Kısa sürede sosyal medyada izlenme rekoru kıran video, kadın girişimcinin önündeki en önemli engellerden birinin “Elalem Ne Der”in olduğunu ortaya koyuyor.
Çünkü kadın hayallerini paylaştığı anda muhatabının “kadın başına nasıl başaracaksın” tepkisiyle karşılaşıyor.
Yani kadının girişimciliğe soyunması için her şeyden önce “Elalem Ne Der” duvarını yıkması, korkusunu bir yana bırakması gerek.
TEB “Elalem Ne Der” sloganını sosyal medyada derinlemesine yaptığı bir analizle belirlemiş.
Sadece ocak ayında sosyal medyada “elalem” konusunda 5 bin farklı içerik paylaşılmış.
Toplum olarak insanların ne dediğini, ne diyeceğini gereğinden fazla önemsiyoruz açıkçası.
Hürriyet’in Kadının Gücü Konferansı’ndan sonra dün sabah Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl yaptığı “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nın 2018 sonuçlarına kulak verdik.
Yine dün Fransız Sarayı’nda Fransız Kalkınma Ajansı AFD ile Türkiye Sınai Kalkınma Bankası TSKB’nın ortak düzenledikleri “Özel Sektörde Kadın İstihdamı ve Ötesi” konferansında yeni bir kavramla tanıştım:
Mor Ekonomi.
Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nin kurucularından olan İTÜ öğretim görevlisi, iktisat profesörü İpek İlkkaracan’ın ilk kez 2009 ortaya attığı bir kavram.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine dayalı bir ekonomi modeli olan Mor Ekonomi 2013 yılından itibaren özellikle Türkiye dışında kullanılmaya başlanılıyor.
Dün sabah Fransız Sarayı’ndaki panelde Mor Ekonomi’yi anlatan Prof. Dr. İpek İlkkaracan “bu modelin çekirdeğinde bakım var ekonomisi” diyor.
YÜZDE 41 ÜCRETSİZ EMEK
Geçtiğimiz yaz aylarında Peru’ya yaptığım gezinin nedenlerinden biri de son yıllarda zirveye oturan Peru Mutfağı’nı yakından tanımaktı.
Türk Mutfağı’nın ve benzersiz yerel ürünlerimizin dünyada tanınması bize o kadar çok kapıyı açacak ki!
Bu gerçeğin farkında olan Turizm Restoran Yatırımcıları Derneği TURYİD “Türk Ekonomisinin Kalbine Giden Yol Mutfaktan Geçecek” sloganıyla 29 Mart’ta İstanbul’da “Global Gastro-Ekonomi Zirvesi”ni düzenliyor.
TURYİD Başkanı Kaya Demirer sohbetimizde “İlk kez düzenlenecek zirvede amacımız gastronominin ekonomik değerine dikkat çekmek” diyor.
145 işletmeyi temsil eden TUYİD 2 milyar dolar ciroyla yeme-içme sektörünün yüzde 10’nunu temsil ediyor.
ÖNEMLİ İHRACAT KALEMİ
Dolayısıyla gastronomi sektörünü, tarladaki üreticisinden istihdam potansiyeline kadar iyi değerlendirecek konumda.
Ben sordum, o yanıtladı.
İki saat su gibi geçip akarken, Mert Fırat’ın tüm projelerini anlatmaya vakti yetmedi.
UNDP’nin 2015 yılında İstanbul’da düzenlediği Sosyal Fayda Zirvesi’nde anlattığı ve “online imace” diye tarif ettiği “İhtiyaç Harita”sıyla başladık sohbete.
Mert Fırat, STK’larla 12 yaşlarında Ankara’da, Halkevleri için desteğe ihtiyacı olan mahallelerde çalışmaya başladığında tanışıyor.
“Hem tiyatro yapıyor, hem alanda çalışıyorduk. Herkesin gitme dediği yerlere giren duyarlı bir çocuktum” diye anlatıyor.
Babası Antakyalı olduğu için farklı etnik kimliklerin bir arada, çatışmadan nasıl yaşadıklarını görmüş olmanın önemine değiniyor.
