Ferai Tınç

Mahmur Kampı neden önemli

7 Ağustos 2009
İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay, Kürt sorunuyla ilgili olarak öncelikli konulardan birinin Mahmur kampı olduğunu söylüyor.

Katılıyorum.

Ama nasıl?

Mahmur kampı uluslararası bir mülteci kampı niteliğinde 11 bin vatandaşımız yaşıyor orada.

Tabii bu insanlar turist olarak gitmediler.

Türkiye’de hayatlarını sürdürecek objektif koşullar kalmadığı için göç ettiler. PKK da bu göçü teşvik etti. Ama yerinden yurdundan memnun olan hangi insan, çoluk çocuğunu, yaşlısını gencini sırtına vurur, dağları aşarak bir bilinmeze doğru yola çıkar?

Türkiye’nin yakılan köyleri, faili meçhulleri ile 1990’lı yıllarındaki koşulları, devlet ve PKK şiddeti arasında sıkışıp kalan insanları anayurtlarını terk etmeye zorladı.

Kimisi ülkenin batısına göç etti midyeci, garson, inşaat işçisi, işportacı oldu, kimisi de Irak’ın kuzeyine kaçarak PKK’nın kitle temelini oluşturdu.

Mahmur kampında yaşayan insanların geri dönüşünü sağlamak, bu nedenle Türkiye açısından çok önemli.

Yazının Devamını Oku

Nabucco sonrası Putin ve dosyası

3 Ağustos 2009
ARTIK kesin fikrim var. Bu topraklarda hiçbir zaman sıradan bir gün yaşanamayacak.

Sürprizler, ani tırmanışlar, beklenmedik fırsatlar, habersiz bastıran çöküntüler birbirini izleyecek. Bugüne kadar olduğu gibi.

Hiçbir konu tek başına ele alınamayacak. Gerçeği anlamak için ona kuyrukları değen yüzlerce unsuru da hesaba katmak gerekecek.  

Rusya Başbakanı Putin Perşembe günü Türkiye’ye yapacağı bir günlük ziyaretin perde arkasını araştırırken bunları düşündüm.

Önce ziyaret tarihini belirlemenin kolay olmadığını söyleyeyim. 

Putin’in koşulları vardı.

Nükleer santral ihalesi sonuçlandırılmadan Rusya Başbakanı’nın Türkiye’ye gelmeyeceği duyurulmuştu.

Türkiye de, ihaleye katılan Rus firmalarının fiyat kırmasını istiyordu.

Sürece henüz son nokta konmadı. Ama herhalde taşlar yerine oturmaya başladı ki Putin de Türkiye’ye gelmeye karar verdi.

Yazının Devamını Oku

Mahmur’daki 11 bin vatandaşımız

2 Ağustos 2009
UZMANINA sordum. Son günlerde Kürt açılımı çerçevesinde gündeme gelen Mahmur kampı, üçlü mekanizma denen, yâni Türkiye, Irak ve ABD’nin ortak çabasıyla kapatılabilir mi?

Hayır. Mülteci kamplarının kapatılmasının da koşulları var.

Kuzey Irak’ta, Musul yakınlarındaki Mahmur kampında yaşayan 11 bin küsur kişinin PKK etkisinde olduğu bir gerçek. Zaten kampın kapatılması konusu açılınca bile, bunun mümkün olmayacağına dair ilk itiraz PKK çevrelerinden geliyor.

Orada yaşayanların bir düzen kurduğu ve geri dönmelerinin çok zor olacağı söyleniyor. Biliyorum. Ama işte mesele de burada. On küsur yıl önce yerlerini yurtlarını terk edip yollara düşenleri anavatanlarının artık yaşanabilir bir yer olduğuna inandırmakta.

Onları ikna etmeden gerçekleşecek hangi açılım kalıcı barışın garantisi olabilir, düşünemiyorum.

Birleşmiş Milletler, Mahmur kampındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtleri mülteci olarak kabul ediyor.

