 

Aman ne tüylerimiz diken diken olduu, ne rahatsız olduuk bir adam çıkıp üç kişiyi öldürdü diye.

 

Yazının Devamını Oku

Fiili duruma saygı göstermeyeni fiilen döverim!

1 Haziran 2016
EVİMDE balkon yok ve bundan çok şikâyetçiyim.

Özellikle bu mevsimde, içeride yazarken pişiyorum anacığım. Bu çarpık durumun düzeltilmesi, benim, sanatın, mizahın ve dolayısıyla ülkenin önünün açılması için aklıma bir çare geldi.

Derhal bir inşaat ekibi çağırıp salonun önüne genişçe bir teras çıkacağım. Hemen balkon takımlarını da koyup, püfür püfür oturacağım.

Bu belediyeye, yasalara filan aykırı olabilir. Ancak benim alanımın genişlemesinin sağlayacağı toplumsal faydayı düşündüğümüzde, hukuku görmezden gelebiliriz bence. Bu fiili durum gerçekleştikten sonra, tutup balkonu yıkacak, apartmanı darmaduman edecek halimiz yok. Olsa olsa var olan fiili duruma yasayı uydurmak gerekir ki, o da bir kalem-kâğıda, imzaya bakar.

İkinci pürüz, Türkiye güzeli olmamamla ilgili!

Yazının Devamını Oku

Düğün iki kişiye, tasası konu komşuya!

28 Mayıs 2016
Düğün mevsimi açıldı. Evleneceklere mutluluklar, yakınlarına Allah’tan sabır ve dayanma gücü diliyorum. İki insanın hayatlarının kalanını beraber geçirme niyetlerini resmi olarak duyurmalarının partisi nasıl dev bir sektör haline geldi? Ve niye artık bu sektörün kurbanları sadece evlenecekler, aileleri ve akrabaları değil arkadaşlar ve tüm misafirler?

Bu haftanın hatırı sayılır bir bölümünü kendime bebe mavisi abiye elbise arayarak geçirdim.Genellikle uzun uzun alışveriş yapmayı sevmem.Bebe mavisi zaten bana yakışmaz.O halde niye?

 

Zira çok sevdiğim bir dostum evlenecek ve kız kardeşleriyle bazı arkadaşlarının da tercihen:

 

- bebe mavisi- uzun- abiye elbiseler giymesini istedi.Kendisinin de yaklaşık üç aydır gelinlik provasına, saç, hatta makyaj denemesine gelip gittiğini söylemeliyim. Şahsen kendi gelinliğimi yirmi dakikada Nişantaşı’nda bir dükkâna girip almıştım. Hatta geçen gün Ertuğrul Özkök’ün yazısından öğrendiğimize göre, Sümeyye Erdoğan’ın gelinliğiyle aynı marka tercih etmişim! Yani Dice Kayek. (Onunki sanırım özel dikimdir, benimki, provaya gidip gelmemek için, aynı markanın hazır koleksiyonundandı.) Ayakkabı için de on dakika harcamış olsam, düğün makyajımı kendim yaptığım göz önüne alınırsa, kuaför bir saatte fön çekti desek, tüm gelin hazırlığının, önceli sonralı, toplam 2 saat sürdüğünü iddia edebiliriz. Zira o yıllarda bir dergi editörüydüm ve aynı ay içinde iki dergi birden çıkarmaktaydım, vaktim yoktu. Şu tesadüfe bakın ki, biri de gelin dergisiydi!

 

DAMATLIKLA ÇIKTIN, KEFENİNLE DÖNERSİN 

 

Yazının Devamını Oku

Sayın Bakan, Fatma Betül Kaya hemşirem!

24 Mayıs 2016
YENİ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, benimle aynı liseden mezun.

Ve Beyoğlu Anadolu Lisesi’nde, İngiliz okulu olduğu yıllardan kalan ‘prefect’lik sistemi vardır. Yani büyük sınıflar, küçük sınıflara ablalık yapar, tavsiye verir, bir tür öğretmen asistanı gibi davranır.

Kendisinden yaşça da büyük olduğum için, bir nevi ‘okul ablası’ olarak, çiçeği burnunda bakana ‘Kız kardeşim’ diye hitap edip, kendisinden beklentilerimi sıralamakta sakınca görmüyorum.

Sevgili kız kardeşim, okuldaşım!

Malumunuz, mezun olduğumuz okulun Beyoğlu’ndaki küçük, bahçesiz ama tarihi binasında okuyan genç kızlardan nice işkadınları, bilim insanları, girişimciler, sanatçılar çıkmıştır.

Yazının Devamını Oku