“Gerçekten hayırsever bir millet miyiz?
Mustafa Koç, dün gibi hatırladığım o unutulmaz konuşmasında Türkiye’nin 135 ülkeyi kapsayan hayırseverlik araştırmasında 128. Sırada olduğumuzu söylemişti.
Peki neden hayırsever değiliz?
Vehbi Koç Vakfı Genel Müdürü Erdal Yıldırım, yeni yayınlanan “Az mı gittik, uz mu gittik? Yeni Vakıfların 50 yıllık hikâyesi” kitabında hem bu sorunun cevabını arıyor hem Osmanlı vakıflarından günümüze vakıf kavramını mercek altına alıyor.
Kitap Vehbi Koç Yönetim Kurulu Başkanı Semahat Arsel’e ithaf edilmiş.
Önsüzünü ise Rahmi Koç kaleme almış.
“Vehbi Koç her işte olduğu gibi hayırseverlikte bir disiplin, bir sistem, bir hedef olmasına inanırdı. Onun içindir ki, Vakıflar Kanunu çıkarmak için hiç bıkmadan, usanmadan 16 yıl çalıştı”.
Rahmi Koç
Bu yıl “göç, gıda güvenliği ve kırsal kalkınma” teması altında kutlanan Gıda Günü öncesi gıdayla ilgili önemli bir etkinliğe katılma fırsatını kaçırmadım.
Bilim Kurulu’nda Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil gibi isimlerin yanı sıra Avrupa’nın önde gelen gıda ve beslenme uzmanlarının olduğu Sabri Ülker Vakfı’nın davetiyle izlediğim İngiliz Beslenme Vakfı’nın (BNF) konferansında neler konuşulduğuna geleceğim.
Prenses Anne himayesinde faaliyetlerini sürdüren BNF 50. yılını kutluyor. Türkiye’de hemen hemen aynı işlevi üstlenmiş olan, gıda, beslenme ve sağlıklı yaşam bilincinin gelişmesine katkı yapan Sabri Ülker Vakfı 2009 yılında kurulmuş.İki vakıf sıkı işbirliği içerisinde çalışıyor.
Sabri Ülker Vakfı’nın 2011 yılında beri, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Tanju Besler ile birlikte uyguladığı “Yemekte Denge Eğitim Projesi” BNF’nin bir programından bizim eğitim sistemine göre düzenlenmiş.
Türkiye’nin en kapsamlı sürdürülebilir beslenme projesi bugüne kadar 6 milyon çocuğa ulaşmış.
Sabri Ülker Vakfı’nın yakın işbirliği sürdürdüğü başka bir kurum ise Avrupa Gıda Bilgi Konseyi.
Sağlıklı beslenmeyle ilgili bilgi kirliliği ortamında tüketiciye doğru bilginin ulaştırılmasını hedefleyen konseyin koordinasyonunda yürütülen “gıda seçiminde tüketici davranışları” araştırmasının Türkiye ayağını vakıf yürütmüş.
Londra’daki İngiliz Beslenme Vakfı’nın gün boyunca süren konferansına dönersek tema
Yanımda 2017 yılında, Microsoft’un Teknoloji Kadın Liderleri ödülünü, “Yılın En Başarılı Kadın Eğitimcisi” kategorisinde kazanan Müjde Esin oturuyor.
Müjde Esin, Ağrı doğumlu, babasının işi nedeniyle İstanbul’a göç etmiş bir ailenin kızı. Lise eğitiminden sonra ailesi okumasına izin vermemiş. Oysa küçüklüğünden beri araştırmaya, teknolojiye meraklı.
“Ailem üniversiteye izin vermediği için eğitimime beş yıl ara verdim. Ancak sonra kitaplarını okuduğum Ünsal Oskay ile tanıştım ve hayatım değişti” diye anlatıyor. Oskay’ın sağladığı burs ile Beykent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü’nde okuyarak yüksek onur öğrencisi belgesiyle mezun olan Müjde Esin, İngilizce öğrenmek için Londra’nın yolunu tutuyor.