Kampın kuruluşu Türkiye, Irak ve BM arasında üçlü bir anlaşmaya dayanıyor. Kapatılması da bu yüzden yine anlaşma ile mümkün.

Bunun ne anlama geldiğini Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği yetkililerine sordum.

Birleşmiş Milletler, mülteci kamplarında düzenleyici konumunda. Geri dönüşlerdeki ilkelerin yerine getirilip getirilmediğini izlemek de sorumlulukları arasında. Kampların kapatılması için BM’nin de katılacağı bir geri dönüş anlaşması gerekiyor. 

Yazının Devamını Oku

Kürt sorunu muhalefetin de sorunu

31 Temmuz 2009
“Yarın Ada’ya gidiyoruz” dedi.

“Aa Bozcaada’ya mı?”

Telefondaki o üç beş saniyelik sessizlik bir hikayeyi anlatmaya yetti.

Kendi adandan başını çıkartamadıkça leb demeden leblebiyi anlamıyorsun. Konuşamıyorsun, anlaşamıyorsun, kendi gerçeğine saplanıp kalıyor, hayatı birlikte değiştiremiyorsun.

Hayır tabii ki Bozcaada’ya gitmiyorlardı. İmralı’ya gideceklerdi, Abdullah Öcalan ile görüşmeye. Ama önceden buluşsak çok iyi olurdu. Zaten bir türlü denk getirememiştik. Hemen akşamüzeri Abdullah Öcalan’ın avukatlarının Halkın Hukuk Bürosu temsilcileriyle buluştuk.

İyi ki de konuşmuşuz. Bir arada yaşama niyetinin, Anadolu’daki kader ortaklığının ne kadar derin bir duygu olduğunu bir daha gördüm. 

Her şey Mayıs ayında başlamıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Kürt sorunu ile ilgili önemli gelişmeler olacağını söylediği günlerde.

Abdullah Öcalan Türkiye’deki aydınların Kürt meselesinin çözümü konusunda ne düşündüklerini merak ediyordu. Avukatlarından Türk aydınların nabzını tutmalarını istedi. Görüşmeler böyle başladı. Öyle yol haritası açıklamak gibi bir düşünce yoktu.

Zaten medyada yer alan tahmini yol haritaları da Öcalan’ı şaşırtıyordu. “Müneccim mi bunlar” bile dedirtiyordu.

Yazının Devamını Oku

Irak Kürtlerinin seçimleri bir defteri kapattı

27 Temmuz 2009
IRAK Kürdistan bölgesindeki seçimler belki Barzani ve Talabani ittifakını yönetimden uzaklaştırmayacak ama dünden itibaren bölgede yeni bir dönem başlıyor.

Dolayısıyla, Kürt liderlerle iş bitirme dönemi de kapanıyor.

Artık orada yüksek sesli bir muhalefet de var. 

Goran yani Değişim hareketinin aldığı sonuç henüz belli değil. Oylar bir de Bağdat’ta sayıldıktan sonra sonuç belli olacak. 111 sandalyeli parlamentoya 15 ya da 20 temsilci sokmaları bile Irak Kürdistan’ının siyaset sahnesini değiştirmeye yeter.

Bazılarına göre Değişim hareketi bölgede bir turuncu devrimi ateşleyebilir.

Onu bilemem ama sonuçlar açıklandığında Değişim listesi beklediğini bulamazsa İran manzaralarına tanık olabiliriz.

Barzani’nin petrol yasası ve Kerkük gibi hâlâ çözümlenmeyen sorunlar karşısındaki dik başlı tutumuna karşı Değişim Hareketi’nin, Washington için  alternatif olanağı yarattığını dikkate alırsak önümüzdeki günlerde bölgede hareketliliğin artacağını söylemek mümkün. 

* * *

ALTERNATİFLER arttıkça ve Irak Kürdistan’ında otokratik yönetim zayıfladıkça Türkiye’nin Kürt meselesini Kuzey Irak üzerinden çözme çabalarının sonuç vermeyeceği daha iyi görülüyor.