Gün geliyor yolu AÇEV, Mor Çatı gibi başka STK’larla kesişiyor.
“Bir insan hayatının yüzde 30’unu iyiliğe harcamalı”
Vehbi Koç ödülünü eğitim dalında alan Büyükerşen’in ödül törenindeki konuşması eğitim serüvenimize ilginç bir yolculuk tadında.
“Tüm 50 yıldır aralıksız Türk halkının eğitim sorunlarıyla ilgilenmişim. Ömrümün büyük bir bölümünü buna harcamışım. Helal olsun” diye başlıyor.
Büyükerşen, Türkiye’de üniversite eğitiminde fırsat eşitliğini hedefleyen “Açık Öğretim Modeli” nin arkasındaki isim.
Bugün lise, ortaokul seviyesinde de uygulanan bu model yüzbinlerce insanın hayatını değiştirmiş, değiştirmeye de devam ediyor.
Peki nasıl doğmuş bu model?
“1970’lerde eğitimde fırsat eşitliği olmadığı için gençler mutlu değildi. Anadolu’nun her köşesinde üniversite hayalleri kuran gençler vardı. Bu yüzden üniversite kürsülerini evlere sokacak bir model arayışındaydım”.
Bunu bayağı ciddiye alan ülkeler var, daha az ciddiye alan ya da pek almayan ülkeler de.
Çin iklim değişikliğinde radikal kararlar almaya hazır bir ülke olduğunu yüzlerce kez beyan etmiş durumda.
Fransa iklim değişikliği mücadelesinde model bir ülke olma iddiasında.
Kimi sektörler de önlerine hedef koymuş.
Küresel havacılık sektörü örneğin, uluslararası hava trafiğinin neden olduğu emisyonları 2050 yılına kadar yarıya indirmeyi hedefliyor.
Uçuşların sayıları giderek artarken bu nasıl olacak kestirmek zor bayağı.
Neticede hükümetler olsun, özel sektör olsun herkes bir çaba içerisinde.
Türkiye’ye gelince başta
Bu yıl Davos’ta kapitalizmin ele alındığı bir panelde dinlediğim Harvard Üniversitesi profesörlerinden Kenneth Rogoff açıkça “Amerikan tarzı tüketim sürdürülebilir değil” diyor.
Salondakiler “doğru” anlamında kafalarını sallıyor.
Çoğumuz Prof. Kenneth Rogoff’a ne kadar hak versek şöyle bir düşünün.
Acaba hayatımızda “satmak” ve “satın almak” sözcüklerinin geçmediği tek bir gün var mı?
Elbette hayır ama sıkı durun geçenlerde İsveçli dil bilimciler Malezya’nın bir köyünde sadece 280 kişinin konuştuğu yeni bir lisan keşfediyorlar.
İşte bu lisanda “satmak” ve “satın almak” sözcükleri yok.
Le Figaro Gazetesi’
Ezcacıbaşı, “akıllı şehirler”, “ yapay zeka^”“bilgisayar korsanlığı” gibi günümüzün sıcak konularına değinerek, hem Eczacıbaşı Grubu’ndan hem dünyadan örnek vererek son derece akıcı bir üslupla kolay okunan bir kitap kaleme almış.
Zaten kendisi de kitabın tanıtımının yapıldığı davette “Kitabı gönderdiğim arkadaşlarım rahat anlaşılabilir mi diye sordular. Kendim anlayacağım bir dilde derdimi anlattığımı söyledim onlara” diye konuşuyor.
Önemle şunu vurguluyor:
“22. yılını geride bırakan Türkiye Bilişim Vakfı olarak teknolojinin getirdiği değişimin nasıl bir etkisi olacağını kestirmeye çalıştık. Beni ilgilendiren taraf daima yeni bir teknolojinin gerektirdiği davranış değişikliği ya da verimliliğe katkısı oldu”.
Nitekim kitabın önsözü, teknolojinin toplum ve siyaset üzerindeki çalışmalarıyla bilinen akademisyen Zeynep Tüfekçi tarafından yazılmış.
ESKİ YAPILARDA DİRETEN KAYBOLUR
Tüfekçi