Ferai Tınç

Irak’ı karıştıran kim?

24 Ağustos 2009
IRAK’taki gelişmeleri dikkatle izliyorum. Demokrasi açılımını Irak’taki gelişmelere bağlamanın doğru olmadığını gösteriyor gelişmeler.

Bölgenin güvenliğinin Türkiye ile paylaşılacağı, hatta bölgede Türkiye’ye büyük bir rol hazırlandığı iddiaları Irak’taki karmaşa derinleştikçe anlamsızlaşıyor.     

Gerçekler keşke reçetelere uysaydı.

Keşke hayat yol haritalarındaki gibi belli bir çizgide akıp gidebilseydi.

Öyle değil maalesef.

ABD’nin Irak’tan öngörülen tarihte çekip gitmesi Irak’taki tırmanış hızlandıkça daha zor görünüyor. 

Bazı yüksek rütbeli Amerikalı subaylar, kararların uygulanamayabileceğini söylemeye başladı bile.

Düne kadar esas çatışma noktası Kerkük olarak görülüyordu.

Bağdat’ta geçen hafta meydana gelen patlama bir dönüm noktası oldu.

Yazının Devamını Oku

Suistimal

23 Ağustos 2009
BU sıcak ve uzun Ramazan günleri insanın kendi sesini dinlemesi için bir vesile olabilirse eğer, geçtiğimiz Temmuz ayında tam 164 Müslüman kadının, dünyanın çeşitli yerlerinde pantolon giymek, bira içmek gibi saçma sapan nedenler yüzünden kırbaç cezasına çarptırılmasını sorgulamanın tam sırasıdır.

Hürriyet Dış Haberler Servisi birkaç gündür dehşet verici bir haberi sayfasına taşıyor. Malezya’da aynı zamanda mankenlik yapan genç bir hemşire, eşi ile birlikte bir otelin barında bira içtiği için kırbaç cezasına çarptırılmış.

Tıpkı Sudan’lı gazeteci ve insan hakları savunucusu Lübna Hüseyin ve onunla birlikte Hartum’da bir kahveden alınarak tutuklanan 13 kadın gibi.

7 Eylül’de Lübna’nın mahkemesi var. 40 kırbaç cezası ile ilgili karar kesinleşecek.

Mona Eltahawy yaşamının dokuz yılını türbanlı geçirmiş olan Mısırlı bir kadın gazeteci. 14 Ağustos’ta New York Times’da yayınlanan yazısına, “Kadınları ve İslam’ı suistimal etmek” başlığını koymuş.

Mona, “Sudan rejimi, Müslüman olsun olmasın kadınları kırbaçlayarak İslami ilkelere bağlılık şovu yapıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi Sudan Devlet Başkanı Hasan El Beşir’i savaş suçlusu ilan etti ve Darfur’da insanlık suçu işlemekle suçladı. Ona bağlı kuvvetler de Darfur’da rejimin gücünü kadınlara tecavüz ederek gösterdiler. Pantolonlar ahlaka aykırı ama tecavüz, İslami kriterlere bağlılık mesajını kadın bedenleri üzerinden hatırlatmak için işe yarıyor” diyor.

* * *

KARTİKA

Yazının Devamını Oku

Açılım buharlaşmadan

21 Ağustos 2009
TARTIŞMANIN yaygınlık durumunu tahmin etmek zor.

Kürt açılımı ile ilgili tartışmalar nerelere uzanıyor, o uzanan yerlerde herkes birbirini doğru anlıyor mu emin değilim.

Yine de olsun.

Gazeteciliğimin ilk yıllarında, diğer bir çoğunda olduğu gibi bu gazetede de Kürt sözcüğü kullanılmazdı.

Çünkü Türkiye’de sesini kesip oturanlar vardı, bir de ses çıkartanlar. Onlara da “bölücü”  denirdi. Almanya’dan Dış Haberler’e gelen bir olayı haberleştirirken duyduğum sıkıntıyı bugün de anımsıyorum.

Bir Kürt ailenin evinde yangın çıkmıştı. Ne demeliydim? Böyle yazsam ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehdit etmekten sadece benim değil gazetenin de başı derde girerdi. “Almanya’da çalışan bir bölücü ailenin evinde yangın çıktı” diye düzeltmedim haberi tabii. Geldiği gibi yazı işlerine yolladım. Ertesi günü Almanya’daki yangın haberi yoktu gazetede.

Yazıişleri de çözüm bulamamıştı anlaşılan.

Nereden nerelere geldik.

İşte o yüzden “yine de olsun” diyorum. Demokrasi çerçevesinde çözüme hazırlığın bile sürece katkısı olacak. 