Yazının Devamını Oku

Parkta maymunlarla

26 Temmuz 2009
MAYMUNLARLA ahbap olunmuyor. Öyle bir mesafe koyuyorlar ki, haddinizi biliyorsunuz.

La Montagne des Singes yani Maymunlar Dağı’na on gün önce Fransa’dayken gittim. 1969 yılında kurulan büyük parkta soyu tükenmekte olan bir maymun türünün (macaques des Barbarie) dünyasının ortasında buldum kendimi. O parkta yetiştirildikten sonra yeniden doğgal ortamlarına yollanıyorlarmış. Hem koruma amaçlı park hem de bilim insanlarına gözlem yapma olanağı veren kocaman bir laboratuvar.

Ben de kendi gözlemlerimi yaptım.

Adını, anavatanları Cezayir ve Fas’ın Berberi bölgelerinden alan maymunlar için elimize patlamış mısır alırken uyarıldık. “Mısırları cebinize koymayın, görürlerse oraya uzanmaya çalışırlar. Mısırı avcunuzda tutun. Dolu avcunuzu göğsünüzün üzerinde koyun. Diğeri ile mısırları  teker teker maymunlara uzatın oradan alırlar” dediler.

Bilmediğimiz bir dünyada beklenmedik durumlarla karşılaşmanın endişesi ile yola çıktık. Yol boyu bankların üzerinde irili ufaklı ve fakat çok düşünceli maymunlar oturuyordu.

Cesaretimi toplayıp, avcumdaki patlamış mısırı göz göze geldiğim bir tanesine uzattım.

Ağırbaşlı bir eda ile elini uzatıp aldı. İlk kez elime maymun eli değdi. Doğanın düzenindeki yerimi hissettim. Sevecenliğini fark ettim.

Mısırı aldıktan sonra aramızdaki bütün ilişki bitti. Ben artık yoktum.

Zaten insanların bacakları arasında dolaşmalarına rağmen, sadece insanlarla değil kendi aralarında da görülmez sınırlarını iyi çizmişlerdi.

Yazının Devamını Oku

PKK neden Barzani’yi istiyor

24 Temmuz 2009
IRAK Kürdistan bölgesinde yarınki seçimlerle ilgili PKK’nın Kandil’den yaptığı açıklamada, “Kimseyi desteklemiyoruz, ama bu hassas dönemde Mesud Barzani’nin göreve devam etmesini umuyoruz” dendi. Karayılan tarafından yapılan açıklama, uluslararası haber ajanslarında böyle yer aldı.

PKK’nın Barzani’yi işaret etmesi önemli. Örgüte yakın olan El-Hal Partisi’nin ittifaklarla oluşturduğu El Umut adlı listenin seçimlere girmesi engellendi.

PKK Irak’ta bazı üyelerinin de parlamentoya girmesini sağlayacak listenin yasaklanmasından sonra acaba neden Barzani’ye destek verdi?

Irak Kürdistan Yönetimi bölgesindeki son siyasi gelişmelere yakından bakınca bu seçimin nedeni anlaşılıyor.

Barzani ve PKK’nın Kürt milliyetçisi çizgileri bu desteği gerektiriyor. 

 

YENİ HEYECAN

 

Yazının Devamını Oku

Kürt sorununa çözümde halkın nabzı kriteri

20 Temmuz 2009
"BU son olsun" diyerek mi yoksa demeden mi Kürt sorununu çözüm sürecine umut bağlamaya devam etmeliyim bilemiyorum. Öyle çok çözüm fırsatının kenarına gelinip oradan dönüldü ki, bazen bütün defterleri kapatıp benden paso demek geliyor içimden, ama olmaz.

Türkiye bu sorunu çözmeden kimseye huzur yok.

Bir yandan AKP’nin, diğer yandan Abdullah Öcalan’ın çözüm planı hazırlığı içinde oldukları haberlerini hem umut ama aynı zamanda içimde bir kaygı ile izliyorum.

