Yıllar önce TOBB Kadın Girişimciler Kurulu’nda karşılaştığımızda yazmıştım beni etkileyen hikâyesini.
Gelibolu’da babasının yaklaşık 60 yıl önce kurmuş olduğu Selahattin Kemerli Konserve Fabrikası’nın başındaki Aygül Kemerli o günlerde ile fabrikasını büyütmek için yatırımcı arayışındaydı.
“Tek amacım Gelibolu’da yüzyıllık bir geleneğe sahip sardalya konserveciliğinin devamı. Eski bir kültürün yok olmasını istemiyorum” diyen Kemerli yatırımcı bulamadı
Ama üniversite öğrencisi kızıyla birlikte aylarca uğraşarak hazırladığı projesiyle Güney Marmara Kalkınma Ajansı’ndan yaklaşık 300 bin liralık bir destek almayı başardı.
Fabrikasını yeniledi
Gelibolu’daki fabrikasını ayakta tutmak için tek başına mücadele eden Aygül Kemerli ile geçenlerde buluştuk.
Unilever iki yıl sonra Gebze’den Konya’ya taşınıyor.
Hem de işçileri ve “eko sistemiyle” yani tedarikçileriyle birlikte.
Altınok “Halen Konya’da faaliyette olan dondurma fabrikasıyla birlikte bu şehre Unilever’in tedarikçileriyle yatırımı 350 milyon euroyu bulacak” diyor.Gebze’den taşınma nedenini ise şöyle açıklıyor:
“İstanbul sanayi açısından şişmiş bir durumda. Burada kapasiteyi daha çok büyütmek şansı kalmadı. Konya hem teşvik açısından, hem Anadolu’nun ortasında olduğu için cazip. Ayrıca ihracat için Mersin limanı iyi bir seçenek”.Altınok’a göre, Gebze fabrikasındaki 300 dolayındaki işçinin büyük çoğunluğu aileleriyle Konya’ya taşınacak.
2017 yılında devreye girecek fabrika hem Unilever’in dünyadaki en büyük tesislerinden biri olacak, hem Konya’daki en büyük fabrika yatırımı.
Altınok ile sohbette öne çıkan diğer ilginç bir konu şirketin fiyat artışı yerine tasarruf politikası.
“Fiyat artışı kolay değil. Her yıl tüm kalemlerde tasarruf politikamızı belirleriz. En büyük tasarruf kalemi Türkiye’deki sekiz fabrikada uyguladığımız üretimden lojistiğe “sıfır katı atık statüsü” diyor.“Sıfır katı atıkla” yılda 13.2 milyon liralık tasarruf mümkünmüş.
Koç Holding tarafından kurulup dokuz yıl önce Fransızların ünlü Saint Gobin şirketine satılmış olan şirketin ünlü sloganı “Sağolasın İzocam” günümüzde sosyal medyada gençler tarafından hala kullanılıyor.
Ne ki, “50 yaşında ve hep genç” dememin nedeni bu değil.
İzocam deyim yerindeyse “zamanın ruhunu” yakalamayı başarmış bir şirket.
Günümüzün olmazsa olmaz trendleri “yeşil ekonomi” “ enerji verimliliği” “karbon ayak izi”, “yeşil binalar” ya da Genel Müdür Nuri Bulut’un dediği gibi “pasif binalar” işi olmuş.
“Kapıcı Donuyoruz”, “Kapıcı yanıyoruz” günlerinden buralara kadar geldik ve İzocam hep aynı İzocam.
Genel Müdür Nuri Bulut 35 yıldan beri şirkettin başında.
Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Fatih Öktem 30 yılı geride bırakmış.
“O fotoğrafla hem 3 kadın başkan çıkarmış olan TÜSİAD’ın ayrıcalığını vurgulamak hem de 15 yıldan bu yana kadınlar konusunda yaptığı çalışmalar nedeniyle eski kadın başkanlara atıfta bulunmak istedik.”
TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeleriyle ilk yurt dışı ziyaretini Fransa’ya yapan Başkan Cansen Başaran-Symes görevine hayli hızlı başlamış görünüyor. Yedi hafta gibi kısa bir süreye bakın neler sığdırdı?