Yazının Devamını Oku

Afganistan’da kadınlar seçim kurbanı

17 Ağustos 2009
BÖYLE bir inanç özgürlüğünü tanımıyorum ben.

Din adına, Müslümanlık diye, şeriat böyle diyor gerekçesiyle Afganistan’da seçimler öncesi Karzai Yönetimi’nin gericiliğe bol keseden verdiği rüşvetin hiçbir özgürlükle ilgisi yok.

Aksine özgürlükleri tehdit altına sokan bir adım.

Afganistan’da kadınlar üzerindeki baskıları hukuken de meşrulaştıran yasa sessiz sedasız mecliste kabul edildi. 

Karzai Yönetimi radikal Şii aşiretlerin taleplerini geri çeviremedi.

Taliban 20 Ağustos’ta yapılacak seçimleri engellemek için tehditler yağdırırken Devlet Başkanı Karzai aşiretleri yanına alabilmek için her türlü rüşveti veriyor.

Kadınları silindir gibi ezip geçen bu yasa da radikal Şii lider Ayetullah Mohseni’nin yüzde 20’lik oy potansiyeli karşılığında verilmiş bir rüşvet.

Kabul edilen yasaya göre kadınlar kocalarının izni olmadan dışarı çıkamayacak, tabii ki çalışamayacaklar. Ayrıca artık sevişme kadınlar için yasal bir zorunluluk haline geldi. Kocasının teklifini geri çeviren kadın, aç bırakılarak cezalandırılabilecek. Çocuklar ayrılık ya da annenin ölümü durumunda baba ve büyük babaya bırakılacak, tecavüzün karşılığı ise mağdura, eğer yaralanmışsa, biraz para verip kurtulmak.

* * *

Yazının Devamını Oku

Yaz yolculukları

16 Ağustos 2009
GÜL böceği deminden beri laptopumun kenarında. Ekranımın ucunda. Bekleyip duruyor, kah antenlerini kaldırıp havayı kokluyor, kah yandaki ayakları ile öndekileri temizliyor.

Ne beklediğini biliyorum. Gökçeada’yı yazmamı istiyor.

Dönüşte peşime mi takıldın yeşil gül böceği?

Çeşitli nedenlerle son günlerde Ege kıyılarından Bodrum’a kadar indim.

O güzelim Ege kıyılarında her yerleşim yerine girerken insanın burnuna çarpan “Burada alt yapı yoktur” kokusu bir yana, inşaatçılığın askerlikten sonra her Türk vatandaşının görevi haline geldiğini kanıtlayan bir yapılaşma, betonlaşma, kültürsüz yerleşim yerleri, görgüsüz sahil evleri, gözleme, kebap üstü gürültülü müzik karabasan gibi basmıştı üstüme.

Son durakta nefes aldım ancak.

Uluslararası 46’ıncı Troia Festivali’nin ören yerindeki açılışı, bin pınarlı İda’dan gelen bir temiz bardak su gibi yıkadı içimi. Binlerce yıllık Troia kalıntıları arasında güneşi batarken gördüm.

Prof. Erdinç Bakla’nın dört yıllık emeğin ürünü olan Troia Rüzgârı konulu sergisini ören yerinin derinliği içinde izlemek, Troia’nın eski sahiplerini ve denizin karşı tarafından gelip Troialıların başına felaketler açan güzel Helen’i o sihirli ortamda seyretmek insana onlar mı bizim aramızda dolaşıyor, biz mi onların duygusunu yaşatıyordu.

Çanakkale’nin değerlerini Türkiye ve dünyaya tanıtmak için çalışan Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın konuşmasından sonra Troia kazı başkanı Ernst Pernicka, Troia müzesinin kurulması için çalışmaların başladığını haber verdi. Müze için uluslararası mimarlık yarışması açıldığını söyledi. “Dünya mirasına laik bir müze açıldığında buradan dünyanın birçok yerine götürülen eserlerin dönüşü için fırsat doğacak” dedi.  

Yazının Devamını Oku

Çanakkale Halk Bahçesi’nde barışı konuştuk birlikte

14 Ağustos 2009
46’ncı Uluslararası Troia Festivali çerçevesinde Çanakkale Halk Bahçesi’nde “21’inci yüzyılda savaş ve barışı” konuştuk.

İlk sorularla birlikte Kürt meselesi tartışmaların merkezine oturdu. 

Biz Haluk Şahin ile birlikte son yıllarda her Çanakkale festivalinde, barışı konuşuruz Çanakkalelilerle. Buradan yükselen bu güçlü mesajın Türkiye’nin sınırlarını aşarak dünyaya ulaşmasını, Çanakkale’yi dünyanın barış kenti haline nasıl dönüştürülebileceğini tartışırız.