Kendi deyişiyle “sıfır İngilizce” ile geldiği burs kazandığı İngiltere’de Westminster Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparak, tezini entegrasyon sorunu yaşayan göçmen kız çocuklarının eğitimi üzerinde hazırlıyor. 2016 yılında göçmen genç kız ve kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları için hayata geçirdiği KızCode Platformu İngiltere İçişleri Bakanlığı tarafından yılın sosyal girişimi seçiliyor.
KIZ ÇOCUKLARA KODLAMA EĞİTİMİ
7-11 ile 11-17 yaşları arasında kız çocuklarına kodlama eğitimi vererek teknolojiyle tanıştıran Müjde Esin Londra Belediyesi, Thomson Reuters ajansıyla ile çalışıyor.
Aynı projenin Türkiye ayağını da Borusan’ın desteğiyle sürdürüyor, burada da bir ekibi var.
Sponsor bulduğu takdirde Türkiye’de
Fırat’ın “İhtiyaç Haritası”ndan, oyuncunun konuşmacı olduğu UNDP’nin 2015 yılındaki Sosyal Fayda Zirvesi’nde haberdar olup yazmıştım.
İhtiyacı olanlar ile bunu karşılayabilecek durumda olanları aynı platformda buluşturan “İhtiyaç Haritası” bence abartısız Türkiye’nin en yaratıcı, en yenilikçi, en faydalı girişimi. Memleketteki eşitsizliği, imkanları kısıtlı insanları ve kurumları, akıl dışı boyutlara ulaşan kaynak israfını düşündüğünüzde gerçekten öyle.
UNDP İyi Niyet Elçisi ilan edildiği gün, Mert Fırat, UNDP Türkiye Ülke Direktörü Claudio Tomasi, iletişim koordinatörü Faik Uyanık ve “İhtiyaç Haritası”nın şahane ekibiyle buluştuk.
Ekipte, Fırat ile birlikte “İhtiyaç Haritası” fikrini oluşturan ve teknolojik alt yapısına destek veren, Doğan Grubu’nun “Türkiye’nin Ortak Değerleri” girişiminden Dr. Ali Ercan Özgür de var.
Fırat, “UNDP İyi Niyet Elçisi” olarak BM’nin 2030 kadar belirlediği küresel hedefler konusunda Türkiye’de farkındalığı arttırmak için kolları sıvayacak.
Oyuncu zaten küçük yaşlardan beri eşitsizliğin, yoksulluğun pek farkında.
Zira 20 yıldan beri UNDP, Habitat’ın yanı sıra, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, AÇEV, KaDer, Mor Çatı gibi sivil toplum kuruluşlarıyla ile çalışıyor.
Fırat’
Destekçileri arasında AÇEV, Aydın Doğan Vakfı, Enka Vakfı, Tekfen Vakfı, Vehbi Koç Vakfı, Elginkan Vakfı, Borusan Kocabıyık Vakfı gibi kurumlar olan ERG 10 yıldan beri
ulusal ve uluslararası verilere dayanarak “Eğitim İzleme Raporu”nu kaleme alıyor.
Bunların sonuncusunu yani 2016-2017 yıllarını kapsayan raporun sonuçlarını bir grup meslektaş ve eğitime gönül vermiş STK’ların katılımıyla dinledik.
Şöyle düşünün:
Raporların ilki kaleme alındığında 6 yaşında olan bir çocuk bugün 16 yaşında.
Bu çocuğun eğitim serüveninde neler yaşadığını sorunlarıyla, istatistiki verileriyle, analizleriyle en iyi ERG izlemiş.
2007 yılından bu yana eğitimin kilometre taşlarını paylaşan ERG Koordinatörü Batuhan Aydagül “ Şunu gördük ki çocuklar öğrenmiyor, ama biz de öğrenmiyoruz. Aynı tartışmalar sürüp gidiyor” diyor.