Dünya Bankası Direktörü Martin Raiser ile birlikte “Küresel Gelişmeler Raporu”nun lansmanı, ‘8 Mart Kadınlar Günü’ kapsamında UNDP-Koç Grubu’nun ‘He For She’ kampanyasına destek, yine 8 Mart nedeniyle TÜSİAD’ın üç kadın başkanını aynı karede gösteren kampanya, Uludağ Ekonomik Zirvesi ve ardından AB ilişkilerin “derin dondurucuda” olduğu bir dönemde Fransa ziyareti. L’Oreal-Unesco’nun dünyada başarılı bilim kadınlarına yönelik ödül töreni nedeniyle Paris’te olduğum için Cansen Başaran-Symes ile bir öğle yemeğinde buluşma fırsatını bulduk. TÜSİAD Başkanı’yla, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinden, Türkiye’nin G20 Başkanlığı’nın önemli maddesi yolsuzluğa ve kadın sorununa uzanan geniş bir yelpazede
sohbet ettik.
3’ÜNCÜ KADIN BAŞKAN
Sloganı anlamlı çünkü baktığınızda dünya çapındaki araştırmacıların sadece yüzde 30’u kadın.
Fizik, kimya ve tıp dallarında verilmiş olan 575 Nobel ödülünün sadece 16’sını, yani yüzde 3’ünü kadınlar almış.
Ki bunların arasında “L’Oreal-Unesco” ödülünü almış iki bilim kadını var.
Amerikalı moleküler biyolog Elizabeth Blackburn 2009 Nobel Tıp ödülünün, İsrailli moleküler biyolog Ada Yonath ise yine 2009 Nobel Kimya ödünün sahibi.
OECD’ye göre rüşvetin dünya ekonomisine maliyeti 1 trilyon dolar.
Bu ağır maliyete çevresel ve sosyal yıkımları da ekleyin.
Bazı ülkeler yolsuzluğa aşırı tepkili, bazılarının kılı kıpırdamıyor.
Brezilya’da örneğin, petrol şirketi Petrobras’ın başındayken yolsuzluk yaptığı öne sürülen Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in istifası için daha dün bir milyon kişi sokaklara döküldü.
Türkiye’nin “yolsuzluk karnesi” zayıf.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2014 raporunda yolsuzluk endeksinde bir yıl öncesine göre 5 puan gerileyerek 175 ülke arasında 64.sıraya yerleşti.
TÜSİAD’ın da geçtiğimiz aylarda yaptırmış olduğu ankette, Türkiye’de yolsuzluğun olduğu ve yolsuzluk algısının da arttığı ortaya çıkmıştı.
Sözünü ettiğim kişi Aras Kargo Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Evrim Aras.
Dünyada kargo sektöründeki tek kadın CEO olan Aras geçtiğimiz haziran ayında Londra’da Frost&Sullivan danışmanlık şirketinin “finansal büyüme” ödülünü almıştı.
Bu ikinci uluslararası ödül ise İtalya’da yayınlanmakta olan İAİR’in (İnternational Alternative İnvestments Review- Uluslararası Alternatif Yatırımlar Dergisi) verdiği bir ödül.
Derginin özelliği, Amerikalı, Avrupalı, Ortadoğulu ve Asyalı yatırımcılar arasında köprü vazifesi görmesi.
Zaten hissedarları arasında Asyalı yatırımcılar da bulunuyor.
Üç ayda bir yayınlanan dergi, Avrupa Komisyonu’nun desteğiyle de uzun yıllardan beri dünyanın önde gelen finans merkezlerinde (New York, Londra, Dubai, Hong Kong, Milano) “Küresel Ekonomi ve Sürdürülebilirlik” ödülleri dağıtıyor.
Geçen yılki listeye baktığımızda İAİR’in ödüllerini kazananlar arasında ünlü Fransız ekonomist Thomas Piketty de var.
Piketty
8 MART kutlamalarından, acı bilançolardan, takdirde karşıladığımız özel sektörün “cinsiyet uçurumu” kapatmaya yönelik çok önemli kampanyalarından hiç söz etmeyeceğim.
Türkiye’nin “kadın sorunu” o kadar öylesine derin bir yara ki, ne kampanyalar, ne de erkeklerin etek giymeleri kısa vadede merhem olabilir.
“Cinsiyet eşitsizliğinin” kapanmasının yolu siyasetten geçer.
Nokta.
Bu yıl Davos’ta da gündeme gelen Ruanda örneğini vereceğim.
20 yıl önce 800 bin kişinin can verdiği bir sivil savaştan çıkan Ruanda parlamentoda kadınların çoğunlukta olduğu dünyadaki tek ülke.
Parlamentosundaki kadın oranı yüzde 64.