Paylaş
Bu yıl “göç, gıda güvenliği ve kırsal kalkınma” teması altında kutlanan Gıda Günü öncesi gıdayla ilgili önemli bir etkinliğe katılma fırsatını kaçırmadım.
Bilim Kurulu’nda Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil gibi isimlerin yanı sıra Avrupa’nın önde gelen gıda ve beslenme uzmanlarının olduğu Sabri Ülker Vakfı’nın davetiyle izlediğim İngiliz Beslenme Vakfı’nın (BNF) konferansında neler konuşulduğuna geleceğim.
Prenses Anne himayesinde faaliyetlerini sürdüren BNF 50. yılını kutluyor. Türkiye’de hemen hemen aynı işlevi üstlenmiş olan, gıda, beslenme ve sağlıklı yaşam bilincinin gelişmesine katkı yapan Sabri Ülker Vakfı 2009 yılında kurulmuş.İki vakıf sıkı işbirliği içerisinde çalışıyor.
Sabri Ülker Vakfı’nın 2011 yılında beri, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Tanju Besler ile birlikte uyguladığı “Yemekte Denge Eğitim Projesi” BNF’nin bir programından bizim eğitim sistemine göre düzenlenmiş.
Türkiye’nin en kapsamlı sürdürülebilir beslenme projesi bugüne kadar 6 milyon çocuğa ulaşmış.
Sabri Ülker Vakfı’nın yakın işbirliği sürdürdüğü başka bir kurum ise Avrupa Gıda Bilgi Konseyi.
Sağlıklı beslenmeyle ilgili bilgi kirliliği ortamında tüketiciye doğru bilginin ulaştırılmasını hedefleyen konseyin koordinasyonunda yürütülen “gıda seçiminde tüketici davranışları” araştırmasının Türkiye ayağını vakıf yürütmüş.
Londra’daki İngiliz Beslenme Vakfı’nın gün boyunca süren konferansına dönersek tema “Geleceğin Gıda Tercihlerini Kimler Şekillendiriyor”?
Beslenme, ulusal ve uluslararası pek çok oyuncunun yer aldığı, başrolde ise çevre ve iklim değişikliğinin olduğu bir konu haline gelmiş durumda.
Dolayısıyla Londra’daki konferansta, tarımdan tutun, perakende zincirlerinin tüketici analizlerine, kamu sağlığından sürdürülebilir beslenmeye konuşmalar geniş bir yelpazede.
Son oturumuna Prenses Anne’ın da katıldığı St. Thomas Hastanesi’ndeki konferansta en fazla dikkatimi çeken konuşma “Gelecek için Forum” adındaki İngiliz STK’nın gıda sorumlusundan geldi. Mark Driscoll 25 yıldan beri sürdürülebilir kalkınma ve beslenme hareketinin içinde.
Konuşmasından sonra sohbet ettiğim Driscoll en can alıcı soruyu soruyor.
ET TÜKETİMİNİ FRENLEMEK
“2050 yılında dünya nüfusu 9 milyara ulaşacak. Çin ve Güneydoğu Asya’da orta sınıf giderek büyüyor. Tarımı vuran iklim değişikliğini de düşünürseniz bu artan nüfusu doyurmak için ne yapacağız?” 7 milyarlık bir nüfusla zaten dünyada her gece aç yatan 1 milyara yakın kişi var. Bugün elimizdeki kaynaklarla açlığı bertaraf etmemişken 9 milyarı nasıl doyuracağız?
Driscoll’un elindeki verilere göre, 2050 yılına kadar gıda üretimini yüzde 70 ila yüzde 100 oranında arttırmak zorundayız.
İklim değişikliği tarım arazilerine, şehirleşme biyoçeşitliliğe darbe indirirken bu mümkün mü?
Önümüzdeki 30-40 yılda ürün verimliliğinde yüzde 2 ila 3’lük düşüşler hesaplanmış.Driscoll diyor ki “Tarımda yenilikçilik önemli. Beslenme alışkanlıklarımızı da gözden geçirmeliyiz. Et tüketimi dünyaya pahalıya mal oluyor. Bunu frenlemek, değişik protein kaynaklarına yönelmek zorundayız”.
Discroll içini ferah tutsun.
Türkiye’deki tüketiciler zaten ete zorunlu olarak “mesafeli”.
GRUNDIG GIDA İSRAFINA DİKKAT ÇEKİYOR
DRİSCOLL ile sohbette, şehirleşme nedeniyle tüketicinin tamamıyla topraktan, üründen koptuğu gündeme geliyor.
İşte tam bu noktada Grundig’in Türkiye’de ünlü şef Mehmet Gürs ile hayata geçirdiği “Ruhun Doysun” projesine değineceğim.
Çünkü proje tam da tüketicinin doğanın nimetlerinin yeniden keşfetmesini, gıda israfına karşı bilinçlendirilmesini hedefliyor.
Daha önce ünlü İtalyan Şef Massimo Bottura’nın gıda israfına ve açları doyurmak karşı başlattığı dev projeyi destekleyen Grundig bunun değişik bir versiyonunu Mehmet Gürs ile hayata geçirdi.
10 yıldan beri Anadolu’da yetişen ürünlerin izini sürerek “Yeni Anadolu Mutfağı” hareketini başlatan, sürdürülebilirliğe duyarlı Gürs kuşkusuz “Ruhun Doysun” projesi için biçilmiş kaftan.
Gürs’ün doğanın kucağında çekilmiş, gıdanın sofraya yolculuğunu, mutfakta israfın nasıl önleneceğine ilişkin videolarını www.ruhundoysun.com adresinden izleyin derim.
Paylaş