Türkiye’nin genç nüfusunun büyük bir potansiyel olarak görüldüğü yıllar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın STK’larla birlikte çalıştığı, mesleki eğitimin radara girdiği dönemler, 4+4+4 tartışmaları, okulları teknolojiye hazırlama iddiasındaki Fatih Projesi…
Büyükdemir, her yıl Antalya ve İstanbul’da startup’larla ilgili iki etkinlik düzenliyor.
Geçen yıl Antalya’da düzenlediği Startup Türkiye’nin 9.cu etkinliğine katılmıştım.
Büyükdemir ile 20-23 Ekim tarihleri arasında beşincisi düzenlenecek olan Startup İstanbul’u konuşmak üzere buluştuk.
İstanbul Startup’ın ana teması “Bitcoin” ve “Blockchain”.
“Gelecekte para da, geleneksel bankacılık sistemi de kalmayacak. Bitcoin (sanal para), Blockchain’i konuşuyor olacağız. 90’lı yılların ortalarında internet gibi Blockchain de büyük bir çıkış yapmaya hazır” diyor.
The Economist’in “dünyaya değiştirecek bir teknoloji” diye tarif ettiği Blockchain (Blok Zincir) Bitcoin’in alt yapısını sağlıyor.
140 ülkeden 18 bin startup girişimcisinin başvurduğu, sadece 100 girişimcinin seçildiği ve bunların yatırımcı ile buluştuğu platform olan Startup İstanbul’un sponsoru Estonya Hükümeti.
MUSK’TAN ÖNCE
Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatında şimdiye kadar istifade ettiği “çoğrafi yakınlık” üstünlüğünü giderek elinden kayarken mesela “tekstil sektörü bundan nasıl etkilenecek” sorusunu sormuştum.
Konuyu geçenlerde TGSD (Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği) Başkanı Şeref Fayat ile konuştuk.
Avrupa ile ilişkilerin limoni olduğu bir dönemde, projektörü ihracatının yüzde 75’ini AB’ye yapan bu sektöre çevirdik.
Önümüzdeki 11-12 Ekim tarihlerinde “Why Turkey” temasıyla 10. İstanbul Moda Konferansı’na hazırlanan TGSD’nin Başkanı’nin beni en fazla etkileyen cümlesi şu oldu:
“Eskiden Avrupalı alıcılar İstanbul’a gelirlerdi. Şimdi müşterilerin yarısı gelmiyor, elimizde bavulumuz ayaklarına gidiyoruz”.
Belli ki, hazır giyim, imaj sorunumuzdan turizm kadar etkilenmiş.
Sektörün tüm bu girişkenliğine ve gayretine rağmen sektör hedeflediğinin altında ihracat gerçekleştirmiş.
“Şu anda yüzde 2 eksideyiz. Ancak Türkiye’nin ihracatının yüzde 10 arttığını hesaplarsak yüzde 12 eksideyiz”
Birkaç ay önce Fransa’da tatilcilere şiddetle tavsiye edilen kitabın adı “Kırmızı Altın’ın İmparatorluğu” ve bildiğiniz domatesi anlatıyor.
Jean-Baptiste Mallet adındaki Fransız bir gazeteci, 2.5 yıl boyunca domatesin peşine düşmüş Çin’den İtalya’ya, Kaliforniya’dan Afrika’ya dünyayı turlamış.
Fransız televizyonunda kitabıyla ilgili sayısız söyleşiye katılan Mallet, Fransa’da Çin Ordusu tarafından satın alınmış eski bir domates işleme fabrikasından yola çıkarak “domates sanayini” mercek altına alıyor.
Çinlilerin ve İtalyanların 10 milyar dolarlık bu sanayide “etik dışı” işler çevirdiklerini belgeleriyle ortaya çıkartıyor.