Çıkış noktasını terörde arayacak kadar toplumda derin sıkıntılar yaratan sorunların çözüm süreci çok sancılı oluyor buluyorum. Kolay değil.

İşte İspanya, işte İrlanda. Barış sağlandı, çözüme ulaşıldı ama sorunlar hálá sürüyor.

NE ÖRNEK NE DE MODEL VAR

GEÇEN
yıl Katar’da bir toplantıda Kuzey İrlanda barışının önemli ismi Protestan Ulster Partisi lideri Lord David Tremble ile karşılaşmıştım, "Hiçbir olay bir diğeri için örnek olamaz. Her sorun kendi koşulları içinde değerlendirilmeli ve çözüm yöntemleri üretilmeli. PKK sorununu da sizin kendi koşullarınız içinde çözülmeli. Kendi modelinizi kendiniz geliştirmelisiniz" demişti bana.

Yine de deneyimlerinden çıkardığı bir noktaya vardı.

Barış sürecinde ön koşullar iyi belirlenmeliydi. İlkeler kesin olmalı. Ama taktik adımlarda esnek davranılabilirdi.

Barış sürecinin başarılı olabilmesi için önce sağlam bir temel gerekiyordu. Bu da İngiliz hükümeti ile Sinn Fein arasında uzun ve gizli görüşmeler sayesinde gerçekleşti.

Türkiye için DTP bu alt yapının oluşmasında çok etkili bir rol oynayabilir. Başbakan Erdoğan da, bu rolü tarihi bir sorumluluk üstlenen İngiltere Başbakanı Tony Blair’in gösterdiği kararlık içinde sürdürürse sonuç alınabilir.

Ama bugüne kadar AKP ve DTP ilişkileri böyle bir ciddi ortak çalışma iklimini hiç yansıtmadı. Yarın barış sürecini benimsetmek için kendi kamuoylarına dönüp destek isteyecek iki siyasi liderlik görüntüsü kimse vermiyor hálá.

Ortama hakim olan çatışma dilini değiştirmek için bile çaba harcayan göremiyorum ben.

AÇIKLAMALAR HEBA OLMAMALI

ÖNÜMÜZDEKİ
günlerde hem hükümetin hem de Abdullah Öcalan’ın kendi çözüm önerileriyle ilgili yapacakları açıklamalar konusunda toplumda yüksek beklenti yaratıldı bile.

Bu açıklamaların sonuç vermesi çok önemli. Ben değerlendirirken iki noktaya dikkat edeceğim.

Önce önerilerin halkın nabzına uygun, hayata geçirilebilir öneriler olup olmadıklarına bakacağım. Öneriler, Türk ve Kürt halkının kabul edebileceğinin ne çok ilerisinde ne de çok gerisinde kalmalı. İlerisinde olursa kimseye kavratamaz ve uygulatamazsınız. Önerileriniz kitle çizgisinin gerisinde, halkın beklentisinin çok altındaysa o zaman da kimse takmaz.

Atılan adımlar durumu değiştirmez, çabalar heba olur.

İkinci konu ise bu açıklamaların hedefi. Açıklamalar tribünlere mi yapılıyor yoksa "Ben bu taşın altına elimi koyuyorum" mesajını mı veriyor. Eğer çözüm sürecinin temelini hazırlayacak sağlam ön çalışma zemini oluşmadan açıklamalar yapılıyor, ortaya sadece tartışma malzemesi veriliyorsa hedef tribünlerdir.

O zaman ben barış süreci yoluna giriyor demem. Irak’tan Amerikalı askerlerin çekilmesiyle bağlantılı olarak gelen çözüm baskıları karşısında tarafların zaman kazanma çabası olarak yorumlarım açıklamaları.

Umarım endişelerim boşa çıkar ve Türkiye ilkelerin belirlendiği ön çalışmalara dayalı çözüm sürecini, Türk ve Kürt halklarının ortaklığını pekiştirici, birliği güçlendirici adımlarla başlatır.
Yazının Devamını Oku