Çünkü bu seçim, yalnızca büyük partilerin yarışı değil, oy oranları yüzde 3’lerden yüzde 1’lere kadar olan partilerin de değer kazandığı ittifak arayışlarının seçimi oluyor.
Yani...
Baraj altı partiler ilk kez Meclis’e girebilir...
Yani...
Tek başına seçime girdiğinde yüzde 1’ler düzeyinde oy alması beklenen partiler, ittifakların genişletilmesi amacıyla kendilerine TBMM’de yer bulabilecek hale geliyorlar.
Bu durumda, önümüzde şekillenecek yeni parlamentoda çok sayıda parti görebiliriz.
Bunun son örneğini DSP’ye yapılan ziyaretlerde görüyoruz.
Bir gün arayla, önce Millet İttifakı adayı ve CHP Genel Başkanı
1- Bu pazar size birden fazla başarı hikâyesi anlatacağım. Ama önce bu başarıların ana kahramanı öğretmen Cemil’den şu cümleyi aktarmalıyım: “Adım Cemil Yıldız. Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak Diyarbakır’da doğdum. Öğretmenim. En büyük hayalim İrlanda’da edebiyata devam etmek. Orada James Joyce okumak...”
Bu müthiş cümleden sonra hikâyemize başlayabiliriz.
Evet... Diyarbakır’dan iki öğrenci çıkıyor...
İşte Gül Karen.
Bahçeşehir Hevsel Kampusu’nda okuyor. Ve şimdi dünyanın en önemli iki üniversitesinden “kabul” alıyor. Stanford ve Harvard... Dahası dünyada en parlak 100 öğrenci arasına giriyor...
İşte Avjin...
New York Üniversitesi’ne kabul alıyor. Ayrıca dünya çapında 8 üniversiteden daha yine kabul alıyorlar.
Niye? Nasıl?
SEÇİM depremi mi?
Deprem seçimi mi?
Siz ne derseniz deyin...
Benim gözüm kulağım, milletvekili listelerinde değil...
Banim gözüm kulağım deprem bölgesindeki ihtiyaç listelerinde.
Elbette Ankara’daki gazeteci kardeşim seçim kulislerini izleyecek.
Ama benim aklım, kalbim hâlâ deprem çadırlarında.
Ve anlamsız bir şekilde yapılan zamlarda.
Elbette belirleyecekler.
Ama en az onun kadar önemlisi...
Bu gençler zaten geleceğimizi belirliyor.
İşte son örneği...
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden bir grup öğrenci, tasarladıkları otonom su üstü insansız araçla ABD’de dünya ikincisi oluyor.
Evet...
Hayal ediyorlar. Tasarlıyorlar. Ve cesaret gösterip yapıyorlar.
İşte sözünü ettiğim gelecek ve gençlik budur.
1- BEŞ yaşındaki Ali Rıza’ya soruyorlar:
- Büyüyünce ne olmak istiyorsun?
Hiç düşünmeden cevap veriyor:
- Şarkıcı doktor olacağım.
Soranlar şaşkın.
5 yaşındaki çocuk nereden çıkarıyor bu “şarkıcı doktor” lafını...
Yine soruyorlar:
- Niye evladım?
Seçimlere çok keskin bir kamplaşmayla gidiyoruz.
Çünkü..
Olayın hemen ardından muhalefet iktidara ağır suçlamalarla yüklendi.
Ve ardından, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu şu açıklamayı yaptı: “Olay bir bekçinin hırsızları kovalarken açtığı ateşten ibarettir.”
Yani bakan, İyi Parti’ye yönelik bir saldırı olmadığını söyledi.
Ama o ana kadar Türkiye’de ciddi bir gerilim oluştu.
Sonuç: Her türlü provokasyona açık bir kamplaşmanın içindeyiz.
Oysa çok iyi biliyoruz ki demokrasi, kurşunların değil, kamplaşmanın değil, fikirlerin ve özgür tercihlerin yarıştığı bir kurumdur.
- Kiracılar artık, evini satmak isteyen ev sahiplerinden evden çıkma karşılığı satıştan yüzde istiyormuş. Doğru mu bu?
Sorarken inanmıyordum. Ama öyle bir cevap aldım ki...
Şok... Şok... Şok...
Şöyle dedi emlakçı dostum: “Biliyor musun, daha geçen hafta yaşadım bunu. Levent’te lüks bir rezidansta bir daire için satışa çıkmıştık. Dairede kiracı vardı. Ama ev almak isteyenler kiracılı olunca çekiniyor. Evin sahibi kiracıya gitti, satacağını söyledi. Aldığı cevap şu oldu. ‘Tamam, çıkarım ama ben bu eve bir sürü masraf yaptım. Değerini artırdım. Satıştan yüzde 10 alırım...’ Yani 800 bin dolarlık evden 80 ile 100 bin dolar isteniyor.”
Doğrusu inanamadım... Ve dahası var...
Lüks villa satışlarında bazı kiracılar çok daha yüksek paralar istiyormuş. 250 bin dolardan söz edenler var.
SATIŞ VAR
DEVİR YOK
1- Okulun daracık koridorunda:
Küçücük adımlarıyla dünyanın en ünlü mankenleri gibi yürüyen o çocukları görünce...
Hakkâri’nin karla kaplı dağlarından sıcacık bir rüzgâr esti bana doğru...
“Bu nedir?” dedim.
Bir zamanlar terörün acılı kenti Yüksekova’dan bir haber.
Yaşar Kaplan yazıyor.
Baktım anne babalar sandalyelere oturmuş, o küçücük mankenler üzerlerinde rengârenk, cıvıl cıvıl giysilerle, utangaç gülümsemelerle yürüyorlar.
Alkışlar... Alkışlar...