Milletçe 12 saatlik, kompakt bir savaş yaşadık.
Çok korktuk, çok öfkelendik.
Duyduklarımıza, gördüklerimize inanamadık. Ben öyle bir aksiyon filmi senaryosu yazsam çekecek yapımcı bulamam. “Yav sen biraz dinlen, yurtdışında tatil filan yap, sonra tekrar daha gerçekçi bir hikâye yazarsın, beynin yanmış” derler.
Televizyonda “Son dakika” ibaresi gördüğümüzde ekrana bardak atasımız geliyor.
Bana sorarsanız gelmiş geçmiş en acımasız, en dehşet verici terör eylemiyle karşı karşıya kaldık.
Bu vesileyle, on yedi bininci kez “Darbeye hayır” demek istiyorum ki, (gazete okuduklarını düşünmesem de) yarım akıllılar ve troller bir de buradan okusun.
Hatta bak belki şu klişeyi anlarlar: “En kötü demokratik yönetim, en iyi darbeden iyidir!” Aslında bana sorarsanız iyi darbe filan da yoktur.
“İyi darbe”yi ben yazının sonunda yapacağım!
Sosyal medyaya bakarsak, artık o dehşet verici gecelerin psikolojik etkisiyle mi, yoksa yıllardır kutuplaştırılmamızın sonucu mu, herkes birbirine bağırıyor.
Daha fazla dayanamayacağım. Hissi bir insanım. Dokunuyor.
AK Parti’ye, Cumhurbaşkanımıza yapılan eleştiriler, beni çileden çıkarıyor. Allah muhalefet edenleri bildiği gibi yapsın inşallah!
Çok mağduruz AK Parti ve AK Partililer olarak. O kadar mağduruz ki, tarih, taş devri dahil, böyle mağduriyet görmedi. Yahu yapılan o kadar hizmet, bir teşekkür, bir minnettarlık, bir şükran, bir biat, bir başkanlık sistemi hak etmiyor mu?
Elinizi en kalbi duygularla vicdanınıza koyun, bre üst aklın yönettikleri! (Bence burayı çok etkili yazdım, hep birlikte etkilenelim lütfen sevgili kardeşlerim! Arzu edenler, söz konusu çevreler gıyabında “Yuuh” diyebilir.)
Bodrum ve Çeşme beach club’larındaki araştırmalarımda, beni en çok şaşırtan husus, bu beach’lerin deniz kenarında oluşu!
Zira buralarda saat ikiyle üç arası şöyle usulen bir denize çimiliyor, sonrası içme, piyasa yapma ve dans başlıyor. Yani aslında dağa beach club yapıp, ortaya fıskiyeli süs havuzu da koysan yeter. O da arada şöyle bir girip ıslanıp çıkan beyler için. Hanımlar zaten hiç denize takılmıyorlar. Çünkü malum, makyaj ve saçın bozulmaması, örgü mayokininin ıslanmaması lazım.
Demek ki önce kılık kıyafet ve davranış kurallarıyla başlayacağız.
En popüler ‘look’: Hanımlarda örgü mayokini altı bir şey.
Hayırda sınır tanımıyoruz. Zaten tanınacak halleri kalmadı, bütün sınırlar kevgir.
Tamam, çok üzülüyoruz mültecilerin hallerine. Ama bu coşkun akan misafirperverlik selinde acık sakin olmamız gerektiği kanaatindeyim.
Zira 3 milyon Suriyeli misafiri evimize temelli alıp akraba edinmekten bahsediyoruz.
Tamam, misafir zevklidir. Yatılı misafir keyifli ama bir süre sonra zordur. Evlat edinmek ise devv bir karardır!
Memleketimin durumunu çok aydınlık görmüyorum. Ben mi uyduruyorum acaba? Böyle kuruntulara kapılıyorum işte bazen. Depresyonda mıyım ki? Diyorum ki, bu kadar mutsuzsak, bu kadar güvensizsek, gelecekten bu kadar ümitsizsek, belki de birileri işini çok kötü yapıyor ve istifa etmeli. Ama kim?
Sonra geçtiğimiz haftayı gözümün önünden geçiriyorum.Lice’de 2 askerimiz şehit oldu hafta başı. Emrah Aytemiz ve Şükrü Ceylan. Görevlerini iyi yapmayanlardan değildi onlar. Hatta o kadar iyi yaptılar ki, hayatları pahasına denebilir. (Esasen Emrah Aytemiz şehidimiz 2013’de Gezi’ye katılmış, hatta bu yüzden vatan haini diye saldırıya uğramıştı. Neyse, biz şu an kim işini yapmadı da bu durumdayız, onu arıyoruz.)
Salı akşamı IŞİD, Atatürk Havalimanı’na saldırdı, malum. Korkunç olayda canlı bombaların daha feci bir eyleme imza atmasını engelleyen inanılmaz 3 kişi vardı. Hayatını kaybeden gümrük muhafaza memuru ve 2 yaralı polisimiz. Onlar işlerini kahramanca yapmışlar, kimbilir kaç kişinin canını kurtarmışlardı.
Görgü tanıklarına göre ambulanslar 8-10 dakika içinde olay yerindeydi. Yani demek ki ambulans şöförleri ve ilkyardım ekipleri de görevlerini gayet iyi yapmıştı.
Ve biz sıradan faniler uluslararası ilişkileri hep komşuluk, akrabalık ilişkileri duygusallığında algılayıp öyle tepkiler veriyoruz.
Eh siyasetçi de bunu bilip durur mu? O duygusal, insani damardan girip, veriyor coşkuyu...
Başka bir ülkeyle aramızda olay oluyor, siyasetçi, kendi stratejisi onu gerektiriyorsa bağırıyor: “O ülkenin, ne ölüsü ölüme, ne dirisi dirime, hakkımı helal etmiyorum, bunlardan adam olmaz, ölsek su vermezler, selamı sabahı kestik!”
Halk daha çok bağırıyor: “Vaaay! Allah onlara gün yüzü göstermesin! Zaten ezelden beri bize düşmanlar, pislik onlar! Bir daha selam veren nah böyle olsun!”
Ben el kadar çocuktum, “Üç-beş seneye Avrupa Birliği’ne gireriz” diyorlardı.
Bak ben daha bebekken Avrupa Birliği’ne giren İngiltere, bir arkadaşa baktı çıktı, biz hâlâ giremedik.İyi mi oldu?
Valla bence cevap İngiltere’nin AB’den ayrılma kampanyasını yürüten beyefendinin kalıtımında gizli.
Bu eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson isimli beyefendi, Osmanlı’da milli mücadele ve Atatürk karşıtı yayınlarıyla bilinen Dahiliye Nazırı Ali Kemal’in torunu.