Raporda öne çıkan risklere geçmeden önce EDAM Başkanı Sinan Ülgen’ın şu sözlerinin altını çizelim.
“Nükleer enerjinin çok riski var. Devletler bunları ancak minimize etmeye yönelik politikalar geliştirebilir. Nükleer risklerin azalması gerçek bir hukuk devletinde olabilir, güçler ayrılığı ile olabilir.
”FETÖ darbe girişimi sonrası ortaya çıkan tabloda yargı başta kurumların nasıl ele geçmiş olduğunu gördük.
Santralin kazalara karşı korunması (nükleer güvenlik) saldırılara karşı korunması (nükleer emniyet) yargısı ele geçirilmiş bir ülkede nasıl olacak?
Görüşmelerde Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin “stratejik yatırımlar” kapsamına alınması konusunda anlaşma sağlanmış.
Nükleer enerjiye kesinlikle karşı olmama rağmen Akkuyu ile ilgili bugüne kadar şimdiye kadar sayısız yazı yazdım.
Zira nükleer enerjiye geçiş kararı, uzmanların da işaret ettiği gibi şeffaflık, bilimsellik ve en önemlisi kamuoyunda uzlaşma gerektiren bir adım.
2011 yılında Greenpeace tarafından yapılan kamuoyu araştırması, halkın yüzde 64’ünün nükleer santrale karşı olduğunu, yüzde 86.4’ünün ise santrale yakın bir yerde yaşamak istemediğini ortaya koymuştu.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, denizden katıldığı Yenikapı mitingine yine sadece erkekleri davet etmiş.
Geçen günkü “Sayın oda başkanları kadınlara aranızda yer açın” yazısına konu olan fotoğrafın, aynısı bu kez Yenikapı’da.
Üstelik “Türkiye’nin Yeni Kapısı” logosu altında erkekler aralarında tek kadın olmaksızın bayrak sallıyorlar.
Munyar’ın yazısından Hisarcıklıoğlu’nun, tekneyle mitinge katılmak için Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi’ni ve TOBB’dan bazı isimleri davet ettiğini anlıyoruz.
Alışkın olduğum tablo nedense bu kez gözüme daha çok batıyor.
Koskoca salonda oda başkanlarının tüm erkek.
Cumhurbaşkanı konuşurken alkışlayan, heyecanla söz alanların tümü koyu renk takımlarıyla erkekler.
Bildiğim kadarıyla, 365 oda ve borsa başkanı arasında topu topu iki kadın başkan sayabiliyoruz.
Geçtiğimiz hafta Sabancı Holding, TAV, NEF’in yurtdışı kamuoyuna yönelik önemli yabancı medya kuruluşlarına ilanları peş peşe geldi.
Bunların devam mutlaka gelecektir diye düşünüyorum.Ancak ne kadar etkili olacakları konusunda kuşkularım var ne yazık ki...
Zira böyle hassas, üstelik turizmin yüzde 40 oranında düştüğü bir dönemde yurtdışındaki imajımızı zedelemeye yönelik görüntüleri yabancı medyaya neredeyse altın bir tepside sunmakta üzerimize yok.
Sadece iki örnek vereceğim.İstanbul Belediye Başkanı Topbaş’ın doğru bir kararla “Hainler Mezarlığı” tabelasını kaldırmış.
Haziranda Türkiye’ye gelen turist sayısında bir yıl öncesine oranla yüzde 40 oranında düşüş olmuş.
TEPAV’ın yeni bir araştırmasına göre, geçtiğimiz nisan ayında turizm merkezi Antalya’da 52 bin kişi işsiz kalmış.
Antalya şimdi Rusya ile normalleşme yolundaki ilişkiler nedeniyle işlerin bir nebze düzeleceğini umut ediyor.
Peki ama ya İstanbul, İzmir,
BAŞARISIZ darbe girişimi ve sonrası ortaya çıkan gelişmelerle ilgili Batı kamuoyunda soru işaretlerinin arttığı bir dönemde TÜSİAD dünyanın önde gelen gazetelerinde, üç farklı dilde ilanlar yayınladı. Geçtiğimiz cumartesi günü Financial Times, pazar günü Le Monde, dün ise Frankfurter Allgemeine Zeitung ile Washington Post’ta yani dört ülkede yayınlanan ilanlarda Türkiye’nin demokrasiye bağlılığı ve Türk ekonomisinin gücü vurgulanıyor.
İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak, “Türkiye’de Demokratik Anayasal Düzeni Korumak” başlığı altında yayınlanan ilanlarda “Türk halkının, siyasi liderlerin, tüm kurumların, toplumun tüm kesimlerinin harekete geçmesi sayesinde girişim başarısız olmuştur” deniyor. Darbe sürecini yakından izleyerek ilgili peş peşe iki açıklama yapan TÜSİAD söz konusu ilanlarda “Toplum içindeki farklılıklara rağmen barışçıl ve demokratik koşullarda uzlaşının mümkün olduğunu gördük” vurgusunu yapıyor. AB demokratik standartlarının ve üyelik sürecinin, Türkiye’nin güçlü demokrasisinin, küresel rekabetçiliğinin en etkin kaynaklarından biri olduğuna dikkat çekiyor.
TÜSİAD, ilanlarda küresel ekonomi çevrelerine yönelik güçlü mesajında ise “Bugün Türkiye dünyanın en büyük 18. Ekonomisidir ve küresel piyasalara tam entegredir. Avrupa’nın ötesinde Türkiye ekonomik, siyasal ve ekonomik olarak transatlantik topluluğunun vazgeçilmez bir üyesidir” sözlerine yer veriyor. Küresel ekonomik krizin yarattığı belirsizliklere, artan jeopolitik risklere rağmen, Türk ekonomisinin büyük bir dayanıklılık sergilediğine dikkat çekiyor. 3 milyon sığınmacıya ev sahipliği yaptığını hatırlatarak, genç, dinamik nüfus yapısıyla nispeten yüksek ve istikrarlı büyümeyi sürdürdüğünü belirtiyor. Mali disiplinin ve bankacılık sektörünün güçlü olmasının Türkiye’nin ekonomik istikrarının temel unsurları olduğunu ve olmaya devam ettiğinin altını çiziyor. TÜSİAD’ın ilanları “Türkiye demokrasiye olan bağlılığını ülke çapında açıkça ispatlamıştır. Bizler, Türkiye’nin demokrasisinin dayanaklılığını ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını göstermeye devam edeceğine eminiz” sözleriyle sona eriyor. TÜSİAD gibi uluslararası saygınlığının yanı sıra küresel ekonomi çevreleriyle istikrarlı ilişkileri olan bir kurumun Batı’ya bu mesajı tam bugünlerde önemli. Bunun ne denli önemli olduğunu, darbe girişiminden bu yana Batı medyasını sürekli izleyen benim biri iyi değerlendirebilir.
Beklenmedik son gelişmelere rağmen randevuyu iptal etmedik.
İptal etmememiz ne iyi olmuş.
Çünkü 20 yıl, önce henüz Türkiye’de bugünkü anlamda internetin bile olmadığı günlerde Bilişim Vakfı’nı kurmuş olan Eczacıbaşı ile sohbet bugün içinde olduğumuz durumdan bambaşka bir boyuta götürdü beni.