Troia ile başlayan savaş tarihinin hikayelerini toprağının her karesinde nesilden nesile aktaran Çanakkale dünyada, barışı kendisine slogan olarak seçen belki de tek kent.

“Barış kültürümüz olsun” diyor Çanakkale.

Halk Bahçesi’nde bu kavramın içinin nasıl doldurulacağını tartışırken, Kürt meselesi ve çözüm arayışlarını birlikte konuştuk.

Türkiye’nin en can alıcı meselesini, en aykırı görüşlerin bile sakin bir üslupla ortaya konabildiği, her konuşmanın barış temennisiyle bittiği bir ortamda paylaştık.

On yıl önce anlatılsa, hayal görmüşsün dedirtecek bir sahne.

Türkiye’de belki bir ilk. O da Çanakkale’ye yakışıyor. 

Yazının Devamını Oku

Erdoğan, Putin, Berlusconi ortaklığı

10 Ağustos 2009
ÜÇ Başbakana, Erdoğan, Putin ve Berlusconi’nin ellerini sıkı sıkı birleştirdikleri resme bakıyorum.

İtalyan basınında çıkan bütün eleştirilere rağmen Berlusconi yoluna devam ediyor. Rusya’nın enerji tekelinin devamı için, İtalyan enerji şirketi ENİ üzerinden işleri yürütüyor.

Gazprom, ENİ ile ortaklığı sayesinde İtalya’da dağıtım haklarına da sahip. Sadece teminatçı değil, aynı zamanda tüketicinin kapısına kadar giden hizmet ağında söz sahibi.

Enerji analistlerine göre, en etkili kontrol yöntemi böyle gelişiyor.

Bu yüzden yabancı enerji şirketleri, gittikleri ülkelerde dağıtım yollarını da ele geçirmek için uğraşıyorlar. 

Girdikleri pazarda tekel oluşturma ve onu sağlamlaştırmanın en etkili yolu bu. 

Gazprom, Türkiye enerji pazarında dağıtım hakkı için uzun yıllar mücadele etti. Mavi Akım’ın ilk gerçekleşme dönemlerinde Gazprom bu hak için epey uğraştı ama elde edemedi.

Şimdi Putin’in ziyareti sırasında, Gazprom’un Rizeli bir işadamına ait şirket ile dağıtım ortaklığı yapacağı açıklandı.

* * *     

Yazının Devamını Oku

Ötekini dinledin mi?

9 Ağustos 2009
TEPELERDE günlerdir Kürt meselesi konuşuluyor. Muhataplardan muhatap beğenmek için tartışmalar sürerken hayatın muhataplarının, yani yıllardır bu meselesinin içinde kavrulan insanların sesini taşımak istiyorum size.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Mahmur Kampı’nın kapatılacağı açıklamasından önce ve sonra yazdığım yazılarla ilgili okuyucularımdan mesajlar aldım.

Hepsini yayınlamam mümkün değil ama ikisini bu sütunda baş başa bırakmak istiyorum.

Birbirlerini anlayabilmeleri, aynı olayın herkeste farklı gerçeklikler yarattığını, ne kadar farklı izler bıraktığını görmeleri için.

Önce kendisini “Mahmur’lu Mülteci” olarak tanıtan okurumun mesajı.

“Mahmurlu bir mülteci olarak, mülteciliğimize neden olan, bire bir bizlere dayatılan devlet politikalarının nasıl geliştiğini, nasıl ötekileştirildiğimizi, nasıl yargısız infazlara maruz kaldığımızı, nasıl köylerin devlet güvenlik güçleri tarafından basıldığını, yakıldığını, insanlarımızın katledildiğini, göçertildiğimizi bir biz yaşadık ve bir biz biliriz. Yani, hiçbirimizin başkaca bir seçim hakkı olmadı. Genel anlamda PKK da böyle doğdu. Yani Kürt insanının başkaca bir yol seçme hakkı yoktu. Bu, çok sistemli dayatıldı. Rasyonel olarak düşünürsek, şayet geçmişte Kürt varlığı, Kürt kimliği tanınsa idi PKK diye bir oluşumdan söz edilebilir miydi? Elbette hayır. Öyle osaydı bile ölü doğum olacaktı.

15 yıllık kamp yaşantımızda defalarca onurumuz elimizden alınmaya çalışıldı, yaşam hakkımıza kast edildi. Her birimiz anılarımızı, yaşadıklarımızı dillendirsek, sanırım insanım diyen herkes bunu insanlık ayıbı olarak görecek. Bir de bizi dinlesinler.

Şimdi binbir çaba ve emekle kurulan onurlu bir yaşama karşı onurlu bir dönüş için varız diyorum.”

* * *     

Yazının Devamını Oku